Salı, 27 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Allah'ın Vaadi Olan Hilafetin Kurulması Nasıl Gerçekleşecek?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Allah'ın Vaadi Olan Hilafetin Kurulması Nasıl Gerçekleşecek?

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

-Vaadinden asla dönmeyen Allah'ın sadık bir vaadi vardır ancak bunun birtakım şartları vardır; peki bu şartlar nelerdir? Ve bu büyük vaat nedir?

Birincisi: İman: teorik bir iman değil, aksine kalbe yerleşmiş olan ve günlük hayatta amele ve davranışa dönüşen samimi ve kesin bir imandır;  evet, kalbi dolduran ve istihlaf/egemenlik gayesini idrak etmiş müminleri yönlendiren derin bir imandır;yeryüzünde egemenlik fikrine iman etmek, sahih akidenin ilkelerinin ihya edilmesi ve hayatımızın işlerini düzenlemek, tüm küfür sistemlerini reddetmek ve gerçekliğe yönelik herhangi bir çarpıtma veya mazeret olmadan tamamen Allah Subhânehû ve Teâlâ'nın hükmüne boyun eğmek için Allah'ın, Efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e indirdiği şeriatıyla hükmedilmesinin zarureti anlamına gelmektedir; vakıayı haklı çıkarmayan, aksine onu değiştirmeye çalışan güçlü adamlar çıkaran işte bu imandır.

İkincisi: Salih amel: Salih amel, sadece namaz, oruç ve bireysel ibadetlerle sınırlı değildir, aynı zamanda hayat vakıasında dini ikame etmek için çalışmayı da kapsamaktadır.

- Ümmetin sorunlarıyla ilgilenmek, yönetim sistemi, ekonomik sistem, içtimai sistem, eğitim politikası ve ukubatlar sistemi dahil olmak üzere İslam'ı hayat vakıasında kapsamlı ve kamil bir şekilde uygulayacak bir devlet kurmak için çalışmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak zalim ve ajan sistemleri ifşa etmek gerekir ve Rabbani vaat, oturup bahaneler uyduran ve dinin hayat vakıasında hakim olmasını istemeyen din düşmanlarından hazır çözümler bekleyenler için değil, iman eden ve salih amel işleyenler için gerçekleşecektir.

Dolayısıyla şu iki şart gerçekleşirse, Allah'ın vaadi kesinlikle gerçekleşecektir:

1- Yeryüzünde istihlaf/egemenlik: Yönetim ve egemenliğin Müslümanlara ait olması, Batı'nın hegemonyasını kıracak ve ümmeti, insanlığa rehberlik eden izzetli ve güçlü bir ümmet olarak geri döndürecektir.

2- Dinin yerleşmesi: İslam’ın tüm hükümleriyle uygulanması, dolayısıyla hadlerin ikame edilmesi, hakların iade edilmesi, zulmün kaldırılması, adaletin yeniden tesis edilmesi ve İslam’ın, insanlığı kapitalizmin karanlıklarından kurtarmak için dünyaya taşınması ve insan yapımı anayasalarla değil, Allah'ın Kitabı ile yönetilmesi demektir.

3- Korkunun emniyete kavuşması: Evet, yeryüzünde dinin yerleşmesinin en büyük meyvelerinden biri, Müslümanların korkularının emniyete kavuşmasıdır; bu da ancak adaleti ikame etmek, Allah'ın şeriatını uygulamak ve Allah'ın düşmanlarının kalplerine korku salacak ve ümmeti Yahudilerin ve sömürgecilerin tuzaklarından koruyacak güçlü ve heybetli bir devlet kurmakla gerçekleşebilir.

Bu emniyet şunları içermektedir:

- Dahili emniyet: Huzuru, adaleti ve istikrarı hissetmektir.

- Harici emniyet: Ümmetin heybetini ve merkezini koruyacak caydırıcı ve güçlü araçlara sahip olmak ve ümmetin davet ve insanlara şahitlik etme görevlerini yerine getirmektir.

