Cuma, 30 Muharrem 1447 | 2025/07/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Bir Davet Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

Bir Davet Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً

“Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” [Ahzab 23]

Taiz ili, Şerab er-Runa bölgesinden Hacer Said Hammud Serhan “Ebu Lüey”, dün salı günü, 1 Zilkade 1446 (29 Nisan 2025) sabahı, 36 yaşında hayata gözlerini yumdu. Uzun yıllardır mücadele ettiği ağır bir hastalığa yenik düşen Serhan, tedavi görmek amacıyla gittiği Mısır’da yaşamını yitirdi. Yemen’deki zalim yöneticilerin ihmalleri yüzünden ülkesinde tedavi imkânı bulamayan Serhan, Mısır’a gitmek zorunda kalmıştı. Hayatının büyük bir bölümünü, Hizb-ut Tahrir saflarında geçirdi, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmak için çalıştı.

Ey Ebu Lüey! Seni gözyaşlarıyla uğurlarken dilimiz lâl, yüreğimiz kan ağlıyor. Biliyoruz ki dünyadaki tüm davetçi kardeşlerin gibi senin de en büyük arzun, Ukab sancağının dünya semalarında dalgalandığını ve Müslümanların adil bir Halife’ye biat ettiğini görmekti. Keşke ömrün buna yetseydi? O halife ki, orduları toplayacak, Müslümanları Gazze’yi Yahudilerin pisliğinden temizlemek için seferber edecek, Hilafet sancağını Hilafet Devleti’nin başkenti Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın üzerinde dalgalandıracak, böylece Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Kudüs İslam diyarının merkezidir” sözünü gerçekleştirecektir.

Gözümüz yaşlı, yüreğimiz yaralı. Ey Ebu Lüey! Seni kaybetmenin hüznü içindeyiz. Ancak biz, sadece Allah’ın razı olacağı söz söyleriz:

إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ“Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.” [Bakara 156] Allah’ın kaza ve kaderine inanıyor, Allah’ın hükmüne razı oluyoruz. Ve Rabbimizden seni peygamber efendimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem, peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihlerle birlikte, genişliği gökler ve yer kadar olan cennetinde bir araya getirmesini niyaz ediyoruz. Bunlar ne güzel dostturlar.

Allahım kuluna merhamet et, ona cömert ol. Mekanını genişlet, ona evinden daha iyi bir ev ve ailesinden daha iyi bir aile nasip eyle. Kıyamet günü bizi Sevgili Peygamberimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bayrağı altında topla. Allah’tan merhum Hacerî için rahmet, mağfiret ve hoşnutluk diliyoruz. Ailesine ve sevenlerine de sabır ve teselli niyaz ediyoruz.

إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ“Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.” [Bakara 156]

Devamını oku...

Trump’ın Süveyş Kanalı İle İlgili Açıklamaları ve Mısır Yönetiminin Tutumu Hakkında Bir Değerlendirme

Küstahlık abidesinin bir örneği olan ABD Başkanı Donald Trump’tan tepki çeken bir açıklama daha geldi. Truth Social’da paylaşım yapan Trump, Süveyş ve Panama kanallarının ABD tarafından inşa edildiğini iddia ederek, Amerikan gemilerinin bu su yollarından ücretsiz geçmesi gerektiğini savundu. Trump, Dışişleri Bakanı’na bu yönde uluslararası anlaşmalar yapılması talimatını verdi.

Bu provokatif çıkış, Mısır’da ciddi bir öfke dalgası yarattı. Parlamentonun Savunma ve Güvenlik Komisyonu’ndan bir kadın vekil, Trump’ın bu açıklamalarını Mısır’ın egemenliğine yapılmış apaçık bir hakaret olarak nitelendirdi. Toplumun tepkisine rağmen, Mısır yönetimi sessizliğe gömüldü. Bu sessizlik, rejimin emperyalist Batı karşısındaki acizliğini, uşaklığını, sömürgeci kafir Batıya olan teslimiyetini ve güya savunduğu ulusal onurun aslında ne kadar sahte olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Süveyş Kanalı, küresel ticaretin ana arterlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Küresel ticaretin jeostratejik geçiş noktalarından biri olan Süveyş Kanalı, 2023 yılında 26 bini aşkın gemiye ev sahipliği yaparak yaklaşık 9,4 milyar dolarlık gelir sağlamıştır. Küresel ticaret hacminin %12’si ve uluslararası deniz taşımacılığı konteynerlerinin %30’u bu kanal üzerinden geçmektedir. Bu kadar hayati bir geçidin kontrolü, ne yazık ki hâlâ kâfir Batı’nın kurduğu sömürge düzenine bağlı. 1888 tarihli Konstantinopolis Sözleşmesi uyarınca, Mısır tüm devletlere – aralarında düşman olanlar da dahil – kanaldan serbest geçiş hakkı tanımak zorundadır. Bununla birlikte, kanalın yönetimi ve egemenliği Mısır Devleti’ne aittir. Gemilerden geçiş ücreti alma hakkına sahiptir. Ancak, bu hukuki çerçeve dahi uluslararası sistemin bir ürünüdür. Kanalla ilgili bu hukuki çerçeve, 19.yüzyılda İslam ümmetinin siyasi ve askeri bakımdan gerileme sürecinde olduğu bir dönemde sömürgeci devletler tarafından dayatılmıştır.

Trump’ın bu sözleri, Batı’nın uzun süredir İslam dünyasına karşı taşıdığı zihniyetin net bir ifadesidir. Batı, bölgeyi hâlâ eski sömürgeleri gibi görmekte; kaynaklarını kendi malı saymakta ve iç işlerine müdahaleyi doğal bir hak olarak görmektedir. Bu durum, Lord Cromer’ın şu ifadeleriyle dile getirdiği köklü ancak güncel bir sömürgeci siyasetin bir parçasıdır: “Biz Mısır’ı Mısır’ın iyiliği için değil, kendi menfaatlerimiz uğruna işgal ettik.” Trump bugün yine aynı kibirli dili kullanıyor; Trump’ın sözleri, Batı’nın hâlâ İslam coğrafyasını kendi menfaat alanı olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Ne yazık ki birçok yönetim bu düzene boyun eğmiş durumda.

