حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu
No: RDu2013BAu20132011u2013MBu2013TRu20130001 |
H. 4 Safer 1432 M. Pazar, 09 Ocak 2011 |
-Basın Açıklaması- Bu pazar sabahı Hizb-ut Tahrir şebabından bir heyet, Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'e gönderilmek üzere bir mektupla birlikte Ürdün'deki Sudan büyükelçiliğine gitti. Büyükelçi yardımcısı mektubu teslim aldı ve başkana iletme sö
بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم
Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti'nden Sudan Devlet Başkanına Bir Mektup
Sayın Devlet Başkanı Ömer Hasan el-Beşir,
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh ve ba'd:
Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:
كُتِبَ عَلَيْكُمُ ٱلْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَىٰ أَن تَكْرَهُوا شَيْـئاً وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَىٰ أَن تُحِبُّوا شَيْـئاً وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ "Savaş, hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. Sizin sevmediğiniz bir şey sizin için hayır olabilir. Sizin sevdiğiniz bir şey de sizin için şer olabilir." [el-Bakara 216]
Sayın Başkan:
Artık sertleşmenin ve ciddileşmenin zamanı geldi,
Allah'ı ve resulünü razı edecek şerefli bir tavır takınman, referanduma karşı çıkman ve bedeli her ne olursa olsun bu referandumun doğuracağı tüm sonuçları ilga etmen gerekir.
Sayın Başkan:
Gerçek bir anne, self-determinasyon (ayrılma) hakkı adı altında evladının ikiye ayrılmasına karşı çıkar. Zira el-Buhari, Ebî Hurayra kanalıyla Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: ...وَكَانَتْ امْرَأَتَانِ مَعَهُمَا ابْنَاهُمَا جَاءَ الذِّئْبُ فَذَهَبَ بِابْنِ إحْدَاهُمَا، فَقَالَتْ صَاحِبَتُهَا، إنَّمَا ذَهَبَ بِابْنِكِ، وَقَالَتْ الْأُخْرَى: إنَّمَا ذَهَبَ بِابْنِكِ, فَتَحَاكَمَا إلَى دَاوُد عليه السلام، فَقَضَى بِهِ لِلْكُبْرَى، فَخَرَجَتَا عَلَى سُلَيْمَانَ عليه السلام فَأَخْبَرَتَاهُ، فَقَالَ: ائْتُونِي بِالسِّكِّينِ أَشُقُّهُ بَيْنَهُمَا، فَقَالَتْ الصُّغْرَى: لاَ تَفْعَلْ يَرْحَمُكَ اللَّهُ، هُوَ ابْنُهَا، فَقَضَى بِهِ لِلصُّغْرَى "...İki kadın ve beraberlerinde çocukları vardır. Bir kurt gelir ve ikisinden birinin çocuğunu götürür. Bunun üzerine çocuğun sahibi olan kadın diğerine der ki: "Senin çocuğunu götürdü." Diğeri de der ki: "Senin çocuğunu götürdü." Böylece Davud [Aleyhi's Selam]'a muhakeme olurlar. O da çocuğun büyük olan kadına ait olduğuna hükmeder. Bunun üzerine Süleyman [Aleyhi's Selam]'ın huzuruna çıkarlar ve olayı ona haber verirler. O da der ki: "Bana bir bıçak getirin onu aralarında ikiye böleyim." Bunun üzerine kadınlardan küçük olanı der ki: "Yapma Allah sana rahmet etsin! O, onun çocuğudur." Bunun üzerine o da çocuğun küçük kadının olduğuna hükmeder."
Self-determinasyon (ayrılma) hakkı denilen şey, Batının Müslümanların beldelerini bölmeye yönelik bir aldatmacasıdır. Aslında bu, tek bir beldenin evlatlarının değil sömürülen halkların bir hakkıdır. Yoksa çoğu farklı milletlerden, ırklardan ve dillerden oluştuğu halde ne diye bunu kendi ülkelerinde yapmıyorlar?!
Batılılar, kötü gözetimi Sudan'ın taksimi için bir gerekçe edinmekteler. Aslen insanların işlerinin gözetilmesi İslam hükümlerine göre olmalıdır. Çünkü adalet, ancak bu şekilde sağlanır. Gerek Kuzeyde gerek Güneyde gerek Batıda gerekse Doğuda kötü gözetim olduğu bilinmesine rağmen bunun Sudan'ı ikiye bölmenin bir gerekçesi olması caiz değildir. Her ne olursa olsun ayrılmaya çağrıda bulunan herkes bir mücrimdir ve onunla savaşılması gerekir. Nitekim Müslim'in rivayet ettiği şu hadiste Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:
مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ "İşiniz (yönetiminiz) bir adam üzerine birleşmiş iken her kim gelir de asanızı parçalamak veya cemaatinizi (birliğinizi) bölmek isterse onu öldürün."
Dolayısıyla bu, İslam beldelerinin bölünmesine çağrıda bulunan herkesin bu dalaletinden dönmemesi halinde onun öldürülmesine dair Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bir emridir.
Bu hususta aynen Eba Bekir [RadiyAllahu Anh] gibi ol! O ki fitneyi söndürmek ve İslam Devleti'nin çöküşünü önlemek için 11 Tugay hazırladığında kan dökülmeden önce Allah'ın karşısında zimmetini temize çıkarmak için ordulara öncülük eden elçilerle birlikte mürtetler için genel bir mektup gönderdi. Bu mektupta şöyle geçmiştir:
"Sizlerden kiminizin Allah'ın emrini görmezden gelerek ve şeytana icabet ederek dininden döndüğünü öğrendim Oysa Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: إِنَّ ٱلشَّيْطَـٰنَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَٱتَّخِذُوهُ عَدُوًّا إِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُۥ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَـٰبِ ٱلسَّعِير "Şüphesiz şeytan sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman edinin. O, kendi taraflarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır." [Fâtır 6] Ben de Muhacirlerden, Ensardan ve onlara ihsan ile tabi olanlardan oluşan bir orduyla falan kişiyi size gönderdim ve Allah'a çağırmaya davet edinceye kadar hiçbir kimse ile savaşmamasını ve öldürmemesini emrettim. Her kim ona icabet eder, ikrar eder, geri durur ve salih amel işlerse ondan kabul edilir ve ona yardım edilir. Her kim de karşı çıkarsa bu yüzden onunla savaşmasını, onlardan gücü yettiği hiçbir kimseyi bırakmamasını, onları ateşle yakmasını ve hepsini tek tek öldürmesini emrettim..." Elçiler, bu mektupla orduların önüne geçti ve ordular varacakları yere ulaşınca mektupta belirtilen şeylerin hepsini kararlılık ve titizlilikle yerine getirdiler. Zira dalaletinden vazgeçerek kendilerine icabet edenlere dokunmadılar, rahat bıraktılar ve onlara yardım ettiler... İmtina ederek ve karşı çıkarak dalaletlerinde ısrar edenleri ise öldürdüler. Hatta başta Ömer olmak üzere sahabenin ileri gelenleri mürtetlerle savaşmamasını ve Usame ordusunu hazırlamamasını talep ettiklerinde Ebu Bekir [RadiyAllahu Anh], onlara şu sözleriyle cevap verdi: "Vallahi beni bağlayarak engellerlerse bunu Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e yapmış olurlar ki kesinlikle bu yüzden onlarla savaşırım." Ve şöyle dedi: "Vallahi Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in attığı düğümü çözmeyeceğim. Kuşlar bizi kapıp kaçıracak, canavarlar Medine'yi saracak ve köpekler müminlerin annesini ayaklarından sürükleyecek olsa dahi kesinlikle Usame'nin ordusunu teçhiz edeceğim ve muhafızlara Medine'nin etrafında olmalarını emredeceğim." İşte Ebu Bekir es-Sıddîk, fitneyi bu şekilde söndürdü ve durum eski haline geri döndü. Şayet bu denli kararlı olmasaydı kesinlikle devlet çökerdi.
Ey Sayın Başkan!
Her neye mal olursa olsun bu hayati mesele karşısında kararlı bir tavır takınmalısın, kan dökülmeden önce Allah'ın karşısında zimmetini temize çıkarmak amacıyla bu cürümün vuku bulmasını engellemek için silah taşıyabilen herkesi seferber etmelisin ve Güney Sudan'ın ayrılmasını isteyenlerden hakka dönmelerini talep etmelisin. Şayet karşı çıkarlarsa Allah'a güven ve onlarla savaş. Şayet bunu yapmazsan hem Allah'ın hem de ümmetin karşısında sorumlu olursun. Ne malın ne çocukların ne Batının ne Doğunun ne makamın ne mevkiinin fayda etmeyeceği o günde Allahu Subhânehu'nun huzuruna çıkacağını hatırla! Şartlar ve koşullar her ne olursa olsun hakkında taviz vermenin veya üzerinde pazarlık yapmanın caiz olmadığı İslam beldesinin başında bir emanetçi olduğunu unutma! Kaç kişi kurban olursa olsun bu ülke için canları ve malları feda etmelisin. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmaktadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Ey iman edenler! Allah'a ve rasule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Ürdün Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: http://www.hizb-jordan.org/ |
E-Mail: info@hizb-jordan.org |