Cuma, 10 Şevval 1445 | 2024/04/19
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Erdoğan’ın Amerika’nın Hizmetine Girmesi!

بسم الله الرحمن الرحيم

Erdoğan’ın Amerika’nın Hizmetine Girmesi!

-Mühendis Şefik Hamis’in Kaleminden-

Amerika, kendisinin İslam ülkelerindeki varlığından ve nüfuzundan veya etkisi altında rol almaktan hoşnut olmayan İslami hareketlerin liderlerinin tamamen farkındadır. Bu yüzden Amerika, bu kişilerin iktidara gelmemesine çok dikkat etmektedir. Zira onlar, Amerika’yı ülkelerindeki dar bir anlamda değil bütün İslam ülkelerindeki varlığını söküp atacaklardır. Diğerleri ise iktidara ulaşmak ve “Amerika’nın çıkarları için demokrasiyi kapsamlı bir şekilde benimseyen ve şiddetten uzak dini bağlantıları olan tüm parti ve siyasi liderleri teşvik eden” demokrasi oyununa dahil olmak için onunla ilişki kurmakta ve onun elinden tutmaktadırlar.      

Amerika, bu şüpheli görüşmelerin açtığı vahim sonuçları fark etmeksizin Amerikan politikacıları ile görüşmeyi kabul eden İslami hareketler yoluyla Türkiye’ye nüfuz etmek istedi. Kendi hedef ve politikalarını gerçekleştirmek isteyen Amerikalıların derinliği, iğrençliği ve etkisi sayesinde Erdoğan, “barış ve uzlaşmanın yolunun, iletişim ve diyalog olduğunu” söyleyerek Amerika için Türkiye’de tutunacak bir dal arayan Amerikalı politikacılar ile defalarca uzun görüşmeler yaptı.  Nitekim Hillary Clinton, doksanlarda Dışişleri Bakanı olmadan önce İstanbul belediye başkanı iken onu tanıdı ve onun hakkında şöyle dedi: “Hırslı, güçlü, sadık ve aktif bir politikacı görünüyor.”

Erdoğan’ın Amerikalılarla yapmış olduğu sık görüşmeler, 2002 yılında yapılan parlamento seçimlerini kazanmasına yol açtı. Dışişleri Bakanı olan üniversite hocası ve çevirmen Davutoğlu’nun huzurunda Hillary Clinton ile konuşarak saatler geçirdi, bu görüşmeler Amerikan-Türkiye görüşmelerinin uyumluluğuna yol açtı ve “verimli ve dostça bir ilişkiye” dönüştü. Hillary Clinton Amerikan Dışişleri Bakanı olduğunda, Avrupa’ya bir ziyaret gerçekleştirdi ve ziyaretine Erdoğan, Gül ve üst düzey Türk yetkililerini de dahil etti ve “bizimle işbirliği yapmaları için hükümetlere daha büyük bir kılıf oluşturabilecek” pozisyonları etkilemek amacıyla Türkiye medyasında “Gel ve Bize Katıl” adlı popüler bir televizyon programına katıldı. 

Amerikalılar, bir sonraki seçimleri kazanması amacıyla Erdoğan için partisinin planını hazırladılar. Nitekim bir önceki hükümeti düşürmek için ekonomiye müdahale ettiler, bunun yerine Amerika’nın Türkiye’deki iktidarı ele geçirmesini güçlendirecek bir eylem paketi hazırladılar, ordunun korkutucu etkisini ortadan kaldırdılar ve Erdoğan’ın partisinin seçim kampanyasını övdüler. Ayrıca Stephen Kutner, “örgüt içerisinden ortaya çıkan Erdoğan'ı, taban düzeyinde Türkiye’de herhangi bir Laik partinin yapamadığı modern siyasi bir kampanya yürüten bir kişi olarak” tanımladı. Ve bunu, parlamento seçimlerinde ezici bir zafer elde etmek için kampanyanın başlangıcından bu yana kadınların önemli bir rol aldığı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin çalışmaları takip etti… Erdoğan ve ona eşlik edenler şunları söyledi: “…İslamcılar tarafından yönetilip himaye ediliyor.” 

Erdoğan kazanmasının ardından ordunun generallerinden oluşan hükümet başkanlarının boyunlarına dayanan bir kılıç olan Milli Güvenlik Konseyi’ni sivillerin idare ettiği bir danışma kuruluna dönüştürdü.   Bunun yanı sıra idam cezasının kaldırılması, insan hakları ve baskıcı yasaların uzaklaştırılmasıyla ilgili yasa değişiklikleri gibi İngilizcilerin nüfuzunun bertaraf edilmesiyle ilgili gizli düşüncelerin olduğu diğer birtakım eylemleri de gerçekleştirdi. Aslında Erdoğan’ın eylemleri, ordu generallerini iktidardan uzaklaştırmayı, “hükümetinin iddia edilen darbe hakkında konuşmalarının ardından ordu liderlerini sıkı bir şekilde takip etmesini ve iktidar üzerinde daha önceki sivil hükümetlerden daha fazla hakimiyet sağlamasını” amaçlıyordu. 2016 yılında yapılan en son darbe girişimine gelince; Türkiye’deki İngiliz ajanı askerleri tasfiye etmek ve onların yerine olabildiğince Amerika’nın adamlarını getirmek için Erdoğan’a bir fırsat doğdu. Nitekim tasfiyeler, şuana kadar hala devam etmektedir.   

Türkiye bölgesel bir güç olarak ortaya çıktı. Dolayısıyla Amerika tarafından kendisine verilen rolü oynamak zorundaydı. Nitekim Erdoğan, Amerikan dış politikası için birçok başarılara imza attı ve Amerika’nın istediği ve hoşnut olduğu rolü hiç tereddüt etmeden oynadı. 

Amerika 2003 yılında Irak’ı işgal ettiğinde, ülkelerinin işgal edilmesine yardım eden Irak halkından olan kuyruklarını övüp selamlayarak insanların zihinlerindeki direnişlerini “demokrasiye” yönlendirdi ve “demokrasi” oyununun tamamlanması için tüm tarafların katılımı kaçınılmaz oldu. Nitekim Amerika, herkesi doğrudan ikna edemedi ve “Iraklı Sünniler ulusal seçimleri boykot etme kararı verdi ve Türkiye onları fikrini değiştirmeye ve katılmaya ikna etti.” Dolayısıyla Amerika’nın yapamadığı şeyi Türkiye yaptı.  

Şimon Peres’in 2007 yılında Türk parlamentosunun karşısına geçip İbranice konuşma yaparak “Türkiye sağlam bir güven oluşturdu….ve ben, Türkiye’ye bu taktirlerimi ifade etmeye geldim” şeklinde bir ifade kullanacağını hiç kimse hayal dahi edemezdi.   

Amerika’nın 1978 yılında Camp David’de Mısır’la “Yahudi varlığı” arasında, sonra 1991 yılında Madrid’de Filistin’i gasp eden “Yahudi varlığı” ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında başlattığı müzakereler ile 1994 yılında “Yahudi varlığı” ile Ürdün arasındaki Wadi-Araba anlaşmasının ateşinden geriye kendisi ile “Yahudi varlığı” arasında başlayan Suriye kalmıştı. Ancak “İsrail” Suriye ile gizli görüşmelere başlamak isteyince görüşme tökezleyip durdu ve Türkiye’den bu görüşmeyi ayarlamasını istedi. Amerika hala Erdoğan’dan “Yahudi varlığı” ile Hamas arasındaki müzakereleri sürdürmesi için bu rolü oynamasını talep ediyor!  

Amerika ve onunla birlikte birçok Batılı ülkeler, Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak ve Allah hakkında bir sultan indirmediği alternatif bir İslam’ın propagandasını yapmak için “terörizm” formülü altında İslam’a savaş açtığında, Amerika İslam ülkelerindeki rejimlerin kendi savaş bayrağı altında kendisine katılmalarına gereksinim duydu. Nitekim Erdoğan Amerika ile bağlantı kurmaktan geri durmadı ve “Türkiye, bakanlık olarak geçirdiği dört yıl boyunca önemli bir ortak olduğunu kanıtladı.” Ve hiç tereddüt etmeden “Afganistan, Suriye, terörle mücadele ve benzeri hususlarda birlikte yakın bir şekilde çalıştık” diye de eklemede bulundu.  

Erdoğan’ın Amerikan ajanı Beşşar’ı korumak için Suriye’de Amerika için oynadığı iğrenç rol, 2011 yılından bu güne kadar sürmektedir. Nitekim Beşşar’ın Halep üzerinde kontrolünü sağlayan Fırat Kalkanı ve Beşşar rejiminin Doğu Guta’ya girmesini sağlayan Zeytin Dalı gibi operasyonlar başladığında bağlantı kurduğu Özgür Suriye Ordusu dağılmıştı.  Ah keşke Amerika, Erdoğan’ı aşağılamada bunlarla sınırlı kalacak olsa. Zira Erdoğan, efendisini itaat etmek için daha çok operasyonlar başlatacak.     

Erdoğan açık bir şekilde Laikliğe çağırıyor. Bu rol, Amerika’nın İslamcıları iktidara ulaştıran yönetim sistemleri üreten Erdoğan’ı rol model olarak gösterme arzusuna bir tepki olarak geliyor.  

Davutoğlu, Filistin’in Yahudiler tarafından işgal edilmesi, Rusların Çeçenistan’ı işgal etmesi, Amerika’nın Afganistan ve Irak’ı işgal etmesi ve bunların çözüm keyfiyeti gibi Müslümanların sorunlarına bir Osmanlı Halifesi gibi İslami bir bakış açısıyla bakmakta yetersiz kaldı. Bu sorunlara, “büyük bir umutsuzluk oluşturan” krizler gibi uluslararası hukuk penceresinden baktı. Aynı zamanda “siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarına bir çözüm bulmada” kendi hükümetlerine olan güvenlerinin kaybolduğunun tamamen farkında olan Müslüman halklardan, bugün Türkiye’nin mucize bir vizyona ihtiyacı olan İslam ülkelerinin bir parçası olmasını istiyor - ki Türkiye, İslam ülkeleri tarafından Osmanlı Hilafet’i olarak görülmesi gereken bir mucizedir.- Ne yazık ki bugün Türkiye’nin görüntüsü ve gerçeği işte budur.    

İslam ülkelerinin halkı basiret sahibi olup bugün Osmanlı Hilafeti’nin olmadığını, Türkiye’nin bugün yaptığı şeylerin bununla bir ilgisi olmadığını, “aynı şekilde Amerika’ya hizmet ettiğini ve Müslümanların çoğunun iğrenç bulduğu birçok Amerikan politikasını benimseyerek itibarını kaybettiğini” biliyorlar.   

Amerika emirlerini uygulaması istediği rejimlerin aksine Türkleri göndermeden bunu gerçekleştiremiyor. “Zira Türkiye yetkilileri, ne zaman Lübnan, Pakistan ve Afganistan gibi kendi içerisinde bölünmüş ülkelere inse, tüm gruplar onlarla konuşmak için sabırsızlanıyor.” 

Türkiye, Amerika’nın çok yetenekli bir şövalyesi haline gelmiştir. Bunları izleyen bir kişi ise bu yapılan eylemlerin hiç kimsenin elinde olmayan bir Türkiye tasarımı olduğunu zanneder. Oysa gerçek bundan tamamen farklıdır. Zira Türkiye, yarı Kürt olduğunu ilan eden Özal döneminde başlayarak Kürtlerle iç mutabakatı gerçekleştirme ve barışsever olmayı hayal eden Erdoğan döneminde de yakın komşularıyla uzlaşma yolunu gitti. “Nitekim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Türkiye’yi süper aktif bir barışsever olarak hayal ederek “stratejik derinlik” olarak adlandırdığı büyük kavram işte budur. Dolayısıyla ilk projesi, Türkiye’nin komşularıyla olan tüm ihtilafları çözmek oldu ve bu konuda büyük ölçüde başarılı oldu.  İkinci büyük hırsına gelince; bu, sadece “komşularla olan sorunları sıfırlamak” değil, bilakis aynı şekilde komşular arasındaki sorunları da sıfırlamak” olmuştur. Çünkü Türkiye’nin geniş çevresindeki tüm anlaşmazlığın barışı tehdit ettiğini, bölgesel kalkınma fırsatlarını sınırlandırdığını ve dolayısıyla tüm bunların Türkiye için bir endişe kaynağı olduğunu savundu.     

Erdoğan, Türkiye’yi İngilizlerin pisliğinden çıkarıp Amerikalıların pisliklerinin içerisine koydu. Peki faydası ne? Mustafa Kemal’in Hilafeti ilga edip Cumhuriyeti kurmasından bu yana, yani “1924-2002” yılları arasında Türkiye’nin üzerinden 78 yıl geçerken Amerikalıların Türkiye’yi kaçırmasının üzerinden 16 yıl geçti. Amerikalılar Erdoğan’ın ekonomik başarısını destekledi “ve aynı zamanda Türkiye ekonomisi dünyadaki en hızlı büyüme oranına ulaştı.” Ama gerçek şu ki Türkler, bir veya altı ay içerisinde yapılan seçimlerde Erdoğan ve partisinin beklenen başarısının akabinde Erdoğan’ın kötü ekonomik uygulamaları ve Türkiye’nin devasa borçlarıyla ödüllendirileceklerdir! Zira artık ekonomik başarısızlığı ortaya çıkmıştır.   

Türkiyeli Müslümanlar, Amerika ve onun kuyruklarının oyunlarına asla kanmayacaklardır. Zira onlar, Erdoğan arkasında duranların emriyle ne yaparsa yapsın bir gün kendi ülkelerinde Hilafet’in kurulmasını asla engelleyemeyeceğini biliyorlar. Nitekim Nübüvvet Metodu Üzere Raşidi Hilafet’in nuru doğmak üzeredir ve Erdoğan bunu asla engelleyemeyecektir. 

Kaynaklar:
1- Sıfıra Geri Dönüş-Stephen Kinzer- Elektronik Versiyon
2-  Zor Seçimler - Hillary Clinton-Kağıt Versiyon

Kaynak: 08/08/2018 tarihinde yayınlanan Raye Gazetesi’nin (194.) sayısı.

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER