Logo
Bu sayfayı yazdır
Doğu Akdeniz; Politik Hesaplara Kurban Edilmeyecek Kadar Kıymetlidir!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber - Yorum

Doğu Akdeniz; Politik Hesaplara Kurban Edilmeyecek Kadar Kıymetlidir!

Haber:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Rize İl Teşkilatı ile yemek programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Doğu Akdeniz'deki gerilime ilişkin “Oruç Reis 23 Ağustos'a kadar faaliyetlerine devam edecek. En küçük tacizde bulunulması halinde gereken cevabı vermekten asla çekinmeyeceğiz” açıklamasında bulundu. (Sputnik Türkiye 15.08.2020)

Yorum:

Her ne kadar Müslümanların literatüründe Akdeniz’i doğu batı olarak ayıran bir tanımlaması olmasa da her alanda olduğu gibi Batılıların burada da coğrafi tanımlamadan ziyade siyasi bir tanımlama yaptıkları ortadadır. Son zamanlarda Akdeniz üzerindeki güç mücadelesine baktığımızda kâfirlerin adeta bu sahada cirit attıklarına şahit oluyoruz. Akdeniz’in özellikle doğusu üzerinde plan kuran devletlerin ise gerçekte buralara kıyısı dahi bulunmamaktadır. Hal böyle olmasına rağmen binlerce mil öteden gelen Amerika, İngiltere, Rusya ve de Fransa Doğu Akdeniz’i adeta parselleme gayretindeler. Özellikle doksanlı yıllardan sonra Akdeniz’in doğusunda tespit edilmeye başlanan devasa hidrokarbon rezervleri bu bölgeye ilgiyi çok daha fazla arttırdı.

Osmanlı Hilafet Devleti’nin ortadan kalkmasıyla onlarca keyfiyetsiz devletin kurulması ve bu devletleri idare eden yöneticiler, tam da Batılıların birer emir eri gibi hareket ettiler. Ve hala etmeye devam ediyorlar. Türkiye, Libya, Mısır gibi ülkelerin Akdeniz’e çok uzun kıyıları olmalarına rağmen etkilerinin ise çok çok sınırlı olması bu durumun izahıdır. Gerçekte ise Akdeniz’deki güç mücadelesi Amerika, Avrupa ve Rusya’nın gerek hidrokarbon rezervlerine sahip olma, gerek enerji nakil hatları ve suyollarının denetimini sağlama, gerekse de askeri varlıkla bölgeyi kontrol altında tutma siyasetlerinden ileri gelmektedir. Kan kokusu alan aç köpekbalıkları gibi enerji şirketleriyle kaynaklarımıza saldırmaları ekonomik üstünlük sağlama mücadelesidir. Elbette ümmetin kaynaklarını heder eden egemen güçler, hain ve de yerli işbirlikçiler olmaksızın bunu başaramazlardı. Bu ajanlar, tıpkı aynı şekilde daha önce de Ümmetin petrolünü, madenlerini kâfirlere takdim etmişlerdi.

Türkiye’nin son zamanlarda Akdeniz’de Yunanistan ile yaşadığı krizlerin Lozan antlaşmasının neticesi olduğu unutulmamalı. Hal böyleyken bırakın bugüne kadar Yunanistan’a haddini bildirmeyi, beslemesi olan Rumlara dahi esaslı bir cevap verilememiştir. Türkiye, Kasım 2019’da Libya ile yaptığı Münhasır Ekonomik Bölgeler anlaşması sonrasında Yunanistan da geçtiğimiz günlerde Mısır ile benzer bir antlaşma imzaladı. Bu durum, kaçınılmaz olarak Türkiye Yunanistan MEB’lerinin çakışması anlamına gelmekte. Türkiye’nin kıta sahanlığı olarak kabul ettiği bölgelere sismik gemisini gönderip 23 Ağustos’a kadar arama çalışmaları yapacağını bildirmesi hiçbir caydırıcılığı olmayan basit bir hamledir. Bugüne kadar Yunanistan, yanı başımızdaki onlarca adayı silahlandırdı. Neredeyse Türkiye’nin kara sınırlarına kadar hak talep etmekte, taciz etmekte. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hala gereken cevabı veririz açıklaması ciddiyetten uzaktır.

Ecdad, dün Preveze deniz zaferiyle Haçlı ordusunu Akdeniz’in sularına gömüp sonrasında Kuzey Afrika’yı fethediyor, böylece koca Akdeniz Müslümanların gölü haline geliyordu. Bugünkü yöneticiler ise maalesef kara sınırlarına adeta hapsolarak şımarık küstah devletlerin oyuncağı oluyorlar. Üstelik Ümmetin onca kaynakları ellerinde olmasına rağmen çözümü problemin kaynağı olan devletlerden ve BM, AB gibi haydut örgütlerden bekleme acziyetini ve rezilliğini sergiliyorlar. Ne Akdeniz’in doğusu ne de bir başka bölgesi politik çıkarlara malzeme yapılmayacak kadar değerlidir, kıymetlidir. Nasıl ki İslam Coğrafyasının topraklarının bütünlüğünü sağlamak olmazsa olmazdır, aynı şekilde Akdeniz üzerinde Müslümanlardan başka hiçbir varlığın kabul edilmemesi de olmazsa olmazımızdır. Bu, hem Ümmetin güvenliği, hem de kaynakların teminatı adına zorunludur.

Tabii bu irade, kalbinde sadece Allah korkusu olan, Allah’ın emirlerini yönetiminde esas alan, şer’i hükümleri hayatın her alanına tatbik eden yöneticilerin işidir. Amerika’ya biatli, Batı’ya bağımlı, Rusya’ya zorunlu yönetim ve yöneticiler bu iradeden fersah fersah uzaktır. Adam gibi adamların Allah’ın diniyle hükmettikleri gün, karada olduğu gibi denizlerde de Haçlı kâfirlerine yeryüzü dar edilecektir. Ya ümmetin coğrafyasından def olup gidecekler, ya da karada toprağa, denizde ise sulara gömüleceklerdir biiznillah.

Hizb-ut-Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahmet SAPA

Template Design © Joomla Templates | GavickPro. All rights reserved.