Oysa Müslüman ülkelerin topraklarından geçen su yolları, ümmete ait kamu malı sayılır ve bu alanların yönetimi şeri esaslara göre düzenlenmelidir, Batı’nın dayattığı anlaşmalara göre değil. İslam hukukuna göre bu geçitlerin statüsü şu şekildedir:

1-    Bu boğazlar ve su yolları üzerinde mutlak egemenlik yalnızca şeriata ve onun siyasi gücü olan hilafete aittir. Ne Batı’nın ne de yerli kuklalarının burada söz hakkı olamaz.

2-    Bu geçitlerdeki deniz trafiğinin düzenlenmesi, ümmete zorla kabul ettirilen antlaşmalara göre değil, hilafetin görüşüne göre yapılmalıdır. Hilafet, bu seyrüsefer düzenlenmesinde tebaasının çıkarını esas alacaktır.

3-    Şer’î hükümlere göre, geçiş yapan gemilerden ücret alınması veya geçişlerinin engellenmesi caizdir. Özellikle İslam ümmetiyle savaş hâlinde olan sömürgeci devletlerin geçişi ise kesinlikle yasaktır.

Süveyş Kanalı, Mısır’ın ve dolayısıyla İslam dünyasının bir parçasıdır. Bu nedenle, kanalın egemenliğinden feragat edilmesi, uluslararası kurumlara devredilmesi ya da sınırsız geçiş hakkı tanınması kabul edilemez bir durumdur. Müslümanların güç ve egemenliklerini yeniden kazanmaları, ancak Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletiyle mümkündür. Hilafet, ümmeti tek bir sancak altında toplayacak ve Batı’nın sömürüsüne son verecektir. Allah’ın yeryüzündeki seçkin topluluğu olan Mısır halkı, bu devleti kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte mücadeleye atılmalıdır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Myanmar Cunta Hükümeti ile İş Birliği İçinde Hareket Eden Budist Arakan Ordusu, Rohingya Müslümanlarının Zorla Yerinden Edilmesi, İşkence Görmesi ve Toplu Katliamlarında Doğrudan Sorumludur

Myanmar Cunta Hükümeti ile İş Birliği İçinde Hareket Eden Budist Arakan Ordusu, Rohingya Müslümanlarının Zorla Yerinden Edilmesi, İşkence Görmesi ve Toplu Katliamlarında Doğrudan Sorumludur

ABD’nin Vekil Gücü Olarak Tanımlanan Arakan Ordusu’na Sözde “İnsani Yardım” Sunulması, Rohingya Halkına Karşı Açık Bir İhanet ve Soykırımcı Yahudi Varlığının Bir Numaralı Destekçisi ABD’ye Karşı Utanç Verici Bir Sadakat Örneğidir

Rohingya Müslümanlarına karşı etnik temizlik yapan ve cunta rejiminin ortağı olan Budist Arakan Ordusu, sömürgecilerin çıkar kavgasından kaynaklanan iç savaşta zor günler geçiriyor. Tam da bu sırada Bangladeş’in geçici hükümeti, ABD’nin yönettiği Birleşmiş Milletler aracılığıyla Rakhine bölgesine yardım için “insani koridor” açma kararı aldı. Aslında bu sözde “insani koridor”la, İngiliz destekli cunta hükümeti tarafından köşeye sıkıştırılmış olan ABD destekli Arakan Ordusu’na gerekli lojistik destek sağlanmış olacak. Nitekim daha önce, Britanya’ya sadakatiyle bilinen Hasina hükümeti, Arakan Ordusu’yla mücadele eden Myanmar cuntasına ait savaş gemilerinin St. Martin ve Teknaf açıklarında faaliyet göstermesine izin vermiştir. Ayrıca, şiddetli çatışmalar nedeniyle Bangladeş’e sığınan, elleri Rohingya Müslüman kardeşlerimizin kanına bulaşmış Myanmar Sınır Muhafızları (BGP) ve ordu mensuplarını sıcak bir şekilde karşılamış ve özenle tekrar ülkelerine geri göndermiştir. Geldiğimiz noktada, geçici hükümetin İçişleri Bakanlığı Danışmanı’nın, Rohingya Müslümanlarına yönelik soykırımda doğrudan rol oynayan işgalci Arakan Ordusu’nu bu ülkenin “damadı” olarak nitelendirmesi, selefi olan Hasina hükümetinin ihanet çizgisini sürdürdüğünü göstermektedir. Bu söylem, yalnızca Rohingya halkına yönelik tarihi bir ihaneti değil, aynı zamanda sömürgeci kâfir Amerika’ya duyulan siyasi sadakatin açık bir tezahürüdür.

إِنَّ اللهَ لا يُحِبُّ الْخَائِنِينَ“Çünkü Allah, hainleri sevmez.” [Enfal 58]

Ey Müslümanlar! Sömürgeci Amerika’nın Rohingya Müslümanlarının geri dönüşü için döktüğü timsah gözyaşları, jeopolitik çıkarlarından bağımsız değildir. Bugün Amerika’nın, Gazze’de soykırım gerçekleştiren yasa dışı Yahudi varlığını nasıl kararlılıkla desteklediğine, Gazze’deki Müslüman halkın yok edilmesi için tüm gıda ve su yollarını kestiğine, hatta sağlık tesislerini bile yıktığına hep birlikte tanıklık etmekteyiz. Amerika, Rohingya meselesini bahane ederek bu bölgedeki stratejik zenginlikleri ele geçirmek ve burada sömürgeci bir üs kurmak istiyor. Bu yüzden, Amerika’nın bu planlarına karşı çıkmayan, sadece göstermelik şekilde Rohingyalar için “üzülen” ve Arakan’da bağımsız devlet isteyen siyasi partiler aslında Amerika’nın ajanıdır. Unutmayın, Amerika daha önce Afgan Müslümanları Sovyetlere karşı kullandı, sonra da Karzai ve Gani gibi adamlarını getirip milyonlarca Müslümanı öldürdü. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ“Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edivermenizi istemektedirler.” [Mümtehine 2] Dolayısıyla, ülkenin farklı kesimlerinden halk, samimi siyasi figürler ve entelektüel çevreler, Amerika’nın bu emperyalist projesine karşı ortak bir duruş sergileyerek etkili bir toplumsal direnç inşa etmelidir.

Ey Müslümanlar! Rohingya Müslümanları bizim din kardeşlerimizdir. Bu coğrafyada İslâm’ın ilk neferleri onlardır. Onlar, İslâm ümmetinin onurlu bir ferdidir ve Arakan, tarihî olarak Müslüman yurdudur. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

«الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ» “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu (düşmana) teslim etmez.” [Müslim] Bu nedenle, Rohingya Müslümanlarını milliyetçilik temelli gerekçelerle yalnız bırakmak, tel örgülerle kuşatmak yahut onları, ABD’nin jeopolitik çıkarları doğrultusunda Arakan’da sözde bağımsız bir devlet talebinin aracı hâline getirmek asla kabul edilemez. Ordumuzun BM veya ABD’nin Hint-Pasifik planları doğrultusunda “insani koridor” nöbetçisi yapılması ve ABD’nin emperyalist planlarının yakıtı haline getirilmesi dinen haramdır. Bilakis, ordumuzun görevi işgal altındaki Müslüman beldesi Arakan’ı kurtarmaktır.

Hizb-ut Tahrir liderliğinde yakında kurulacak olan Hilafet Devleti, ordumuzu yalnızca Arakan’ı değil, işgal altındaki tüm İslam topraklarını özgürleştirmek üzere sefere gönderecektir. Arakan’ın yeniden Hilafet topraklarına katılması, Rohingyaların özgürlüğü için tek kalıcı çözümdür.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ“Müminler ancak kardeştir.” [Hucurat 10]

Devamını oku...

Lider Partisi ile Ensar Askerleri Arasında Vaat Edilen Raşidi Hilafet!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Lider Partisi ile Ensar Askerleri Arasında Vaat Edilen Raşidi Hilafet!

İstihlaf-hakimiyet ve iktidar meselesi, Allah'ın insana yeryüzünde Hilafeti ahdettiğinden bu yana insanın meselesi olmuştur ve olmaya devam etmektedir; bu ise şeref meselesinden daha çok bir teklif-yükümlülük meselesidir; zira Allahu Teala, el-Meleü'l-A'lâ’daki (seçkin meleklerin oluşturduğu yüce topluluk) meleklerine hitaben şöyle buyurmuştur: إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةًHatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi.” [Bakara 30] Sonra Allah Subhanehu ve Teala yeryüzünde insanı, hayatın iniş çıkışlarını ve nefislerin içindekileri kuşatmaktan aciz olan aklıyla hareket etmesi için başıboş bırakmamış, bilakis insan, yeryüzünde tek ve hiçbir ortağı olmayan Allah'ın hakimiyeti temelinde Hilafeti ikame etsin diye peygamberler göndermiş ve kitaplar indirmiştir; dünya ve ahiret mutluluğu işte budur!

Ancak herhangi bir zaman ve mekândaki toplumlar, Allah'ın metodundan uzaklaşıp onlara durgunluk ve gaflet isabet edince, toplumları içgüdüleri kontrol etmeye başlamış ve işte o zaman insanın hakimiyetine dayalı fikirler ve algılar ortaya çıkmıştır; böylece insanlar bu fikir ve algıları tanımışlar ve bunları, aşmaları ve ayrılmaları zor olan ve onların dışına çıkmayı bir tür hayal ya da delilik olarak gördükleri bir gerçeklik olarak yaşam tarzlarını sürdürdükleri kanunlar ve hükümler olarak benimsemişlerdir. Doğal olarak hak olan davet böyle bir topluma gönderildiğinde, garip olarak karşılanmış ve hak davet sahipleri de kendi kavimleri arasında ajan ve deli olmakla suçlanan garipler olmuşlardır; zira onların fikirleri ve tasavvurları, asıl ve fürû bakımından mevcut toplumların algılarıyla örtüşmüyordu. Dolayısıyla insanların lisanı halleri şöyle diyordu: Bu getirdiğiniz şey de nedir?!

Bu nedenle yeryüzünde istihlaf-hakimiyet ve iktidar meselesi, Peygamberlerin ve Rasullerin (Salavatu Aleyhim Ecmaîn) davetlerinde temel bir mesele olmuş ve olmaya da devam etmektedir.

İslam daveti evrensel olup kıyamete kadar baki olacağından dolayı Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, baki olan davetin tarihindeki İslam'ın garipliğine işaret etmiş ve bunu, İslam'ın garipliğini ortadan kaldıran istihlaf ve iktidarın önemi konusunda ilham aldığımız ve İslam ümmetinin evlatlarının bu konudaki kaçınılmaz vacibini yerine getirmede Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in pratik metodunu takip ettiğimiz hadiste özetlemiştir; zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ الدِّينَ بَدَأَ غَرِيباً وَيَرْجِعُ غَرِيباً فَطُوبَى لِلْغُرَبَاءِ الَّذِينَ يُصْلِحُونَ مَا أَفْسَدَ النَّاسُ مِنْ بَعْدِي مِنْ سُنَّتِيBu din garip başladı ve başladığı gibi yeniden garipliğe geri dönecektir. Ne mutlu o gariplere ki bende sonra insanlar ifsat ettiklerinde benim sünnetime göre ıslah ederler.” [Tirmizi]

Nefsi İslami hayatın yeniden başlamasını ve ümmetin şanının yeniden tesis edilmesini arzulayan bu zamanımızdaki gerçek mümin, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, İslam'ı yönetimden dışlayan bu zorba yönetimin enkazı üzerine kurulacağını müjdelediği vaat edilen Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmanın farziyetini idrak etmiş olan basiretli mümindir ve bu, hayat vakıasında Allah'ın indirdikleriyle olan yönetimi ikame etmek için Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metodunu takip ederek samimi bir şekilde çalışanlara yönelik müjdeden başka bir şey değildir. Nitekim Medine-i Münevvere, İslam’ın garipliğinin ortadan kalktığı, insanların hayatında istihlaf ve iktidarın gerçekleştiği, fetihlerin genişlediği ve insanların İslam’ın yönetiminin ve sisteminin gölgesinde nimetlenmeye başladığı İslam Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Daru’l İslam’ın ilk merkezi olmuştur; ta ki H.1342 M.1924 yılında Osmanlı Hilafet Devleti’nin yıkılması ve İslam’ın başladığı gibi yeniden garipliğe geri dönmesiyle birlikte büyük felaket gelinceye kadar. Peki bu asırda ümmetin samimi adamlarından hangileri, vaat edilen istihlaf ve iktidar için çalışan müjde sahibi garipler olacaktır? Ümmetin hangi askerleri, Allah’ın, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ilk İslam Devleti’ni kurmadaki metodunu takip eden bu gariplerin davetini desteklediği şerefli ensarlar olacaktır?

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in siretini tefekkür eden bir kimse için, nübüvvet dönemindeki İslam’ın garipleri ile bu zamanda vaat edilen Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmakla müjdelenen gariplerin arasını birleştiren davetin özellikleri ortaya çıkacaktır; işte bu özellikler, İslam projesini taşıyan ideolojik bir parti şeklinde insanlardan bir grubun varlığında vücut bulacak ve bu ideolojik parti, güç ve kuvvet ehli adamlardan oluşan liderler arasında yönetim ve nusret biatı vermelerine ve toplumun işlerinin dizginlerini muhlis bir liderliğe teslim etmelerine yönelik bir kanaatin oluşmasını sağlayacaktır. Zira Muhacirler (Allah onlardan razı olsun), Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in liderliğindeki ideolojik bir cemaatin pratik rolünü somutlaştırmaları için kitleleştirdiği adamlardır ve Ensar da, İslam davetine icabet eden ve biat ederek nusret verdikleri için cennet ödülüyle müjdelenen güç ve kuvvet ehli olan adamlardır. Ensar’ın bu icabeti kesinlikle tesadüf olmamıştır, bilakis ona iman etmenin ve Allah’ın emriyle Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i en güzel örneklik olarak izleyen şerî metot üzere sebat etmenin bir sonucudur. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلِتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَاŞehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyar.” [Şûra 7] Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kabile liderlerine gidip onları İslam’a ve yardım etmeye davet ettiği ve yolunda alay ve tehlikelerle karşılaşacağı bu görevin zorluğuna rağmen bu emirden geri adım atmadığı sabit olmuştur; nitekim Taif olayı, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, Allah Evs ve Hazrec (Ensar Radıyallahu Anhum) liderlerinin imanı sayesinde istihlaf ve iktidar vaadinin gerçekleşmesini dileyene kadar bu emir üzerine sebat ettiğine dair bir delil ve ibret niteliğindedir.

Bu temelde bu ümmet içindeki lider parti, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin kurmak için Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metodunu takip edeceğine dair söz vermiştir; işte bu lider parti bugün, ümmetin askerleri ve orduları içindeki muhlisleri, Allah’ın indirdikleriyle olan yönetimi ikam etmek için biat ellerini uzatmaya davet etmektedir; dikkat edin bu lider parti, İslami hayatın yeniden başlaması ve Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla İslam'ın izzetinin yeniden tesis edilmesi için ümmetle birlikte çalışan Hizb-ut Tahrir’dir.

Ümmetin evlatlarının, yöneticilerin başarısızlığına, ajanlıklarının hakikatine ve sistemlerinin ifsadına ikna olduğu bu durumda bu Hizb-ut Tahrir, ümmetin evlatlarını, ümmetin davalarına destek olması ve kamuoyunu, Raşidi Hilafetin kurulması amacıyla nübüvvet müjdesinin gerçekleşmesi için yönlendirmek ve Yahudilerle savaşı sonlandırmak için ümmetin ordularını harekete geçirmeye davet etmektedir; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيراً Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid’e (Süleyman Mabedine) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7] Peki hangi ordu, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Ensarının elde ettiği büyük şerefe ehil olacak acaba?

Artık cansız olanları bile harekete geçiren trajedilerin ve acıların, Allah'ın kutlu askerlerini İslam'a destek olmaya sevk etmesinin zamanı gelmiştir; bu ise hala çağrıda bulunan kararlı Askalân’a bağlıdır; peki İslam’ın hangi ordusu, Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh döneminde fethedildiği gibi Beytu’l Makdis’e fatihler olarak girerek şeref madalyasını alanlardan olacak acaba? Hangi ordu, bizler onun için varız diyen ve böylece tarihin onları en güzel şekilde yazdığı ve müminlerin de Allahu Teala’nın şu kavlini her okuduklarında onları övdüğü kimselerden olacak acaba: فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيراً Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid’e (Süleyman Mabedine) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7]

Ey Ensarın torunları: Artık İslam’da askerliğin ne anlama geldiği ve gerçek hayatınızın dininize yardım etmek olduğunu idrak etmenizin zamanı gelmiştir; kaç lider hayattayken Allah yolunda öldüler; sizden önce kaç lider, aslında ölü oldukları halde yaşadılar da ve onların aşağılık ölümlerinden dolayı yer ve gök ehli onların ölümlerine üzülmediler. Peki ya topraklarında Müslümanların kanını ihlal eden Yahudi varlığının vahşetinden kendilerinin kurtarmanız için yardımınızı isteyen çocukların, kadınların ve yaşlıların çığlıklarına tanık olan sizlere ne demeli?! Zira Allah’ın şeriatını askıya alan ve Müslümanların beldelerinde kafirlerin yönetimine izin veren kötü yöneticilerin korumasında kalmaya devam etmek bir utanç, rezillik ve büyük bir günahtır. Artık Hilafetin zamanı gelmiştir; o halde Hilafetin en hayırlı adamları olun ve bu azim şerefi üstlenme konusunda tereddüt etmeyin. Şüphesiz Allah emrine galiptir: وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ İnanan kimselere yardım etmek Bize hak oldu.” [Rum 47] İslam ümmetinin liderlerinin sizi kucaklayıp sizinle gurur duydukları, hatta dinlerini desteklediğiniz sürece sizinle birlikte yürüdükleri sahnenin ihtişamını hayal edin; Allah’ın kendisiyle Müslümanları izzetli kıldığı Raşidi Hilafetin gölgesinde Ukab Râyesini ve İslam’ın sancağını taşıyarak tekbir ve tehlillerle Mescid-i Aksa’ya girdiğiniz anı hayal edin!

Ey yeni Ensarlar ve ey ümmetin şerefli insanları: İçinizde Allah’ın dinine ve O’nun vaadine güvenen aklı başında adamlar yok mu?! İçinizde, düşmanının, akidesinin kırılganlığı ve batıllığından dolayı savaş meydanlarında kararlı olamayacak kadar zayıf olduğunu anlayıp idrak eden biri yok mu? O halde zafer çanlarını çalın ve düşmanınızın silahına aldanmayın; zira o, sizin kuvvet ve cesaretinizin ganimeti olmak üzere size gelecek olan eşeğin sırtındaki bir silahtır. Sizler, bu insanların arasındaki zamanın hazinesi ve ümmetin gururusunuz; o halde muzaffer olacak taifeden olun, sizin için dünyanın ve ahiretin hayrını uman müceddid partiyle birlikte yürüyün, artık uykunuzdan uyanın ve bütün işlerin Allah’ın elinde olduğunu da unutmayın; zira size zarar vermek için insanlar ve cinler bir araya gelse, Allah’ın sizin için yazdığı dışında bir zarar vermeyeceklerdir.

Ey cesur subaylar, ey güzel askerler ve ey çember ve büyük güç sahibi olanlar: Sesinizin en yüksek perdesinden haykırın, üzerinizde yenilgi ve aşağılanmışlık elbisesini kaldırıp atın, yücelere, Rabbinizin rızasına ve genişliği yer ve gök kadar olan cennete doğru koşun, bu nidaya cevap vermede kararlı olun ve avazınızın çıktığı kadar şöyle bağırın… Lebbeyk Allahumme Lebbeyk… Lebbeyk, her fasıktan sonra izzet geri döndü… hak tüm bölgelere yayıldı… Lebbeyk, İslam’ın sancağını bulutlar kucakladı… Lebbeyk, Hilafet sevdalıların yüreği ısındı… Lebbeyk, her münafığın tahtı sarsıldı… Lebbeyk, hayattan ayrılmadan önce bu şekilde haykır ey kardeşim!!

Allah’ım ben tebliğ ettim; şüphesiz Sen, bu zorba yönetimi devirmekten aciz olmadığın gibi kulakları sağır olan, kibirlenen ve iman çağrısına cevap vermeyenler gibi olmayan bir kavimle dinini ikame etmek için çalışanlara destek vermekten de aciz değilsin; zira Muhkem Kitabı’nda şöyle geçmektedir: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” [Maide 54]

Bu, aklı olan kimseler için bir öğüttür; şüphesiz vaat edilen Raşidi Hilafet gelecek olup onun bu lider partisi, güç ve kuvvet ehlinin nusretini talep etmek için hiç bıkıp usanmadan ümmetle birlikte çalışmaktadır. Artık Yahudileri ortadan kaldıracak kesin savaşın zamanı gelmiştir. Yarın Beytu’l Makdis’de Ukab râyesi dalgalanacaktır ve bu, yalan olmayan bir vaattir ve yarın, bekleyeni için Allah’ın izniyle yakındır!!

Hilafet güneşi, onu müjdeleyeni harekete geçirdi

Nefisler, cihada özlem duymakta ve beklemektedir

Hilafet ordusu kaçınılmaz olarak gelecektir

Evet, askerler onun askeri ve alayı olacaktır

Allahu Ekber, dinimizdeki izzetimizdir

Allahu Ekber, yenilmez bir güçtür

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Remzi Racih – Yemen

Devamını oku...

Rusya, Taliban'ı İslam'a Karşı Mücadelede Kullanmak İstiyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Rusya, Taliban'ı İslam'a Karşı Mücadelede Kullanmak İstiyor!

Haber:

17 Nisan 2025 tarihinde Rusya Federal Yüksek Mahkemesi, Dışişleri Bakanlığı ve Rusya Federal Güvenlik Servisi'nin (FSB) talebi üzerine Taliban'ın terör örgütleri listesinden resmen çıkarılmasına karar verdi.Rus yetkililer bu kararı, Afganistan'da süregelen gelişmelerle muamele etme konusunda “siyasi gerçekçiliğin” bir yansıması olarak nitelendirirken, Moskova henüz Taliban'ı resmi olarak tanımamış olsa da onunla resmi iletişimin önünü açabileceğine dikkat çekti.

Yorum:

Rusya 2003 yılında Taliban'ı terörist gruplar listesine dahil etmişti ki bu da ABD'nin “Teröre Savaş” sloganı altında Afganistan'ı işgal etmeye başladığı döneme denk gelmişti. Moskova'nın bölgede İslami fikrin yayılmasından duyduğu korkunun yanı sıra bu karar, o dönemde Batı'nın güvenlik politikalarıyla stratejik bir uyumu da yansıtıyordu.

Afganistan ve Orta Asya'da, özellikle de Afganistan'ın kuzeyinde IŞİD tehdidinin artmasıyla birlikte Rusya, Taliban ile gayrı resmi işbirliği ilişkileri kurmaya başlamıştır.Açıkça temkinli bir tutum sergilemesine rağmen Moskova, Taliban'ı bölgesel güvenlik denklemlerinde vazgeçilmez bir aktör olarak görmeye başlamıştır.

Taliban'ın terörist statüsünün kaldırılması kararı bir sempati ya da ilkelerde bir değişiklik olarak anlaşılmamalıdır; bilakis bu, Rusya'nın Taliban saflarında aktif olan Orta Asya'daki bazı hareketler de dahil olmak üzere sınır ötesi İslamcı gruplara yönelik artan endişesini yansıtmaktadır.Aynı zamanda Rusya ve Çin'in öncülük ettiği son bölgesel güvenlik toplantılarında Hizb-ut Tahrir, Afganistan'da artan etkisi nedeniyle doğrudan bir tehdit olarak nitelendirilmiştir.

Rusya'nın Taliban ile iletişim kurmakla sınırlı kalmadığı, bilakis onu bölgedeki diğer İslamcı hareketlerin yayılmasını sınırlamak için bir araç olarak kullanmaya çalıştığı açıktır.Bu yaklaşım, her ne kadar Rusya ve Orta Asya'daki müttefiklerinin “ulusal güvenliği” bağlamında sunulsa da, ABD ile ideolojik bir kopuşu temsil etmemekte, aksine Washington'un zaten çizmiş olduğu yolu tamamlamaktadır.Zira bir zamanlar Taliban'ı varoluşsal bir düşman olarak ifade eden Amerika, artık onu Afganistan'da “kontrollü istikrar” sağlamanın bir aracı olarak görüyor ve bakın işte Rusya da aynı yolu izliyor. Moskova'nın 2003'teki kararı Amerikan çizgisiyle uyumluydu ve şu anki terör statüsünden kaldırma kararı da Batı'nın stratejik gündemindeki "terörle mücadelenin" gerilemesiyle uyumludur.

Moskova, Doha Anlaşması sürecine katkıda bulunan Washington ve Taliban arasındaki barış görüşmelerine ev sahipliği yaparak önemli bir rol oynamıştır.Bu görüşmeler, her ne kadar barışın öncüsü olarak lanse edilse de, özünde ideolojik İslami hareketleri kontrol altına almayı ve Taliban'ın etkisini sınırlamayı hedeflemektedir.Bugün hem ABD hem de Rusya, Taliban'ı kendi çıkarlarına tehdit olarak nitelendirdikleri her türlü İslamcı harekete karşı caydırıcı bir rol oynayabilme gücüne sahip ulusal bir otorite olarak dayatmaya çalışmaktadırlar.Devlet Başkanı Vladimir Putin geçen yıl Taliban'ı “terörle mücadelede Rusya'nın ortağı” olarak nitelendirdiğinde bunu açıkça ifade etmişti.

Moskova'nın tutumundaki bu dönüşüm derin bir gerçeği ortaya koymaktadır:Modern ulus-devlet kavramı, diplomatik bir söylemle ne kadar süslenirse süslensin, özünde İslami projeyi bastırmak ve mevcut çıkar sistemine ve dünya düzenine tehdit olarak algılanan grupları sınırlamak için bir araçtır.ABD gibi Rusya da Afganistan'dan Orta Doğu ve Orta Asya'ya kadar Müslüman ülkelere müdahalede bulunma ve suç işleme konusunda kanıtlanmış bir sicile sahip sömürgeci bir güçtür.

Taliban'ın adının terör listesinden çıkarılması İslami bir meşruiyetin tanınması anlamına gelmemekte, aksine bu hareketi, diğer İslamcı hareketleri engellemek için kullanılan jeopolitik bir araca dönüştürmeye yönelik stratejik bir adımı temsil etmektedir.Bu gelişmeler bir kez daha, sadece İslami Hilafetin, politikasını akidesinden aldığını, dostlarla dostluğu ve düşmanlarla düşmanlığı ulusal çıkarlar ya da jeopolitik tehdit kaygılarıyla değil, iman ve küfür temelinde tanımladığını teyit etmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Yusuf Arslan - Afganistan

Devamını oku...

Yahudilerin Kandan ve Kaostan Beslendiği Herkesin Malumu Peki Bu Metamorfoz Varlığa Karşı Sen Ne Yapıyorsun Ey Erdoğan!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudilerin Kandan ve Kaostan Beslendiği Herkesin Malumu

Peki Bu Metamorfoz Varlığa Karşı Sen Ne Yapıyorsun Ey Erdoğan!

Haber:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsrail kandan ve kaostan besleniyor. Suriye’de bazı grupları kışkırtarak yeni bir çatışma ortamı oluşturmaya çalışıyorlar. Bölgeyi ateşe atmaktan çekinmeyen “İsrail”, Türkiye’nin bölgedeki gücünden, elde ettiği kazanımlardan da çok rahatsız” dedi. (04.05.2025 Akşam)

Yorum:

Beyhude konuşmaları çok seven Erdoğan, uçakta yine yandaş gazetecilere, gerçekliği tanımlayan ama bu gerçekliğe karşı hissedilir bir adım atmayan, yaptığı konuşmaları söylemden öte geçmeyen, vurdumduymazlığını ve eylemsizliğini örtbas eden sloganik ve kamuoyunu kandırmaya yönelik açıklamalar yaptı. Yahudi varlığının 1948’den hatta 1917 yılından beri kandan ve kaostan beslendiği kundaktaki bebeğin bile malumudur. Yöneticiler olarak 1948’den beri aynı teraneler ve gazeller okunuyor. Bu tür müptezel ve klişeleşmiş konuşmalar artık ne ümmetin acısına merhem oluyor ne oluk oluk akıtılan kanını durdurabiliyor ne de kandan beslenen keneleri vücudundan koparıp söküp atabiliyor.

Erdoğan, Yahudi varlığının bölgeyi ateşe atmaktan çekinmediğini söylüyor ama bölge çoktan yangın yerine dönmüş durumda, hatta cehenneme dönüştürülmekten söz ediliyor. Erdoğan dünyadaki olaylardan daha doğrusu özelde Gazze’de genelde Filistin’de yaşanan soykırım, katliam ya da kelimelerin bile yetersiz kaldığı vahşet ve barbarlıktan ya habersiz, -o zaman yukarıdaki sözlerinin bir anlamı olmaz- ya farkında ama efendisi Amerika’nın talimatı nedeniyle bir şey yapamıyor ya da gücü ve yeteneği var ama bir şeyler yapmak istemiyor. Şimdiye kadar sergilediği eylemler ve ortaya koyduğu yelimler, bu sonuncusunun doğru olduğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Burada Erdoğan’ın eylem ve yelimlerinin sağlamasını yapacak değiliz zira buna sayfalar ve mürekkepler yetmez.

Müslümanın kanını ve şerefini her şeyin üstünde tutan, Kabe’nin taş taş yıkılmasını bile bir Müslümanın kanından daha ehven gören bir kişi, evini yangın yerine çeviren, çocuk ve kadınlarını katleden, taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmayan bir yapıya karşı sağda solda aksiyoma dönüşmeyen laflar etmek yerine milyonluk ordusunu seferber ederek, ucube Yahudi varlığını bir kaşık suda boğması gerekirdi, hatta boğması farzdı. Sözünün eri olduğunu ancak böyle gösterebilir. Erdoğan, Yahudilerin işlediği onca katliam ve soykırıma rağmen hala lafla peynir gemisi yürütmeye çalışıyorsa, bu, onun sözünün eri olmadığını, konuşmalarının sadece ümmeti kandırmaya dönük lafügüzaf olduğunu ortaya koyar.

Yahudi varlığı Türkiye’nin bölgedeki gücünden niye rahatsız olsun. Zira Yahudi varlığı biliyor ki Türkiye’nin bölgede elde ettiği gücü kendisine karşı kullanılmayacak, aksine efendisi Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek için kullanılacak. Ha, Yahudi varlığı Türkiye’nin elde ettiği güçten ancak şu şekilde rahatsız olabilir; Yahudi varlığının İran’a saldırısını önlemek için zamanında Rusya’ya rüşvet olarak vermek amacıyla ümmetin milyonlarca dolarının heder edildiği S400 füzelerinin Suriye’ye yerleştirilmesinden ancak rahatsız olabilir. Bunun dışında her bir ülke, kendisine biçilen kaftan ve rolü istendiği gibi oynadığı sürece Yahudi varlığı Türkiye’den niye rahatsız olsun ki. Zira bilir ki geminin dümeni ve dümenin kaptanı, kendisini destekleyen Amerika’nın güdümü ve fikirlerinin esiri altındadır ve bu esaretten hiçbir zaman kurtulamayacaktır.

O yüzden 1924 yılından beri ümmetin, Filistin ve diğer İslam ülkelerinde yaşadığı acıları, karşılaştığı soykırım ve katliamları ancak Hilafet Devleti durdurabilir. Filistin’le başlayan, ardından Afganistan, Irak, Myanmar, Doğu Türkistan ve diğer İslam ülkeleriyle devam eden olaylar, Erdoğan da dahil olmak üzere bu hain ve işbirlikçi yöneticilerde ümmeti kurtarmak için toz parçacığı kadar bile bir umut kalmadığını gösteriyor.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ercan Tekinbaş

Devamını oku...

Sömürgeci Kafirler, İslam'ı Yalan Yere Suçlayıp Gerçeklikleri Çarpıtırken “Demokratik Taş Devrini” Uzatmak İçin Komplo Kuruyorlar

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Sömürgeci Kafirler, İslam'ı Yalan Yere Suçlayıp Gerçeklikleri Çarpıtırken “Demokratik Taş Devrini” Uzatmak İçin Komplo Kuruyorlar

Haber:

Dakka'nın duvarlarına, İslami Hizb-ut Tahrir afişleri asıldı ve ordunun kontrolü ele almasını talep ettiler.Hizb-ut Tahrir, gayrimüslimlerin oy hakkına sahip olmadığı, ancak “yöneticiler tarafından işlenen adaletsiz eylemler veya İslam'ın kendilerine yanlış uygulanması hakkında şikayetlerde” bulunabilecekleri bir devlete inanmaktadır.Böylesine fanatik, hatta faşist bir örgütün demokratik bir devlette faaliyet gösterme hakkı olmaması gerekir; Bangladeş Ordusu ve ülkenin istihbarat teşkilatı İstihbarat Genel Müdürlüğü, Hizb-ut Tahrir'in kuvvetlere ne ölçüde sızdığını ortaya çıkarmak için bir iç soruşturma yürütmeli ve Yunus yönetimi, partinin "sivil, askeri ve diğer destekçilerini" ortaya çıkarmak ve adalete teslim etmek için elinden geleni yapmalıdır.Bunun yapılmaması, Bangladeş'i taş devrine geri götürecektir. (The Print Gazetesi, Hindistan)

Yorum:

Hilafet Devleti'nde “gayrimüslimlerin oy kullanma hakkı yoktur” sözü, aslında İslami yönetim sistemine karşı batıl bir suçlamadır; zira Hilafet Devleti'nde gayrimüslim tebaanın belirli oy hakları vardır ve tıpkı Müslümanların ümmet meclisine Müslüman üyeler seçmesi gibi, kendi dini gruplarından ümmet meclisi üyeleri seçme hakkına sahiptirler.Bu oy hakkı, devletteki her tebaa için “temsil hakkını” sağlamaktadır ancak bu meclisin kesinlikle yasama yetkisi yoktur, çünkü yasama Allah'a aittir; bu yüzden tebaanın Müslüman ya da gayrimüslim olmasına bakılmaksızın yargı, yönetim ve işlerinin idaresi açısından yasamaya katılım yoluyla tebaanın sivil haklarının korunması ve garanti altına alınması söz konusu değildir.Ayrıca şerî hükümler, gayrimüslimlerin kendi dinlerinin metinlerinde geçtiği gibi dini haklardan yararlanacaklarını ve Müslüman ya da gayrimüslim olmalarına bakılmaksızın devletin tebaası olarak tüm sivil haklardan yararlanacaklarını belirtmektedir.İnsan aklı tarafından değiştirilemeyen bu Rabbani yasama sayesinde, Müslümanlar ve gayrimüslimler Hilafetin gölgesinde tarihsel olarak müreffeh bir hayat yaşamışlardır.Öte yandan Hindistan'daki laik demokrasinin altında, tebaası için oy kullanma hakkını savunuyor ancak ülkedeki Müslüman “azınlık” baskıya maruz kalmakta ve devlet, nüfus kayıtlarını manipüle etme ve vakıf mallarına el koyma yasaları adına onların sivil haklarını yok etmektedir.Çünkü laik demokraside tüm baskıların kaynağı yasamadır; zira oy hakkı, devletin genel olarak halka ve özel olarak da Müslümanlara “azınlığa” uyguladığı baskıyı engelleyememektedir.

Gerçek şu ki laik demokrasi, bir yönetim sistemi olarak, insanlar için adaleti sağlamada, temel ihtiyaçları ve sivil hakları garanti altına almada ciddi şekilde başarısız olmuştur. Bu acizliği ve başarısızlığı gizlemek için kafirler, IŞİD gibi hayali düşmanlar türetmeye, sahte terör saldırıları düzenlemeye, insanlar ve ülkeler arasında mezhepsel gerginlikleri alevlendirmeye başladılar. Bu da sonunda ülkelerin tek taraflı, haksız ve vahşice yok edilmesine yol açmış ve insanlığı taş devrine sürüklemiştir. Sömürgeci kâfirlerin laik demokrasi adına insanlığa yaptıkları, sözde taş devrinden bile daha kötüdür.Taş devrinde demokrasi ve özgürlüğü yayma adına egemenlik sahibi üç ülkeden (Irak, Afganistan ve Suriye) yaklaşık üç milyon insanı yok eden hiç kimse yoktu! Hiç kimse bir şehri kuşatıp kum ve toprağa sahip olduğu için 50.000 masum insanı soğukkanlılıkla yavaş yavaş öldürmemişti! Taş devrinde hiç kimse masum insanları kaçırıp onları onlarca yıl boyunca gizli zindanlarda tutmamıştır! Taş devrinde %1 kesim, %99'un servetini yağmalayıp onların açlıktan ölmesine sebep olmamıştır! Taş devrinde Amerika ve Avustralya topraklarının gerçek sahipleri, yok olmaktan kurtulmuşlardır. Gerçek şu ki insanlık, laik demokrasi altında asla güvende olmamış ve dünya, ilahi İslami bir yönetim sistemine acil ihtiyaç duymaktadır. Fakat sömürgeci kâfirlerin cahil ahmakları ve ajanları, gözlerinin önünde olduğu halde bu gerçeği görmüyorlar! Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لَهُمْ قُلُوبٌ لَّا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَّا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَّا يَسْمَعُونَ بِهَا أُولَئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” [Araf 179]

Bangladeş'teki askeri liderler ve istihbarat subayları Müslümandır ve onlar, Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetinin bir parçasıdırlar; dolayısıyla onların İslam'ı desteklemeleri, onun bayrağını dalgalandırmaları garip bir durum değildir; bilakis garip olan, muvahhit oldukları halde laik demokratik sistemi desteklemeleri ve kâfirlerin bayrağını dalgalandırmalarıdır. Müslümanların sadık bir koruyucusu olarak Hizb-ut Tahrir, iyiliği emredip kötülükten nehyetmekte. Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetini takip etmekte, orduyu ve güvenlik adamlarını, İslam'a yardım etmeye ve kâfirlere karşı ideolojik bir tavır almaya davet etmektedir. Bu konuda gizli olan bir şey yoktur; dolayısıyla bundan ancak sırtlanlaşmış akıllara sahip olanlar ve kâfirlerle iş birliği yapanlar endişe duyarlar. Aslında Allah ve Müslümanların düşmanı olan sömürgeci kâfirler, Hilafetin geri gelmesinden çok korkuyorlar. Zira Doğudan Batıya kadar kâfirlerin liderleri, Hilafetin ortaya çıkmasından duydukları korkuyu açıkça dile getiriyorlar.Tulsi Gabbard ve Netanyahu'nun son açıklamaları bu korkunun açık bir kanıtıdır; özellikle Bangladeş'teki tüm insanların, özellikle de genç neslin İslami tevhid bayrağını taşımalarından ve Hilafet çağrısı yapan sloganlar atmalarından. Bu nedenle kâfirler, barbar laik demokrasiyi korumak için propaganda ve sahteciliği temsil eden saçma eylemlere başvurmaktadırlar. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَهُمُ اللهُ مَرَضاً وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَOnların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır.” [Bakara 10]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Risat Ahmed - Bangladeş

Devamını oku...

Pakistan: Mescid-i Aksa'dan Pakistan Ordusuna Çağrı!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:

Mescid-i Aksa'dan Pakistan Ordusuna Çağrı!

Ey Pakistan Ordusundaki Oğullarımız, Kardeşlerimiz ve Babalarımız:
İnsanların en korkaklarının Filistin'deki kızlarımıza, kız kardeşlerimize ve annelerimize saldırmasının üzerinden on sekiz ay geçti.
Allah (c.c.) sizi birkaç saat içinde mübarek toprakları özgürleştirmeye muktedir kıldı.
Öfkelisiniz ve korkak Yahudi güçlerini yenmek istiyorsunuz.
Eğer liderliğiniz sizi harekete geçirirse, tüm ümmet sizi destekleyecektir.
Eğer liderliğiniz Batı'nın ajanlarıysa, onları uzaklaştırın ve harekete geçin.
Seferber olun ve iki hayırlı ameli, şehitliği ve zaferi isteyin.
Mescid-i Aksa'da zafer tekbirleri yükselinceye kadar seferber olun.
Seferber olun ey Selahaddin'in evlatları!

#TimeforKhilafah

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

Cuma, 4 Zilkade 1446 - 2 Mayıs 2025

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER