Cumartesi, 29 Safer 1447 | 2025/08/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Alaska'daki Trump-Putin Görüşmesi

Soru Cevap

Alaska'daki Trump-Putin Görüşmesi

Soru:

ABD Başkanı Trump ve Rusya Devlet Başkanı Putin 16 Ağustos 2025’te Alaska’da bir araya geldi. Peki iki lider temel meselelerde bir anlaşmaya vardı mı? Bu buluşma iki ülke ilişkilerini nasıl etkiler? Ukrayna’ya yansıması ne olur? Ve uluslararası ölçekte Avrupa ile Çin’e etkileri neler olabilir?

Cevap: Yukarıdaki soruların cevabını netleştirmek adına aşağıdaki hususlara bir göz atmamız gerekiyor:

1- Amerika ve Rusya arasındaki ilişki, son otuz yılda çeşitli aşamalardan geçti. İki ülke arasındaki ilişki, Sovyetler Birliği’nin 1991’deki çöküşünden önce dünyanın kaderini belirleyen iki süper güç arasındaki bir ilişkiden, Rusya’nın uluslararası arenadan çekilip kendi içine kapandığı ve Amerika’nın, Rusya’daki çöküşün derinliğini gözlemleyip onun eski Sovyet nüfuz alanlarını ele geçirmeye çalıştığı bir döneme evrildi. Daha sonra ise, Rusya Devlet Başkanı Putin’in Rusya’yı yeniden uluslararası statüye sahip büyük bir güç olarak konumlandırma girişimlerine karşılık Amerika’nın bu duruma karşı çıktığı bir sürece girildi. ABD ile Rusya arasındaki amaçlar hiyerarşisindeki yapısal ayrışmanın somut bir göstergesi olarak 2022 yılında Ukrayna savaşı patlak verdi. Rusya, bu savaş aracılığıyla kaba kuvvet kullanarak yeniden süper güç statüsüne yükselmeyi arzularken, Amerika ise, Ukrayna’ya verdiği destekle Rusya’nın adını süper güçler listesinden silmeyi amaçladı. Bu durum, Biden yönetimi döneminin sonuna kadar bu şekilde devam etti. Trump yeniden ABD başkanı olunca, Amerika’nın pusulasını yeniden Çin’e doğru çevirmeye başladı. Rusya ile gerilimi azaltmak istediğini açıkladı; Ukrayna’daki savaşı 24 saat içinde bitirebileceğini ve bu savaşın kendi savaşı değil, Biden’ın savaşı olduğunu söyledi. Böylelikle Trump yönetimindeki Amerika’nın Rusya politikasında belirgin bir U dönüşü yaşanmaya başladı... Nitekim bu U dönüşü ve eksen kayması, Başkan Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’yi defalarca aşağılamasıyla iyice belli oldu. Trump, Amerika’nın Ukrayna’ya yaptığı askerî desteği sert bir biçimde eleştirdi ve Avrupa ülkelerinden Ukrayna’daki mali ve askerî sorumlulukları üstlenmelerini istedi.

2- Ukrayna savaşı, Rusya’nın dünyadaki imajını yerle bir etti. Rus ordusu, Ukrayna’da hızlı ve parlak zaferler elde etmek bir yana Karadeniz filosunun neredeyse yarısını kaybetti. Ukrayna, Rusya’nın derinliklerindeki stratejik üsleri vurdu. Rusya, kara kuvvetleri mensubu üst düzey komutanlarını kaybetse de ve askeri teçhizat açısından ağır kayıplar verse de yine de yenilgiye uğramadı. Karınca hızıyla da olsa Ukrayna topraklarında ilerlemeyi sürdürdü. Ancak sanki NATO ülkeleriyle savaştaymış gibi kendisini NATO’nun askeri kapasitesiyle karşı karşıya bulan Rusya, köşeye sıkıştığını gördü. Bu sıkışmışlığın bir yansıması olarak, zaman zaman nükleer silah kartını masaya sürdü, nükleer tehditler savurmaya başladı. Bu tehdit ise, son derece tehlikeli bir gelişmedir ve Amerika’nın kesinlikle görmek istemediği bir senaryodur. Kısacası, Ukrayna Savaşı, dünyanın bir nükleer felaketin eşiğine gelebileceğini gösterdi. Ukrayna savaşı, Rusya Devlet Başkanı Putin’i Çin’le stratejik ortaklığını güçlendirmeye sevk etti. Bu, Amerika’nın öngördüğü bir eğilimdi. Her ne kadar Çin, Amerika ve Batı ile ticari köprüleri atmamak için Rusya’ya mesafeli yaklaşsa da, dünyanın yeniden iki kutuplu bir kampa bölünmesi Amerika’nın en son isteyeceği şeydir. ABD, Çin’in ekonomik kapasitesiyle Rusya’nın askerî gücünün aynı blokta bütünleşmesini ise kesinlikle istemez.

3- ABD’nin Ukrayna sahasında Rusya için kurguladığı stratejik mağlubiyet korkusu, balistik ve nükleer füze kapasitesini artırmasının en önemli motivasyonu ve güdüsü oldu. Amerika’nın 2019’da Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’ndan (INF) çekilmesinin ardından Amerika ile nükleer anlaşmalar asgari düzeye indi. Rusya, Ukrayna savaşında hipersonik füze sistemlerini devreye sokmanın yanı sıra, 2024 yılında ‘Oreşnik’ adlı, son derece yıkıcı bir füzeyi de envanterine kattı. Son olarak, Putin-Trump görüşmesinden hemen önce Rusya, ABD’nin de hazırlıklarından haberdar olduğu, sonsuz menzile ve hıza sahip, nükleer güçle çalışan nükleer füzeleri test edeceğini duyurdu. ABD için oluşturduğu ölümcül tehlikenin, övündüğü ve milyarlarca dolar harcadığı füze kalkanını fiilen işlevsiz hale getirmesinin yanı sıra, bu gelişme, ABD’ye Rusya’nın ekonomik maliyeti ne olursa olsun yeni bir stratejik silahlanma yarışına girdiğini adeta ilan etmektedir. Bu da Amerika’yı, hem Rusya’nın bu tehlikeli ilerleyişini frenlemek hem de yeni bir Soğuk Savaş’tan kaçınmak için Moskova ile anlaşmaya mecbur bırakmaktadır.

4- Rusya, Ukrayna’da olası bir askeri yenilgiyle karşı karşıya geldi. Büyük güç ordusu imajı paramparça oldu, Ukrayna ordusunu mağlup edemedi. Savaş, bir vur-kaç (git-gel) durumuna dönüştü. Diğer bir deyişle Rusya, belirleyici güç üstünlüğünü yitirdi ve bu durum, uluslararası konumuna zarar verdi, onun küresel sahnedeki karizmasını yerle bir etti. Ukrayna’daki belirgin askeri zayıflığına ek olarak, Batı’nın amansız yaptırımları, Rusya’yı çöküşün eşiğine getirdi, küresel ekonomiden aforoz edilmenin neredeyse eşiğine geldi. Benzeri görülmemiş bir uluslararası tecride mahkûm edildi, etrafına kalın bir yalnızlık örgüsü örüldü. Hatta Rusya Devlet Başkanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin çıkardığı yakalama emri nedeniyle kendi ülkesine hapsoldu, yurt dışına çıkamaz duruma düştü... Bu nedenle Rusya, Ukrayna Savaşı’nda üzerine çöken stratejik yenilgi kabusundan kurtulmak için tüm ekonomik ve askeri kapasitesini seferber etti, ekonomisi bir savaş ekonomisine evrildi. Küresel sahnedeki kaderinin ve uluslararası konumunun Ukrayna’daki savaş tarafından belirleneceği görüşündedir. Fakat hezimet kâbusu yakasını bir an olsun bile bırakmamıştır. İşlerin NATO’nun müdahalesine ve onunla doğrudan bir çatışmaya doğru evirilmesi en büyük endişesi ve korkusu oldu. Rusya’nın, nükleer araçlarını kullanmak dışında, NATO ile doğrudan çatışmaya girecek gücü yoktur; bu opsiyonu kullanmak ise son derece tehlikelidir, tam bir intihar demektir, küresel ölçekte öngörülemeyen ve geri dönülemez sonuçlar doğurabilir. Ancak ABD Başkanı Trump’ın gelip Rusya’ya flörtöz mesajlar vermeye başlamasıyla ve liderine övgüler dizmesiyle, Rusya rahat bir nefes aldı. Zira bu, Rusya’ya stratejik bir yenilgi tattırma rotasından Amerikan direksiyonunun kırıldığı anlamına geliyordu. Hatta Rusya, bitap düşmesini önlemek ve kanayan yarasını durdurmak için Trump’ın önerilerini olduğu gibi kabul etmeyi bile aklından geçirmiş olabilir. Ancak Rusya, Trump’ın kendisine uluslararası arenaya dönmesi için açtığı bu kapıyı endişeyle izlemektedir; bir yandan o kapının kapanmasından korkmakta, bir yandan da o kapıdan girmek için can atmaktadır.

5- ABD, Rusya’nın hem oyaladığını hem de savaşı bitirmeye yanaşmadığını görünce ve Batı’da da Putin’in Trump’ın son eğilimini ve Ukrayna’daki savaşı durdurma arzusunu istismar ettiği yönünde sesler yükselmeye başlayınca, Amerikan Başkanı, Rusya’ya Ukrayna’daki savaşı durdurması için 50 günlük bir süre tanıdığını açıkladı. Rusya, bu ültimatomdan son derece rahatsız olup açıklama talep etse de tanınan süreyi sonuna dek kullanmak amacıyla ağırdan almaya devam etti. Bunun üzerine ABD Başkanı, rest çekerek tam tersini yapma, yani diyalog kapısını kapatıp Biden döneminin sert politikalarına geri dönme tehdidi savurdu. Bu bağlamda Trump, bu süreyi sadece 10 güne indirdiğini duyurdu. Bu hamle, Rusya tarafından, Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı ve eski Devlet Başkanı Medvedev’in ağzından, savaşa doğru atılmış bir adım olarak görüldü. Medvedev, Amerika’ya Rusya’nın ‘ölümcül nükleer pençesini’ hatırlattı. Bu tehdide anında karşılık veren ABD Başkanı, son derece tehlikeli sularda yüzdüğü ikaz ve uyarısında bulunarak Medvedev ile söz düellosuna ve polemiğe girdi. Amerika’nın U dönüşü yaparak yeniden Ukrayna’yı destekleme ve Rusya’dan petrol alan herkesi, yani en başta Çin olmak üzere Rusya’ya çok daha sert yaptırımlar uygulama tehdidinde bulunması, Moskova’nın karanlık koridorlarında vakit kaybetmeden karar verilmesi gerektiği alarmını çaldı.

6- Böylece Rusya, ABD’ye hızla taviz vermek gerektiği sonucuna vardı. Ne Ukrayna’da yeniden Amerikan silahlarıyla ezilip daha fazla yıpranmaya tahammülü vardı ne de Trump’ın uluslararası sürgün ve izolasyondan çıkması için araladığı o daracık kapıyı kaçırma lüksü. Ayrıca, Rusya’nın Çin’e dair kuşkuları da vardı. Zira ucuz Rus petrolünden faydalanmak ile Amerika ile olan ticari ilişkileri arasında bir seçim yapmak zorunda kalsa, faydalarının çokluğu nedeniyle ABD kefesinin ağır basacağı kesindi. Üstelik Trump’ın barış teklifi, Rusya için biçilmiş kaftandı. Tıpkı 1945’teki Yalta Konferansı’nda olduğu gibi, sadece Amerika ile baş başa kalıp bir anlaşma yapma fırsatı sunuyor ve dünyayı yeniden masada sadece Amerika ile paylaşma olanağı tanıyordu. Rusya, Avrupalı ya da Ukraynalı diğer tarafları sürece dâhil etmek istemiyor, Amerika ile bir anlaşmaya varıp bunu diğer taraflara bir oldu bitti olarak sunmayı arzuluyordu. İşte bu yüzden Rusya, kendisine tanınan süre fikrini bertaraf etmek amacıyla ABD Başkanı Trump’ın özel temsilcisi (Witkoff) ile görüşme talebinde bulundu. Elbette bu proaktif adım, tabiatı gereği pazarlık masasında Rusya’nın bazı taleplerinden geri adım atmasını gerektiriyordu... İki lider arasındaki zirvenin onaylanmasına ramak kala ve kısa hazırlık dönemi boyunca, taraflar söz konusu görüşmeyi arzu ettiklerine dair sinyaller verdiler. Bu kapsamda Trump, Rusya’nın özel elçisi Witkoff’un Moskova’ya gönderilmesi talebine olumlu yanıt verdi. Trump, bu süreçte Rusya ile Ukrayna arasında toprak ve sınır değişimi gibi potansiyel çözüm fırsatlarından bahsederken, Rusya da Amerika’nın dürüstlüğünden ve samimi olduğundan dem vurdu. “Putin, Moskova’nın barışın tesisi için gerekli şartların oluşturulmasına yönelik çalışmalar yürüttüğünü ve ABD’nin de Ukrayna’daki durumu çözmek için içtenlikle çaba gösterdiğini belirtti. Putin, stratejik saldırı silahlarının sınırlandırılması konusunda ABD ile anlaşmaya varılmasının önemine işaret etti.” (14.08.2025 El Cezire.net) Rusya, zirvenin Trump’ı memnun etmek amacıyla Alaska’da, yani Amerika topraklarında yapılmasını kabul etti. “Trump, Putin’in Alaska’ya gelip kendisiyle görüşme kararını ‘saygılı bir davranış’ olarak yorumladı” (12.08.2025 Russia Today)

7- Fakat madalyonun diğer yüzünde, Trump’ın Beyaz Saray’a çıkmasından sonra Rusya’nın aylarca ayak dirediğini gören Amerika, bu zirveden Rusya’dan somut tavizler koparmadan ayrılmaya hiç niyeti yoktu. Trump, zirvenin bir ‘niyet okuma’ toplantısı olduğunu söyledi ve Putin’in Ukrayna savaşını bitirmede ciddi olup olmadığını daha ilk dakikalarda anlayacağını kaydetti. Ayrıca zirvenin başarısız olabileceği konusunda uyarıda bulunarak, başarısızlık ihtimalini %25 olarak saptadı ve başarısız olması durumunda ağır sonuçları olacağı tehdidinde bulundu. “ABD Başkanı Donald Trump, çarşamba günü Rus mevkidaşı Vladimir Putin’i Ukrayna’da barışı tesis etme çabalarını engellemesi durumunda “ağır sonuçlarla” karşılaşacağı konusunda uyardı. Cuma günü Alaska’da yapılacak görüşmeden somut sonuçlar çıkmaması halinde ekonomik yaptırım olasılığının sinyalini verdi. Trump, Putin’le yapacağı görüşmenin, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin de katılacağı ikinci bir toplantı için ‘ön hazırlık niteliğinde’ olacağını açıkladı ve bu ikinci toplantının gerçekleşmesinin Alaska’daki görüşmenin sonuçlarına bağlı olacağını belirtti.” (14.08.2025 Arabi 48) Ardından ABD Başkanı Donald Trump, yedi yıl sonra Putin’le yapacağı ilk yüz yüze görüşme için Alaska’nın Anchorage kentine uçmadan önce zirveyi ‘yüksek riskli’ olarak tanımladı ve ‘çok ama çok hızlı’ bir ateşkes istediğinin altını çizdi.” (15.08.2025 www.independentarabia.com) Trump, Putin’in ciddiyetsizliği karşısında bir an bile tereddüt etmeyeceğini ve Alaska’dan derhal Washington’a döneceğini söyledi. “ABD Başkanı Donald Trump, cuma günü Alaska’nın Anchorage şehrindeki Elmendorf Hava Üssü’ne ulaştı ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapacağı görüşmenin iyi geçeceğini düşündüğünü belirtti. Görüşmede bir anlaşmazlık yaşanması ihtimalini de değerlendiren Trump, “Eğer işler yolunda gitmezse hızla eve dönerim. Çekip giderim.” dedi.” (15.08.2025 CNN Arabia) Görüşme kötü giderse çekip giderim açıklaması, Trump’la görüşmek üzere ABD’ye gelen Rusya Devlet Başkanı Putin’e bir tür hakarettir, bir tür saygısızlık içermektedir!

8- Tüm bu açıklamalar, Rusya’ya taviz vermesi yönünde bir nevi baskı unsuru niteliğindedir. Trump, Rusya’yı ağır sonuçlarla, yaptırımlarla ve görüşmeyi terk etmekle tehdit etmektedir. Diğer bir deyişle Trump-Putin görüşmesi, Soğuk Savaş döneminde Sovyet ve ABD liderleri arasında gerçekleşen önemli görüşmeler gibi eşit şartlarda ve mütekabiliyet zemininde gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla söz konusu görüşme, iki süper gücün görüşmesi değildir; Hatta ABD-Çin zirvesi seviyesine bile çıkamaz. Bu zirve, Amerika’nın küstahlığını, Rusya’ya boyun eğdirme arzusunu, bütün bu Amerikan tehditlerini, ültimatomlarını ve şartlarını sineye çeken Rusya’nın ne kadar alçaldığını tescilleyen bir zirvedir. Öyle ki, Rusya Devlet Başkanı tarafsız bir ülkede buluşmak yerine Trump’la görüşmek için Amerika’ya gitmek zorunda kalmıştır. Belki de Rusya Devlet Başkanı Putin’in, tüm uluslararası toplantılarında kendi özel makam aracını beraberinde götürmesine rağmen protokole aykırı bir şekilde ABD Başkanı’nın özel aracına binme teklifini kabul etmesi, Rusya’nın ne derece boyun eğdiğini ve stratejik kayıplarını en aza indirgemek için Trump’la sıcak bir ilişki kurmaya ne kadar ihtiyaç duyduğunu gösteren çarpıcı bir örnek olabilir... Biden yönetimi döneminde ABD-Rusya ilişkileri tamamen kopma noktasına gelmiş olmasına rağmen, Rusya liderinin Trump’ı baştan çıkarmak ve ayartmak için özel bir çaba göstermesi de bunu doğrulayan bir diğer husustur. Rusya Devlet Başkanı Yardımcısı Yuri Uşakov, yaptığı açıklamada, “Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki iş birliğinin, henüz kullanılmamış muazzam bir potansiyele sahip olduğunu söyledi. Ayrıca, Uşakov, Rus heyetinin; Devlet Başkanı yardımcısı Yuri Uşakov, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Maliye Bakanı Anton Siluanov ve Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) Başkanı Kirill Dmitriyev’den oluşacağını belirtti. (14.08.2025 Russia Today) Bu açıklama, Rusya açısından bir zafiyet emaresi olup bu zafiyetin ABD’nin gözünden elbet kaçmayacağı izahtan varestedir. Nitekim Rusya Devlet Başkanı Putin’in görüşme sonrası yaptığı açıklamalarda, söz konusu zayıflığa işaret eden ve Rusya’nın, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerginliğin devam etmesinden duyduğu endişenin derinliğini imleyen ifadelere rastlamak mümkündür: Rusya Devlet Başkanı, basın toplantısındaki konuşmasına, ABD-Rusya ilişkilerinin son yıllarda kötüleştiğini kabul ederek başladı. Putin, “Rusya ile ABD arasında dört yıldır zirve yapılmadığı biliniyor ve bu uzun bir süre. Bu dönem ikili ilişkiler için çok zordu. Ve dürüst olalım, Soğuk Savaş’tan bu yana en düşük seviyeye gerilediler. Bunun ülkelerimize ve genel olarak dünyaya fayda sağlamadığını düşünüyorum. Devlet başkanları arasında yüz yüze görüşme uzun zamandır beklenen bir şeydi. Görüşme güzel geçti. Yapıcı ve karşılıklı saygı çerçevesindeydi. Oldukça detaylı ve faydalıydı” dedi.” (16.08.2025 CNN Arabia)

9- Özetle, Trump ile Putin arasındaki görüşmenin seyrine ve medyada yer alanlara dikkatlice bakıldığında, zirvede şu konuların ele alındığı söylenebilir:

A- Ukrayna: Ukrayna konusu, tek gündem maddesi olmasa da zirvenin en belirgin, en meşhur ve en sıcak gündem maddesiydi. Rusya’nın, Ukrayna’nın NATO’dan uzak tutulması ve Rusya’yı tehdit edecek güçlü bir orduya sahip olmaması gibi katı güvenlik taleplerinde bulunmasına rağmen zirvede ana hatları belli net bir anlaşmaya varıldığı söylenebilir. Bu anlaşmanın bir ayağını da, Rusya’nın ileride Ukrayna’ya saldırmayacağına dair bir taahhütte bulunması oluşturuyor: “Putin, Ukrayna’da güvenliğinin sağlanması gerektiği konusunda Trump ile aynı görüşte olduklarını ve bu konuda çalışmaya hazır olduklarını ifade etti. Putin, ABD Başkanı ile ortak basın toplantısında, “Başkan Trump’a katılıyorum, bugün bu konuyu ele aldı ve Ukrayna’nın güvenliğinin kesinlikle sağlanması gerektiğini, bu konuda çalışmaya hazır olduğumuzu belirtti. Birlikte vardığımız anlaşmanın bu hedefe daha da yaklaşmamıza yardımcı olacağını ve Ukrayna’da barışın önünü açacağını umuyorum” dedi. (16.08.2025 CNN Arabia) ABD Başkanı’nın Putin’le gerçekleştirdiği görüşmeye 10 üzerinden 10 puan vermesi de (Sky News, 16 Ağustos 2025) bir anlaşmanın olduğunu teyit eden diğer bir unsurdur. Ukrayna’daki savaşı durdurmaya zemin hazırlamak amacıyla ABD tarafından savaşın tansiyonunun düşürülmesi çabası, hem kendisi hem de Batı tarafından Ukrayna ordusuna sağlanan askeri desteğin kademeli olarak yavaşlatılmasını taahhüt etmesini sonra da ateşkes ilan edilmesini gerektirmektedir. Hatta birkaç hafta içinde Trump, Putin ve Zelenski’nin katılacağı bir zirveyle ateşkes ilan edilebilir bile. Sonrasında ise Ukrayna’daki çözüm süreci, belki de yıllar boyunca kısık ateşte pişirilecek ve ilerleyecektir... Başka bir deyişle, ABD nihai çözümü ötelemektedir. Bir an önce ateşkesin sağlanmasını talep ederken, nihai çözümün uzun yıllara yayılmasını istemektedir. Bu süre zarfında da Amerika, Rusya’nın diğer dosyalarda kendisine vereceği tavizler ölçüsünde Ukrayna’yı toprak ve sınırlar konusunda taviz vermeye zorlayacaktır. Amerika, Rusya’nın yerine getirmesi gereken ve kendisini memnun edecek şartlar karşılığında, Rusya’nın Ukrayna’daki kontrol hattını tanıyacağını söyleyerek adeta Moskova’nın ağzını bal çalmakta, iştahını kabartmaktadır.

B- Amerika-Rusya ilişkilerinin yeniden normalleştirilmesi: Her ne kadar bu süreç, 2025 Nisan’ında İstanbul’da yapılan görüşmeyle başlamış olsa da, önümüzdeki dönemde ivme kazanacağı öngörülmektedir. Bu ivmenin, iki ülke arasında Ukrayna’nın da ateşkes ilanı amacıyla katılabileceği ikinci bir toplantının ardından daha belirgin hale gelmesi kuvvetle muhtemeldir. İlişkilerin normalleştirilmesi, diğer stratejik dosyalarda müzakereleri başlatabilmek için Amerika açısından acil bir gereklilik olarak görülmektedir.

C- Silahlanma yarışı ve stratejik güç: Tarafların ihtiyaçları nazar-ı itibara alındığında, silahlanma ile nükleer ve füze stratejik güç konularındaki görüşmelerin ivedilikle başlaması kuvvetle muhtemeldir. Rusya’nın, bugün itibarıyla, Amerika’nın daha önceki şartı olan Çin’in de bu müzakerelere katılması koşulunu kabul etmesi de kuvvetle muhtemeldir. Böylece görüşmeler üçlü (trilateral) bir yapıya bürünecektir. Zira bundan önceki Rus-Amerikan anlaşmaları, on yıllardır iki askeri dev arasında süregelen anlaşmaların bir devamı niteliğindeydi. Amerika, Çin devini de bu sürece dâhil etmek istediğinden bu ikili anlaşmaları sonlandırmıştır. Özellikle bugün Çin, kendisini yakın gelecekte bu iki devin saflarına katacak ve iki süper gücün ligine taşıyacak nükleer silah programları yürütmektedir. Zira yürüttüğü nükleer program, 2030 itibarıyla yaklaşık 1.000 nükleer başlık envanterine ulaşmasını öngörmektedir. Yani Çin, İngiltere ve Fransa gibi orta sıklet oyuncuları yıllardır fersah fersah geride bırakmış ve katbekat aşmış durumdadır... Dolayısıyla, Rusya’nın, stratejik silahlar konusundaki Rus-Amerikan müzakerelerine Çin’i davet etmekten çekinmesinin tüm gerekçelerinin artık ortadan kalkmış olması kuvvetle muhtemeldir. Bu gelişme, Amerika’nın Rus-Çin ittifakını parçalama yolunda attığı stratejik bir hamledir... İşte tüm bu sebeplerden ötürü, Amerika Birleşik Devletleri’nin Rusya-Çin ittifakının dağılacağına dair beklenti ve umudunun yüksek olduğu, ancak bunu Rusya’nın hassasiyetlerini ve duygularını incitmeden, doğrudan yöntemler yerine Rusya’yla yakınlaşma adımları atarak ve Rus-Çin ittifakını kademeli olarak zayıflatma stratejisi izleyerek gerçekleştirmesi kuvvetle muhtemeldir.

10- Son olarak, kafir güçlerin dünyaya hükmetmesi ve bu devletlerin liderlerinin bir araya gelerek görüşmeler yapması ve planlar kurması gerçekten acı vericidir... İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olan İslam ümmeti ise, pasif bir konumdadır, uluslararası olaylarda hiçbir etkisi yoktur. Hatta kendi meseleleri üzerinde dahi bağımsız bir kontrol mekanizmasına sahip değildir. Bilakis bu meseleler sömürgeci güçler tarafından idare edilmektedir.

Asıl sorun şu ki; yaklaşık iki milyarlık İslam ümmeti, başsız bir gövde gibidir. Zira onu bir araya getirecek olan Hilafet mevcut değildir. İşlerini güden, arkasında savaşılan ve kendisiyle korunulan Halife de yoktur! Bununla birlikte Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın vaadi ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi sebebiyle Allah’ın izniyle Hilafet yeniden kurulacaktır. İslam ümmeti Hilafeti kurmak için çalışmazken, gökten melekler inerek bizim için Hilafeti kurması Allah’ın sünneti değildir. Bilakis Allah, biz çalışırken bize yardım etsinler diye melekleri indirecektir... Güvenilir bir lider olan ve halkına asla yalan söylemeyen Hizb-ut Tahrir, ümmeti Hilafet’i kurmak için kendisiyle birlikte çalışmaya çağırıyor. O zaman İslam ve Müslümanlar, izzet bulacak, küfür ve kafirler de zillete düşecektir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ  “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

H.25 Safer 1447
M.19 Ağustos 2025

 

Devamını oku...

Sudan'ın Jeostratejik Önemi!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sudan'ın Jeostratejik Önemi!

15 Nisan 2025, Sudan'ın yıkıcı bir iç savaşa girmesinin ve günümüz dünyasının en büyük ve en ciddi insani krizlerinden birine neden olmasının üzerinden iki yıl geçti; zira iki yıl önce, yani Nisan 2023'te, Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Güçleri arasında savaş patlak vermiş ve bu savaş, milyonlarca insanın yerinden edilmesine, ülkede ciddi gıda güvensizliğine ve hayati öneme sahip sağlık ve eğitim hizmetlerinin tahrip olmasına yol açmıştır. Bunun sonucunda ortaya çıkan insani felakete rağmen, Sudan savaşı büyük ölçüde dünya gündeminden uzak kalmıştır. Sudan, özellikle Ukrayna ve Gazze'ye odaklanan Batı dünyası için unutulmuş bir savaş olarak görülmektedir. Peki Sudan'ı savaşmak için bu kadar cazip kılan jeopolitik faktörler nelerdir?

Sudan'ın coğrafi konumu

Sudan, Afrika kıtasının kuzeydoğusunda yer almakta olup, Afrika ve Orta Doğu'nun stratejik kalbidir. 2011 yılında Sudan'ı ikiye bölen referandumdan önce, Sudan Afrika'nın üçüncü, dünyanın on altıncı en büyük ülkesiydi. Kuzeyde Mısır’a, kuzeydoğuda Kızıldeniz'e, doğuda Eritre'ye, güneydoğuda Etiyopya'ya, güneybatıda Orta Afrika'ya, batıda Çad'a ve kuzeybatıda Libya'ya sınırı vardır. Ayrıca dünyanın en uzun nehri olan Nil Nehri de buradan geçmektedir.

Sudan, altın, petrol, doğal gaz, uranyum, kromit, demir cevheri, asbest, kobalt, bakır, granit, alçıtaşı, kaolin, kalay, mangan, mika, doğal gaz, nikel, gümüş, uranyum ve çinko gibi maden kaynakları bakımından zengin bir ülkedir. Ayrıca içinden akan Nil Nehri sayesinde verimli tarım arazilerine sahiptir. Jeostratejik açıdan Sudan, Nil Nehri ve Kızıldeniz gibi stratejik doğal güzelliklerin kıyısında yer almaktadır. Bu iki lokasyon Sudan’ı, ticaret, kaynaklar ve ulaşım açısından çok yüksek stratejik değere sahip kılmaktadır.

Sudan'daki çatışmanın katmanları

The Economist dergisi Sudan'ı, bölgesel şok dalgalarına sahip bir "kaos makinesi" olarak nitelendirmiştir. Basitçe söylemek gerekirse, Sudan kaos içinde olursa, Afrika ve Ortadoğu'nun kalbindeki stratejik konumu göz önüne alındığında, şok dalgaları bölgeye de yayılacaktır. Sudan, insani krizin derinleşmesiyle birlikte yerel ve uluslararası dinamiklerin giderek daha fazla kesiştiği bölgesel çatışmanın bir örneğini temsil etmektedir.

İstikrarsızlık, sömürgeciliğin bir kapısıdır; zira hiçbir taraf tek başına zafer kazanamaz; bu yüzden hem Sudan ordusu hem de Hızlı Destek Kuvvetleri dış güçleri müttefik olarak yanlarına çekmiştir; bu da elbette ya para ve silah göndererek ya da doğrudan müdahale ederek Sudan'da çıkarları olan dış güçler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılacaktır. Bu arada uluslararası kuruluşların başarısızlığı ve Batı demokrasilerinin kayıtsız kalması, daha cesur diğer aktörlerin müdahale etmesine imkan sağlamıştır. Burada jeopolitik rol devreye girmiş ve birçok çıkarın kesiştiği çatışma katmanları ortaya çıkmıştır; gelin bunları tek tek inceleyelim.

a- Yerel kaosun ekseni: Yarı askeri sanayi kompleksi

Geçiş hükümeti, Beşir'in en tehlikeli mirası olan Hızlı Destek Güçleri'ne hiçbir zaman karşı koyamamış ve onlara, meşruiyet kazandırmanın yanı sıra ikinci bir orduya dönüşmeleri için özgürlük ve fırsatlar vermeye devam etmiştir.

Ömer Beşir'in düşmesinin ardından, onun en tehlikeli mirası, muazzam bir ekonomik güce sahip yarı askeri bir varlık olmuştur. Dolayısıyla Hızlı Destek Güçleri, Dünya Barış Vakfı'nın icra direktörü ve Sudan konusunda önde gelen araştırmacı Alex de Waal'ın deyimiyle, “ulusötesi özel paralı asker kuruluşuna” dönüşmüştür. Paralı askerlere ek olarak Hızlı Destek Güçleri, Hemedti ailesinin ticari faaliyetlerine ve aynı şekilde altın madenlerine de güvenmiştir. Nitekim para, silah ve altın sonunda onun güç kaynağı haline gelmiştir. Çeşitli gelir kaynaklarından gelen paralar olmasaydı, bu güçler maliyetli projelerini sürdüremezdi; zira iç ve bölgesel dinamikler, kaynaklarının azalmasına yol açmıştır. Dolayısıyla onun, silah gücü ile kapitalist servet birikiminin arasını bir araya getiren yarı askeri sanayiden doğması, bunun da elitlerle çıkar evliliğine yol açması şaşırtıcı değildir. Ayrıca o, Sudan ordusunun 1950'lerden bu yana ülkenin siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarında yoğun bir şekilde karıştığı baskıcı bir askeri ortamda büyümüştür. Bunun sonucunda askeri gruplar “ticari, sanayi ve tarımsal faaliyetlerde” rekabet etmeye başlamıştır.

Peki Sudan'daki askeri sanayi sendromunun kötülük boyutu nedir? Bunu Mayıs 2020 verilerinden okuyabiliriz; zira tek başına Sudan Savunma Bakanlığı'nın otoritesi altında, Mayıs 2020'de 200'den fazla şirket vardır ve bunların yıllık geliri 110 milyar Sudan Cüneyhidir (o zamanki resmi döviz kuru ile 2 milyar Dolar). Bu arada Hızlı Destek Güçleri'nin 250 şirkete sahip olmasının yanı sıra paralı askerlik faaliyetlerinden de büyük gelir elde etmektedir. Araştırmacı ve siyasi analist Jean-Baptiste Gallopin'in kapsamlı incelemesine göre bu askeri şirketler, altın ve mermer, deri, hayvan ve arap zamkı gibi diğer madenlerin üretimi ve satışına da karışmıştır. Ayrıca birçok insanın yaşamıyla bağlantılı pazarın %60'ını kontrol etmek de dahil olmak üzere ithalat ticaretine de karışmıştır.

Bu askeri liderlik modeli çok değişken olup hiçbir ülkeye istikrar getirmeyecektir; çünkü para ve silahın otoritesini, ana kontrol gücü olarak görmektedir. Bunun sonucunda Sudan, sürekli olarak çatışmaların ve bitmeyen darbelerin acısını çekmektedir. Sonunda yaklaşık 50 milyon Müslümanın yaşadığı Sudan halkı, yabancı güçlerin kolayca yönlendirebildiği liderlerinin açgözlülüğünün ve sığlığının kurbanı olmuştur.

b- Nil Nehri Üzerindeki Bölgesel Çatışma

Nil Nehri, dünyanın en uzun nehri olup Afrika kıtasındaki 11 ülkeyi besleyen bir su kaynağı olarak kabul edilmektedir. Onun varlığı, geçtiği ülkelerin ihtiyaçlarının sürdürülebilir bir şekilde karşılanması için son derece önemlidir. Sudan, bu nehrin içerisinden aktığı ana ülkelerden biridir.

1929'da sömürgeci yönetimin gölgesinde, İngiltere Mısır ile kendisine nehir üzerinde tam kontrol hakkı veren bir anlaşmaya varmıştır. 1959 yılında anlaşma değiştirilmiş ve Mısır, nehrin akışının %66'sını, Sudan ise %22'sini kontrol altına almış ve geri kalanı da buharlaşma nedeniyle kaybedilmiştir. Nitekim birçok Mısırlı diplomat, bu anlaşmaların yasal olarak bağlayıcı olduğunu ve değiştirilemeyeceğini savunuyor. Öte yandan Etiyopyalılar, Nil'in kaynağının Etiyopya'dan gelmesine rağmen, bu anlaşmalarda hiç yer almadığını ve bu nedenle artık bunları feshetme hakkına sahip olduklarını savunuyorlar. Nil Nehri üzerindeki çatışma, Etiyopya'nın Büyük Etiyopya Rönesans Baraj'nı inşa etme niyetini açıkladığı 2011 yılında başlamıştır. Rönesans Barajı'nın geliştirilmesinin hedefi, Nil Nehri'nden beslenen Etiyopya'da hidroelektrik enerji üretimi için kullanılmasıdır. Maalesef bu karar, kendilerine ulaşan su akışının azalmasından dolayı kendilerini tehdit altında hissettikleri için Mısır ve Sudan tarafından hoş karşılanmamıştır.

Birçok kişi, ilgili ülkeler arasında askeri bir çatışma çıkma olasılığından endişe duyuyor ve bunun Avrupa ve tüm dünyayı etkileyeceğini düşünüyor. 2021 yılında Avrupa Konseyi, “Rönesans Barajı anlaşmazlığına müzakere yoluyla çözüm bulunmasının, ilgili üç ülkede bölgesel istikrar ve sürdürülebilir kalkınmaya büyük katkı sağlayacağı” açıklamasında bulunmuştur.

c- Kızıldeniz'den uluslararası müdahale

Kızıldeniz, Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlayan önemli bir uluslararası ticaret yolu olarak kabul edilmektedir; zira dünya deniz ticaretinin %12-15'ini oluşturan ve yıllık değeri 1 trilyon Doları aşan ticaret buradan geçmektedir. Kızıldeniz, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya gibi üç önemli ülke için hayati öneme sahiptir ve bu da Sudan krizini daha da karmaşık bir hale getirmektedir. Sudan, Suudi Arabistan'dan Kızıldeniz üzerinden sadece 30 km uzaklıkta yer almakta olup bu da ticaret ve yabancı çıkarların ülkeye girişini kolay bir hale getirmektedir.

Kızıldeniz boyunca, Sudan'ın yedi zayıf komşusu ve 800 km'lik bir sahili bulunmaktadır. Stratejik bir bölgedeki Sudan gibi bir ülke çöktüğünde bu, yabancı müdahaleyi çekmekte ve bu da komşularına istikrarsızlığı ihraç etmektedir. Bu nedenle Sudan, Çad, Somali, Etiyopya, Sahel bölgesi ve bundan daha uzak olan Afrika Boynuzu ve Doğu Afrika ülkelerinin istikrarını hızla sarsabilir. Öte yandan Sudanlı mültecilerin Avrupa'ya yönelmesi ve asıl bozguncuların ve müdahalecilerin Körfez ve Ortadoğu'dan gelmesiyle, savaş üç ayrı kıtayı bile etkileyebilir.