Peki neden Allah, bu iktidarı müminlere vermektedir? Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئاًOnlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar.” [Nur 55]Yani iktidar (dinin yerleşmesi), sadece dünyevi bir gaye değil, bilakis büyük bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik bir vaciptir:

Akide, davranışlar ve yönetim konusunda Allah'a samimi bir şekilde kulluk etmektir.İslam'da liderlik ve otorite, Allah'ın kelimesini yüceltmek, İslam'ı dünyanın dört bir yanına yaymak, insanları insanlara ibadet etmekten insanların Rabbine ibadet etmeye kavuşturmak için yerine getirilen şerî bir görevdir; böylece kulluk tamamen Allah için olacak ve Allah'a ortak koşulmayacaktır ki Allah şu ayeti açıklığa kavuşmuş olacaktır: وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَArtık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Burada şu açık uyarı vardır: Her kim (dinin) yerleşmesinin ardından inkar ederse veya onun şartlarına karşı çıkarsa, bu fazilet ondan alınır ve fasık olarak nitelendirilir; bu ise Allah'ın dinini yerleştirdiği, sonra O'nun emrinden sapan daha önceki milletlerin başına gelen şeydir.Dolayısıyla istihlaf ayeti, gelişigüzel bir vaat değildir, aksine şartlara bağlı olan Rabbani bir sünnettir; bu yüzden şayet buna bağlı kalırsak yardım ve iktidar gelecektir; şayet muhalefet edersek, Allah korusun zillet ve aşağılanma devam edecektir, dolayısıyla Hilafet, bir hayal değil, aksine mutlaka gerçekleşecek olan Rabbani bir vaattir.

O halde Hilafet için kolları sıvayın ve onun adamlarından olun; şüphesiz güzel akıbet muttakilerindir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İslam El-İdrisi – Yemen

Devamını oku...

Rohingyalılar, En Hayırlı Ümmetin Bir Parçasıdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Rohingyalılar, En Hayırlı Ümmetin Bir Parçasıdır!

Haber:

Malezyalı yetkililer, donanma, sahil güvenlik, polis ve sivil savunma güçlerinin katılımıyla geniş çaplı bir arama kurtarma operasyonu başlatıldığını duyurdu. Operasyonun başlamasından yaklaşık bir hafta sonra, kurtulanların sayısı 14'te kaldı ve yaklaşık 30 kişinin cesedi çıkarıldı; talihsiz teknede geri kalan kişilerin veya yaklaşık 230 yolcu taşıdığı düşünülen ana geminin akıbeti ise bilinmiyor.

Malezya hükümeti, felaketin sorumluluğunu, organize suç çetelerine ve insan kaçakçılarına yükledi ve Malezya İçişleri Bakanı Seyfeddin Nasution, bu çeteleri ve kaçakçıları, en temel güvenlik önlemlerinden bile yoksun yasadışı deniz yolculukları düzenleyerek çaresiz insanların hayatlarını pahasına maddi kazanç elde etmek için zayıf, yoksul ve muhtaç insanları istismar etmekle suçladı.

Yorum:

On üç yıldan fazla bir süredir kindar Budistlerin Müslümanlara yönelik saldırıları hiç durmamıştır; zira suçlu Myanmar rejimi, hala Rohingya Müslümanlarına yönelik zulüm ve baskılarının boyutunu yoğunlaştırmaya devam etmekte olup rejim, Rohingya Müslümanlarına sert politikalar ve korkunç kısıtlamalar dayatmakta, onların köyleri arasında serbestçe dolaşmalarını engellemekte ve onları, iş, gıda, eğitim ve sağlık gibi en temel haklarından bile mahrum bırakmaktadır.Bu nedenlerden ve zorlu koşullardan dolayı Rohingyalılar, Malezya, Endonezya ve Bangladeş gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde barınak ve yeni bir hayat bulmak umuduyla, bakımsız ve aşırı kalabalık teknelerle tehlikeli bir yolculuk için denizler yoluyla göç ediyorlar.

Ölüm tekneleri olarak adlandırılan bu tekneler, tehlikelerine rağmen, insan hakları ihlalleri ve etnik temizlik operasyonlarının gölgesinde Rohingya Müslümanları için tek sığınak niteliğindedir.Malezya güçlerinin, hayattayken onları savunmak, onların üzerindeki zulmü kaldırmak ve onları Burma ordusundan korumak yerine denizin yutmasının ve dalgaların savurmasının ardından onların cesetlerini kurtarmaya çalışmalarını görmek ne kadar utanç vericidir!! Peki sizler, Allahu Teala’nın şu kavlinin neresindesiniz: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72] Kardeşleriniz gözlerinizin önünde yakılıp yok edilirken onları yüzüstü bırakmanız, bu dünyada bir rezillik, ahirette ise bir azaptır. Peki Rabbiniz size, Myanmar'da namusları çiğnenen Müslüman kadınlar hakkında sorduğunda ne diyeceksiniz?! O halde mazlum kardeşlerinize yardım etmek için ayağa kalkmayacak mısınız?!

Allah’ım tebliğ ettim mi? Allah’ım Sen şahit ol, Allah’ım Sen şahit ol. 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Rana Mustafa

Devamını oku...

Uluslararası Kurumların Pençesi ile Şerî Egemenlik Hakları Arasında Mısır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Uluslararası Kurumların Pençesi ile Şerî Egemenlik Hakları Arasında Mısır!

Haber:

14 Kasım 2025 Cuma günü Bloomberg internet sitesinde, Uluslararası Para Fonu İletişim Direktörü Julie Kozack'ın basın açıklamasında Mısır'ın makroekonomik performansının “büyümenin güçlenmesi ve mali disiplinin iyileşmesi ile birlikte iyileştiğini” söylediğini bildirdi.Ülkenin hala yüksek borç seviyesini, yüksek finansman ihtiyaçları ve ekonomide devletin güçlü varlığının devam etmesini temsil eden zayıf noktalarla karşı karşıya olduğunu ima etti.

Yorum:

Mısır bugün, her yıl daha da derinleşen ekonomik krizler yaşarken, yetkililer ülkeyi bu uçuruma sürükleyen aynı yolda devam etmekte ısrar ediyorlar, bu yol ise:Uluslararası Para Fonu ve Batılı finans kurumlarına bağımlılık ve insanların yükünü ağırlaştıran, devletin kaynaklarını tüketen ve önümüzdeki on yıllar boyunca siyasi ve ekonomik kararlar üzerindeki sömürgeci kontrolü sıkılaştıran şartlarını, programlarını ve politikalarını kabul etmektir.

Uluslararası Para Fonu İletişim Direktörü Julie Kozack'ın son açıklamaları, Uluslararası Para Fonu ile Mısır rejimi arasındaki ilişkinin doğasını açıkça ortaya koymaktadır.Zira o, yapısal zorluklar, büyük finansman ihtiyaçları, yüksek borçlar ve ekonomi üzerinde devletin hegemonyası hakkında konuşuyor ancak aynı zamanda aynı reçeteyi savunuyor ki bu reçete ise şunlardır; devletin varlıklarını satmak, vergi tabanını genişletmek, sübvansiyonları kaldırmak, borç faizlerini ödemek için daha fazla para enjekte etmek ve uluslararası güçlerle bağlantılı yabancı şirketler ve özel sektör lehine devletin rolünü azaltmaktır.

Bunlar tavsiyeler veya bir reform vizyonu değildir, aksine bunlar, Uluslararası Para Fonu'na boyun eğen tüm ülkelerde bilinir hale gelen ve nihayetinde egemenliklerini yitirip sürekli borç batağına saplanan sömürgeci dayatmalardır.Bugünkü Mısır'ın gerçekliği bunun açık bir kanıtıdır: Zira onlarca kredi, milyarlarca Dolar, varlık satışları ve benzeri görülmemiş vergi artışı, evet bunların hepsi sadece fiyatların yükselmesine, deflasyona, satın alma gücünün erimesine ve gerçek yatırımların kaçmasına neden olmuştur.

Krizin özü, ekonomiyi yönetmekten aciz olma veya kaynaklardaki eksiklik değildir, aksine gerçek egemenliğin yokluğu ve yönetici ile tebaa arasındaki ilişkiyi kuran, devletin rolünü belirleyen, faizli kredileri yasaklayan ve her ne pahasına olursa olsun Batı kurumlarına bağımlılığı reddeden İslami ekonomik sistemin yokluğudur.

Faizli kredi, kesinlikle haramdır ve sömürgeci kafirlere ipotek olmak ise suçtur ve ülkenin politikalarının kontrolünü yabancı kuruluşlara devretmek, ümmetin otoritesini ihlal etmek sayılır.  وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141]Bu ayet, kâfir güçlerin Müslümanları kontrol etmelerine ve onların ekonomilerini ve politikalarını yönlendirmelerine imkan tanıyan her türlü bağımlılık şeklini yasaklayan bir kaidedir.

IMF programları yardımlar için değil, aksine nüfuz etme araçlarıdır.Krediler çözüm değildir, aksine devletin kararlarının her ayrıntısına nüfuz eden siyasi kısıtlamalardır. Anlaşmaların maddelerini inceleyen birisi, bunların enerji fiyatlarına, vergilere, kamu harcamalarına, bütçe önceliklerine, yatırım yasalarına, kamu sektörünün yapısına ve nakit rezervlerinin boyutuna müdahale ettiğini, dahası hükümetlerin nakit kaynaklarının bir kısmını doğrudan veya dolaylı olarak Fona devretmelerini dayattığını görecektir.Şerî açıdan bu, bir kafire Müslüman aleyhine yol vermek anlamına gelir ki bu, ekonomik politikalar ve yapısal reformlar gibi terimlerle ne kadar süslenirse süslenilsin, haram kılınmıştır.

Fon, limanlar, stratejik şirketler, enerji sektörleri ve bankalar gibi devlet varlıklarının satılmasında ısrar etmektedir.Bu bir yatırım değil, aksine ümmetin mülkiyetini yabancı şirketlere devretmek ve satıştan elde edilen geliri sonsuz borçları ödemek için kullanmaktır.Böylece ülke, borç ve faiz yoluyla geri kazandığı yeni paraları Batı'ya vermek karşılığında kalıcı üretken varlıklarını kaybedecektir.

Devlet paraları, yöneticinin mülkü değildir, aksine belirli hükümlere göre yönetilen kamu mülkiyeti veya devlet mülkiyeti olup bunların yabancılara satılması, bunlardan feragat edilmesi veya uluslararası şirketlerin elindeki araçlara dönüşmesi caiz değildir. Ümmetin kaynakları konusunda vacip olan, bunların alacaklıların çıkarlarını değil, insanların çıkarlarını gerçekleştirmek için yönetilmesidir.

Uluslararası kurumlar her zaman reformların, sürdürülebilir büyümenin ve rekabetin faydalarından bahsederler ancak gerçekte bu programlar, art arda gelen krizleri tetikleyen unsurlardır ki bu krizler şunlardır; sürekli vergi artışları, devam eden pahalılıktan para biriminin erozyonuna, üretimin azalmasına ve gerçek yatırımların kaçışına yol açması, sonra devletin gelirlerinin çoğunu ele geçirecek şekilde borç servisinin yükselmesi, insanların seçmedikleri ve kabul etmedikleri politikaların bedelini ödemesi, rızaları olmadan üzerlerine dayatılan programlar ve insanların çıkarları için değil, aksine şişirilmiş bütçe açığını ve önceki borçların faizlerini karşılamak için harcanan krediler.

Çözüm, daha fazla borçlanmak veya ülkenin varlıklarından vazgeçmek değildir, aksine bağımlılığı tamamen kesmek ve İslam'ın hükümlerine dayalı bir ekonomi inşa etmektir ki bu ekonomi, her türlü faizi haram kılmakta ve mülkiyetleri, ümmetin mülkiyetine karıştırmadan veya yabancılara devretmeden kamu, devlet ve bireysel mülkiyet olarak yeniden düzenlemektedir. Ayrıca doğal kaynaklar, yabancı yatırımcıların lehine değil, tebaanın lehine çıkarılmalı, adaletsiz vergiler kaldırılmalı, Allah'ın mazbut sisteme göre koymuş olduğu şeylerle yetinilmeli, kamu harcamaları borç servisi yerine halkın gerçek ihtiyaçlarına yönlendirilmeli ve yabancı şirketlerin egemen ve stratejik sektörler üzerindeki hegemonyası önlenmeli ve onların arkası tamamen kesilmelidir.

Uluslararası Para Fonu ve Batılı kurumlara boyun eğmek sadece ekonomik bir hata değil, aksine ümmetin haklarını ihlal etmek ve ülkenin kaynaklarını sömürgecilere teslim eden ve insanları adaletle hiçbir ilgisi olmayan politikalardan dolayı ezen bağımlılık gerçekliğini pekiştirmektir.

Gerçek görev, bu bağımlılıktan kurtulmak ve ülkeyi borçlara boğan kurumlarla olan ilişkileri kesmek, ümmetin akidesinden ve onun hükümlerinden kaynaklanan, insanların haklarını geri iade eden ve servetlerini alacaklıların ve yabancıların hizmetine değil, insanların hayatları ve geleceklerinin hizmetine sunan bağımsız bir ekonomik sistem kurmaktır.

Son olarak ey Kinane askerleri, ey güç ve kuvvet ehli, ey silah ve izzet sahipleri, aranızda aklı başında bir adam yok mu?! Ülkeye ve insanlara yapılanları görmüyor musunuz?!Mısır'ın tefecilik fonuna ipotek edildiğini, topraklarının ve şirketlerinin satıldığını, milletinin vergiler ve açlık yüzünden bitkin düştüğünü görmüyor musunuz?Bugün sizler bir yol ayrımındasınız:Ya dininizi ihlal eden, sizi ve ülkenizi mahveden bir sistemin bekçileri olarak kalırsınız ya da Allah'ın sizden razı olacağı bir şekilde ayağa kalkarak İslam'a yardım eder, Raşidi Hilafeti yeniden tesis eder ve Mısır'ı daha önce olduğu gibi ümmetin tacının incisi haline getirirsiniz. Tarih, yüzüstü bırakanları asla affetmeyecek, kıyamet gününde Allah, size verdiği imkan ve güç konusunda hesap soracaktır; o halde Sa'd bin Muaz, Usame bin Zeyd ve Selahaddin Eyyubi gibi olun… Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan adamlar olun ve dininize yardım edin ki umulur ki Allah sizin ellerinizde zafer ve izzet yazar da böylece dünyada ümmetin gurur mahalli olduğunuz gibi ahirette de Allah’ın rızasının mahalli olursunuz.

الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah’a varır.” [Hac 41]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mahmud El-Leysî - Mısır

Devamını oku...

Kafir, Müslümanların Ülkesinde Gezip Dolaşıyor… Ve Hilafet Devleti Dışında Onu Caydıracak Kimse Yok!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kafir, Müslümanların Ülkesinde Gezip Dolaşıyor… Ve Hilafet Devleti Dışında Onu Caydıracak Kimse Yok!

Haber:

Amerikan diplomatik kaynakları, yeni Amerikan Irak Büyükelçisi Mark Savaya'nın Bağdat'taki çalışmalarını kolaylaştıracak üç eksene dayalı gündemler taşıdığını ve bunun en önemlisinin de Çinli petrol şirketlerinin Irak petrol sahalarındaki sözleşmelerinin yenilenmemesi ve bunların Amerikan şirketleriyle değiştirilmesi olduğunu söylediler.

Kaynaklar "Erem News'e", Savaya'nın Başkan Donald Trump tarafından 11 Kasım'da yapılması kararlaştırılan parlamento seçimlerinin ardından Irak'ta bir hükümetin kurulmasını desteklemek üzere çalışması için görevlendirdiği diğer eksenleri de açıkladılar ki bunlar, İran tarafından herhangi bir baskıya maruz kalmayacak ve Halk Seferberlik Güçleri veya Tahran yanlısı etkili gruplar tarafından kontrol edilmeyecektir.

Kaynaklar, Savaya'ya Bağdat'a vardığında üzerinde çalışması ve düzenlemesi için verilen üçüncü eksenin, Irak'ta İran'ın stratejik ve askeri desteği olan Halk Seferberlik Güçleri fraksiyonlarının Irak'taki etkilerinden ve hegemonyasından kurtulmak için Washington'un gerçek bir çözüm bulması amacıyla bir plan hazırlamak olduğunu vurguladılar. (Erem News)

Yorum:

Yeni ABD Irak Büyükelçisi Mark Savaya'nın atanması, Irak'taki silahlı grupların hakimiyeti ve seçimler nedeniyle ahlak bakımından en düşük seviyeye düşen siyasi güçler arasındaki çatışmalar nedeniyle endişe verici durumların yaşandığı bir dönemde gerçekleşmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri, Irak'taki en büyük büyükelçiliğe sahip olmasına rağmen bir büyükelçi göndermemiş, aksine diplomatik temsil derecesini düşüren bir maslahatgüzar atamış ve ABD başkanına doğrudan bağlı bir elçi göndermiştir;bu da diplomatik çalışmalardan farklı olan çalışmalar anlamına gelmektedir.Çünkü o, siyasi, sosyal ve ticari düzeylerde hareket etme konusunda mutlak bir yetkiye sahiptir.ABD'nin Irak temsilcisi Mark Savaya'nın, 2003 yılında Irak'ın işgalinden sonra Paul Bremer ve 2014 yılında IŞİD'e karşı savaş aşamasında Brett McGurk'tan sonra Irak'a atanan üçüncü ABD temsilcisi olduğunu belirtmek gerekir ki onların hepsi de çalkantılı koşullarda atanmışlardır.

Irak hükümetinden bu konuyla ilgili herhangi bir açıklama işitmemiş olsak da, bu durum işgalci Amerika’nın doğrudan müdahalesini göstermekte ve Irak hükümeti bunun aksini iddia etmesine rağmen Irak'ın egemenliğini kaybetmiş işgal altındaki bir ülke olduğunu kanıtlamaktadır.

Hilafet Devleti'nin kaybolmasının ve beldelerinin parçalanmasının ardından Müslümanların durumu işte budur; zira Müslümanların düşmanları gelip gidiyorlar, ülkenin yaşam ve yönetimine ilişkin harita çiziyorlar, dahası bizleri hafife alıyorlar.Küfrün başı Trump, son Şarm El Şeyh zirvesinde, “Irak petrolü çok bol olan bir ülke ve ellerinde o kadar çok petrol var ki, onu ne yapacaklarını bilemiyorlar” açıklamasında bulundu ve şunu akledi: “Çok fazla şeye sahip olduğunuzda ve bunlarla ilgili nasıl davranacağınızı bilmediğinizde, bu başlı başına büyük bir sorundur.”Ağızlarından çıkanlar budur, ama kalplerinde gizledikleri ise çok daha büyüktür.

Ey Müslümanlar: Amerika ve küfür ülkelerden oluşan kardeşlerini, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti'nden ve sömürgeci kafirin ülkemizden kökünü kazıyacak, işlerimize karışmalarını engelleyecek ve tüm planlarını boşa çıkaracak Müslümanların Halifesinden başka hiçbir şey caydıramaz.

O halde bu azim farz için ciddi olarak çalışın ki böylece bir zamanlar olduğunuz en hayırlı ümmet haline geri dönüp dünyanın izzetine ve ahiretin saadetine nail olabilesiniz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed Et-Tâi – Irak

Devamını oku...

Amerikan Askeri Sömürgeciliği Nijerya'yı Tehdit Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerikan Askeri Sömürgeciliği Nijerya'yı Tehdit Ediyor!

Haber:

ABD başkanı, oklarını yeniden Afrika'nın en büyük iki ekonomisine doğru yöneltti, Nijerya'daki İslamcı silahlı gruplara karşı askeri müdahale tehdidinde bulundu, Güney Afrika'nın G20'deki rolünü sorguladı ve Batı Afrika'da bulunan ülkenin harekete geçmemesi halinde ABD Savunma Bakanlığı'ndan olası bir müdahaleye hazırlık yapmasını talep ettiğini söyledi. (İktisat Eş Şark, 06/11/2025)

Yorum:

Yakın gelecekte bu krize bir çözüm olmaksızın hala beş haftadan fazla bir süredir devam eden hükümetin kapanması nedeniyle gelirlerini kaybeden milyonlarca Amerikalının açlık ve hastalıkla karşı karşıya kalma riski olmasına rağmen,ABD başkanının bu meseleyi göz ardı edip kayıtsız kalmasına, hükümetin kapanmasından önce bu yardımlara zaten ihtiyaç duyanlara özel yardımları durdurma kararından bile geri adım atmayı reddetmesine rağmen, evet tüm bunlara rağmen, Nijerya'daki Hıristiyanlar için timsah gözyaşları dökmekte ve askeri harekatla tehdit etmektedir.

Batı ülkelerinin başkanlarının, özellikle de Amerikan başkanlarının düşündüğü en son şeyin insani yönler, halklara yardım etmek ve onların yanında durmak olduğu hiç kimse için bir sır olmayan bir hakikattir.Tüm dünyadaki, özellikle de İslam beldelerindeki hastalığın nedeni bu başkanlardır; zira dünyadaki savaşları körükleyenler, insanların servetlerini çalanlar, çocukları, kadınları ve yaşlıları hiçbir merhamet ve şefkat göstermeden öldürenler bizzat onlardır. Nitekim Gazze ve orada yaşanan yıkım ve kan dökülmesi bunun en iyi kanıtıdır.Hatta eğer onlar birine yardım etmek için harekete geçerlerse, bu sadece kendi amaçlarını gerçekleştirmek içindir; zira Nijerya'nın petrol, değerli ve nadir mineraller açısından büyük zenginlikleri olan bir ülke olduğu bilinmektedir ve bu da şüphesiz bu suçlu hırsızın salyasını akıtmıştır.Bu yüzden bu servetlerin çalınmasını ve yağmalanmasını tekelinde tutmak isterken aynı zamanda Nijerya ile güçlü ekonomik ilişkiler kurmasının yanı sıra genel olarak Afrika kıtasında ticari ivme kazanmış olan Çin ile Nijerya'nın arasını engellemek istemektedir.

Evet, Amerika'nın aptalca niyetlerinin gerçeği işte budur ve bunlar, sömürgeci kafir Batı ülkelerinin halkları işgal etmelerini, servetleri yağmalamalarını, öldürmelerini ve yıkımlarını örtbas etmek için kullandıkları zayıf argümanlardır;dolayısıyla demokrasi, insan hakları, özgürlükler, azınlık etnik grupların korunması ve terörizm ve aşırılıkla mücadele gerekçesiyle İslam'la mücadele sloganı altında bu ülkeler, vahşi hayvanların bile tiksineceği her türlü suçu işlemektedirler.

Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Raşidi Hilafet ve devletin tebaasından olan Müslümanların merkezini ve gayrimüslimlerini koruyacak, ümmetin havzasını savunacak ve kanları, namusları ve malları koruyacak muttaki ve saf bir Halife olmadıkça asla Amerika durdurulamayacak, arkasındaki sömürgeci ülkelerden hiçbiri kovulamayacak, ümmetin servetlerini ve kaynaklarını yağmalayan eller kesilemeyecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Velid Belibel

Devamını oku...

Artık Doğru Çizgiye Bağlı Kalıp Eğri Çizgiden Uzak Durmamızın Zamanı Gelmedi Mi?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Artık Doğru Çizgiye Bağlı Kalıp Eğri Çizgiden Uzak Durmamızın Zamanı Gelmedi Mi?!

Haber:

2003 yılından sonra altıncı parlamento seçimleri, 11 Kasım 2025'te yapılacak.

Yorum:

Genellikle seçimlere eşlik eden tüm medya abartılarıyla, uygulama konumundakilerin siyasi çalışmalarıyla ve Irak da dahil Müslüman ülkelerdeki bu tür seçimlerin gerçekliğini örtbas etmeye yönelik açıklamalar ve muhalefetle birlikte ve Allahu Teala’nın şeriatıyla hükmetmeyen ve işlerinde ona göre hüküm vermeyen anayasa ve sistemlerin gölgesinde, hakkı batıldan, helali haramdan ve iyi olanı çirkinden ayırt etmek için eğri çizgilerin yanına doğru çizgiyi koymak gerekir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَأَنَّ هَـذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَŞüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.” [En’am 153]

Şerî hükmü bilmek, menatının gerçekleşmesini gerektirir; burada ise menatı, Temsilciler Meclisi üyelerinin seçimi, Meclis çalışmalarının ve yetkilerinin doğası olup şerî hükmün bunların üzerine indirilmesidir.

Demokratik bir sistemde Temsilciler Meclisi, yasalar çıkarma, hükümete güven oyu verme ve onu muhasebe etme, genel bütçeyi onaylama, insan yapımı anayasayı korumaya yemin etme, ittifakları ve antlaşmaları onaylama ve devlet başkanını seçme gibi bir dizi öne çıkan çalışmaları ve görevleri yerine getirmektedir.

Şerî olarak seçimlerin gerçekliğine gelince; kendisi için seçimlerin yapıldığı bir işte vekalet ve temsiliyettir; buna göre seçimler hakkındaki şerî hüküm, vekalet hükmünü almaktadır; dolayısıyla eğer helal olan bir işte vekil olmuşsan, o zaman vekalet de helal olur, yok eğer haram olan bir işte vekil olmuşsan, o zaman vekalet de haram olur.

Yasamaya gelince; bir Müslümanın, şeriattan olmayan bir şeyi uygulaması veya bu yasama İslam'ın hükmüne uygun olsa bile olumlu ya da olumsuz bu anayasa için oy kullanması caiz olmayan bir ameldir; bir yasamanın onaylanması ve referans olabilmesi için, halkın onayı olsun ya da olmasın şeriattan bir delilin olması gerekir. Zira yasama hakkı sadece Allahu Teala’ya aittir ve hiç kimsenin yasama konusunda Allahu Teala’ya ortak olma hakkı yoktur. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا للهِ Hüküm sadece Allah’a aittir.” [Yusuf 40] 

Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen laik bir hükümete güvenmeye gelince; bu bir Müslüman için caiz olmadığı gibi küfür kanunlarına dayalı ittifak ve antlaşmaları onaylaması da caiz değildir; kafirler için ülke ve insanlar aleyhine bir yol kılan anlaşmalardan bahsetmiyorum bile. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا Muhakkak ki Allah kafirler için müminler aleyhine asla bir yol (sulta) kılmayacaktır!” [Nisa 141]

Anayasayı korumak ve vatana sadık kalmak için yemin etmeye gelince; eğer anayasa insanlar tarafından konulan bir kanunsa, onunla hükmetmek haram olup sadakat ise sadece Allah'a ait olmalıdır; o halde bir temsilci, nasıl olur da hem Allah'ın Kitabı'na, hem Allah'a isyana, hem de O'nun şeriatından başkasıyla hükmetmeye yemin edebilir?!

Muhasebe etme meselesine gelince; bunun önemli ve gerekli bir talep olduğu konusunda bir şüphe yoktur; zira muhasebe, iyiliği emredip kötülükten nehyetme amellerinden biridir; ancak Temsilciler Meclisi'ndeki muhasebe, İslam temelinde mi yoksa insan yapımı anayasa ve kanunlar temelinde mi yapılmaktadır?

Bütçenin onaylanmasına gelince; bu, iki gözü olan herkes için batıldır; zira bütçe, kapitalist ekonomiye uygun olarak vergilere ve faizli kredilere dayanmaktadır.

Bu açıklamanın ardından, bu seçimlerin İslam'a aykırı olan insan yapımı anayasa uyarınca yapıldığı ve bu nedenle onun haram olduğu açıktır; dolayısıyla bu, cahiller, korkaklar veya başka amaçları olan saray mollaları tarafından tasvir edildiği gibi değişimin imkansız olduğu fikrinin güçlendirilmesini hedefleyen sahte bir tanıklıktır.

Ancak İslam ümmeti, Allahu Teala'ya tevekkül edip Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metoduna bağlı kalır ve Allah'a hamdolsun ki çok sayıdaki samimi muhlislerle el ele verirse, değişimi gerçekleştirebilir. İşte sizleri, Vallahi arkasında bu kastın olduğu hayra davet ediyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdulilah Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı -Halaka 8- [Arapça Hilafet Devleti’nin Resmi Dilidir]

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
Anayasa Müzakereleri Programı
 
-Halaka 8-
[Arapça Hilafet Devleti’nin Resmi Dilidir]
İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki Anayasal Ayrılıklar
 
Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas Arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı Hakkındaki Diyalog Programı
 
Bu Bölümde Anayasa Mukaddimesi’nin 8. Maddesi Ele Alınmıştır:
Madde-8: Arapça, İslam’ın tek dilidir ve devletin kullanacağı tek dildir.

H. 25 Rabiu’l Evvel 1441 El-Muvafık M. 22 Kasım 2019

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Küresel Kampanyası DVD'si: Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Küresel Kampanyası DVD'si:

Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi, takipçileri ve ziyaretçileri için 8 dilde derlediği küresel kampanyası: "Sudan Savaşı: Bir Sömürgeciliğin, İhanetin ve Aldatmacanın Hikayesi" DVD'sini sunmaktan mutluluk duyar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Arşiv ve Yayıncılık Bölümü tarafından hazırlandı.

CMO WS SUDAN WAR CAMP 2025 Cover

DP

DVD'yi indirmek için:TIKLAYINIZ

CMO WS SUDAN WAR CAMP 2025 Sticker

 DP

Kampanya Sayfası İçin TIKLAYINIZ

 

merkezi medya ofisi
 
Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER