- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
Sudan İçin Bir Kurtuluş İpi Var, Haydi Ona Tutunun!
Yüz yıldan fazla bir süredir dünya, İslam beldelerinde, özellikle Afrika ülkelerinde yaşanan savaşların, bu ülkelerin fikri, siyasi ve ekonomik geri kalmışlığından kaynaklandığına inandırılmıştır. Dolayısıyla bu ülkeleri dünyaya, Batı'nın sözde yardımı ve müdahalesi olmadan kendi varlıklarını yönetmekten aciz olan ülkeler olarak tasvir etmişlerdir. Aslında bu yalan, Batı'nın Afrika ülkelerini sömürgeleştirmeye, bu toprakların servetlerini çalmaya, onları insanlıklarından çıkarmaya ve onları sadece gerçek ilerleme için tüm fırsatlardan mahrum bırakmakla kalmayıp, aksine yaşam koşullarını da mevcut takvimden daha önceki çağa sevk etmeye başlamasıyla doğrulanmıştır. Nitekim bütün kabileleri ve medeniyetleri katlettiler, kurtulup geride kalanları köleleştirdiler ve halkından binlercesini de uzak kıtalara taşıdılar, hatta onları insan hayvanat bahçelerinde sergilediler, sadece kaynaklarını değil, aynı zamanda hayatlarını, onurlarını ve kültürlerini de sömürdüler... Birkaç yüz yıl sonra kölelik, sanayileşmeye kıyasla çok daha maliyetli bir hale geldiğinde, bu bölgelere, adeta bir cetvelle çizdikleri suni sınırlar içinde sahte bir özgürlük ve gerçeklikte var olmayan bir bağımsızlık verdiler ve bunlara da ulus devlet yapılarını giydirdiler. Bu kârlı “yeni fabrikaların” yeterliliğini sağlamak için, kanunlar, anlaşmalar, uluslararası finansman sistemleri ve benzerleri gibi bir güvenlik ağı kurdular ve böylece bu fabrikaların mülkiyeti üzerinde ne zaman bir değişiklik olsa veya yeni kârlar ortaya çıksa vicdansız sömürgeci Batı, atlarının dizginlerini salıvermektedir. Bu güçlü dizginler ise, halklarının başarısı ve ilerlemesi dışında hiçbir şeyi umursamayan, ruhsuz, kolayca değiştirilebilir ajan yöneticileri tarafından yürürlüğe konan dayatılmış fasit yönetim sistemleridir ve hala da öyledir. Büyükelçilikleri, insani yardım kuruluşları ve benzeri kuruluşları, bu ajanların uzun kolları olup Batı'nın çıkarları uygun gördüğü her durum ve zamanda kabileciliği, ırkçılığı ve mezhepçiliği körükleyerek devrimler, darbeler ve hatta soykırımlar çıkarmaya hazırdırlar. Tüm bunlar olurken, sadece sömürgeler değil tüm dünya, "demokrasi ve laiklik" adlı uyuşturucu ve halüsinojenik bir ilaçla uyuşturulmaktadır.
Kapitalist Batı, ideolojisindeki en yüce iyilik maddi kazanç olduğu için insanın değerini hiç önemsememiştir. Dolayısıyla sömürgecilik, kapitalist ideolojinin kendi varlığını güvence altına aldığı, kendini koruduğu ve başkalarına yaydığı bir araçtır. Bu nedenle diğer halklar üzerine askeri, siyasi, ekonomik, fikri ve kültürel hegemonyayı dayatmak, onun hedeflerine ve arzularına ulaşmak için hayati bir önem taşımaktadır. On yıllar süren sömürgeci nüfuzun sonucu, ülkemizdeki her bir ajan rejimin, bencil ve rekabetçi Batı siyasetinin kaprisleri uğruna kendi ülkesini giderek daha acı verici bir sefalete sürüklemiş olmasıdır. Nitekim buna, Ruanda, Tunus, Mısır, Libya, Pakistan, Bangladeş, Türkiye ve diğer birçok Müslüman ülkelerde defalarca tanık olduk. Sudan da bir istisna değildi. Zira birbirini izleyen laik ve demokratik rejimlerin ölümcül başarısızlıkları, ekonomik, eğitimsel, kültürel ve diğer sistematik rüşvetlerinin listesi sayfalarca uzatılabilir.... Böylece Sudan'daki savaş ve ona eşlik eden siyasi ve ekonomik felaketler, bu sömürgeciliğin bir ürünüdür; zira sömürgeci Amerika Hızlı Destek Güçleri ve diğer gruplara ajanlarını yerleştirdiği gibi sömürgeci İngilizler de siyasi yapıların ve silahlı hareketlerin içine kendi araçlarını yerleştirmişlerdir. Dolayısıyla bu savaş, iki sömürgecinin ülke üzerinde hakimiyet kurma rekabetinden dolayı körüklenmektedir; zira onlardan her biri, bir diğerini kovmaya çalışmaktadır… Bugün Sudan’a odaklanıldığında, el-Burhan ve Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti)'nin Batı'ya olan bağlılıkları nedeniyle nasıl da basiretlerinin körleştiğini görüyoruz... Öyle ki her ikisi de Müslümanların kanının kutsallığını umursamıyorlar, aksine 12 milyondan fazla insanı kendi topraklarında yerinden eden, onları açılık ve susuzluğa sevk eden ve işkencenin, idamın, hatta kadınlara ve çocuklara karşı cinsel şiddetin kullanıldığı bu saçma savaşta, vahşet ve zulüm konusunda rekabet ediyorlar.
Bu devlerin savaşını kim sona erdirip dünyayı ve insanları kurtaracak?
Müslümanlar olarak bizler, Allah Subhanehu ve Teala'nın bu dünya üzerindeki en büyük güç olduğunu asla unutmamalıyız. Bu yüzden ilk adım, sadece Allah'a güvenmek ve sömürgecilere asla güvenmemektir. Tıpkı Allahu Teala’nın şöyle buyurduğu gibi: وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141] Bu nedenle Sudan ve tüm İslam ülkelerindeki bütün krizlerin çözümü ve çaresi, azim İslam akidesidir; zira o, sömürgecinin Sykes-Picot'un sınırları içinde kurulan bir kölelik yerine gerçek egemenliğe sahip bağımsız bir devlet kuran bir akide ve yaşam biçimidir. Nitekim sömürgeciler bölgesel ve kabile ayrılıklarını körüklemişlerdir; bu hastalık ise sadece İslam yoluyla tedavi edilebilir. Zira tarih boyunca İslam, farklı halkları tek bir ümmet altında birleştirebilen tek güç olmuştur. وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ “Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” [Enfal 63]
Böyledir; çünkü İslam sadece bir din değildir, aksine kapsamlı, eksiksiz, pürüzsüz ve ideal bir hayat sistemi ve kanunlara sahip olan bir akidedir. الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِيناً “Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.” [Maide 3]
Halkı yönetme yetkisi, nihai hedefleri sömürgeci efendilerini memnun etmek için dünyevi kazançlar elde etmek olan büyük suçlulara, katillere ve kana susamış canilere ait değildir. İslam'da yönetim sadece Müslümanların ve gayrimüslimlerin canlarını, mallarını ve ırzlarını koruyup muhafaza eden salih, adil ve saf insanlara aittir; çünkü onlar yönetimin bir sorumluluk ve emanet olduğunu ve şeriatın kendilerinden yönetimin görevlerini yerine getirebilecek yetkinlikte olmalarını talep ettiğini bilirler. Çünkü onlar, alemlerin Rabbini ritüel ve ibadetle sınırlandıran laik demokratik sistemlerde olduğu gibi sermaye sahiplerinin arzularına değil, sadece Allah Subhanehu ve Teala'ya tabi olurlar:إنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ “Hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” [En’am 57] Ve Allahu Teala’nın şu kavli: إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 40]
İslam, sömürgecilerin istismar edici sömürgeci hedeflerini gerçekleştirmek için körükledikleri tüm milliyetçi, kabileci ve mezhepçi savaşları sona erdirecektir; çünkü Müslümanlar tek bir ümmet ve tek bir vücuttur! Ülkelerimizde, özellikle Sudan'daki mevcut savaşlar, sadece kafir Batı'nın çıkarları içindir; hem de Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in uyarısına rağmen; zira Ahnef bin Kays’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “İki Müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya gelirlerse, katil de, maktul de cehennemdedir.” Dedim ki: Ey Allah’ın Rasulü! Haydi katil öyle, peki ya maktule ne demeli? Bunun üzerine (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi: إِنَّهُ كَانَ حَرِيصاً عَلَى قَتْلِ صَاحِبِهِ “O gerçekten arkadaşını öldürmek istemiştir.” [Buhari rivayet etti]
Sonuç olarak Allah'ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in somutlaştırdığı ve İslam tarihi boyunca da kanıtlandığı gibi İslami hayatı ihya etmek, Sudan ve tüm İslam ülkeleri için tek kurtuluş ipidir. Zira sömürgeci Batı'nın tüm zincirlerini kıracak ve onun araçlarını ülkelerimizden söküp atacak olan sadece Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafettir. İslam'ın uygulanması ve dünyaya yayılması, Hizb-ut Tahrir'in size karşılıksız olarak sunduğu bir kurtuluş ipidir. Batı medeniyetinin kontrolü altında yaşanan on yılların sonucunda ortaya çıkan tüm krizlerin ve sorunların çözümlerini, Hizb-ut Tahrir'in hazırladığı Hilafet Devleti'nin Anayasa Tasarısı'nda bulabilirsiniz.
O halde bu kurtuluş ipine tutunun; tıpkı alemlerin Rabbi Allah katından geldiği gibi: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Zehra Malik