Cuma, 17 Zilhicce 1446 | 2025/06/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Almanca Konuşulan Ülkeler
Medya Bürosu

No: AL-BA-2025-MB-TR-02 H. 22 Zilka’de 1446
M. Salı, 20 May 2025

Almanya Tarihi Bir Fırsatı Tepiyor

Almanya Federal Cumhuriyeti, Yahudi varlığıyla diplomatik ilişkiler kurulmasının 60. yıldönümünde, Yahudilere karşı duyduğu yapay suçluluk psikolojisinden kurtulma şansını heba ediyor! Devletin sözde ali çıkarları bahanesiyle Yahudi varlığına verilen sınırsız destek, Almanya’da yeni bir boyuta ulaştı. Artık bu destek, “Almanya’nın varoluşunun özü” olarak görülüyor.

14 Mayıs 2025 tarihli hükümet konuşmasında, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, “İsrail” devletiyle ilişkileri “bir mucize ve beklenmedik bir lütuf” olarak tanımlayarak, bu ilişkilerin Almanya açısından hayal bile edilemeyecek bir kazanım olduğunu ifade etti. Merz, ““İsrail” devletinin bekası ve emniyeti, bizim için her daim en kutsi devlet meselesi olmuştur ve ebediyen öyle kalacaktır.” dedi. Bu açıklamadan iki gün önce, başbakan (şansölye), Yahudi varlığının Cumhurbaşkanı Herzog’u kabul ederken duyduğu minnettarlığı dile getirdi ve Yahudi varlığı ile Almanya arasındaki dostluğu “Almanların gerçekleştirdiği Holokost’un (soykırım) üzerinden geçen seksen yılın ardından korunması gereken büyük bir hazine” olarak tanımladı. Yeni Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, “Almanya-İsrail” ilişkilerini Filistin’deki “İsrail” politikalarına verilen aktif destek üzerinden tanımlamaktadır. Tel Aviv ziyaretinde yaptığı açıklamada, ““İsrail”in güvenliği, Almanya’nın sorumluluğundadır ve dış politikasının temel taşıdır” ifadesini kullanmıştır. Gazze’de gökyüzünden ölüm yağarken, milyonlar açlıkla sınanırken, Alman Dışişleri bakanının ateşkes çağrısı bir vicdan çağrısı değildir. Bu çağrı, yalnızca Yahudi varlığının bekasına adanmış bir stratejik hesaptan kaynaklanmaktadır. Bakan, “Bu şekilde tüm stratejik hedeflerin gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğinden ve bunun “İsrail”in uzun vadeli güvenliğine hizmet edip etmeyeceğinden emin değilim. Bu nedenle ateşkes konusunda ciddi müzakerelere geri dönülmesi çağrısında bulunuyoruz.” demiştir.

Yeni federal hükümet, Angela Merkel’in başlattığı ve halefi Olaf Scholz’un sürdürdüğü “yüksek devlet çıkarı” siyasetini yalnızca devam ettirmemekle kalmayıp aynı zamanda bu politikayı tam bir irrasyonellik düzeyine taşımıştır. Şansölye Merz, Yahudi varlığıyla diplomatik ilişkilerin 60. yıl dönümü vesilesiyle X’te yaptığı paylaşımda bu saplantıyı ““İsrail”in varlığı ve güvenliği, Alman devlet kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.” şeklinde ifade etmiştir. Merz ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararına rağmen Netanyahu’nun ülkesini ziyaret edebileceğini açıkladı. Mahkeme kararının uygulanmasını önlemek için “gerekli her yol ve aracı” kullanacağını belirtti. Hukuk uzmanı Kai Ambos’un tanımıyla bu açık hukuk ihlali, Almanya’nın uluslararası hukuku anlamsız bir hale getirmesine yol açacaktır. Roma Statüsü’nün tarafı olan Almanya, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarını uygulamakla yükümlüdür. Ancak yürütmenin bu sürece müdahalesi, anayasal olarak güvence altına alınmış kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyecek; yargı bağımsızlığı fiilen ortadan kalkacaktır. Zira yürütme organının tutuklama ve iade prosedürlerine müdahale etmesi, yargı bağımsızlığı olarak adlandırılan prensibi baltalayacaktır.

Gazze’deki soykırım, Filistin meselesine ilişkin küresel algıda önemli bir kırılma meydana getirmiştir. Yahudi varlığının meşruiyeti artık alenen sorgulanmaktadır. Sivil altyapının tamamen tahrip edilmesi, milyonlarca kişinin açlıkla karşı karşıya bırakılması ve yaşlı, kadın ve çocuk demeden herkesi hedef alan toplu kıyım, bu varlığın barbar yüzünü tüm dünyaya göstermiştir. Ayrıca tüm bunlar, Alman kamuoyunda da köklü bir değişim meydana getirmiştir.

Alman hükümetinin “devletin yüksek çıkarı” adı altında sürdürdüğü siyaset hem hukuken hem vicdanen çökmüştür. Joachim Wieland bunu doğrudan hukuki özgürlüklerin düşmanı olarak tanımlarken, Kai Ambos bu kavramın otoriterliğe hizmet ettiğini, Marita Auer ise hiçbir hukuki değeri olmadığını açıkça belirtmiştir. Alman Meclisi’nin Bilimsel Hizmetler Kurumu da benzer şekilde bu söylemi yalnızca politik bir ilke olarak değerlendirmiştir. Ayrıca, Holokost’tan sağ kurtulan bazı şahsiyetler de Gazze’deki askeri operasyonları bir soykırım olarak nitelendirerek açıkça kınamıştır.  Yahudi varlığına yönelik kolektif bilinçte yer eden suçluluk duygusu ve psikolojisi, 7 Ekim 2023 olayları ve ardından Gazze’de yaşanan Yahudi katliamlarıyla kırılmıştır. Almanya, Yahudilere yönelik bu kolektif suçluluk psikolojisinden nihayet kurtulmak ve tarihsel deneyimlerinden sağlıklı sonuçlar çıkarmak adına kritik bir dönüm noktasıyla karşı karşıyadır. Soykırım bir daha asla yaşanmamalı’ söyleminin pratikteki karşılığı, kitlesel tehcir ve toplu imha girişimlerine karşı net bir duruş sergilemeyi gerektirir.

Alman hükümetinin bu yanlış yolda inat etmesi tam bir siyasi ahmaklıktır! Yahudi devletinin esaretinden kurtulma fırsatını teperse, sonuçlarına katlanmak zorunda kalacak, Yahudi varlığının bekçiliğine devam ederse, bu ihanetin hesabını verecektir! İslam ümmetinin, Raşidi Hilafet Devleti çatısı altında siyasi iradesine ve savunma gücünü yeniden kavuşması an meselesidir. Hilafet, Yakın Doğu ve Orta Doğu’daki sömürgeci sistemi tamamen bozguna uğratacaktır. Almanya o gün Yahudilerin işlediği suçların sorumluluğunu üstlenmeye hazır mı?

هَذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ “Bu Kur’an kendisiyle uyarılsınlar diye insanlara bir bildiridir.” [İbrahim 52]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Almanca Konuşulan Ülkeler
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
Telefon: 

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER