Şara ile Macron’dan Normalleşme Mesajı
- Kategori Seçkiler
- |
Filistin Yönetim güçleri bugün, 13 Mayıs 2025 Salı günü, Tubas’taki Far’a kampından genç Rami Zahran’a suikast düzenlediler. Peşinden de Filistin halkına karşı işledikleri cinayet, yakma, tutuklama, camilere saldırı, Filistinlilerin mallarını çalma ve paralarını haksız yere yeme gibi suçlarına bir yenisini ekleyerek Cenin’den yaşlı Ebu Halil es-Sebbane’yi de öldürdüler.
Filistin yönetimi, Yahudi varlığıyla olan ilişkilerinde bayağı bir yol kat etmiş durumda. Gazze’yi bombalayan, halkımızı katleden bu varlığın yalanlarına ortak oluyor, suçlarına ortaklık ediyor! Bu yüzden en büyük yalancılardan biri olan Enver Recep’in çıkıp, Rami Zahran’ın öldürülmesini ‘nefsi müdafaa’ olarak nitelendirmesi ve onu güvenlik zafiyetinin sembol isimlerinden biri olarak tanımlaması hiç de şaşırtıcı değil.
Bütün bunlara rağmen Yahudiler onların onurunu ayaklar altına alıyor ve merkezlerine zorla giriyorlar. Sanki aşağılanmaya o kadar alışmışlar ki bunu bir yaşam biçimi haline getirmişler, düşmana köleliği o kadar benimsemişler ki Filistin halkını Yahudilerin katliamlarına kurban ediyorlar.
Filistin yönetimi, Batı Şeria’da halkın malını yağmalamak ve Gazze’de Yahudilerin lütfuyla bir kukla otorite kurmak için diz çökmüş durumda! Batı Şeria’da halkın ekmeğini çalan bu yönetim, Gazze’ye uzanıp orayı da bir zindana çevirmek istiyor.
Filistin yönetimi, artık Yahudi varlığı ile aynı safta! Halkına düşmanlıkta sınır tanımıyor; işbirlikçiliği aşıp halkın açık düşmanı haline geldi. Allah’ın kalplerini mühürlediği kimseler ancak onun suçlarına göz yumabilir. Güvenlik birimlerinde zerre kadar vicdanı olan varsa, Allah’ın gazabı ve azabı gelip çatmadan önce hemen tövbe etmeli!
Bir kez daha, ümmetin vicdanına sesleniyoruz: Filistin halkının vebali, iki milyarlık İslam dünyasının omuzlarına yüklenmiş durumda. Ancak ümmet, Filistin halkını önce Yahudi varlığına, ardından da halkına zulmetmekte Yahudilerle yarışan Filistin yönetimine terk etmiş durumda. Ümmet, Filistin halkını Siyonist cellatların önüne attı! İsra ve Miraç’ın kutsal topraklarını kurtarmak yerine, alçak yöneticilerin kuklası oldu! Ordularının Filistin’e yürümesine izin vermeyen bu hain yöneticileri tahttan indirmek yerine, ayaklarına vurulan prangalara razı geldi! Ümmet, Filistin halkını yalnız bıraktı, zalimlerin eline terk etti. Sözleriyle ve silahlarıyla Filistin halkının kanını Yahudilere hediye eden Trump’ın Haremeyn’de bir fatih gibi karşılanmasına göz yumdu. Ordular, kışlalarından çıkıp Yaradan’ın çağrısına kulak vermediği gün, ümmet Filistin halkını kaderine terk etti.
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]
Filistin yönetimi, kulakları kapattı, gözleri de kör oldu. Aynı Allah’ın dediği kişilerden oldular.
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ“Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.” [Bakara 18] Bilmiyor mu ki, efendilerinin sonu yaklaşıyor ve sonu kaçınılmaz! Ümmet, Yahudi varlığını ezip geçtiği gün onunla işbirliği yapanlara da asla acımayacak, eli, ayağı ve ayakkabısı olanları yeryüzünden silip atacak.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ * وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ * أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ * فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ“Onun için sen bir süreye kadar onlara aldırma. Onların halini gör, onlar da görecekler. Azabımızı acele mi istiyorlar? Azap yurtlarına indiğinde, uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur!” [Saffat 174-177]
Diktatör Hasina’nın devrilmesi ve kötü şöhretli Awami Ligi’nin yasa dışı ilan edilmesi, seküler siyasetin öncü partisi Avami Birliği’nin karanlık döneminin sona erdiği anlamına geliyor. 1906 yılında kurulan Tüm Hindistan Müslüman Birliği’nin devamı niteliğindeki Avami Birliği Partisi’nin tarihten silinişi, siyasi gruplar arası güç mücadelesinden ziyade, Hindistan Müslümanlarının İslam Hilafet sistemi altında yaşama arzusundan kaynaklanmaktadır. Müslümanların bu arzusunu manipüle etmek amacıyla ve Müslümanların çıkarlarını korumak bahanesiyle İngiliz sömürgeciliğinin kuklası Muhammed Ali Cinnah liderliğinde ‘Tüm Hindistan Müslüman Birliği’ kuruldu. “Pakistan’ın gayesi nedir? Tabii ki La ilahe illallah’tır” deyip İngiliz ajanı Cinnah, bu bölgedeki Müslümanların birliğini paramparça etti, 1947’de İslami duyguları kullanarak Pakistan devletini kurdu. Ancak bu devlete İslami bir yönetim yerine seküler kapitalist sistemi dayattı ve böylece Pakistan’ı yeni bir İngiliz sömürgesine dönüştürdü. Bilahare, bir diğer İngiliz ajanı olan Şeyh Mucibur Rahman, Bengal milliyetçiliği temelinde Avami Birliği’ni kurdu ve Hindistan’ın desteğiyle Müslümanların birliğini yeniden parçalamak için yeni yeni entrikalar çevirmeye başladı.
Avami Birliği Partisi, laik kimliğini gizlemediğinden dolayı, bu ülkedeki Müslümanların gönlünde yer edinemedi ve onların desteğini kazanamadı. Bunun bir sonucu olarak, Müslümanlar, İslam’a ve Müslümanlara karşı açıkça düşmanca bir tavır sergileyen zorba Hasina ve Avami Birliği’ne mesafeli durdular. İktidar tahtında çakılı kalmak uğruna Avami Birliği liderliği, Batı’nın, özellikle de Amerika’nın desteğini kazanmak amacıyla “terörle mücadele” adı altında İslam’a karşı yürütülen savaşta kendisini “demokrasi haçlıları” olarak konumlandırdı. Ülkenin ordusunu zayıflatmak ve Amerika’nın bölgedeki piyonu Hindistan’a boyun eğdirmek için tüm karanlık planlarını devreye soktu. Bilkhana katliamıyla başlayan süreçte, dürüst ve samimi siyasetçilere ve İslam’ın mesajını taşıyanlara yönelik bitmek bilmeyen baskı ve işkenceler, bunun örnekleridir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ * فَأَكْثَرُوا فِيهَا الْفَسَادَ * فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ“Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda kötülüğü çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı.” [Fecr 11-13] İşte böyle, zalimlerin tacı dünya sahnesinden bir bir düştü. Kör inatla peşlerinden gidenler, ilahi adaletin kılıcıyla yüzleşti. Bu kaçınılmaz gerçeklik, ülkedeki mevcut siyasi partiler ve yeni siyasi yüzler için tarihî bir uyarı niteliğindedir. Müslüman çoğunluğa sahip bir ülkede hüküm süren herhangi bir yönetici, Batı’nın İslam’a karşı savaşına eklemlenip yabancı efendilerinin sömürgeci çıkarlarını halka dayatmaya çalışırsa, tıpkı feshedilen Awami Ligi partisi gibi, kaçınılmaz bir şekilde halk tarafından tarihin çöplüğüne atılacaktır.
Halkın geçici hükümete sorduğu asıl soru şu: Madem ki diktatör Hasina yönetimi, İslam’ın, Müslümanların ve ülkenin bağımsızlığının yanında tavizsiz bir şekilde durduğu ve yardakçılık yapmadığı için dürüst siyasi parti Hizb-ut Tahrir’i yasaklayıp aktivistlerine insanlık dışı zulüm ve işkence reva gördüyse, peki o zaman o tiranın gitmesinin ardından Hizb-ut Tahrir üzerindeki bu yasadışı yasak neden hala kaldırılmıyor? Ayrımcılık karşıtı hareketin liderlerine soruyoruz: Avami Birliği’nin yasaklanmasını hararetle savunuyorsunuz da peki o zaman Avami hükümetinin Hizb-ut Tahrir’e yönelik adaletsiz yasağına neden sessiz kalıyorsunuz? O halde “Uzlaşma mı Mücadele mi - Mücadele, Mücadele” “Komplo Siyaseti mi Protestolar mı - Protestolar, Protestolar” sloganlarınız doğru mu, yoksa boş retorik mi? Unutmayın ki Hizb-ut Tahrir, ülkenin saygın eğitim kurumlarından yetişen gençlerin oluşturduğu önemli bir siyasi partidir. Dolayısıyla gençlerin nabzını doğru okumalısınız. Uzlaşma ve teslimiyet (Jön Türk) yolunu seçerseniz, genç nesil sizi nefretle reddedecektir. Gençlik “Şehadet Sancağını” taşırken, düşmüş Awami Ligi’nin seküler bayrağını yeniden ayağa kaldırmaya kalkarsanız, ne tür sonuçlarla karşılaşacağınızın farkında mısınız?
وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ“Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.” [Zariyat 55]
Ey siyasi liderler, entelektüeller ve ordudaki samimi subaylar! “Çorba tuzluysa kaşık değiştirmek bir işe yaramaz” Bu özlü Arap atasözü, derinlerde yatan asıl sorunu görmezden gelerek yapılan yüzeysel çözümlerin beyhude olduğunu anlatır. Laik-kapitalizm dünya çapında başarısızlığa uğramış bir sistemdir ve şu anda doğum yeri olan Batı dünyasında bile sorgulanmaktadır. Bu nedenle yüzyıllar geçti, sistemin maskesi değişti ama ruhu hep aynı kaldı...Yarınlara da bu karanlık miras taşınacak. Gelecekte de gerçek bir değişim olmayacaktır. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.” [Ahmed] Şunu iyi bilin ki, ülkenin dört bir yanındaki İslam sevdalıları, İslam ümmetinin kurtuluşu için Hilafetin kurulmasını sabırsızlıkla beklemektedir. O halde, siyasetin ve bölünmenin kirli tuzağına kapılmak yerine, halkın haykırışlarına kulak verin ve Hizb-ut Tahrir ile birlikte Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurma mücadelesine katılın!
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]
Son aylarda, mevcut yönetim yetkilileri ile Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Rusya ve bölgedeki bazı ülkelerin temsilcileri arasında açık ve gizli toplantılar gerçekleştirildi. Toplantıların ana gündem maddelerinden biri, Afganistan’daki stratejik maden yatakları ve nadir toprak elementleri idi. Söz konusu ülkeler, mevcut yönetime verecekleri siyasi veya ekonomik tavizler karşılığında Afganistan’daki stratejik madenleri kontrol altına almayı planlıyorlar.
Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, hem ilgili yetkililer hem de Afgan halkıyla madenlerin İslami esaslara uygun olmayan ve ekonomik olarak başarısız bir şekilde yönetilmesi konusundaki derin endişelerini paylaşıyor ve kamu kaynaklarının yanlış yönetilmesinin hem dünyevi hem de uhrevi ağır sonuçlar doğuracağı konusunda uyarıda bulunuyor.
Son üç buçuk yılda Afganistan’daki mevcut yönetim, hiçbir stratejik planlama ve kapsamlı bir ekonomik analiz yapmadan, İslam’a dayalı şeffaf bir yasal mekanizma oluşturmadan, yüzlerce küçük madenin yanı sıra 200’den fazla orta ve büyük ölçekli maden için yerli ve yabancı kişi ve şirketlerle sözleşmeler imzaladı. Bu sözleşmeler şeffaf olmadığı gibi, genellikle kişisel çıkar ve belirli ayrıcalıklı gruplara fayda sağlamak üzere hazırlanmışlardır. Bazı durumlarda, maden kaynakları ile ilgili sözleşmeler, üst düzey yetkililerin gayri resmi talimatları doğrultusunda belirli kişilere verilmiştir. Manzara net: Kamu malları göz göre göre talan ediliyor. Sanki Afganistan’ın yeraltı zenginliklerini ele geçirmek için perde arkasında üst düzey yetkililer ve yabancı şirketler arasında sessiz bir rekabet söz konusu.
Öte yandan özelleştirme politikaları, özellikle büyük madenlerin özel sektöre devredilmesi, İslam’ın hükümlerine aykırıdır. İslam’a göre, büyük madenler kamu malıdır. Bu yüzden bu kaynakların özelleştirilmesi veya düşman kâfirler ile onların şirketlerine devredilmesi, hem şeriat açısından haramdır hem de büyük bir stratejik hatadır. Özellikle, bu madenlerin Müslümanlara açıkça düşmanlık edenlere -mesela Doğu Türkistan’da Uygur Müslümanlarına zulmeden Çin’e- verilmesi, zalimlerle iş birliği yapmanın bariz bir örneğidir. Bu konuda Allah, bizi açıkça uyarmıştır:
وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur.” [Hud 113]
Afganistan’a madencilik faaliyetleri adı altında giriş yapan pek çok şirket, yüzeyde ticari nitelik taşıyor gibi görünse de, gerçekte sömürgeci güçlerin istihbarat teşkilatları ve siyasi organlarıyla bağlantılıdır. Bu yapıların temel hedefi, yumuşak güç politikaları ile Afganistan’ın mineral kaynaklarına yavaş yavaş, sessizce ele geçirmektir. Bu nedenle İslam devleti, bu maden kaynaklarını korumak, işletmek ve ümmet adına yönetmekle yükümlüdür. Madenler, kişisel mal gibi görülüp ele geçirilemez veya özel sektöre devredilemez. Bu kaynakların özelleştirilmesi, zenginliklerin küçük bir zümrenin elinde toplanmasına yol açar. Özelleştirme, halka yapılan bir haksızlık olmasının yanı sıra, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in değerli Sünnetine de aykırıdır:
الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثٍ: الْمَاءِ وَالْكَلَأِ وَالنَّارِ“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, mera ve ateş.” [Ahmed]
Sonuç olarak, ülkenin maden kaynaklarının, kısa vadeli gelirler sağlamak veya olağan bütçe ve kalkınma projelerini finanse etmek amacıyla ham madde olarak satılması yerine, İslam devletinin sanayileşmesi için stratejik bir ekonomik vizyon çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Bu stratejik vizyonun hayata geçirilmesi, İslami şeriata yalnızca söylem düzeyinde değil, fiili uygulama düzeyinde de bağlı kalan bir devlet yönetimi ile mümkündür. İşte bu devlet, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafettir. Hilafetin görevi ve sorumluluğu, ümmetin zenginliklerini kontrol altına almak değil, bu kaynakları korumak, adil bir şekilde dağıtmak ve İslam ümmetinin sanayileşme, kalkınma ve kolektif refahı için kullanmaktır.
Haber-Yorum
Trump, Suriye'ye “Refah Fırsatı” Veriyor!
Haber:
ABD Başkanı Donald Trump, Salı günü Suudi-Amerikan Yatırım Forumu'nda yaptığı konuşmada, Suriye'ye “refah fırsatı” vermek için yaptırımları kaldıracağını duyurdu. (Sky News Arabia)
Yorum:
Böyle bir haberi yorumlarken, haber ajansları ve aynı internet sitesi tarafından geçilen ve ABD Başkanı Donald Trump'ın ülkelerine yönelik yaptırımları kaldırma kararı nedeniyle "Suriye halkının" kutlamalarını anlatan bir başka haberle bağlantı kurmak önemlidir.
Müslümanlar böyle bir hale geldi de, kendisine bile bir faydası ve zararı olmayan ve öldürmeye, yaşatmaya ve diriltmeye malik olmayan fakir bir köleden “bağış” mı bekliyorlar?!
Evet, Müslümanlar, bilinçli ve muhlis siyasi liderliğini kaybederek İslam'ın izzetini de kaybettiklerinden ve devletleri olan Hilafetin yıkılmasından bu yana bu hale geldiler ve böylece paramparça oldular, onları düşmanları kontrol eder hale geldi, ajan ve zayıf varlıklar altında parçalanmışlıklarını koruyorlar, servetlerini yağmalıyorlar, onları kafir ve sömürgeci devletlerin kapılarında aşağılıyorlar; bu yüzden onlardan bir kısmının böyle bir karara sevinmesi gayet doğaldır.
Nitekim Suriye'deki Müslümanlar, tiran Beşar Esad'ın devrilmesinden dolayı sevindiler ancak onların bu sevinçleri, yeni siyasi gerçekliği görmelerini engelledi ve onlardan birçoğu, suçlu bir ajan rejimden, siyasi gerçeklikten hiçbir şeyi değiştirmeyen bir rejime, kâfir laik bir rejimden sakallı laik bir rejime geçtiklerini fark edemediler!
Müslümanlar tarihleri boyunca, tüm insanlığı karanlıktan aydınlığa, sefaletten mutluluğa, zillet ve zayıflıktan İslam'ın izzetine çıkarmak için liderlik etmeye alışmışlar ve başkalarına İslam, cizye veya savaş gibi şartları dayatanlar da Müslümanlar olmuştur…
Ey Müslümanlar: Geçmişinize geri dönün, artık gerçekliğinizi görün, içinizdeki bilinçli ve muhlis liderleri arayın ve liderliğinizi onlara teslim edin ki içinde yaşadığınız bu aşağılanmadan ve kafirlerin sizlere bir fırsat vermesini beklemekten kurtulabilesiniz!İşte aranızda, halkına asla yalan söylemeyen ve beraberinde sahih kalkınma projesi olan Hizb-ut Tahrir vardır; o halde haydi onun taşıdığı hayra ve sizin için ve sizinle birlikte ulaşmaya çalıştığı izzet ve onura koşun.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halife Muhammed – Ürdün