Örneğin Sudan'daki nüfuzunu genişletmek ve değerli kaynaklara, özellikle altına erişimini güvence altına almak amacıyla Hızlı Destek Güçleri'ni destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri; zira Sudan'da üretilen altının %50-80'i (yaklaşık 60 ton) esas olarak Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden kaçırılıyor ve gerçek değeri ise resmi rakamların iki ila üç katıdır; dolayısıyla Birleşik Arap Emirlikleri'nin limanlara büyük önem vermesinin nedeni işte budur; ayrıca Sudan'ın Kızıldeniz'deki stratejik konumu, Birleşik Arap Emirlikleri'nin deniz varlığını genişletmek ve Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu'ndaki rakip güçlerin nüfuzuna karşı koymak için cazip bir ortak haline getirmektedir. Aslında Birleşik Arap Emirlikleri, Etiyopya da dahil olmak üzere sekiz Afrika ülkesinden askerler eğitmiş olup Sudan'ın komşuları olan Çad, Eritre, Mısır, Libya ve Somali'de hükümetin kontrolündeki bölgelerde askeri üsler kurmuştur.

Bu hareketler, “aşırıcı İslam'la” mücadele etmek için (Yahudi varlığı ile yakın ilişkisi olan ve İbrahim Anlaşmalarının öncüsü olan) Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tasarlanmıştır; belki de Usame bin Ladin'in 1980'li yıllarda Sudan'da El Kaide'yi kurduğunu hatırlarsınız. Bu savunma ilişkilerini kurmak yoluyla BAE, Sudan'da Hızlı Destek Güçleri'nin yanı sıra diğer ülkelerden de savaşmak için güçler seferber edebilir. Bu arada Kızıldeniz ve Hint Okyanusu'ndaki çıkarlarını korumak Rusya için de önemlidir; bu da Süveyş Kanalı üzerindeki kontrolünü etkileyebilir. Rusya iki taraflı bir oyun oynuyor ve her iki tarafı da destekliyor ve Burhan ve Hemidti'ye verdiği destek karşılığında, Wagner grubu, yani Rus paramiliter gücü, milyarlarca Dolarlık altın elde ediyor. Dolayısıyla bu kaynaklar, Ukrayna'daki savaş da dahil olmak üzere diğer Rus girişimlerini finanse etmek için de kullanılabilir.

Sudan ordusunu destekleyen Suudi Arabistan açısından olana gelince; Kızıldeniz, petrol bağımlılığını azaltmak ve ekonomisini çeşitlendirmek için stratejik çerçevesi olan krallığın 2030 Vizyonu için son derece önemlidir. Zira 2030 vizyonunun ana bileşenlerinden biri, küresel ziyaretçileri çekmek için Kızıldeniz'in turizm altyapısını geliştirmektir. Kızıldeniz'deki devam eden çatışmalar ve aşırılık eylemleri, Suudi Arabistan'ın 500 milyar dolarlık Neom projesi de dahil olmak üzere hedeflerini tehlikeye atabilir. Yerel, bölgesel ve küresel düzeylerdeki bu karmaşık dinamikler, yakında sona erse bile, Sudan'daki çatışma bizzat bölgenin istikrarını bozmaya yol açabileceği gibi bu da bölge ülkeleri içinde ve arasında gerginliklerin tırmanmasına yol açabilir.

İslam'da jeopolitik güç sadece doğal zenginlik ve jeostratejik konuma bağlı değildir, aksine aynı zamanda özgün liderlik gücüne ve vahye dayalı yaşam sistemine de bağlıdır. Sudan'da yaşananlar, sığ, açgözlü ve zalim liderliğin, halkı İslam'ın düşmanlarının üzerinde savaştığı bir yemeği sevmesine neden olan felaketin kaynağı olduğu konusunda önemli bir ders niteliğindedir. Sevban Radıyallahu Anh’dan, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: يُوشِكُ الْأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمْ كَمَا تَدَاعَى الْأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا» فَقَالَ قَائِلٌ: وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: «بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ وَلَيَنْزَعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمْ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ الْوَهْنَ» فَقَالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَمَا الْوَهْنُ؟ قَالَ: «حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِAç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi yakında diğer milletler de sizin başınıza üşüşeceklerdir." Dediler ki: Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak ey Allah’ın Resulü? Dedi ki: “Bilakis sizler o gün çok olacaksınız, fakat sizler sel üzerinde akıp giden çer çöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizden korkma duygusunu çekip alacak, sizin de kalbinize vehn sokacaktır.” Dediler ki; "Vehn nedir, ey Allah’ın Rasulü? Dedi ki: “Dünyayı sevmek ve ölümü kerih/kötü görmektir."

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Fika Komara

Devamını oku...

Alimlerin İhaneti Apaçık Bir Günahtır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Alimlerin İhaneti Apaçık Bir Günahtır!

Haber:

Mısır Baş Müftüsü ve Dünya Fetva Merkezi Sekreterliği Başkanı Prof. Dr. Nazir Muhammed Ayyad, Pakistan'ın liderlerine, hükümetine ve halkına, birçok bölgeyi vuran ve büyük can ve mal kaybına yol açan sel felaketinde hayatını kaybedenlere en içten taziyelerini ve başsağlığı dileklerini iletti.Müftü, Mısır Daru'l İfta'nın bu elem verici krizde Pakistan'la tam dayanışma içinde olduğunu ifade ederek, din ve insanlık bağlarının kardeş Pakistan halkının yanında durmayı gerektirdiğini vurguladı. (Ahbaru'l-Yevm, 22 Ağustos 2025)

Yorum:

Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bize, yalancının doğrulandığını ve haine güvenildiğini haber verdiği Ruveybidalar zamanında ve mefhumların altüst olduğu ve gerçeklerin karıştırıldığı bir zamanda,ümmetin batıl ile olan savaşında bir pusula olması gerektiği gibi hakkı haykıranların ve hayra davet edenlerin ön saflarında yer alması gereken alimlerin, tiranların maiyetinde toplandıkları görmekteyiz.

Allah'tan daha çok yöneticisinden korkan Mısır baş müftüsü, gözleri önünde Gazze'de 60 binden fazla Müslüman'ın haksız yere öldürülmesine, düşman uçaklarının uçmasına, motorlarının gürültüsünü işitmesine, yerinden edilmiş insanların çadırlarının bombalanmasına ve yakınlarını kaybedenlerin çığlıkları kendisine ulaşmasına rağmen sessiz kalıyor.Ayrıca o, sadece Gazze'yi yardımsız bırakmakla kalmayıp, aksine Gazze halkını öldürenlere yardım eden ve onlara para, silah ve gıda sağlayan Sisi ve diğer yöneticilerin suçlarına da sessiz kalıyor.

Yine baş müftü, çocukların, kadınların ve yaşlıların aç kalmasına, geçişin kapatılmasına, Gazze'deki onurlu Müslümanların kasıtlı olarak aç bırakılmasına, Gazze halkının açlıktan ölmesine, yardımların kasıtlı olarak aşağılayıcı bir şekilde dağıtılmasına ve hayatta kalmak için yardım almaya gidenlerin hedef alınmasına da sessiz kalıyor.

Ancak o, belagati olan ve bir Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarını, insani ve dini hakları çok iyi bilen bir kahraman olmalı ki, Pakistan'daki sel felaketinin kurbanlarına başsağlığı diliyor.

Pakistanlı Müslümanlar Gazze'deki Müslümanlardan daha mı sevgili ve daha mı yakın? Yoksa Yahudilerin suçları sel seviyesine ulaşmadı da bahsedilmeyi hak etmiyor mu ey müftü efendi?

Soruların cevapları sizdedir… Herkes şahittir ve din gününün sahibinin huzurundaki en büyük bir durumda şahitlik yapacaktır… Din gününün sahibine doğru gidiyoruz; bu durumda kendisinden razı olunan kişiye ne mutlu.

Allah'ım, ümmetimize merhamet et ve onu, göğüslere şifa veren ve göz aydınlığı olan yakın bir zaferle kurtar.

Allah'ım, Pakistanlı Müslümanlara, Gazze ve Sudan'daki şehitlere ve senden başka yardımcısı olmayan terk edilmiş tüm mazlumlara merhamet et. Sen bizim Mevlamızsın ve Sen bize yetersin ya Rab! Sen ne güzel bir vekilsin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beyan Cemal

Devamını oku...

Mısır ve Ürdün, İşgalin Onlara Gaz İhraç Etmesi Nedeniyle Onun Stratejik Rehineleri Konumundadırlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Mısır ve Ürdün, İşgalin Onlara Gaz İhraç Etmesi Nedeniyle Onun Stratejik Rehineleri Konumundadırlar!

Haber:

İşgal hükümetinin enerji bakanının tehlikeli açıklamalarında neler geçiyor? (El-Kuds Haber Ağı, 21/08/2025)

Yorum:

Daha birkaç yıl önce Mısır, Yahudi varlığının gaz ihtiyacının %40'ını karşılıyordu; peki ne değişti de Mısır onlardan gaz ithal etmeye başladı ve kendi gazı nereye gitti?Nitekim bugün Mısır, Beytu'l Makdis'i gasp eden ve Filistin'de Yahudilerin gazından daha fazla kan akıtan Yahudi varlığından gaz ithalatı anlaşması imzalamıştır; zira Mısır, Yahudi varlığından 35 milyar dolarlık gaz ithalatı anlaşması imzalarken Ürdün ise 10 milyar dolarlık gaz ithalatı anlaşması imzalamıştır. Peki Mısır ve Ürdün'ün başındaki yöneticiler, bu gazın İslam ümmetine ait olduğunu bilmiyorlar mı?!

Batı siyasetçileri, Müslümanların başındaki yöneticileri ifşa etmekten utanmazlar ve bu da onların alınlarında kara bir leke olarak kalır. Nitekim onların söyledikleri hakikatlerden bazıları şunlardır: “Eğer İran yöneticilerinin yardımı olmasaydı, Amerika Irak'ı işgal edemezdi.” “Eğer Irak ve Pakistan yöneticilerinin yardımı olmasaydı Amerika Afganistan'ı işgal edemezdi.” “Eğer Türkiye yöneticilerinin yardımı olmasaydı Amerika Suriye'de Şara'yı güçlendiremezdi.”Yahudiler Gazze halkı için yönelttikleri mesajda şöyle yazdılar: “Arap yöneticiler bize silah ve erzak sağlarken, sizlere ise kefen sağlıyorlar”; bunlar, artık insanların genelinin idrak ettiği hakikatlerdir.

Ey Mısır ve Ürdün’ün yöneticileri: Yahudilerden ithal edeceğiniz gaz, onların Filistin'e karşı savaşında onları desteklemektedir. Dolayısıyla sizler, Filistin ve halkına ihanetten başka bir şey yapmadınız, hatta Yahudi varlığına milyarlar kazandıran gazı ithal ettiniz.

Ey Ürdün ve Mısır orduları, Yahudiler savaş ehli değillerdir; gelin sizlere Allahu Teala’nın şu kavlini hatırlatalım: وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيّاً وَلَا نَصِيراً * سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلاًEğer kâfirler size karşı savaşsalardı arkalarını dönüp kaçarlar, bu durumda bir koruyucu, bir yardımcı da bulamazlardı. Bu Allah’ın öteden beri uygulanıp gelen kanunudur, Allah’ın kanununda bir değişiklik bulamazsın.” [Fetih 22-23]

Ey subaylar ve askerler, şunu bilin ki, kâfirler Müslümanları ancak ihanetle yenebilirler; zira ilk kurşunu İslam'ın kalbine sıkan Hüseyin bin Ali gibi bazı Arapların ihaneti olmasaydı, Hilafet yıkılmazdı ve eğer Mısır ve Ürdün yöneticilerinin ihaneti olmasaydı, yeryüzünde Yahudi kalmazdı. O halde üzerinizdeki zillet ve korku elbisesinin kaldırıp atın ve onun yerine izzet ve güç elbisesini giyin ve Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin; şunu bilin ki cennet, mücahitlerin ayakları altındadır.

وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ

Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklememiştir.” [Hac 78]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Ey Müslüman Orduları, Gazze'yi Kurtarmak İçin Yöneticilerinizi Beklemeyin!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ey Müslüman Orduları, Gazze'yi Kurtarmak İçin Yöneticilerinizi Beklemeyin!

Haber:

İran Savunma Bakanı Aziz Nasirzade, Tahran'ın Yahudi varlığının ülkesine saldırmasının ardından üstün yeteneklere sahip yeni füzeler ürettiğini açıkladı. İran'ın Tasnim Haber Ajansı'na göre, Nasirzade bu açıklamayı, Çarşamba günü başkent Tahran'da düzenlenen Savunma Sanayii Günü etkinliği sırasında yaptı.

Zade, 12 günlük savaş sırasında fırlatılan füzelerin birkaç yıl önce Savunma Bakanlığı tarafından üretildiğini belirterek, “Bugün ise öncekilerden daha üstün özelliklere sahip yeni füzeler ürettik” dedi.

Yorum:

Bu tür haberler, Müslümanların büyük bir potansiyele sahip olduklarını, aslında bunun küçümsenemeyecek potansiyeller olduğunu ve Müslümanların, Yahudi varlığına ve dünyadaki Müslümanların ülkelerine veya namuslarına saldıran herkese karşı savaşmak için iyi imkanlara sahip olduklarını göstermektedir.

Ancak Müslümanların başındaki hain yöneticiler, ümmetin güçlerinin kurtuluş yönünde harekete geçmesini engelliyorlar;örneğin İranlı bakan, Yahudi varlığının ülkesine yeni bir saldırı düzenlemesi halinde yeni füzeleri kullanılacağını vurgulamıştır.Ama bu bakan ve diğer yöneticiler, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmasına rağmen Gazze'de şu anda olanları kendilerine yönelik bir saldırı olarak görmüyorlar: مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّىMüminler birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve birbirlerini korumada bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.

O halde Müslümanların etkili güçlerinin üzerine düşen, Yahudi varlığını ortadan kaldırmak için acilen harekete geçmeleri ve tek amacı Amerika'ya itaat etmek olan yöneticilerin arkasında durmamalıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nezir İbn-i Salih – Tunus

Devamını oku...

Yozlaşmış Sistemin Ürettiği Krizler, Aynı Sistemle Çözülemez

ABD’nin 2003’teki işgalinden beri tam 22 yıldır Irak, mali kriz içindedir, yoksulluk ve yoksunluk kol geziyor. İşin garibi, her yıl yüz milyarlarca dolarlık petrol geliri elde edilmesine rağmen, Iraklı siyasetçiler ve uzmanlar her sene kameraların karşısına geçip ‘memur maaşlarını bile ödeyemeyebiliriz’ diyerek olası bir kriz için alarm veriyorlar.

Iraklı ekonomist Nebil el-Mersumi, 19 Ağustos 2025 Salı günü Facebook hesabından yaptığı bir paylaşımda, Maliye Bakanlığı’nın 2025’in ilk altı ayına ilişkin resmi verilerini değerlendirdi. El Mersumi, paylaşımında “Maliye Bakanlığı’nın 2025’in ilk yarısı için açıkladığı resmi verilere göre, toplam maaş ve tazminat ödemelerinin 44,9 trilyon dinar, ham petrol ihracatı gelirlerinin ise 45,2 trilyon dinar olduğunu; bu itibarla petrol gelirlerinin maaşları karşılama oranının %99,2’ye ulaştığını” belirtti.

Bu korkunç rakamlar ve içler acısı tablo, devletin uyguladığı ekonomik sistemin ne denli yozlaşmış olduğunu açıkça gösteriyor. Kaldı ki, maaş ve tazminatlara ayrıldığı belirtilen bu büyük meblağın önemli bir kısmının, yüksek maaşlar, var olmayan personel kadroları (‘hayalet’ memurlar), Rafha emeklilik sistemi ve hileli projeler gibi mekanizmalar aracılığıyla üçlü başkanlık ve alt kademelerindeki yolsuz elitlerin zimmetine geçtiği biliniyor. Bu nedenle, siyasi aktörlerin mevkiler için kıyasıya bir mücadeleye girdiklerini ve en alçakça yöntemlerle birbirlerine nasıl tuzaklar kurduklarını görüyoruz. Her seçim döneminde defalarca izlemek zorunda kaldığımız bir manzara bu!

Ey Müslümanlar, ey Irak halkı! Irak ve diğer İslâm ülkelerinin sorunu, bir sistem sorunudur; kâfirin, devletinizi yıkıp otoritenizi gasp ettikten sonra başınıza musallat ettiği hain ve yozlaşmış yöneticiler sorunudur. Söz konusu sorun, kendilerini ‘ekonomi uzmanı’ olarak tanıtanların ileri sürdüğü palyatif çözümlerle giderilemez. Nitekim ekonomi uzmanı Ahmed et-Temimi, önümüzdeki bütçeyle ilgili ilk tahminleri paylaştı: “Yaklaşan bütçeye dair öncü projeksiyonlar, başta küresel petrol fiyatlarındaki düşüş olmak üzere bir dizi iç içe geçmiş faktörden dolayı mali açığın süreceğini gösteriyor. Düşen petrol fiyatları, toplam gelirlerin %90’ından fazlasını oluşturuyor. Buna ek olarak, maaş kalemi başta olmak üzere işletme giderlerindeki sürekli artış ve petrol dışı gelir kaynaklarını çeşitlendirmedeki bariz zayıflık da mali açığın diğer nedenleridir. Bu açığı kapatmak için pratik adımlar atılmalı: Vergi sistemi iyileştirilmeli, daha geniş bir kesimden vergi toplanmalı ve kayıt dışı ekonomi vergilendirilmeli. Ayrıca, sınır kapılarındaki yolsuzluk ve kaçakçılıkla mücadele edilip yönetim daha verimli hale getirilerek devletin gelirleri artırılmalı. Son olarak da elektrik, su ve belediye gibi hizmetlerden alınan ücretler adil bir şekilde artırılmalı.”

Zihniyet, sistemin kendi kumaşından olunca işte böyle çözümlerin ortaya çıkması normaldir. Halbuki gerçek ve etkili çözüm, bu yozlaşmış sistemi ve onun yozlaşmış adamlarını kökünden söküp atmak ve yerine ilahi temellere dayalı İslam sistemini kurmaktır. Alemlerin Rabbinin insanlık için seçip beğendiği bu İslam sistemi ancak Allah’tan korkan ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu buyruğunu kendilerine şiar edinmiş adil insanlar tarafından uygulanabilir!

كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالْإِمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ“Hepiniz çobansınız ve her biriniz kendi güttüklerinden sorumludur. Emir insanların çobanıdır ve güttüklerinden sorumludur.” [Müslim]

İşte, halkına asla yalan söylemeyen Hizb-ut Tahrir, sizleri bu izzete ve bu onurlu hayata davet ediyor. Öyleyse Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emrine icabet edin ve O’nun vaadini gerçekleştirmek ve Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ceberut saltanattan sonra kurulacağını müjdelediği Hilafet’i kurmak için ciddi şekilde çalışın:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئاً وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ. ثُمَّ سَكَتَ“Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldıracaktır. Sonra, Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra sustu.”

Devamını oku...

Yoksa Mübeşşir Ahmed de mi Özbek Rejiminin Kurbanları Kervanına Katılacak?

Bu ayın 19’unda, kamuoyunda Mübeşşir Ahmed müstear ismiyle tanınan Alisher Tursunov hakkında açılan ceza davasının duruşması başladı. Tursunov, medya üzerinden aşırı dinci ve fanatik fikirlerin propagandası yapan materyaller yaymakla suçlanıyor. Daha önce de kanunsuz bir şekilde dini materyaller hazırlamak, saklamak veya dağıtmakla suçlanmış ve İçişleri Bakanlığı tarafından uluslararası arananlar listesine eklenmişti! Türkiye, bu yılın mayıs ayında Özbekistan’ın talebi üzerine Mübeşşir Ahmed’i Özbekistan’a sınır dışı etmişti.

Mübeşşir Ahmed’e ait Azon Global adlı portal ise Kasım 2023 itibarıyla Özbekçe, Rusça, İngilizce ve Türkçe olmak üzere dört dilde yayına başlamıştı. Portal, İslâm ve Müslümanların yanı sıra dünya gündemine ilişkin materyaller üretmekte olup, ‘lanetlenmiş Yahudi varlığının’ mübarek Filistin’de işlediği suçlara ve Çin’in Uygur Müslümanlara yönelik acımasız baskı politikasına aktif bir şekilde dikkat çekmektedir. Görünüşe göre bu portalın yayın çizgisi, Özbek rejiminin İslami içerikler için belirlediği katı kurallarla pek örtüşmemektedir. Bununla birlikte, portalın gerçekte Özbek rejimine karşı düşmanca bir faaliyet yürütmediğini de özellikle vurgulamak gerekir. Kaldı ki bu portal, tamamen Özbekistan sınırları dışında, yani rejimin kanunlarının sökmediği bir yerde faaliyet göstermektedir. Elbette, Özbek rejiminin kendi uydurduğu yasaları ayaklar altına alıp hoşuna gitmeyen birini cezalandırması yeni bir olgu değil.

Kardeşimiz Mübeşşir Ahmed’in, zalim rejimin elinden bir an önce kurtulması ve özgürlüğüne kavuşması için Allah’a dua ediyoruz. Ebu Hurayra’dan rivayet edildiğine göre Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ، لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يَخْذُلُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu teslim etmez ve onu yüz üstü bırakmaz” [Müslim]

Mübeşşir Ahmed’in vakası, içeride ve dışarıda tüm aktivistler için bir mesaj niteliğindedir. Diğer bir deyişle amaç, Özbekistan rejiminin belirlediği gayri İslami siyasal yönelimden biri, azcık da olsa sapsa yahut küçük hatalar veya basit kusurlar işlese bile, cezanın kaçınılmaz olduğunu göstermektir!

Bununla birlikte biz, ülkemizdeki ve yurt dışındaki tüm aktivistlerin Mübeşşir Ahmed davasından bir ders çıkarması gerektiğine inanıyoruz. Zira bu rejimin, Rusya, Amerika ve Çin gibi sömürgeci güçlerin İslam ve Müslümanlarla mücadele yönündeki direktiflerini gecikmeden yerine getirdiği görülmektedir. Bu nedenle rejimin, dininizin her bir unsurunu ortadan kaldırana dek yasak üstüne yasak dayatmaya devam edeceği öngörülebilir. Artık Özbek rejimine ve arkasındaki şer devletlere teslimiyeti durdurmanın ve yalnızca Allah’ın rızasını gözeterek, İslam’ın ve Müslümanların temel çıkarları için samimiyetle çalışmanın zamanı gelmiştir.

Devamını oku...

Trump'ın Putin ile Görüşmesinin Hedefi Nedir?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Trump'ın Putin ile Görüşmesinin Hedefi Nedir?

11/8/2025 tarihli basın toplantısında Trump şunları söyledi: “Bu, genel olarak bir hazırlık zirvesi olacak... Toplantıdan önce Putin'e bu savaşı bitirmesi gerektiğini ve artık bundan sonra benimle uğraşmayacağını söyleyeceğim” ve Ukrayna konusunda diplomasiden çekilebileceğine işaret ederek “ardından dışarı çıkıp iyi şanslar diliyorum, mesele sona erdi” “ama mesele çözülmeyebilir de” eklemesinde bulundu. Görüşmenin ilk dakikalarında Rusya ile barışa varılmasının mümkün olup olmadığını anlayacağını belirttiği gibi Zelenski'nin bölgesel konularda anayasal onaya ihtiyaç duyacağını teyit eden açıklamalarından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi ve görüşmenin 15/8/2025'te ABD'nin Alaska eyaletinde yapılacağını duyurdu.

Rusya Devlet Başkanı Yardımcısı Yuri Ushakov, “Taraflar, Ukrayna'daki çatışmanın uzun vadeli çözüm yollarını tartışmaya odaklanacak” dedi ve Ushakov, görüşmelerin yapılacağı yerle ilgili olarak ise, “İki ülkenin ekonomik çıkarları, büyük ekonomik projelerin uygulanması için fırsatların olacağı Alaska ve Kuzey Kutbu'nda buluşulacak” eklemesinde bulundu. Trump, Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısında, “Zelenski ile iyi ilişkilerim var, ancak yaptıklarını onaylamıyorum. Şiddetle karşı çıkıyorum, bu savaş olmamalıydı ve olmaması gerekirdi” dedi ve şunu ekledi: “Zelenski'nin “Anayasal onay gerekiyor” demesi beni biraz endişelendirdi. Savaşa girip herkesi öldürmek için bir onaya ihtiyacı yoktu, ama toprak takası için onaya ihtiyacı vardır. Çünkü bazı toprak takas işlemleri olacaktır.” Putin ile görüşmesinin ardından Zelenski ile temasa geçeceğini belirterek Kiev yönetiminin liderini Alaska zirvesine davet etme planı olmadığına işaret ederek, “Ukrayna Cumhurbaşkanı ile temasa geçeceğim, ardından Avrupa Birliği ve NATO liderleriyle görüşeceğim” dedi.

Bunlar, Trump'ın Putin ile Alaska'da yapılacak zirve öncesinde yaptığı açıklamalardır ve bunlardan, deneyimli bir politikacının dışında kimsenin farkına varamayacağı açık ve gizli bir hedefin olduğu anlaşılmaktadır; bu ise aralarındaki sorunlara bakmaksızın halklar ve dünya ülkeleri pahasına çıkar ve menfaatler için rekabet eden iki ülkenin liderleri arasındaki önemli bir toplantıdır; çünkü çıkar her şeyden üstündür.

Trump'ın bu toplantıdan istediği şey nedir? Gerçekten Ukrayna'daki savaşın durmasını mı istiyor? Yoksa Ukrayna savaşından uzak, Rusya ile gerçekleştirmek istediği başka bir hedefi mi var? Peki, ilan edilmemiş bu hedef nedir? Buna cevap olarak diyorum ki:

Birincisi: Toplantının yeri, bu toplantıda ele alınacak konular açısından siyasi bir anlam taşıyor; zira Alaska, 1867 yılında Rusya İmparatoru II. Alexander'ın İngiltere ile savaşı kaybetmesinin ardından Amerika tarafından Rusya'dan satın alınmış olup diğer bir husus ise, bu bölgenin Kuzey Kutbu'nun başlangıç noktasında yer almasıdır. Nitekim Trump geldiğinde, bu eyaletteki kaynakların kullanılmasına ve kar küreyiciler üretilmesi ve her türlü mineralin aranmasına dair bir emir yayınladı; zira burası, Kuzey Kutbu'nda Rusya ile ortak olan bir bölgedir. Binaenaleyh Trump, Putin ve Zelenski'ye savaşı kaybettikten sonra toprakları terk etmenin mümkün olduğunu ve Rusya'nın daha önce bunu yaptığını ve tekrar yapmasında bir sakınca olmadığını söylemek istiyor. Zelenski'ye de, Ruslar yenilgiye uğradıktan sonra topraklarını terk etti, sen de öyle yap demek istiyor.

İkincisi: Zirve toplantısından, ilan edilen bir konu olan Ukrayna'daki savaşın durdurulması dışında bir şey çıkmayacaktır; zira bu savaş, çeşitli nedenlerden dolayı karmaşık bir hal almıştır:

1- Rusların tutumu sabit ve değişmemiştir ve (Kırım ve Ukrayna'nın dört bölgesi gibi) aldıkları topraklardan vazgeçmek istemiyorlar; bu ise gizli değil açık olup Rus siyasetçiler tarafından da dile getirilmiştir; buna karşılık daha önceki açıklamalarda da geçtiği gibi Zelenski de taviz vermiyor; bu nedenle Trump ona saldırmış ve onu sert bir şekilde eleştirmiştir.

2- Avrupa Birliği'nin tutumu, savaşın durmasına muhalif olan bir tutumdur; çünkü Trump onları dışlamış ve onlar da küçük oyuncular haline gelmiştir. Dolayısıyla onlar, Trump'a karşı öfkeli olup Zelenski'yi güçlü bir şekilde destekliyorlar ve özellikle İngilizlerin kötü niyeti olmak üzere ona taviz vermemesini söylüyorlar; nitekim bu tutumlar, Avrupa Birliği, İngiltere ve Rusya'nın yetkilileri tarafından dile getirilmiş olup bunlardan bazıları şöyledir: Londra'daki Rusya Büyükelçiliği'nin açıklaması “Londra ve bazı ortaklarının, çatışmanın köklü nedenlerini ortadan kaldırmak yoluyla çatışmanın barışçıl bir çözüme ulaşmasını engellemeye yönelik devam eden girişimler olduğu yönünde” olup şu eklemede bulunmuştur: “Bu, Alaska'daki Rus-Amerikan zirvesi öncesinde İngiliz liderliğinin yaptığı faaliyetler sayesinde ortaya çıkmaktadır.” Bu satırlar, Ukrayna'yı Rusya'ya karşı kullanmaya devam etmemizi söyleyen Avrupa başkentlerinin fırsatçı yaklaşımını ve Avrupa'nın Alaska'da yapılması planlanan zirveye ilişkin şu açıklamasını teyit ediyor: “Ukrayna'da barışın gerçekleşmesini başarmak, sadece Rusya'ya baskı uygulanması ve Ukrayna'ya destek vermeye devam edilmesi ile mümkün olabilir.” Ayrıca NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin “Rusya'ya yeni toprakların ilhakının yasal olarak tanınmasının reddedilmesi çağrısında bulunan” açıklamaları da vardır. ABD'nin NATO Daimi Temsilcisi Matthew Whitaker, Ukrayna cumhurbaşkanının bölgesel tavizleri reddetmesine dair yorumu hakkında şunları açıkladı: “Ukrayna'daki çatışmanın her iki tarafı da çatışmanın sona ermesini onaylamalıdır.” Zaharova da, Avrupa Birliği liderlerinin açıklamasına ilişkin yorumunda “bunun Nazi yayınlarının bir parçası olduğunu” söylemiştir.

Burada Avrupa ve Amerika'nın tutumu ile Avrupa ve Rusya'nın tutumu arasında bariz bir çelişki olduğunu görüyoruz; dolayısıyla bu ateşli açıklamalar, bu krizin çözümü için bir umut ışığı olmadığını gösteriyor; zira Rusya, Ukrayna'yı kendi ön bahçesi ve ilk savunma hattı olarak görmekte olup NATO'nun Ukrayna'ya resmi olarak girmesine, üsler kurmasına ve Ukrayna'nın NATO'ya katılmasına izin vermeyecektir. Bu yüzden Trump'ın önünde, tarafları bir araya getirmek gibi çok zor bir görev durmaktadır. Trump’ın, yardımcısının, Steve Witkoff ve NATO Genel Sekreteri'nin yaptığı iyimser açıklamalar ise bir umuttan öteye geçmiyor; zira zirvenin ilan edilen hedefinde, Zelenski'nin dışlanması, Avrupa Birliği'nin dışlanması ve Rusya'nın tavrının sertleşmesi gibi başarısızlık tohumları görülmektedir.

3- Bir diğer sebep ise Amerika'da güçlü bir muhalefetin ve Rusya'ya açılmayı değil onun izole edilmesini, dahası Biden yönetiminin yaptığı gibi Rusya'nın kuşatılıp cezalandırılmasını isteyen bir akımın varlığıdır. Nitekim bu akım, Cumhuriyetçi Parti üyeleri ve derin devlet içinde bile mevcuttur; dolayısıyla onlar, özellikle Rusya'nın Çin'e açılmasından sonra Rusya'ya açılmayı değil, aksine onu boğmayı düşünüyorlar. Bu akım, Rusya'yı meşgul etmek, Avrupa'yı tehdit etmek ve onları kontrol altında tutmak için Ukrayna savaşını benimsemek istiyor, ancak Trump'ın başka bir görüşü vardır ki o da, yeni derin devletin açgözlü sermayedarlarıdır.

Üçüncüsü: Öyleyse zirvenin gerçek hedefi nedir? Zirvenin düzenlenmesinin hedefi, Kuzey Kutbu'nun kaynaklarını ortak olarak kullanmaktır; bu nedenle Trump, bir anlaşma açıklayabiliriz şeklinde bir açıklamada bulundu ancak kastını açıklamadı; zira Trump, Kuzey Kutbu'nu sömürmeyi ve kendisiyle Rusya arasında bir anlaşmanın yapılacağını açıklamayı kastediyor ki anlaşma; Moskova'nın Washington'a Kuzey Kutbu bölgesindeki kaynakların geliştirilmesine ve yatırımına yardım etmesini, karşılığında da Trump'ın, Rusya’nın Ukrayna'daki çatışmayı sona erdirmek için Zelenski'nin kabul etmesi için belirleyeceği şartlara yardım edecek olmasını gerektiriyor. Bu da Ukrayna'daki çözümle bağlantılı Kuzey Kutbu anlaşması nedeniyle Ukrayna'nın oldukça öfkelenmesine neden olacaktır.

Rusya Doğrudan Yatırım Fonu Başkanı Kirill Dmitriev, “Rusya ve Amerika, Kuzey Kutbu'nda başarılı bir işbirliği yapabilir” dedi ve şunu ekledi: “Kuzey Kutbu son derece önemlidir, Rusya ve Amerika'nın istikrarı sağlamak, kaynakları geliştirmek ve çevreyi korumak için ortak bir zemin oluşturması gerekir.” Son olarak da şöyle dedi; “İşbirliği bir seçenek değil, bir zorunluluktur, dünya izliyor.” O halde konu ekonomik ve bu zirvede kaynakların yatırımı ve Ukrayna'nın açık artırmada satılmasıdır ki sanki İngiltere ve Avrupa da bunu biliyor gibidir. Bu nedenle Zelenski'ye sert olma ve taviz vermeme çağrısında bulundular. Ancak Trump'ın, Kuzey Kutbu'nun zenginliklerinin karşılığında Ruslar karşısında elindeki tek koz Ukrayna'dır; acaba bunu başarabilecek mi?

Trump, Kuzey Kutbu anlaşmasını imzalamaya çalışacak ve köklü bir çözüm sunmadan Ukrayna toprakları konusunda Rusya'ya sözler verecektir; bu da onun, Kutup anlaşmasına çok önem verdiği anlamına geliyor değilse Rusya cehenneme gitsin ve savaş da yıllarca sürsün umurunda değildir. Bu ise birkaç ay önce Foreign Policy dergisinde yayınlanan bir analiz makalesinde de ifade edilmiş olup uzmanlardan biri olan makalenin yazarı şöyle demiştir: “Amerika'nın Rusya'nın izolasyonunu artırmaya yönelik politikası, Rusya ile Çin'in Kuzey Kutbu'ndaki iş birliğini hızlandırabilir.” Şu anda meydana gelen işte budur; zira Rusya, Çin'in, Kuzey Kutbu'nun kaynaklarına yatırım yapmasına imkan vermiş olup bunu teyit eden raporlar ve istatistikler mevcuttur. Rusya'yı buna iten şey ise Ukrayna savaşı ve Putin'in Çin ile imzaladığı dört stratejik anlaşma olmuştur ki bu anlaşmalar, Rusya'nın Batı'nın baskı ve yaptırımlarına karşı direnmesini ve Çin'in de Kuzey Kutbu kaynakları için salyasının akmasını sağlamıştır. Nitekim Trump yönetimi geldiğinde Rusya'yı izolasyon politikasından vazgeçmiş ve onunla ticari ilişkilerin açılmasını istemiştir; zira Trump, anlaşmalar ve maddi çıkarlar sahibi olan bir kişidir. Bu yüzden Rusya'nın izole edilip Çin'e yönelmesinin doğru olmadığını söyleyenlerin görüşünü benimsemiş, Rusya ile yeni bir ilişkiye başlamış, iletişim kanalları açmış ve Ukrayna'yı planlarını onaylaması için ikna etmeye başlamıştır. Bugün de yönetimin bu zirvedeki eğilimi, Rusya'yı ayartmak, Çin'den izole etmek ve Amerika'nın karşında duramayacağı devasa kaynaklara sahip büyük bir blok oluşmasını engellemektir. Bu yüzden Trump'ın Ukrayna düğümü olmasına rağmen Rusya ile yeni ufuklar açma çabalarını sürdürmesi beklenmekte olup gelecekte bu iki konuyu birbirinden ayırabilir.Bu yönetim, dünyanın zenginliklerini ele geçirmek isteyen vahşi bir yönetimdir ve bunun uğrunda çeşitli yöntemler kullanmakta ve sopa ve havuç taşımaktadır; “Amerika'yı Yeniden Harika Yapalım” ve “Güçle Barış” sloganları ise onun sloganları olup dünyaya salladığı bir kılıcıdır.

Biz ise diyoruz ki: إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًاŞüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” [Talak 3] Dolayısıyla zafer gelecek ve Hilafet Devleti kurulacaktır. Onun mülkü ise gece gündüzün ulaştığı her yere ulaşacak, bu vahşilerin planlarını başarısız kılmak için çalışacak, onların çabalarını başarısız kılacak ve kararlı, güçlü ve gururlu bir şekilde onların karşısında duracak, Allah'ın izniyle Amerika'nın imajını dünyadan silecek, Amerika kendi içine çekilecek ve bizler de selef salihlerimizin, Kisra'nın beyaz sarayına girdiklerinde ve tekbir ve tehlillerle Herakliyus'un ülkesine girdiklerinde yaptıkları gibi Amerika'yı merkezine kadar takip edeceğiz; bu ise Allah'ın vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi olduğu için gerçekleşecektir.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيداً

O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (Kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir. Şahit olarak Allah yeter.” [Fetih 28]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Seyfeddin Abduh

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER