- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Pakistan'dan Şam'a... Beşar'a Karşı Zafer Mi Kazandık Yoksa Onun Yerine Bir Kopyasını Mı Getirdik?!
Pakistan'da bizler, on üç yıldan fazla bir süredir Şam'da patlak veren mübarek devrimin haberlerini takip ettik, bu devrimden dolayı bir hayır gelecek ve Hilafetin şafağı doğacak diye sevinmiş ve özellikle de Şam'daki ümmet ayağa kalkıp şu sloganları atınca devrimin tüm hayırları taşıdığını ummuştuk: “Bizim Allah’tan Başka Kimsemiz Yok”, “O Allah İçindir… O Allah İçindir” ve “Ümmet İslami Hilafet İstiyor.” Bu da Şam'ın kalbimizde yerinin çok büyük olmasından dolayıdır; zira Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem birçok hadisinde onu övmüştür ki bunlardan biri de Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavlidir: عَلَيْكُمْ بِالشَّامِ، فَإِنَّهَا صَفْوَةُ بِلَادِ اللهِ يَسْكُنُهَا خِيرَتُهُ مِنْ خَلْقِهِ “Size Şam’ı tavsiye ederim! Çünkü orası, Allah’ın, arzında mümtaz kıldığı yerdir. Allah kulları arasında seçkin olanları oraya tahsis eder.” [Taberani rivayet etti] Şam'ın tüm şehirleri Şam tiranı Beşar'ın pençesinden kurtulunca zaferin ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdelediği Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin kurulmasının saatinin geldiğini ve Kuran ve Sünnetle yönetilecek devletin kapımıza dayandığını zannettik ama hayal kırıklığı, fedakarlıkların büyüklüğü kadar büyüktü ve hayal kırıklığı, devrimcilerin Şam'a tehliller ve tekbirlerle girmesinden yaklaşık altı ay sonra geldiği gibi hayal kırıklığı, onun enkazı üzerinde Hilafeti inşa etmeleri ve teslim olmamaları umulanlardan geldi!
Bizler, suçlu Baas rejiminin devrilmesinin ardından devrimcilerin, Allah'ın razı olacağı, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sancağını dalgalandıracak, Kuran ve Sünneti anayasa ve metot olarak benimseyecek bir devlet, yani -sadece on üç yıl boyunca demiyoruz, aksine Baas rejiminin elli yılı aşkın bir süredir insanların bağrına çöreklenmesinden itibaren- tüm insanların fedakarlık yaptığı bir devlet kurmasını arzuluyorduk; zira Suriye'nin içinden ve dünyanın dört bir yanından kardeşlerine yardım etmek için gelen mücahitlerin gösterdiği fedakarlıklar, insanların kendisine karşı ayaklandığı aynı laik sistemin -ama bu kez yeni bir kılıf ve aldatıcı bir dille- tekrar getirilmesi için olmamıştır!
Nitekim onlar, cihad ve savaş yıllarında tanıdığımız ve kendilerinin de açıkladıkları gibi Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan İslami yönetimi kurmak için çalıştıklarını açıkça ilan etmek yerine, kurtarılmış bölgelerdeki siyasi grupların ve varlıkların liderlerinin, Beşar rejiminden daha az kötü olmayan suçlu rejimlerle köprüler kurmak için acele ettiklerini gördük; zira onlar, Halep'i satmaktan hiç çekinmeyen, ardından İdlib'e defalarca ihanet eden ve Astana ve Soçi şemsiyesi altında Rusya ve İran ile işbirliği yapan hain Türk rejimiyle temasa geçtiler!
Sonra resmi ziyaretler ve siyasi koordinasyon yoluyla ABD'ye uzanan eller gördük, hatta onların temsilcilerinin uluslararası konferanslara katıldığını ve uluslararası meşruiyeti ve kurumlarını öven açıklamalar yaptığını gördük! Yeryüzünde ziyaret edilip tam bir bağlılık göstermeyen tek bir suçlu ve tek bir zalim kalmadı; Şam halkını zulümleri, komploları ve kirli paralarıyla yakıp kavuran Arap yöneticilerinden tek bir tiran kalmadı ki ziyaret edilip mübarek Şam topraklarını kirletmesi için davet edilmemiş olsun; işte onların sonuncusu Trump'a, küçülerek elleriyle binlerce milyar Dolarlık haraç ödediler ve Şam halkına ise yedi milyar Dolarlık yardımda bulundular!
Rejimin ve onun çevresinde dönenlerin ihaneti, Şam sınırlarında durmadı, bilakis Gazze ve Batı Şeria'da Yahudi varlığının işlediği suçlara sessiz kalacak kadar alçalma durumuna ulaştı, dahası bizzat Suriye topraklarına yönelik tekrarlanan saldırıları bile görmezden geldiler; sanki mücahidin haysiyeti, onun için hiç önemli olmamış gibi!
Bundan daha da kötüsü, rejim ve kurumlarının içinden Yahudi varlığıyla normalleşme çağrısı yapan sesler yükselmeye başladı; bu sesler bazen “siyasi gerçeklik” adına, bazen de "Golan'ı müzakerelerle geri almak” bahanesiyle olmuştur; dahası Amerika'nın bölgeye dayatmaya çalıştığı “İbrahim Anlaşması" gibi ihanet projelerine dahil olarak Yahudi varlığı, yeni Ortadoğu'nun dokusunun bir parçası haline getirildi!
Bu nasıl bir rejimdir ki Müslümanların namuslarına, kanlarına ve topraklarına karşı bir kıskançlık duymuyor?! Bu nasıl bir meşruiyet ki dinini ve davasını sattıktan ve her zaman muhlisleri cezbeden ve onların gerçekleşmesi uğruna canlarını feda ettiği şerî sabiteleri terk ettikten sonra kalmaya devam edebiliyor?! Ciğerparelerini kaybetmenin ateşiyle yanıp tutuşan Şam'daki bacılarımızdan dul ve özgür kadınların, dul kalan kadınların, yetim kalan çocukların namusları kirletilenlerin intikamını hani nerede?! Onların haklarını çiğneyenlerden intikam almak hani nerede?! Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَن قُتِلَ مَظْلُوماً فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَاناً فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنصُوراً “Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır.” [İsra 33] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: وَلَكُمْ فِى ٱلْقِصَاصِ حَيَوٰةٌ يَٰٓأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki ittika edersiniz (suç işlemekten sakınırsınız).” [Bakara 179]
Anayasaya gelince; Allah'ın Kitabı ve Resulü'nün sünneti olması yerine Batı'nın laik anayasalarına benzeyen taslaklar sunmak için yarışmaya başladılar, dahası Birleşmiş Milletler'in vesayeti altında yeni bir anayasa yazma tiyatrolarına katıldılar; sanki devrim tiran rejimi devirmek için değil de onu yeni yüzlerle başka bir tiran rejimle değiştirmek için yapılmış gibi! Bu nasıl bir zaferdir ki şehitlerin kanını bir müzakere kağıdı haline getirmiştir?! Bu nasıl bir aklı başında bir yönetim ki Türkiye ve Amerika gibi büyük devletlerin istihbarat odaları tarafından yönetiliyor? أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ “Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” [Maide 50]
Ümmet, en değerli şeylerini sakallı ya da sakalsız Beşar rejimini renkli bir şekilde yeniden türetmek için feda etmemiştir!Guta'daki çocukların, Dera’dan sürgün edilenlerin ve İdlib'deki mücahitlerin kanı hâlâ şöyle haykırıyor: Bize vaat ettiğiniz devlet hani nerede?!Ümmet hâlâ dinlerini ve ümmetlerinin kanını satmayan, fasit uluslararası gerçekliğe teslim olmayı reddeden ve gerçek kurtuluşun ancak Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti'nin kurulmasıyla mümkün olacağına inanan ideoloji üzerinde sebat eden muhlisleri arzulamaktadır.
Ey Şam’daki muhlisler: Devrimin gidişatı derin bir çukura sapmış olup geç olmadan ve pişmanlık duymadan düzeltilmesi gerekmektedir. Bu yüzden Allah'tan başkasına boyun eğmeyen, emirlerini sadece O'nun şeriatından alan, dini konusunda aşağılanmaya razı olmayan, İslami yönetimi ikame etme ve tüm küfür rejimleri yıkma konusundaki hedefinden taviz vermeyen ve küfür rejimleriyle müzakere etmeyen ve onlara sığınmayan bilinçli ve muhlis bir liderlik gerekmektedir.İşte sizin için halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir vardır; o halde onunla birlikte çalışın, desteğinizi ona verin ve Allah'ın, Rasulü'nün ve müminlerin rızasını kazanma konusunda başarısız olan ve sizin yapmış olduğunuz fedakarlıklarınızın karşılığını vermeyen mevcut liderliği onunla değiştirin.Devrimin Amerika ve onun ajanlarının eşiklerinde durmaması gerekir; çünkü devrim henüz sona ermemiş olup savaşçılar için dinlenme süresi uzamış ve devrimi yeniden rayına oturtmanın zamanı gelmiştir... Ey muhlisler haydi sefere çıkın ve şunu çok iyi bilin ki Allah, kendisine yardım edene mutlaka yardım eder ve güzel akıbet ise takva sahiplerinindir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
“Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan