Cuma, 10 Şevval 1445 | 2024/04/19
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Amerika’nın Türkiye Seçimlerindeki Rolü

بسم الله الرحمن الرحيم

Amerika’nın Türkiye Seçimlerindeki Rolü

-Üstad Mahmud Ebul-Fatih’in Kaleminden-

Bu makalede, Amerika'nın doğrudan ve dolaylı olarak Türkiye'deki seçimlere etkisiyle ilgili bazı siyasi olay ve eylemlerden bahsedecek ve vakıa yönünden (vakıayı tanımlama) Türkiye ile ilgili siyasi boyutları hakkında derinlemesine konuşacağım. Bu nedenle değerli okuyucudan bu satırları dikkatli bir şekilde okumasını ve düşünmeden duygusal hareket etmemesini rica ediyorum.  

Türkiye Seçim Kurulu, birkaç gün önce Erdoğan’ın Milliyetçi Hareket Patisi ile ittifak ederek Cumhurbaşkanlığını %52,4 oranıyla kazandığını açıkladı. Kalan yüzdeler diğer beş aday arasında dağılırken bunlardan en yüksek yüzde %30,7 ile Cumhuriyet Halk Partisi adayı Muharrem İnce oldu. Bu sonuçlar, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın seçim anlaşmazlığını ilk turda çözmeyi başardığı anlamına geliyor. Bu da onun, vakıa zemininde kesinlikle destekçilerinin ve bu sonuca götüren birtakım nedenlerin olduğuna işaret ediyor. Bunlardan biri de Erdoğan'ın doğrudan ve dolaylı olarak desteklenmesinde Amerika'nın rolüdür.

Doğrudan olana gelince: Burada iki olay var: Birincisi; Amerika'nın Türkiye'yi F-35 uçaklarıyla desteklemesiyle ilgilidir. Zira Amerikan başkanı Trump, seçimlerden birkaç gün önce -bu zamanlama çok önemlidir- bölgede sadece Yahudi varlığının sahip olduğu dünyadaki son model F-35 tipi Amerikan savaş uçağının Türkiye'ye teslim edilmesini gerektiren askeri bir anlaşma yaparak Türkiye'yi desteklemiştir. Özellikle kongre olmak üzere Amerika'daki siyasi ortamdan gelen sesler anlaşmaya karşı olmasına rağmen Trump ve idaresi Amerikan siyasetindeki gücünü ve ağırlığını koyarak bu seslerin ötesine geçmiş ve anlaşmayı uygulamaya koymuştur. Bu da Türkiye Cumhurbaşkanı ile Amerika arasındaki ilişkinin zayıflığını ve gerginliğini vurgulayan basın açıklamalarının varlığına rağmen Erdoğan seçimin ivme kazandığı bir zamanda son model Amerika tipi savaş uçağı olmak üzere büyük devletlerin ülkesine destek vermesini sağlamıştır şeklinde Türkiye Cumhurbaşkanı'nın dahili olarak popülaritesinin artmasına yol açmıştır.(Nitekim Türkiye 20 Haziran Çarşamba günü, Amerikan yapımı "F-35" savaş uçaklarının ilk partisinin Perşembe günü teslim edileceğini açıklamış ve bu açıklama da Türkiye hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ’ın "TGRT" ile yapmış olduğu bir röportajda gelmişti.)

İkincisine gelince; özellikle Amerika'ya bağlı Kürt güçlerinin egemen olduğu "Menbiç" bölgesi olmak üzere Suriye olaylarıyla ilgilidir. Zira Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin zamanı yaklaşmasına rağmen Menbiç ve Türk ordusunun buraya nasıl gireceği hakkında konuşulmaya başlanmıştır. Hatta seçimlerden iki veya üç gün önce Türk kuvvetleri ile Washington arasında tam bir koordinasyona girmenin, Türk ordusunun Amerikan güçleriyle birlikte kenti savaşsız bir şekilde kontrol etmesinin ve gözlem noktalarının belirlenmesinin zamanının geldiği hakkında bile konuşulmaya başlanmıştır. Bu da Amerika'nın, kendisine bağlı Kürt güçlerine Menbiç'ten hemen çekilmelerini emrettiği ve kente onların yerine Türk kuvvetlerinin girmesine izin verdiği anlamına gelmektedir ki bizzat öyle de olmuştur. Siyasi boyutları olan bu askeri eylemin, Türkiye'de Erdoğan'ın Türkiye'ye paralel bir Kürt varlığının kurulmasını önleyen, Kürtlere karşı Türk ırkını yücelten ve Kürtlerin siyasi olarak Erdoğan'a rakip olmasını izole eden ulusal bir kahraman olarak barizleşmesine etkisi olmuştur. Ayrıca Erdoğan'ın milliyetçilik yönünden de popülaritesi artmıştır. (Ajanslar: 05/06/2018: Nitekim dün Ankara Washington'dan, Kürt güçlerinin çekilmesinin ardından Kuzey Suriye'deki Menbiç kentinin kontrol altına alınmasını içeren "yol haritası" onayını almayı başarmıştır. Bu ise rejim ve Rus güçlerinin Türk güçleriyle değiştirilecek olan Tel-Rıfat kentinden çekilmesiyle çakışmıştır.)

Bu siyasi veriler, Amerika'nın Erdoğan'ın zaferiyle ilgilendiğini, hatta ona destek verdiğini göstermektedir. Bu, doğrudan olan yöndü. 

Dolaylı olan yöne gelince: Washington, Türkiye'deki siyasi sistemin yapısının değiştirilmesinde ve parlamenter sistemin Cumhurbaşkanlığı sistemine dönüştürülmesinde Erdoğan'a destek vermiştir. Burada destek durumunu detaylı bir şekilde açıklamak gerekmektedir. Özellikle Fransa, İngiltere ve Almanya olmak üzere Avrupa, Osmanlı Hilafet Devletinin yıkılmasının ardından İngiliz ajanı Mustafa Kemal'in gelişiyle birlikte Türkiye'de hakim olan parlamenter sistemin kalması için birleşmişlerdir. Bu sistem, ordu ve yargıya karşı zayıf ve hafif yetkilerinin olmasına rağmen Başbakanı ülkenin başkanı olarak görmektedir. Nitekim Erdoğan'ın iktidarda kaldığı yıllar boyunca acısını çektiği şey, en sonuncusu 2016 yılında olmak üzere kendisine yönelik birkaç kez darbe girişiminde bulunan ordu ve yargı kurumlarıdır. Bu nedenle Erdoğan, Avrupa'da ilk cumhurbaşkanlığı sisteminin olması için mevcut sistemin Amerikan başkanlık sistemine dönüştürülmesiyle ilgili Amerika'nın önerilerini gerçekleştirmiştir. Bu, Amerika'daki yönetim şekli olup Avrupa'nın yönetim şekline aykırıdır. Bu yönetimin özelliklerinden bazıları şunlardır; başkanın neredeyse mutlak bir yetkiye sahip olması, ordu ve yargıya hakim olmasının yanı sıra başbakanlık makamının herhangi bir varlığının olmamasıdır. Çünkü ülkenin fiili başkanı, bizzat cumhurbaşkanıdır. Bundan dolayı Türkiye Cumhurbaşkanı'nın, (Amerikan) başkanlık sisteminin uygulanması neticesinde muhalefeti ve devletin kritik yerlerinde bulunan siyasi rakiplerini vurması ve (Avrupa) parlamenter sistemini saf dışı bırakması kolay olacaktır. Bu da onun Amerikan gemisinde yer aldığı ve bölgede onun projelerini uyguladığı anlamına gelmektedir.   

Erdoğan, Amerikan yaklaşımıyla hareket ettiği sürece kaybedenlerden olacaktır. En büyük kayıp ise Allah katındadır. Zira ahiret günüde hesap ve ceza vardır. Erdoğan'ın Allah katında hesaba çekileceği bu ihanetler; (Suriye ordusundaki muhalif subayları kendi kapsamına alması ve onların Suriye içiyle bağlantı kurmalarını engellemesi, Suriye devrimcilerini kapsamına alması, onları birbirleriyle savaşmakla meşgul etmesi, tahliye edilmelerini sağlamak ve Suriye rejimini koruyup kollamak için onları etkin cephelerde savaşmaya çekmek, Rusya ve İran ile işbirliği içerisinde olmak ve ayrıca Yahudi varlığı ile ticari alışverişi yükseltmek.) Ayrıca iktidarda kaldığı yaklaşık 16 yıl boyunca küfür sistemi Laikliği tatbik etmiş, onu savunmuş ve 2011 yılının Eylül ayında Mısır’a gittiğinde Mısır ve bölge için en iyi sistem Laiklik sistemi şeklindeki iğrenç sözlerini söyleyerek yaptığı gibi var gücüyle ona teşvik etmiştir. Nitekim Müslüman Kardeşlere (Ihvan-ı Müslimin) laikliği önermiş ve bu sözlerine ikna etmiştir.

Ayrıca 15/07/2016 yılında İngilizci bir grup tarafından kendisine karşı bir darbe girişimi olduğunda insanların tekbir, tehlil ve camilerde selalarla darbecilere karşı çıkması İslami eğilimlerinin olduğunu göstermektedir. Ancak Erdoğan, bu görüşü reddederek Laik sistemi ve İslami olmayan eğilimi vurgulamak için hemen demokrasi yürüyüşüne çağrıda bulunmuş ve destekçilerinden, İslam’a savaş açan Mustafa Kemal’in partisiyle dayanışma içerisinde olmanın İslam’ın geri dönmesinden daha iyi olduğunu vurgulamak için halkın demokrasi nöbetlerine katılmalarını talep etmiştir!!

Erdoğan, Laik küfür sisteminde ısrar etmekte ve bu sistemi değiştirip kültürel kalkınmayı gerçekleştirecek olan İslam Nizamını ikame etmek için çalışan muhlislere savaş açmaktadır.

Ayrıca Erdoğan, özellikle Amerika olmak üzere Batı'nın projeleriyle birlikte yürümeye devam etmekte ve onun emirlerinden zerre kadar ayrılmamaktadır. Bu nedenle Erdoğan olgusunun, siyasi bir bakış açısıyla incelenmesi, üzerinde derinleşilmesi ve aydınlatılması gerekir ki böylece ümmetin evlatları, onun Laikliğin çirkin imajını güzelleştirmeyi amaçlamasının yanı sıra İslam’ın hayat sahnesinden izole edilmesine devam edilerek Laik Türkiye modelini İslami kitlelerin bir arzusu olarak sunmayı amaçlayan siyasi tuzaklarına düşmesin. Zira bu,   Müslümanların akıllarına ve nefislerine yerleşebilecek kültürel bir tehlike ve yenilgidir. Bu yüzden asıl olan, dini hayattan ayırma akidesinden çıkmış bu küfür Laik modeli kaldırıp atmak ve İslami hayatı yeniden başlatıp Nübüvvet Metodu üzere Raşidi Hilafet Devletini ikame etmek yoluyla İslam’ı tatbik etmek için çalışmaktır. Zira ümmeti boğulmaktan kurtarmaya muktedir olan tek gerçek budur. İşte çalışanlar, bunun için çalışsınlar. 

Kaynak: 18/07/2018 tarihinde yayınlanan Raye Gazetesi’nin (191.) sayısı.

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER