Cumartesi, 28 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
El Aksa, İnsanlık Mirası Değil, Şerî Bir Meseledir!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

El Aksa, İnsanlık Mirası Değil, Şerî Bir Meseledir!

Haber:

16 Eylül 2025 Salı günü El-Ehram Gate, Mısır'ın Baş Müftüsü ve Dünya Fetva Otoriteleri Genel Sekreterlik Başkanı Dr. Nazir Ayad'ın Astana'da düzenlenen Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı olağanüstü oturumunda yaptığı konuşmada, dini mekanların gelecek nesiller için korunması gereken insani mirasın asli bir parçası olduğunu vurguladığını, Ayad'ın savaşların, cehaletin ve aşırılığın bu mirasa yönelik en büyük tehditler olduğuna işaret ettiğini ve müftünün, Kudüs, Gazze ve Batı Şeria'da Yahudilerin işlediği ihlalleri uluslararası hukuk ve BM anlaşmalarının açık bir ihlali olarak nitelendirerek eleştirdiğini ve uluslararası kurumların bu konuda bir rolünün olmamasının sorgulanması gerektiğini söylediğini aktardı. Uluslararası yasaları harekete geçirerek ve dini kurumları ve toplulukları sürece dahil ederek aşırılıkçılıkla mücadele etmek için Sisi liderliğindeki Mısır'ın deneyiminin, ulusal restorasyon girişimleri ve uluslararası çabalara katılım yoluyla mirası korumak ve dini mekanları muhafaza etmek için ilham verici bir model oluşturduğuna dikkat çekti. Son olarak bu toplantının kutsal yerleri korumak için küresel işbirliği güçlendirmek üzere bir platform olduğunu vurgulayarak, bunun ortak bir dini ve insani sorumluluk olduğunu ifade etmiştir.

Yorum:

Müftünün sözlerine zahiri olarak bakıldığında, bunların kutsal mekanları korumaya yönelik onurlu bir çağrı olduğu düşünülebilir, ancak gerçekte bunlar, tamamen Batı medeniyetiyle uyumlu olup İslam'dan ve Müslümanların hayati davaları konusunda yapması gerekenlerden tamamen kopuktur.Dolayısıyla bu, Birleşmiş Milletler tarafından tesis edilen Batı değerler sistemine, uluslararası hukuka ve insan haklarına dayanmakta; Müslümanların bağımsız ve şerî referansı, yani vahiy olan Kur'an, sünnet ve bu ikisinin irşad ettikleri tamamen göz ardı edilmektedir.

Müslümanlar, davalarına çözüm bulma konusunda Birleşmiş Milletler kararlarından veya uluslararası hukuktan hareket edemezler; çünkü bu ikisi, sömürgeci Batı tarafından dünya üzerindeki hegemonyasını pekiştirmek için oluşturulmuş olup biz ise Allahu Teala'nın şu kavline göre hareket ederiz: فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْAralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma.” [Maide 49] Şafii Rahimehullah şöyle demiştir: (Allah'ın Kitabı, Rasulü’nün sünneti veya ümmetin icması dışında hüküm vermek helal değildir).  Bu, hükmetmenin, uluslararası sözleşmelere veya Batı kanunlarına göre değil, sadece şeriata göre olması gerektiği konusunda kesin olan bir asıldır.

Resmi söylem, Yahudi varlığının Mescid-i Aksa ve İslam'ın kutsal mekanlarına yönelik ihlallerinin, uluslararası hukuku veya insan haklarını ihlal ettiği gerçeğine odaklandığında bu yaklaşım, meseleyi şerî mecrasından uzaklaştırmaktadır.Oysa Filistin meselesi, bir insan hakları meselesi ya da medeniyetler arası bir çatışma değildir, aksine cihat yoluyla kurtarılması gereken işgal altındaki İslam toprakları meselesidir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِSize ne oldu da zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75]Nitekim alimler, işgalcinin püskürtülmesinin vacip olduğu konusunda icma etmiştir. İbn Kudame şöyle demiştir: “Düşman İslam beldelerinden birine girdiğinde cihat etmek, bu belde halkının ve onlara yakın olanların üzerine farz-ı ayn’dır.”Bu şerî hüküm, ister “birlikte yaşama” dilini pazarlamak olsun, isterse uluslararası çağrıda bulunmak şeklinde olsun, ümmeti vacibinden uzaklaştırmak isteyen tüm saptırmaların yolunu kesmektedir.

Müftünün “ebedi insani değerler” ve “insanlığın ortak mirası” hakkındaki sözleri, insan iradesini kutsallaştıran ve onu değerlerin kaynağı olarak gören Batı kültürüne olan bağlılığını yansıtmaktadır. Oysa İslam akidesi, değerlerin kaynağının sadece vahiy olduğunu belirtmektedir. Zira yasama, insana değil Allahu Teala’ya aittir. إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُHüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir.” [Yusuf 40]Bu nedenle “dünya barışı” veya “uluslararası hukuku” kendisiyle hükmedilmesi gereken bir şemsiye haline getiren her türlü söylem, bu akidenin özüne aykırıdır.

Mescid-i Aksa ve diğer İslami mukaddesatlar dini ve insani yerler değildir, aksine Allahu Teala'nın mescitleri, uluslararası topluma yapılan çağrılarla değil, cihat yoluyla korunmaları gereken şerî bir hükümdür. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَاAllah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır!” [Bakara 114]Savaşlarda, başta Ebu Bekir Radıyallahu Anh olmak üzere Raşid Halifelerin vasiyetlerinde, kiliseleri ve ibadet yerlerini yıkmanın yasak olduğunu vurgulamıştır.Ancak bu, insan haklarına dayalı olarak değil, gayrimüslimlerle ilişki konusundaki şerî hükme dayalı olarak olmuştur. Ancak Yahudi varlığı gibi işgalci bir düşmanın saldırmasına gelince; bu konudaki şerî hüküm, Güvenlik Konseyi'ne şikayette bulunmak değil, silahı kuşanıp işgali caydırmaktır!

Bu söylemin en tehlikeli yanı, ümmeti hayati davası konusunda yanlış yönlendirmesidir. Zira söylemin, Müslüman orduların Filistin'i kurtarmak için harekete geçmelerinin vacip olduğu konusunda Müslüman ordulara yönelik olması yerine, onların savaş doktrinini ve hayati davasını değiştirmekte ve insanları uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler tüzüklerinin diliyle boğmaktadır. Böylece pusula, Allah'ın ümmete farz kıldığı şerî vacipten saptırılmaktadır.

İslam ümmeti, şeriatın esaslarına göre hareket etmek ve enerjilerini birleştirip kutsal yerlerini kurtaracak olan Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmakla emredilmiştir. Güvenlik Konseyi'nden çözümler beklemeye veya bir arada yaşama ve barış için girişimlerinde bulunmaya gelince; bu, ümmetin birincil ve hayati davasını sulandırmaktan ve bir vehimden başka bir şey değildir.

Nevevi şöyle demiştir: “Kâfirler Müslümanların beldesine girerse, o beldenin halkından mükellef olan herkesin onlarla savaşması ve onlara yakın olanların da onlara yardım etmesi gerekir.” Maverdi de şöyle demiştir: “Cihad farz-ı kifayedir, ancak kafirler bir beldeye inerse, o zaman farzı-ı ayn olur.”Mescid-i Aksa'yı kirleten işgalden bahsetmeden, mirasa yönelik bir tehdit olarak “cehalet ve aşırılıktan” bahsetmek, gerçeklerin çarpıtıldığını ve şerî vacibin gizlendiğini teyit etmektedir;zira şerî tavır, Filistin meselesinin, tamamen İslami bir mesele olup bunun hükmü ise, Filistin'i Yahudilerden kurtarmak için cihad etmektir.Hiçbir koşulda bunu uluslararası hukuka veya Birleşmiş Milletler sözleşmelerine bağlamak doğru değildir; çünkü bunlar ümmete felaketlerden başka bir şey getirmeyen sömürgecinin araçlarıdır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ Fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” [Enfal 39]Filistin'i kurtarmanın ve kutsal yerleri korumanın şerî yolu işte budur: Yani sömürgecinin kurumlarına yalvarmak değil, işgalcilerin otoriteleri yok olana kadar onlarla savaşmaktır. 

Bugün ümmetin, uluslararası hukuku süsleyen ve Batı sistemine boyun eğmeyi meşrulaştıran seslere değil, kendisine şerî vacibi hatırlatan samimi alimlere ihtiyacı vardır. Dolayısıyla umut, ümmetin evlatlarının, özellikle de ordularının, dinlerini savunmak ve topraklarını kurtarmak için harekete geçmelerine bağlıdır. Bu da Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayıdır: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez.

Müslüman alimlerin vacibi, ümmeti ve ordularını Filistin'i kurtarmaya ve ordular ile bu vacip arasındaki tüm engelleri ortadan kaldırmaya teşvik etmektir; bu engeller arasında, Yahudi varlığını koruyan, onun hayatta kalmasını sağlayan, hatta onun için gerçek bir demir kubbe olan hain ve utanç verici rejimler yer almaktadır.

وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ

Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!” [Al-i İmran 187]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Said Fazıl - Mısır

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER