Salı, 15 Zilkâde 1446 | 2025/05/13
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Filistin Meselesinin Çözümü, Obama'nın Vaatleri ve Dayton Planlarında Değil, Müslüman Ordularının Ellerindedir

Ma'n Haber Ajansı, 08.06.2009 Pazartesi günü, "İsrail" Maarif Gazetesi'nden şöyle bir haber aktardı: Amerikan Generali Kieth Dayton, Batı Şeria'da görev yapan güvenlik birimlerinin 3 taburdan 10 tabura genişletilmesini hedefleyen yeni bir plan sürmeye hazırlanmaktadır. Zira o, Filistin Güvenlik Birimleri'nin gerekli eğitimlerinin yürütülmesi ve Filistin Güvenlik Birimleri saflarında genişleme operasyonlarının karşılanması için ek bütçe istemek üzere Washington'a gitmiştir. Yine işgalci Yahudi ordusunda bir üst düzey subaydan şunları aktarmıştır: "Bu planın önümüzdeki iki yıl içinde tamamlanması beklenmektedir." Bu plan da "İsrail'in güvenliğine hiçbir zararı olmayacak... Ve bu birimler, İsrail ordusunun karşısında durmayacaktır."

Meydana gelenlerin iğrençliğini açıklamaya bile gerek yoktur. Zira bu, işgalciyi korumak için bir güvenlik projesi olarak Amerikan'ın sponsorluğunu yaptığı Filistin Otoritesi'nin projesinin ifşasında oldukça aşikârdır. Güvenlik birimlerine yönelik bu genişleme, "Otorite'nin güvelik kontrolünün arttırılması... ve Hamas Hareketi'nin Gazze'de olduğu gibi Batı Şeria'ya hakim olma girişimlerinden korkması" hedefiyle ilişkilendirildiğinde iğrençlik daha da artacaktır. Haberde geçtiği üzere bu da insanların birbirlerine karşı olan duygularını harekete geçirmesine katkıda bulunacak, işgal altındaki hayalî bir otorite üzerinde kanlı bir çatışmanın içine sürükleyecektir. Ayrıca otoritenin projesine katılım, devletlerarası kararlarla çelişmeyecek şekilde 67 sınırları içerisinde bir Filistin Devleti'nin kabul edilmesi hususunda Amerika'nın ve Mısır'ın taleplerine boyun eğmeye yol açacaktır. Nitekim bu, Ma'n Haber Ajansı'nın yayınladığı ve Gazze Hükümeti Dışişleri Bakan Vekili Dr. Ahamed Yusuf'un Obama'ya gönderdiği mektupta onun tarafından yayınlanmıştır.

Bu haber, hem saflığa bürünmüş Obama'nın yalanını, hem de aralarında çatışmayı tutuşturmak, onları kullanmak ve "İsrail ordusu karşısında durmayacak" güvenlik birimlerini güçlendirmek yoluyla işgalcinin güvenliğini korumak şeklinde Filistin halkına yönelik Amerika'nın gerçek niyetini ifşa etmek üzere gelmiştir.

Maalesef İslâmî hareketlerin bazı siyasileri, Gazze'yi ziyaret etmesi için Obama'yı davet ettiler, meselenin çözümünde onunla işbirliği yapmaya hazırlandılar ve bazı şahsiyetler de Dayton'un, Obama'nın yanında emirlerini yerine getiren bir görevli olduğunu, Kalkilya'da gerçekleşen kanlı olayların Dayton'un direktifleri ile eğitimlerinin, dolayısıyla yeni Obama yönetiminin bir sonucu olduğunu unutarak Obama'nın konuşmasını olumlu yorumlamışlardır. Nasıl olur da aklı başında bir adam, Dayton'un lideri Obama'ya alkış tutabilir?

Yerleşim birimlerinin inşasının engellenmesi ve iki devletli bir çözümle sınırlı kalınması çağrısı gibi "Yahudi Devleti'ne" yönelik ilan edilmiş Amerikan ses tonu ne kadar yükselirse yükselsin ve güvenlik birimlerinin güçlendirilmesi için ne kadar para harcanırsa harcansın, ne kadar general istihdam edilirse edilsin İslam esasına dayalı siyasî uyanıklık, -sorunun müsebbibi ve işgalin gözeticisi olan- Amerika'nın çözüm için bir yol olmayacağı ve Amerika'dan hiçbir medet beklenmeyeceği sonucuna götürür. Zira Müslümanların güvenliğinin, Irak'ta ve Afganistan'da Müslümanları katleden Amerikan tarafından olması mümkün değildir. İslâm, Müslümanların otoritesi ile güvenliklerini, düşmanlarının elleri ile onların generalleri altına değil, kendi elleri ile kendi imamlarının altına vermiştir. Allahu Subhânehu, Ümmete otoritesini sömürgeci kâfirin eline vermesini haram kılmıştır:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Otorite, Yahudilerin güvenliğinin uşaklığı çizgisinden vazgeçmelidir. Genelde Filistin halkı özelde ise İslâmî hareketlerin evlatları özellikle Obama ile Araplardan ve yabancılardan olan askerlerinin ayaklarını kaydırmalarından sakınmalıdırlar. Zira Allahu Te'alâ kâfirlerin kalplerinde gizlediklerini bizlere haber vermiş ve onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Çünkü onlar size fenâlık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." [Âl-i İmrân 118]

 

Devamını oku...

Obama'nın Müslümanlara Yönelik Sloganları, "Susayanın Onu Su Zannettiği" Bir Seraptır

  • Kategori Irak
  •   |  

Amerika'nın her türlü şerrin simgesi olduğu bir zamanda; inançta küfür, Müslümanların sorunlarının çözümünde zulüm, sahibini hayvan seviyesine sürükleyen fikirde inhiraf, temiz fıtratının işlemeye utanacağı cürümler, eşi benzeri görülmemiş Müslümanlara yönelik terör, servetlerini yağmalamada oburluk ve benzerleri kapkaranlık geceden daha karanlık sayfalardan oluşan Amerikan tarihini doldurmuştur. Keza zorla dünyanın birinci devleti olmak için ele geçen aşırı güç yoluyla yeryüzündeki halkları aşağılamak ve sömürmek için dizayn edilmiş bir strateji var.

Tüm bunları, heybetinin sarsılması ve sonsuza dek sloganlarının çökmesi üzerine Amerika'nın karanlık imajını düzeltir ihtimaliyle kasten seçtikleri Doğu kökenli "başkanlarının" uydurduğu cafcaflı ifadeleri silip atabilir mi?

Ey Müslümanlar! -Müslümanlara yaklaştığı yalancı solmuş sloganlar dışında- Obama'nın konuşmasının içerdiği somut gerçekler ile tartışma götürmez tasarım, Amerika'nın Müslümanlara karşı savaşını meşreplerinin farklılığına rağmen selefi Amerikan yöneticilerinin çizgisi üzerine sürdürdüğüne dair en çarpıcı kanıttır. İşte size bunun kanıtı:

1. Afganistan'a gelince; Obama, muharip askerlerine direnen mücahitleri sözde terörizm, Taliban ve el-Kaide sempatizanları adı altında sökmeye kararlıdır. Bu da Amerikalıların, ülkelerinde güvenliğe ermesi içindir. Ardından da "Terörizme karşı savaşta İslâm'ın hedef alınmadığını" iddia etmektedir.

2. Irak'a gelince; Obama, Irak'ın mülkü, yönetimi ve ekonomisinin gelişmesi hususunda kendisini bir gözeticiden öte bir ortak yapmıştır. Ardından da dönerek şöyle diyor: "Irak'ı halkına bıraktım." Sadece bölgede devasa bir bina gibi inşa edilen sefaret ile askerî üstlerin vakıası, Amerika'nın kalıcı olduğunu göstermekte. Eğitim ve güvenliği korumak amacıyla en modern öldürücü silahlarla donanımlı elli bin askeri olan mevcut askerî gücün 2011 yılı sonundan çekileceğini iddia etmekteler!!

3. Yaralı Filistin'e gelince; Obama, ülkesinin kendilerine ait özel bir devlet içerisinde İsrail'in güvenliğine ve isteklerine bağlı kaldığını ve Yahudilere karşı herhangi bir tehdidi kabullenmeyeceğini ilan etti!! Ayrıca Filistin halkını şiddeti ve cesurluk olarak saymadığı Yahudilerin çocuklarının uykularını kaçıran füzeleri fırlatmayı terke etmeye zorladı!!

4. İran'ın nükleer dosyasına gelince; Obama, ön koşulsuz ve karşılıklı saygı esası üzerine işlerin çözümüne tamamen hazırdır... Bunda şaşılacak hiçbir şey yoktur. Zira İran rejimini getiren ve Afganistan ile Irak'taki en büyük iki düşmanını deviren bizzat Amerika'dır.

5. Küfür demokrasisine gelince; Obama, demokrasiyi tüm ülkelere taşımaya kararlıdır, Amerika'ya boyun eğmiş ve Müslümanların beldelerinde başarısız projelerini pazarlayan hükümetlere mecburdur. Kalkmış bir de harfi harfine şöyle diyor: "Hiçbir devletin başka bir ülkeye yönetim nizamı dayatmaya hakkı yoktur!!"

6. Din özgürlüğüne gelince; Kiminle olacağını belirlemeksizin hoşgörü ruhu, inanç seçme özgürlüğü, beşer yasasının hakim olması ve Allah [Azze ve Celle]'nin yasasına kinaye edilmesi altında ülke halkının akılları ile vicdanlarının dikte ettiği tarzları gibi İslâm dini ile çatışan bir dizi yıkıcı fikrin dizginlerini koyuvermiştir. Zira şöyle demiştir: "Seçtiğimiz inancın göz ardı edilmesiyle." Allah'ın, Rasûlü'nün ve mü'minlerin karşı çıktığı benzeri şeyler.

7. Son olarak ifsat etmede ve İslâm hükümlerinden ayrıştırmada haddi aşarak "kadın haklarına" ve ekonomik gelişmeye değindi. Oysa gördüğünüz şeyler, son damlasına kadar ülkenin servetlerini sömüren kapitalist şirketlerden oluşan devasa bir ağ ile yatırım, kamu mülkiyetinde tasarruf ve çökmüş ekonomilerinin hakim olması gibi İslâm Şeriatı'nın haram kıldığı ilkeler ve anlaşmalardan öte bir şey değildir.

Ey Müslümanlar! Artık Obama'nın "ne aç bırakan, ne de doyuran" ballandırılmış sözlerle süslemeye çalıştığı yıldızı kaymış ve parlaklığı sönmüş isimler ve sloganlar altında Müslümanların beldelerini yok etme, dinlerini ve akîdelerini söküp atma ve servetlerini yağmalamadaki gurur ve küstahlığını gördünüz mü? Ona alkış tutan, propagandasını yapan ve memnuniyetle karşılayan bir avuç ajan ve alçakların da bu hususta onu takip etmesi şaşırtıcı değildir. Zira bunun bedeli, Müslümanların hüsranlarına ve elemlerine rağmen onlara gelecektir.

Allah! Allah! Ey Müslümanlar! Amerika sizleri, aldatmasın! Onu Müslümanların beldelerinin tamamından kovmak için çalışın, projelerini boşa çıkarın, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın bizlere vaat ettiği ve Rasûlü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Nübüvvet Minhacı üzere Râşidî Hilâfet'in gölgesinde tayyip İslâmî hayatı yeniden başlatmak için çalışan muhlislere karışın. İşte o gün, hak râyası semaya yükselecek, insanların arasında adalet kaim olacak, Müslümanlara zulüm ve eziyet edenlerden intikam alınacaktır.

بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ "İşte o gün, mü'minler de Allah'ın zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine zafer verir. O, ‘Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

 

Devamını oku...

Yerinden Olan Milyonlarca İnsana Rağmen Holbrook, Müslümanlara Hakaret Edercesine Pakistan'a Geliyor!! Hizb-ut Tahrir, Holbrook'un Ziyaretini Kınamak Amacıyla Lahor, İslamabad ve Karaçi'de Yürüyüşler Düzenliyor

"Yüksek Temsilci" Richard Holbrook, Svat bölgesindeki ölü cesetlerine vakıf olmak ve yerinden olan felaketzede Müslümanların trajedileri karşısında pazılarını göstermek için Pakistan'a ulaştı.

Hizb-ut Tahrir, Svat kasabının Pakistan ziyaretini kınar ve Svat'taki felaketzede bölgesine yönelik ziyaretinin ve bulunduğu yardım vaatlerinin iğrenç bir şakadan öte olmadığını teyit eder. Zira evleri ve güvenli ailelerin hayatını yok eden bizzat Amerika'nın kendisi, tutmuş bir de kurtarıcı ve merhamet edici bir görüntü altında onların yaralarına tuz basmaktadır.

Sırf kendilerine İslâmî Şeriat'ın tatbik edilmesini istemelerinden dolayı üç milyon insan, evlerinden göç ettirildi. Zira Amerika, bu isteklerinden dolayı onları, evlerini terke zorlamakla cezalandırdı. Adet olduğu üzere Amerika, patlama eylemleri ve tankların, helikopterlerin yanı sıra ordudaki evlatlarımızı Amerikan haçlı savaşında birer araç olarak kullanarak Müslüman kardeşlerini bombalamak için ödlek yöneticileri kullanmaktadır. Keşke onlar, bununla kalmış olsalardı! Dahası daha önce bombalamak amacıyla kamuoyu oluşturmaya başladığı bir bölge olan Veziristan'ı da eklemek için askerî operasyonlarını genişletmenin peşinde koştular. Nitekim bu bölgeden öğrencilerin kaçırılması olayı, askerî operasyonların sahasını genişletmeye dönük bir kamuoyu oluşturmaktan öte bir şey değildir. Bu ise, Svat'taki operasyonlarına girişmeden önce medya organlarının Svat'taki bir kız çocuğunun kırbaçlanması ile okulların bombalanması görüntülerinin yer aldığı bir videobandını yayınladıkları sırada Hükümetin takip ettiği aynı yöntemdir. İşte tüm bunlar, insanların Svat'taki askerî operasyonlara karşı çıkmamaları içindir.

Hizb-ut Tahrir, Richard Holbrook'un ziyaretini kınamak amacıyla bugün Lahor, Karaçi ve İslamabad'da yürüyüşleri harekete geçirdi. Göstericiler, üzerinde şu ifadelerin yazılı olduğu pankartlar taşıdı: "Holbrook, Ülkene Dön", "Kaosun ve Güvensizliğin Sebebi Olan Her Türlü Amerikan Varlığını Reddedin", "Müslümanları Evlerinden Tehcir Eden Amerikan Savaşını Durdurun", "Ey Pakistanlı Askerler! Silahlarınızı Haçlı Amerikalıların Göğüslerine Doğrultun." Hizb-ut Tahrir üyeleri, katılımcılara konuşmalar yaptılar, Ümmeti Svat'taki askerî operasyonları durdurmak ve Amerikan varlığını bölgeden süpürüp atmak için birlik olmaya çağırdılar ve ardından göstericiler sağ salim dağıldılar.

 

Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülük Bürosu'ndan Doğu Türkistanlı Kardeşlerimize Destek Ziyareti

08 Temmuz 2009 tarihinde Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülük Bürosu'nca iki heyet halinde Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Ankara Temsilciliği ile İstanbul'daki Doğu Türkistan Vakfı'na, Doğu Türkistan'daki kardeşlerimizin acılarına ortak olmak amacıyla, kaynaşma ve destek ziyaretinde bulunulmuştur.

Sıcak ilgiyle karşılanan heyetlerimiz, yetkililerden Doğu Türkistan'daki gelişmeler hakkında bilgi aldıktan sonra, Doğu Türkistan'ın İslami Ümmetin bir parçası olması itibariyle, orada akıtılan Müslüman kanının bizim kanımız olduğu, kirletilen ırzların bizim ırzımız olduğu ayrıca, Hizb-ut Tahrir'in de Ümmetin partisi olması vasfıyla bizatihi meselesi olduğu ve yakından takip edildiği, ABD'den başkasına fayda vermeyen uluslararası kanunlarla bu meselenin hallolmayacağı halde Türkiye'deki mevcut yöneticilerin de "meseleyi diplomatik yollarla çözmeye çalışıyoruz." açıklamalarının herhangi bir sonuç getirmeyeceği, bunun daha önce Gazze'deki katliamlarında görüldüğünü, meselenin BM Güvenlik Konseyine götürülse Müslümanların lehine bir yaptırımın olmayacağı, İslam Konferansı Örgütü gibi kuruluşların da bir işe yaramadığını zira hiçbirinin bağımsız olmadığı ve efendileri neyi emrederse ona göre hareket ettikleri, Müslümanların kanına hiçbir değer vermedikleri, asıl sorunun İslam Ümmetini koruyacak ve akıtılan kanların hesabını sormak üzere İslam ordularını harekete geçirecek bir halifenin bulunmaması olduğu, Hizb-ut Tahrir'in de parti olarak küresel bir çalışmayla Müslümanların mallarını, canlarını ve ırzlarını koruyacak olan İkinci Raşidi Hilafet için çalıştığını ve Allah'ın izniyle bunun da yakın olduğu konularına değindi.

Ayrıca heyetler, hizbin bu meseleyi ve İslami beldelerdeki meseleleri soğumaya dursa bile unutmadığını ve unutmayacağını, kendilerinin bir talepleri olursa Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti şebabı olarak üzerine düşen ne varsa yapmaya hazır olduğu mesajını da ilettiler. Kuruluşların yetkilileri kendilerine yapılan bu ziyaretlerden hoşnut olduklarını ifade ettiler.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti

Resmî Sözcülük Bürosu
Medya Temsilciliği

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Asıl Huzuru Bozan Kapitalist, Demokratik ve Laik Rejimdir!!

06 Temmuz 2009'da Samsun'da Hizb-ut Tahrir'e yönelik düzenlenen menfur bir operasyonda 8 Müslüman gözaltına alınmıştır.  1 kişi emniyette ifadesi alındıktan sonra savcının talimatıyla serbest bırakılmış, 5 kişi de savcılığa verdiği ifade sonucunda serbest kalmış, mahkemeye sevk edilen 2 kişi ise, nöbetçi mahkemece tutuklanarak Samsun kapalı cezaevine sevk edilmiştir.

Operasyonla ilgili Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Canip Yetişir şu talihsiz açıklamada bulunmuştur; "Hizb-ut Tahrir örgütüne yönelik 6 aylık teknik takip sonucu önceki gün operasyon kararı alındı. Örgüt üyesi 8 kişi toplantı düzenledikleri sırada düzenlenen operasyonla gözaltına alındı. Gözaltına alınan şahısların sorguları devam etmektedir. Samsun'da emniyet müdürlüğümüz çok iyi çalışmalar yapmaktadır. Polisimizle birlikte Samsun'un daha huzurlu olması için çalışmalarımız devam edecektir. Samsun'un huzurunu bozmak isteyenlere bu fırsatı vermeyeceğiz."

Bu açıklama hem bir acziyetin ifadesidir ki; 6 aylık teknik takip sonucu ancak 8 kişiye ulaşılabilmiştir, hem de ya savcının Hizb-ut Tahrir hakkındaki cehaletini ya da Terörle Mücadele Şubesi'nce yanlış yönlendirildiğini ortaya koymaktadır.

Zira Hizb-ut Tahrir benimsemiş olduğu köklü ve kapsamlı İslami fikirleriyle İslami Ümmetin kalbinde taht kurmuş, Ümmetle birlikte fikri ve siyasi çalışma yoluyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaadi, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesiyle vakti gelen İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak üzere emin adımlarla ilerlemektedir.

Sahip olduğu İslam ideolojisi ve ondan neşet eden fikirleri ile yönetim, iktisat, iç siyaset, dış siyaset, içtimai nizam, sağlık, eğitim ve bunun gibi hayatın tüm alanlarıyla ilgili, Ümmeti eski azametine ve huzuruna kavuşturacak sahih fikirleri ve metoduyla Hizb-ut Tahrir, Sömürgeci kafirlerin İslami beldelere pazarladığı kokuşmuş kapitalizm, demokrasi ve laisizm gibi hem toplum hayatımızı hem de tüm insanlığı huzursuzluğa ve bataklığa sürükleyen fikirlerden kurtarıp, alemlerin Rabbi olan Allah Subhanehu ve Teala'nın insanlığa sunduğu aklı ikna eden, kalbe huzur ve güven veren, insan fıtratının layık olduğu onurlu bir yaşantıyı sunan İslam Nizamı'nı toplum ve hayatla buluşturmak için çalışmaktadır. Hizb-ut Tahrir'in benimsediği İslami fikirler, akılları aydınlatmakta, insan fıtratına uygunluğu nedeniyle de teveccüh görmektedir. Hizb-ut Tahrir İslami fikirleri sayesinde akıllara ve kalplere hitap etmekte, kurulduğu 1953 yılından beri kendisine karşı yapılan tüm hamlelere rağmen, sapasağlam ayakta durmaktadır. Allah'ın izniyle de sapasağlam durmaya devam edecektir.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti

Resmî Sözcülük Bürosu
Medya Temsilciliği

 

Devamını oku...

İç Çatışma, Sırf Kâfirlerin Çıkarlarına Hizmet Eden Azîm Bir Münker ve Cürümdür

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Svat Vadisi'nde yaşanan savaş yüzünden kaçan yüz binlerce Müslüman giyecek, içmeye elverişli su ve elektrik gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bir halde kavurucu yaz güneşinin altında sıkıntılar çekerken Pakistan yöneticileri, Müslümanları birbirine kırdıran Amerikan planının başarısı temennisiyle fildişi kulelerinde bekliyorlar. Ordu, orada burada silahlı gurupları kovalarken on yıllarca dişini tırnağına takarak yaptıkları evlerinde kalmayı tercih eden Müslümanlar ise bombardımana maruz kalmaktalar. Hatta onlar, ölü yada diri akrabalarına ulaşmaktan dahi acizler ve dünyanın gözünden tamamen uzaktalar. Öyle bir savaş ki -Allah yolunda kâfirlerle savaşmak üzere yetişen- Pakistanlı askerler, bu savaşta Amerikan savaşının yakıtı olarak kullanılmakta ve bu uğurda hayatlarını kurban etmekteler. -Haklarında yapılan açıklamaya göre- silahlı guruplar ise askerî operasyon sahasından başka yerlere kaçtılar. Hükümet ise Amerika'ya vekâleten bir bölgeyi vurmak istediğinde savaşçıların bu bölgede göründüğünü ilan ediyor! İşte bu, Pakistan Devlet Başkanı Amerikan efendilerinden emirler aldığı sırada Washington tarafından ilan edilmiş iğrenç bir Amerikan savaşıdır.

Trajedi, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük ve bunun da ötesinde Amerika, Afganistan'ı işgal eden kuvvetlerinin ağır darbeler aldığı kabileler bölgesini içermesi için askerî operasyonların sahasını genişletmeyi istemektedir. Zira 20 Mayıs 2009'da, yani Svat'taki askerî operasyonların üzerinden iki hafta geçmesinden sonra Amerikan Büyükelçisi Anne Patterson İslamabad'da şöyle diyordu: "Amerika, İngiltere ve Çin olarak kabileler bölgesinden ağır darbeler alacağımızı söylüyoruz. Bu nedenle bu darbeleri önlemek için olası her şeyi yapmalıyız." Onun bu açıklamasının ertesi günü, Hükümetin oraya kuvvetlerini konuşlandırması üzerine binlerce kişi kabileler bölgesinden göç etmeye başladı. 22 Mayıs 2009'da ise Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari, "Nereye kaçarsalar kaçsınlar silahlı gurupları Hükümetin bitireceğini söylemiştim" diyerek Amerika'yı hoşnut edecek oranda askerî operasyonları bölgelerini genişletmeye hazır olduğunu ilan etti.

Aslında Svat Vadisi'ndeki operasyonlar, Müslümanların maslahatına olmayıp bilakis sadece Amerikan çıkarınadır. Zira Amerika'nın Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Richard Holbrooke, Amerikan kongresinde yaptığı konuşma oturumunda, "Amerika, Pakistan'daki mücahitleri söküp atmadan Afganistan'da başarı elde edemez" diyerek bunu teyit etti.

Amerika, haçlı savaşında destek elde etmek için askerî operasyonlarının her türlü bedelle desteklenmesi için Pakistan'da bir kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Zira Svat'taki operasyonların hakikatinin ifşa olmasından dolayı medya kampanyasında başarısız olunca, daha önce Irak'ta kullandığı iğrenç yöntemlerine başvurarak Paşaver ve Lahor'da patlama operasyonlarını düzenledi ve hemen ajanı olan İçişleri Bakanı Rahman Malik de çıkarak Svat'taki silahlı gurupları bu cürüm operasyonlarının arkasında olmakla suçladı.

Amerikan temsilcisinin Pakistan ziyareti gizli midir? Onun ziyareti, bir turistik ve eğlence ziyareti değildir. Bilakis askerî operasyonlar yakından idare etmek içindir. Zira yaptığı her ziyaretin akabinde Pakistan ve Afganistan'daki Müslümanlara yönelik kaos ve yıkım daha da artmıştır.

Doğrusu Pakistan yöneticileri, hem bölgedeki Amerikan siyasî ve askerî varlığının, hem de ülkedeki Amerikan istihbarat kuruluşlarının yürüttüğü habis rolün hakikati hususunda Müslümanları yanıltmak için yoğun çaba harcadılar. Bunun içindir ki Kuzeybatı bölgesindeki Hint varlığının boyutu o kadar şişirildi ki onları, silahlı guruplardan öldürülenlerin temiz olmadığı ve silahlı gurupların Hindistan'dan yardım aldıkları şeklinde iddialarda bulunmaya sevk etti. Bu yöneticilerden hiç biri de fitnenin kökünün, Amerikan varlığına dayandığını söylemeye cüret edemedi. Zira Pakistan'daki fitnenin ateşini tutuşturmada kendisine yardım etsin diye Afganistan'ın kapılarını Hindistan'a açan bizzat Amerika'dır. Diyelim ki bölgedeki kargaşanın arkasında Hindistan var, o halde ne diye bu yöneticiler, Hindistan'a karşı keskin yaptırımlar almıyorlar? Ne diye onunla olan diplomatik ilişkileri kesmiyorlar? Ne diye Karzai Hükümeti'nden Kabil'deki Hindistan sefaretini kapatmasını istemiyorlar?

Bu yöneticiler, bunlardan hiç birini asla yapamazlar. Çünkü efendileri Amerikalılar, onlardan bunu talep etmemiştir. Zira Hint müdahalesi, Obama tarafından ifade edildiği üzere Amerika'nın çıkarınadır. Bunun içindir ki Pakistan yöneticileri, Amerikalı dostlarının isteğine boyun eğerek Hindu Devleti'nin müdahalesini kabul ettiler.

Pakistan yöneticileri, Amerika'nın başarısızlığını engellemek için en son çabalarını harcıyorlar. Zira onlar, Afganistan'daki kendi kuvvetlerine ve NATO kuvvetlerine lojistik destek, yakıt, erzak ve silah temin etmesi için Amerika'nın topraklarını kullanmasına izin vermekle yetinmediler. Dahası -İslâmî âlemin en büyük ve dünyanın yedinci büyük ordusu olan- Pakistan ordusunu Amerika'nın tasarrufu altına verdiler. Zira ödlek Amerikan kuvvetleri ile NATO kuvvetlerinin arkasını mücahitlerin saldırılarına karşı korumak için binlerce Pakistan askeri, Afganistan-Pakistan arasındaki sınırlar boyunca konuşlandırıldı ve Pakistan ordusu Svat bölgesi gibi pek çok bölgede silahlı guruplara karşı askerî operasyonlar yürütmekte. Pakistan yöneticileri, "Allah yolunda cihat" sloganı atan Pakistan ordusunu, geçen sekiz sene içerisinde Amerika'nın başarısız olduğu kabileler bölgesinde savaşması için işte bu şekilde kullandılar.

Bu yöneticiler, Müslümanları birbirine kırdırmaktadır. Oysa Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], kardeşini öldüren bir kimseye şu dört helak edici cezayı hazırlamıştır: Ebediyen içerisinde kalacağı bir Cehennem, Allah'ın ona öfkelenmesi, ona lanet etmesi ve onun için elîm bir azap hazırlamasıdır. Zira Rabb-il İzze şöyle buyurmuştur:

وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُّتَعَمِّداً فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً "Her kim bir mü'mini kasten öldürürse cezâsı, içerisinde ebediyen kalacağı Cehennem'dir. Allah ona gazâp etmiş, onu lânetlemiş ve onun için azîm bir azâp hazırlamıştır." [en-Nisâ 93]

Yine SallAllahu Aleyhi ve Sellem, birbirleriyle savaşmalarının büyük bir haram olduğunu göstermek üzere birbirini öldüren Müslümanları İslâm'dan irtidat edip küfre dönenler olarak tanımlamıştır. Zira şöyle buyurmuştur:

لا ترجعوا بعدي كفاراً يضرب بعضكم رقاب بعض "Sakın Benden sonra birbirlerinizin boynunu vurarak Kâfirler olarak gerisin geriye dönmeyin!"

Bu yöneticiler, Müslümanların kendi aralarında birbirleriyle çatışmasını kaçınılmaz bir kader olduğunu sanmaktalar. Şayet bu yöneticiler, Amerika'nın tuzağına karşı koymuş, onun çıkarlarına önem vermemiş ve Afganistan'daki savaşına yönelik desteklerini geri çekmiş olsalardı kesinlikle kabileler bölgesindeki Müslümanların kendi yanlarında yer almalarının yanı sıra İslâmî Ümmet'in de yanlarında yer aldıklarını göreceklerdi. Ne var ki bu yöneticiler, izzet ve şecaati seçmek yerine ödleklik ve kölelik seçeneğini tercih ettiler. Oysa bu seçim, onları zillet ve alçaklıktan başka bir şeye eriştirmeyecektir. Bir taraftan Pakistan'daki Müslümanlar, bu yöneticilere lanet ederlerken kâfir de onlardan razı olmayıp bilakis onlara daha fazlasını vermelerini emretmektedir. Bunun yanı sıra Kıyâmet Günü de Allah'ın öfkesine maruz kalacaklardır.

Efendilerini hoşnut etmek için yöneticilerin Svat'taki Müslümanları katletmeye kalkışmasından bu yana akan paralara gelince; bunun gibi dolarlar Afganlı Müslümanları Amerikalılara teslim ettiğinde Müşerref zamanında da akmıştı. Ancak bu dolarların, daha önce Pakistan'a bir faydası dokunmadığı gibi şu anda da hiçbir faydası dokunmayacaktır. Bu dolarlara rağmen ülke, sürekli elektrik kesintisi yüzünden karanlığa bürünmüş, Pakistan ekonomisi çökmüş ve Müslümanlar açlıktan ölmek üzereler. Evet, kâfiri hoşnut etmek amacıyla Allah'a ve Rasûlüne masiyet yüzünden Müslümanlara rahat ve huzur yoktur. Müslümanların kurtuluşu, Müslümanlara karşı kafirleri güçlendirmekten değil, Allah'ın dinine yardım etmekten geçer.

Bu yöneticilerin fikrî iflası, öyle bir boyuta ulaştı ki gece gündüz demokrasi ve ifade özgürlüğü hakkında konuşup durmalarına rağmen hak sözü işitmemek için parmaklarını kulaklarına tıkadılar. Nitekim Amerikan savaşını durdurmayı amaçlayan ve Hükümetin yalanını ifşa eden faaliyetleri sebebiyle Hizb-ut Tahrir'e yönelik azgın bir kampanya düzenlediler. Zira insanlar, Hükümetin bir kız çocuğunun kırbaçlanması ve diğerlerinin de öldürülmesi görüntülerinin yer aldığı güvenilir olmayan videobandının yayınlaması maksadının Svat'taki insanlara karşı vahşî operasyonlarını haklı çıkarmaya dönük bir medya propagandası olduğunun farkına vardılar. Yine insanlar, silahlı guruplara yönelik yaklaşımın insanların evlerini yıkmaktan ve onları aç bırakmaktan geçmediğinin farkında oldukları gibi, insanların savaş bölgelerinden kaçmalarını engellemekten veya onları güvenli yerlere tahliye etmek için tahliye araçlarının temin edilmesinden de geçmediğinin farkındalar! Ayrıca insanlar, Amerika'nın kendisini kurtarmak için Irak'ta kullandığı aynı yöntemleri Pakistan'da da takip ettiğini fark eder olmuşlardır. Yöneticiler, kâfir efendilerini hoşnut emek amacıyla kamuoyunu yanıltmanın da ötesinde Hizb-ut Tahrir şebâbını sıkboğaz, tehdit ve işkence etmeye başvurdular. Zira Hizb-ut Tahrir'in 31 Mayıs 2009'da düzenlediği yürüyüşten sonra 100'den fazla kişiyi tutukladılar. Kâfire uşaklıkta öyle bir noktaya ulaştılar ki güvenlik birimleri, Lahor şehrindeki Hizb-ut Tahrir şebâbının evlerini bastılar, yaşlı babalarını tutukladılar, evlerin mahremiyetini ve kadınların avretlerini çiğnediler. Tüm bunlar da başında Nevaz Şerif liderliğindeki Pakistan Müslüman Birliği Partisi'nin olduğu Bölgesel Hükümeti'nin gözü kulağı önünde gerçekleşti. Ancak hiç şüphe yoktur ki Şerif'in zümresinin yüzü, Pakistan Halk Partisi liderlerinin yüzü gibi iğrençtir. Nitekim gizlendikleri İslâm kılıfını çıkartmaya başladılar ve Müslümanları yüzüstü bıraktılar. Ancak Amerikalılar ve İngilizler ile oturup kalkan ve onlardan emirler alan kimselerden bu tür iğrenç fiillerin sadır olması hiç de şaşırtıcı değildir.

Ancak bizler, bu yöneticilere deriz ki: "Kininizden geberiverin!" Zira bu despotik uygulamalarınız, Allah'ın izniyle ancak Hizb-ut Tahrir şebâbının sebatını arttıracak ve Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaadi olan İkinci Hilâfet Devleti'nin kurulması gerçekleşinceye kadar faaliyetlerini sürdüreceklerdir. İşte o zaman bu yöneticiler, nasıl bir inkılâp ile devrileceklerini bileceklerdir.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Amerika'nın bölgeye gelmesinden bu yana Müslümanlar, kaos, istikrarsızlık ve patlama operasyonları ateşiyle yanıp kavrulmasına rağmen yöneticiler, durumların kötülüğü hususunda Amerika'yı suçlamak yerine sizleri suçlamakta ısrar etmektedirler. Şayet yöneticiler, kaosu ve istikrarsızlığı bitirmede samimi olsalardı, asıl çözüm olan Amerikan varlığını bölgeden süpürüp atmaya başvururlar, sözde terörizme olan desteklerini çekerler, Afganistan'daki Amerikan ve NATO kuvvetlerine giden ikmal yollarını keserler ve Amerikan istihbarat birimlerini ülkeden kovarlardı. Ancak onlar, tahtlarındaki bekalarının güvencesi için kaotik atmosferleri sevmelerinden dolayı bunları asla yapmayacaklardır ve bölgedeki Amerikan varlığını meşrulaştırmak için de kaosun yayılmasında Amerika'ya yardım etmektedirler. Hiç şüphesiz bu yöneticiler, Amerika'ya köleliği seçtiler ve Allah'a olan köleliliğinizi bir tarafa atarak sizlerin de kendi köleliklerine katılmanızı temenni etmekteler. Yöneticilerin hıyaneti ve zulmü, asla ebediyete kadar devam etmeyecektir. Zira Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Ama bir de onu yakaladı mı artık onu bırakmaz."

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri!

Yeterse yeter artık! Melun Zerdari Hükümeti'nin alaşağı ediniz, kardeşlerinizi katletmenizi emreden liderlerinize itaat etmeyiniz, fitneye ve iç savaşa çağıran aranızdaki tüm mücrimleri kaldırıp atınız, bu iç savaşı silip atınız, kendinizi Amerika, Avrupa ve Afganistan ile Pakistan'daki ajanlarının komplosunun birer yakıtı olarak kullandırmaktan kurtarınız. Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmaktadır:

..فإن دماءكم وأموالكم وأعراضكم عليكم حرام كحرمة يومكم هذا في بلدكم هذا في شهركم هذا - أعادها مراراً Bu gününüz nasıl muharrem bir gün ise, bu beldeniz nasıl muharrem bir belde ise, bu ayınız nasıl muharrem bir ay ise, sizin için kanlarınız da, mallarınız da, ırzlarınız da öyle muharremdir (haramdır, korunmuştur). Bunu defalarca tekrarladı...

Biliniz ki ne Allah'a itaat ile O'na isyan, ne şer'î hüküm ile tâğut hükmü, ne de Allah'ın dinine ihlâs ile kâfirlerin ve Müslümanların ajan yöneticileri arasında ortak çözüm ve ortak müşterekler diye bir şey vardır.

Gerçek bir duruş sergileyerek işleri nisâbına döndürecek aranızda hiç aklı başında bir adam yok mu? Amerika'ya savaş açacak Hilâfet Devleti'nin kurulmasına nusret verecek aranızda hiç bir adam yok mu? Ümmeti bir bütün olarak kurtaracak ve ancak Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vereceği genel ecri garantilemek üzere bu ciddî ameli yapacak aranızda birisi yok mu?

 

Devamını oku...

Yol Haritası'nın Neden Olduğu Kalkilya Faciası, Yahudilerin İstediği Yeni Bir İç Çatışmanın Habercisidir! O Halde Durumunuzun Bilincinde Olunuz

  • Kategori Filistin
  •   |  

Kassam Tugayları'ndan iki, güvenlik mensuplarından üç kişinin yansı sıra başka yaralanmalara ve ölümlerle yol açan 31.05.2009 Pazar sabahı meydana gelen Kalkilya faciası, siyasî ve güvenlik bağlamdan kopuk bir olay değildir. Bilakis bu, Otoritenin konumunun, insanlar ve Filistinli guruplarla olan ilişkisinin doğal bir sonucudur. Zira Filistin Otoritesi, ortaya çıkmasından bu yana gücünü aşan bir şekilde Yahudileri ve devletlerarası tarafları hoşnut etmek için çalışmaktadır ki olur da bu devletlerarası taraflar, ona finans desteği verirler veya George Bush'un iki devletli çözüm görüşü yada Obama'nın yerleşim birimlerini durdurmasını talep etmesi gibi zehirli siyasî-diplomatik nezaketler ikramında bulunurlar.

Kalkilya faciası ve daha öncesindeki güvenlik birimlerinin faaliyetleri, Devlet Başkanı Abbas'ın Amerika'dan dönmesine denk gelmiştir. Sanki bu olay, Obama'nın taleplerinin ve bu ziyaret esnasında Devlet Başkanı Abbas'ın açıklamalarının pratik tercümanı olmuştur.

Obama, şöyle demiştir: "Filistinliler, İsraillilere karşı şiddeti ve tahriki frenlemelidirler." Ayrıca Obama, Abbas'tan kendisinden istenilen bazı ayrıntıları yerine getirmesini dikte ederek şöyle demiştir: "Filistinliler, Batı Şeria'da güvenliğin sağlanması, okullarda ve mescitlerde İsraillilere karşı tahrikin azaltılması hususunda yükümlülüklerini yerine getirmelidirler."

Mahmud Abbas'ın, Obama'nın taleplerine ilişkin cevabı ise, hiçbir kapalılığın olmadığı açık bir şekilde gelmiştir: "Bizler, a'dan z'ye kadar tamamen yol haritasına bağlıyız ve yol haritası planında geçenlerin uygulanması, Ortadoğu'da kapsamlı adil bir barışa ulaşmasını yegane yoludur." [Ma'n Haber Ajansı / 05.29] Hatta Abbas'ın işaret ettiği gerçek mananın a'dan z'ye kadar açığa çıkması için sizlere iğrenç cürüm yol haritasında geçen bazı hususları sunuyoruz:

-Filistinliler, açık bir şekilde şiddetin ve terörün durmasını, herhangi bir yerde İsraillilere karşı şiddet saldırılarında bulunan ve planlayan kişileri görünür bir çabayla tutuklayacaklarını ve cemaatleri de tasfiye edeceklerini ilan eder.

-Yeniden inşa ve tesviye edilen Filistin Otoritesi Güvenlik Birimi, teröre katılan herkese karşı koymayı, terörist güçleri ve alt yapıyı sökmeyi amaçlayan hedefli ve etkili aralıksız operasyonlara başlayacaktır. Bu da yasadışı silah ithalatını ele almayı ve her türlü terör veya yolsuzlukla ilişkiden yoksun güvenlik otoritesini güçlendirmeyi kapsamaktadır.

-Yeniden inşası ve eğitimi tamamlanacak Filistin Güvenlik Birimi yetkilileri ile İsrail ordusundaki meslektaşları, Amerikan güvenlik yetkililerinin katılımıyla yüksek düzeyde periyodik toplantıların da dâhil olduğu Tenet Planı'nı uygulamak üzere yeniden sürekli güvenlik işbirliği ve diğer yükümlülükler görüntüsüne başlayacaklardır.

Böylece ortaya çıkmaktadır ki Filistin Otoritesi'nin yol haritasına bağlılığı, Kalkilya olayları gibi olaylardan başka bir şeye yol açması imkânsızdır. Çünkü doğal olarak işgalin altında direniş hareketleri ortaya çıkmakta ve yol haritası da Otorite'yi bu direnişi bitirmeye bağlı kılmaktadır. Bunun içindir ki Filistin Otoritesi ve benimsediği yol haritası, sanki Kalkilya'da meydana gelenlerden sorumlu olduklarını ve bu faciada akan Müslümanların kanlarının günahını yüklendiklerini dile getiren bir olgu gibidirler. İster güvenlik birimlerinin, isterse Hamas Hareketi'nin evlatlarından olsun, Filistin Otoritesi tarafından ileri sürülen sudan soruşturmalar ve mazeretler onu sorumluluktan kurtarmayacaktır. Filistin Otoritesi'nin, yol haritası ve Yahudiler ile devletlerarası taraflarla yapılan benzeri anlaşmalara bağlı kalmadaki ısrarı, doğrusu büyük bir felakettir; hem Filistin'i bitirerek onu yok eden, hem de Filistin halkını bitirerek kanlarını akıtan bir felakettir.

Ey Filistin'deki Müslümanlar!

Kalkilya'da meydana gelenler, yeni bir iç çatışmanın ve salgın bir şerrin habercisidir, insan kitleleri içerisindeki akiller, muhlisler ve tüm örgütlerin evlatlarının iş işten geçmeden durumun bilincine varmalıdırlar ki böylece yeni bir iç çatışmanın çıkmasını engelleyebilsinler. İç çatışmaya kapı aralayacak en tehlikeli giriş kapısı, bu meselede örgütlerin seferber olması ve harekete geçmeleridir. Zira örgütlerin buna karışması demek, insanların hepsinin karışması ve nerede son bulacağını Allah'tan başka hiçbir kimsenin bilemeyeceği bir uçurumun ve fitnenin eşiğine gelmeleri demektir. Ayrıca gerek fertler, gerekse örgütler olarak tüm insanlar, Yahudiler ile Amerikalıların dikte ettiği hususlardaki kör gidişatından geri dönünceye kadar Filistin Otoritesi'ne baskı yapmalılar, güvenlik birimleri içerisindeki evlatlarına ve onlara "öncülük" edenlere Müslümanın hurumatına yönelik her saygısızlıktan dolayı Allahu Subhânehu'nun kendilerini muhasebe edeceğini, fakirliğin Yahudilerin kendilerini halklarına karşı kullanmasından, Müslümanların kanları ve ırzlarıyla yoğrulmuş bir yemekten daha hayırlı olduğunu anlatmalıdırlar. SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَكَلَ بِرَجُلٍ مُسْلِمٍ أَكْلَةً فَإِنَّ اللَّهَ يُطْعِمُهُ مِثْلَهَا مِنْ جَهَنَّمَ وَمَنْ كُسِيَ ثَوْبًا بِرَجُلٍ مُسْلِمٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَكْسُوهُ مِثْلَهُ مِنْ جَهَنَّمَ "Her kim, Müslüman bir kimseyi bir yemek olarak yerse Allah da ona Cehennem'de onun benzerini yedirir. Her kim de Müslüman bir kimseyi bir elbise olarak giyerse, Allah da ona Cehennem'de onun benzerini giydirir."

Otorite, örgütleri tahrik etmeye başladı. Zira hem Kalkilya, hem de Cenin'deki mescitlerde hoparlörler yoluyla provokatif beyanatlar verildi. Bu beyanatlar, ihtilaf, anlaşmazlık ve çatışmaya sürükleyecek bir dille karakterize olmuştur. Zira aralarında Fetih Hareketi'nin evlatlarından muhlis eşrafın da olduğu insanlar bunlara karşı çıkmıştır. O halde Otorite, bu tehlikeli çizgiden vazgeçmeli ve insanlar da kendilerini helake ve fitneye sürükleyecek bu üsluptan sakınmalıdırlar.

Ey Filistin'deki Müslümanlar!

Muhakkak ki Allahu Te'alâ, kanlarınızı sizlere haram kılmıştır. Zira SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُه "Her Müslümanın Müslümana kanı, malı ve ırzı haramdır."

Ve şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَشَارَ إِلَى أَخِيهِ بِحَدِيدَةٍ فَإِنَّ الْمَلَائِكَةَ تَلْعَنُهُ حَتَّى يَدَعَهُ وَإِنْ كَانَ أَخَاهُ لِأَبِيهِ وَأُمِّهِ "Her kim, babası ve anası dahi olsa bir demirle kardeşine işaret ederse, onu bırakıncaya kadar melekler ona lanet eder."

Yahudiler, Amerikalılar ve diğerleri, sizlere tuzak kurmaktalar ve sizin de planlarının yakıtı olmanızı istemektedirler. O halde tuzaklarını onların başlarına geçiriniz ve bir avuç Yahudi dostunun sizleri, sizlerin ve evlatlarınızın kanlarının akıtılmasına sürüklemesinden sakınınız.

Ey Müslümanlar!

Sizleri, Allahu Te'alâ'nın izniyle yakında gelecek olup Müslümanların arasına giren, kanlarını akıtan onlara ve beldelerine komplo kuran herkesi söküp atacak olan Hilâfet Devleti'nin kurulması şerefinde bizlere ortak olmaya davet ediyoruz.

وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ "O'nun verdiği haberin doğruluğunu pek yakında öğreneceksiniz." [Sa'd 88]

 

Devamını oku...

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَع

  • Kategori Afganistan
  •   |  

Genel Bir Hitap

Demokratik Seçimlere Katılmak, Kesinlikle Haramdır

 

Ey Afganistan'daki Müslümanlar ve Siyasî Partiler!

es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,

 

Hizb-ut Tahrir, Afganistan Müslümanlarına ve siyasî partilere, Afganistan'daki mevcut nizamın demokratik usulleri tatbik etmeyi, bu esasa göre temel kanunu çıkartmayı ahdetmesinin ve bu nizamın gölgesinde İslâmî Şeriat'ın tatbikine hiçbir imkânın olmadığının açık bir durum olduğunu beyan eder. Geçen seneler içerisinde Afganistan'da bu nizamın tatbik edilmesinin sonucunun, masumların katledilmesinden, köylerin yok edilmesinden, fuhşun ve fücurun yayılmasından, fakirlik yüzünden sıkıntılar çekmesinden, faizli muamelelere olanak hazırlanmasından ve ekonomiyi eline geçiren kapitalist zümrenin oluşmasından başka bir şey olmadığına şahit oldunuz.

İslâmî topraklarda demokratik seçimlere katılmak, demokratik nizama meşruiyet kazandırmanın ötesinde İslâmî Ümmet açısından siyasî ve ekonomik sorunlar ile krizleri de katlamaktadır. Ülkedeki Cumhurbaşkanlığı, Müslümanların haklarını gasp etmekte, halkın maddî ve manevî değerlerine hıyanet etmekte, masum Müslümanların katledilmesinde onun uzun eli bulunmaktadır. Bizler bizzat kendi gözlerimizle her gün köyleri bombalayarak yok eden ve savunmasız halkı katleden Amerikan uçaklarına şahit olmaktayız. Bu sorunla karşı karşıya kalan sadece Afganistan değildir. Bilakis Filistin, Keşmir, Irak ve Çeçenistan gibi diğer İslâmî beldelerin yöneticileri de kasten Müslümanların katledilmesi ve yok edilmesinde birbirleriyle yardımlaşmaktadırlar.

Demokrasi, niceliğe önem verirken İslâm, niteliği gözetmektedir. Zira İslâm, sorumluluğun edası için takvayı esası kılmaktadır. Ancak demokrasi, iktidar koltuğuna oturma hakkını mal ve kuvvet sahiplerine vermektedir. Bunun içindir ki Allah'ın azabından sakınınız ve İslâmî olmayan bir nizamın tatbik edilmesine yardımcı olmayınız.

Demokratik nizamlar, şu iki esasa dayanır:

1. Egemenlik halka aittir: Yani bu, anayasa ve kanun yapma hakkını insanlara ve halka vermektedir. Devlet ise konulmuş anayasaya göre halkın işlerini güder.

2. Otoritenin kaynağı halktır: Bunun tam manası, devlet başkanını belirleme, işlerini gözetleme ve yöneticiyi muhasebe etme hakkını insanlara vermektedir.

Tüm insanların, kanunların yapılmasına katılması imkânsız olup insanların çok çok yaptıkları devlet başkanını seçmek olduğu açıktır. Zira devlet başkanının seçilmesi, doğrudan insanlar tarafından gerçekleştiği gibi kanun gücü olarak isimlendirilen parlamentoya vekiller aday gösterip seçmektedirler. Parlamento, rolü gereği kanunlar koymakta, bunları gözetlemekte ve bunların tatbiki noktasında yöneticileri muhasebe etmektedir.

İşte tüm bunlar, Allahu Subhânehu ve Te'alâ'nın yasama hakkını Kendisi ve Rasûlü için bir hak kıldığı bir sırada gerçekleşmektedir. Zira şöyle buyurmuştur:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُّبِينًا "Allah ve Rasulü, bir işe hükmettikleri zaman mü'min bir erkek ve mü'min bir kadına kendi işlerinde artık seçme hakkı yoktur. Her kim Allah'a ve Rasulü'ne isyan ederse apaçık bir sapıklıkla sapıtmış olur." [Ahzâb 36]

Aslında yeni nizam, Batılı kültür ve mefhumlardan kaynaklanmıştır. Zira Batılı hayat, dini devletten ayırma fikrine dayanmaktadır. Dolayısıyla bu nizamın İslâmî âlemde yayılması ve yaygınlaşması, Batılı kültürün göçü ve onun inancının isteğinin yerine getirilmesinden başka bir şeyi ifade etmez. Dolayısıyla da bu Batılı fikrî akım, Afganistan'ın da dâhil olduğu diğer milletleri sömürmeye çalışmaktadır.

İslâmî Ümmet'e vacip olan yönetim nizamı, İslâmî akîde esasına dayanır ve Müslümanların bu akîdeye göre amel etmelerini farz kılar. İşte bu esas, demokratik esasla çelişmektedir. Çünkü İslâmî yönetim nizamı, İslâmî şeriat esasına bina edilmiştir ve egemenliği de şeriata ait kılar. Demokrasi ise dini devletten ayırma esasına bina edilmiştir. Buna dair Allah'ın Kitâbı'ndan olan kat'î deliller vardır ki bunların bazıları şunlardır:

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ "Muhakkak ki hüküm ancak Allah'a aittir." [Yûsuf 40]

Buradaki [الحکم] kelimesi, emrin, nehyin ve mubahın da dâhil olduğu yasama manasındadır. Yine Allahu [Celle ve Âlâ] şöyle buyurmuştur:

وَأَن احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevâlarına tâbi olma ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın!" [el-Mâide 49]

Ve şöyle buyurmuştur:

وَلاَ تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَـذَا حَلاَلٌ وَهَـذَا حَرَامٌ لِّتَفْتَرُواْ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ "Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helâldir, şu da haramdır" demeyin. Aksi halde Allah'a karşı yalan iftirâ etmiş olursunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan iftirâ edenler asla iflâh olmazlar." [en-Nahl 116]

İslâmî Nizam, insanların yerine yasamada bulunan bir meclisin olmasını kabul etmez. Çünkü İslâmî Devlet'te yönetim ve egemenlik, sadece İslâmî Şeriat'a aittir ve devlet başkanının (Halîfenin), insanların işlerini idare etmek için Allahu Subhânehu'nun Kitâbı'ndan ve Rasûlü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünnetinden şer'î hükümler benimseme hakkı vardır.

Bu demek değildir ki İslâm, seçimleri yasaklamaktadır. Zira seçimler, devlet başkanlığı için Müslümanların kendisine biat ettiği kişinin seçilmesinin pratik metodu olduğu gibi Halîfe ve devlet ile meşverette bulunmaları, onları gözetmeleri ve sorumluluklarını muhasebe etmelerinin yanı sıra Ümmet Meclisi'nde Ümmetin şikâyetlerini ele almaları, devlet başkanı adaylarını sınırlandırmaları için vekillerin ve temsilcilerin seçilmesinin de vesilesidir.

Oysa demokratik seçimlerde kanun, çoğunluğun görüşüne göre çıkarılır, bu kanunun tatbik edilmesi ve onun esası üzerine muhasebe edilmesi için devlet başkanı ile parlamento üyeleri seçilir ki bunu Allah [Azze ve Celle], haram kılmıştır. Oysa İslâmî seçimlerde Müslümanlar, insanlara İslâm ile hükmetsin diye Halîfeyi seçerler, bunun üzerine ona biat ederler ve İslâm hükümlerine göre emirleri muhasebe etsinler ve onları gözetlesinler diye de vekiller seçerler.

Ey Murabıt Müslümanlar!

Demokrasi, bir çoğunluk yönetimidir ve bizler, Türk parlamentosunun Müslüman Türk kadınının başörtüsü takmasını yasaklaması ve Afgan parlamentosundan dış kuvvetlere meşruiyet kılıfı vermesinin istenmesi gibi parlamentoların Allah'ın Müslümanlara farz kılığı pek çok hususun yasaklanmasına karar verdiklerine şahit olduk. Nitekim son zamanlarda Afganistan parlamentosunun ülkedeki Şiilerin ahvâli şahsiye kanununda düzenleme yaptığını, ancak dünyadaki kâfir güçlerin harekete geçerek kanunu eleştirerek onu hedeflerine ulaşmanın önemli bir noktası edindiklerini, Afganistan Devleti'ni kanunu incelemeye ve yeniden gözden geçirmeye mecbur bıraktıklarını gördük. Allahu [Celle ve Âlâ] şöyle buyurmaktadır:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Yine İslâmî âlemdeki parlamentolar, içki ve faizli bankalara izin verilmesi gibi Allahu Subhânhu ve Te'alâ'nın haram kıldığı pek çok hususları da helal kılmışlardır. Buna göre demokratik İslâm ıstılahı, Allah ve Rasûlünün düşmanlarını türettiği bir ıstılahtır.

Ey Salahaddîn'in ve Tarık Bin Ziyad'ın Varisleri!

Afganistan, İslâmî bir beldedir ve Afgan halkı da tarih boyunca İslâm için kendisini feda etmiş Müslüman bir halktır. Nitekim tarih, dünyanın en güçlü zaliminin bu halk tarafından hezimete uğramasını kaydetmiştir. İslâm'da yönetim nizamı, İslâmî Hilâfet Nizamı'dır ve Allah onu Müslümanlara vacip kılmıştır. Zira Hilâfet, İslâmî akîdeyi korur, İslâmî şeriatı tatbik eder, İslâmî daveti tüm dünyaya taşır, insanlığı küfrün mutsuzluklarından kurtararak onlar İslâm'ın rahmeti ile Müslümanların adaleti altına sokar. İslâmî Hilâfet, İslâmî beldelerdeki mevcut tüm devletleri ve devletçikleri, tek bir devlette birleştirecek, Müslümanları parçalamak amacıyla kâfirler ile sömürgeciliğin çizdiği sunî sınırları kaldıracak ve Müslümanların işlerini en güzel yolla idare edecektir.

Ey Müslüman Halk!

İslâmî Şeriat'ın tatbikinin önündeki en güçlü engel, demokratik nizamlardır. Çünkü bu nizamlar, İslâm ile tamamen çelişmektedir. Dolayısıyla seçimlere katılmanız halinde İslâmî halkın hiçbir sorununu asla halledemeyeceksiniz. Bilakis halkın belaları ile krizlerinin katlanmasına yardımcı olacaksınız. Bu seçimlere katılmak kesinlikle haramdır. Bunun içindir ki Hizb-ut Tahrir, bu büyük cürümü işlemeyesiniz diye sizlere ona katılmama nasihatinde bulunmaktadır. Dikkat ediniz ki Batı yöneticileri, göstermelik de olsa sizlere görüş bildirme hakkı verdikleri halde, sizlere yöneticiyi belirleme hakkı yetkisi vermemektedir. Zira bu, yalnızca sömürgeci devletin hakkıdır.

Demokrasi, İslâmî Şeriat'ın tatbik metodu değildir. Bilakis o, sadece İslâmî Ümmeti sömürme ve sömürgeleştirme aracıdır. Seçimlere katılmak, aşamalı olarak İslâmî usullerden taviz vermektir ve şeriatın tatbikinde kısmî taviz vermenin kesinlikle haram olduğuna dikkat ediniz. Zira Allahu [Celle ve Âlâ], şöyle buyurmuştur:

أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ "Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; Kıyamet Günü'nde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah, yapmakta olduklarınızdan asla gâfil değildir." [el-Bakara 85]

Belki de insan hakları, toplumsal adalet ve sivil toplum kuruluşları gibi süslü ıstılahlar sizleri aldatabilir. Ancak bunlar, Batının İslâmî âleme otorite dayattığı dünyadaki İslâmî Ümmet'in mutsuzluklarının ıstılahlardır.

Hizb-ut Tahrir, bu genel hitapla sizlere sesleniyor ve -Allah göstermesin- demokrasinin hayatınızda şeriatın yerini almasına karşı sizleri uyarıyor. Çünkü Batı, Müslümanların zihinlerini ifsat etmek ve dondurmak için hızla çalışmakta ve Müslümanların zihinlerindeki İslâm'ın dakik mefhumunu zayıflatmayı istemektedir ki böylece onları, dalalete düşürebilsin. Allahu [Celle ve Âlâ] şöyle buyurmaktadır:

يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ "Onlar Allah'ın Nûru'nu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Kâfirler kerih görse de Allah, Nûru'nu mutlaka tamamlayacaktır." [et-Tevbe 32]

Ey Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir, İkinci Râşidî Hilâfeti kurmak için İslâmî beldelerin genelinde çalışmakta olup sizleri, İslâmî Hilâfeti kurmak için güçlerinizi birleştirmeye, kendisinin yanında yer almaya ve bu azîm vacibi eda etmek için bu Hizb'in şebâbı ile birlikte gayretle çalışmaya davet etmektedir. Yine sizleri, kültürlenme merhalesi, kaynaşma merhalesi ve kuvvet ehlinden nusret talep edilmesi merhalesinin dâhil olduğu Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in metoduna tabi olmaya davet etmektedir. Bizler Allah'tan korkuyor ve bizleri Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in İmâm Ahmed'in rivayet ettiği hadiste müjdelediği Nübüvvet Minhacı Üzere İslâmî Hilâfeti ihya etmeye muvaffak kılmasını O'ndan temenni ediyoruz.

ثم تكون خلافة على منهاج النبوة "Sonra da Nübüvvet Minhacı üzere Hilâfet olacaktır"

Son olarak; nasihatimizi kabul buyurmanızı ve Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden olmanızı temenni ediyoruz:

الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ "O kullarım ki sözü dinlerler. Sonra da en güzeline tabi olurlar." [ez-Zumer 18]

وَمَا عَلَيْنَا إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ "Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir." [Yasîn 17]

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER