Pazartesi, 14 Zilkâde 1446 | 2025/05/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Bir Davet Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.” [Bakara 155]

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Allah’ın rahmetiyle mağfur olduğuna inandığımız merhum Âlimuddin Muhammed el-Hasan Ahmed’in vefatını teessürle bildirir.

Bu acı kaybımızda kalplerimiz hüzünle dolu, ancak Allah’ın takdirine olan rızamız tamdır.

Merhum, 12 Zilkade 1446 / 10 Mayıs 2025 Cumartesi günü Kadarif şehrinde ebediyete intikal etti. Küçük yaşlardan itibaren İslami hayatın yeniden başlatılması ve Hilafet Devleti’nin kurulması için mücadele eden merhum, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti encümen üyesi Şeyh Muhammed El Hasan’ın oğlu idi.

Allah’tan, hastalığını günahlarına kefaret kılmasını, gençliğine karşılık cenneti lütfetmesini, onu engin rahmeti ve mağfiretiyle kuşatmasını, onu Peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihlerle birlikte Firdevs’e yerleştirmesini niyaz ederiz. Onlar ne güzel dostturlar. Ailesine, eşine, kardeşlerine ve tüm akrabalarına taziyelerimizi iletiyoruz. Ayrıca bu acı kayıptan dolayı, dava taşıyıcı tüm kardeşlerimize de taziyelerimizi iletiyoruz.

Gözlerimiz yaşlı, yüreklerimiz sızılı. Ey Âlimuddin! Senin ayrılığın ciğerimizi dağladı! Ancak biz, sadece ve sadece Rabbimizin razı olacağı bir söz söyleriz.

إِنَّا للهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ“Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.” [Bakara 156]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Ey Müslüman Orduları! Yahudi Varlığının Yemen, Gazze ve Şam Coğrafyasındaki Zulmünü Kim Durduracak?

Yahudi varlığına ait savaş uçakları, 6 Mayıs 2025 Salı günü Yemen’e 24 saatten kısa bir süre içinde ikinci kez hava saldırısı düzenledi. Bu saldırılar kapsamında, Sana Uluslararası Havalimanı, başkent Sana çevresindeki Hizz, Zehban ve Asr bölgelerinde yer alan üç elektrik santrali ve Sana’nın kuzeyindeki İmran Çimento Fabrikası hedef alındı. Ayrıca, 5 Mayıs 2025 Pazartesi akşamı Hudeyde Limanı ve Bacil Çimento Fabrikası’na da bir dizi hava saldırısı gerçekleştirildi.

ABD ve Batı’nın koşulsuz desteğiyle Yahudi varlığı, Müslüman topraklarında pervasızca hareket ederek suçlar işlemektedir. Ne hesap soran var ne de denetleyen. Bir buçuk yılı aşkın bir süredir Gazze’de soykırım işlemektedir. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 171 binden fazla insanı ya şehit etti ya da yaralamıştır. Lübnan, Suriye ve Yemen’de ölüm yağdırmakta, Müslüman topraklarında bozgunculuk çıkarmaktadır. Müslümanların yöneticilerinin ise onun bu suçlarına dünyayı dar edecek ve ona şeytanın vesvesesini unutturacak etkili bir yanıt verdiklerini görmedik.

Bu, Yahudi varlığının başkent Sana’daki sivil yerleşkeleri bombaladığı ilk vaka değildir. Gazze’ye yönelik saldırılarının başladığı günden bu yana, başkent Sana ve diğer bölgelerde birçok kez hava saldırısı düzenlemiştir. Bu saldırılarda hep Müslümanlar hedef alındı, altyapının yıkılmasından zarar görenler ise sıradan insanlar olmuştur. Bu cani varlığa ve arkasındakilere işledikleri suçlardan dolayı onlara hadlerini bildirecek bir kimsenin olmayışı, yeryüzünde daha da azgınlaşmalarına ve büyüklük taslamalarına yol açmıştır. Körfez’deki ve diğer Müslüman ülkelerdeki zararlı yöneticiler, Allah düşmanı tarafından kardeşlerine zulüm yapılırken seyirci kalmalarının cezasını er ya da geç ödeyeceklerini unutmamalıdırlar. Daha da acı verici olan ise, başta Körfez, Mısır, Ürdün ve Türkiye olmak üzere İslam dünyasındaki rejimlerin, bu zalim yapıya koruma kalkanı sağlamakla kalmayıp, onu ayakta tutmak için her türlü desteği vermeleridir!

Şüphesiz bu savaş, İslam ile küfür arasında bir ölüm kalım savaşıdır. Bugün Müslümanların yapması gereken, yöneticilerinin orduları savaşa sürmelerini beklemek değildir. Zira artık bundan tamamen ümit kesilmiştir! Nitekim onlar, vurdumduymazlıklarını, ümmete ve ölüm kalım meselesine olan düşmanlıklarını açıkça göstermişlerdir. Aksine asıl yapılması gereken, orduları ve güçlü Müslümanları, bu metamorfoz varlığı yok etmek için harekete geçirmek, arkasında savaşılacak ve korunulacak samimi mümin bir halifeye biat etmektir. İşte o zaman Müslüman orduları, Yahudi varlığını kökünden söküp atmak için harekete geçeceklerdir.

Ey Müslümanlar! Gerçek bir lider, halkına asla yalan söylemez. Hizb-ut Tahrir, sizlere gerçeği apaçık beyan etmiş, samimi nasihatlerde bulunmuş ve mesajını dürüstçe iletmiştir. O şimdi size, tek ve en önemli bir konuda şu öğüdü veriyor: Gazze, Yemen ve diğer İslam beldelerinde Yahudi varlığının işlediği suçlar karşısında tüyleri diken diken olanlar, Gazze’de kadın, çocuk ve yaşlılara yapılan zulmü, yeşilin ve kurunun yakılıp yıkılmasını, halkın kuşatma altına alınıp aç bırakılmasını gören ve kanı damarlarında kaynayan her Müslüman, nusret arayışına yönelmeli. Arkasında savaşılan ve korunulan mücahit ve mümin bir halife var etmek için çalışanlarla omuz omuza vermelidir. Yahudi varlığına karşı mücadele etmek ve yetenekli kimseleri ordularda toplamak dışında bir yol yoktur. Yahudi varlığını ortadan kaldırmanın, Gazze’yi kurtarmanın ve Filistin’i tamamen İslam topraklarına geri döndürmenin tek yolu budur. Ancak bu şekilde, kapitalizmin karanlığında boğulan dünyayı İslam’ın adalet ve aydınlığına kavuşturabiliriz.

هَذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقِينَ“Bu (Kur’an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.” [Ali İmran 138]

Devamını oku...

Ürdün’de Düşmanlarla Yapılan Ortak Askeri Tatbikatlar ve Kurulan Askeri Üsler Sadece Doğrudan Bir Tehdit Değil, Aynı Zamanda Bölgede Uygulanması Planlanan Sömürgeci Projelere Bir Ön Hazırlık Niteliğindedir

Ürdün Haşimi rejimi, İngiltere’nin Balfour Deklarasyonu’nu hayata geçirme planlarının bir parçası olarak kendisine biçilen siyasi misyon ve rolün farkındaydı. İngiltere’nin biçtiği bu rol, Yahudiler için bir devlet kurulmasını öngördüğü gibi o devletin ayakta kalmasını, korunmasını ve istikrarını da öngörüyordu. Ürdün rejimi İngiltere ve ardından ABD’nin kendisine biçtiği siyasi rolü çok iyi oynadı. ABD, Yahudi varlığını güçlendirmek ve korumak için bu rejimi “dost ve stratejik ortak” olarak tanıdı ve onu her türlü desteği sağladı.

Sömürgeci projelerin gerçekleştirilmesi, Yahudi varlığının emellerinin hayata geçirilmesi, Ürdün rejimi ile etrafındaki Arap rejimlerinin bu Yahudi varlığını güçlendirmek için kurduğu kirli ittifak, bir anda vuku bulacak bir şey değildi. Aksine aldatıcı projelerle, sömürge anlaşmalarıyla ve ihanet kokan sözleşmelerle ilmek ilmek dokundu. Ümmetin dinine bağlılığını zayıflatmak için fikri saldırılar düzenlendi. Ulusal sınırlar ile ümmet parçalanıp zayıf düşürüldü. Sömürgeci güçler, dost ve müttefik maskesiyle bölgeye sinsice sızdılar. Ürdün ve diğer Müslüman topraklarında askeri üsler kurdular. Bölgede yapılan askeri tatbikatlar, manevralar ve toplantılar ile bizim zayıf ve güçlü yanlarımızı analiz ettiler, arazimizin özelliklerini ayrıntılı bir şekilde tanıdılar ve böylece olası kaçınılmaz çatışmaya karşı gerekli tüm hazırlıkları yaptılar.

Örneğin, uluslararası toplumun gözleri önünde Yahudi varlığının Gazze’ye yönelik vahşi bombardımanı ve aç bırakma politikaları devam ederken, sadece bir ay içerisinde Ürdün’de ABD, İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci ve Yahudi destekçisi güçlerle bir dizi askeri tatbikat ve görüşmeler gerçekleştirildi. Bu güçlerin Ürdün, Filistin ve Müslümanların düşmanı olduğu ve bölge kaynaklarında gözü olduğu biliniyor. Söz konusu etkinliklerden bazıları şunlar:

- Amerikan ordusunun internet sitesinde yer alan habere göre, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Michael Kurilla, 2 Nisan 2025 tarihinde Ürdün’ü ziyaret etti. Ziyareti sırasında Ürdün Genelkurmay Başkanı ve Kraliyet Hava Kuvvetleri Komutanı ile bir araya gelen Kurilla, Ürdün Silahlı Kuvvetleri ile askeri ilişkilerin daha da geliştirilmesini ele aldı.

- “Jebel 6” Ortak Taktik Tatbikatı. 14 Nisan 2025 günü, Muhammed bin Zayed Al Nahyan Hızlı Müdahale Tugayı’na bağlı Komando Taburu, geniş katılımlı bir askeri tatbikata start verdi. Fransız özel kuvvetlerinden bir ekibin de yer aldığı tatbikat, tugay komutanının katılımıyla gerçekleştiriliyor.

- Amerika ile gerçekleştirilen Jade Chameleon 25.2 ortak askeri tatbikatı, 23 Nisan 2025’te sona erdi.

- İngiltere’nin Amman’daki büyükelçiliği, 29 Nisan 2025’te Ürdün ordusundan ve güvenlik birimlerinden subaylar ve astsubaylar için bir resepsiyon verdi. Büyükelçilik sitesindeki açıklamada, Ürdün’ün Birleşik Krallık için Orta Doğu’daki stratejik ortaklardan biri olduğu belirtildi.

- Genelkurmay Başkanı, 28 Nisan 2025 tarihinde İngiliz Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisi Komutanı’nı kabul etti. Görüşmede, iki “dost” ülkenin silahlı kuvvetleri arasındaki askeri ve eğitim iş birliğinin güçlendirilmesi konuları ele alındı. Genelkurmay Başkanı, bu görüşmeden önce 24 Nisan’da İngiltere’nin Amman Büyükelçisi Philip Hall ile de savunma iş birliğini geliştirme konusunu görüştü.

Bu düşman sömürgeci devletler sadece ortak askeri tatbikatlarla yetinmediler. Yıllar içinde Ürdün’de askeri üsler de kurdular ve şimdi bu üslerden özgürce operasyonlar düzenleyebiliyorlar. “Terörle mücadele” adı altında yürüttükleri bu faaliyetlerin asıl hedefi ise, siyasal İslam ve onun bağrında yeşeren direniş ruhudur. ABD’nin, 2021’de Ürdün ile imzaladığı savunma anlaşması kapsamında, ülkede 11’den fazla askeri üssü ve 3000’den fazla daimî askeri bulunmaktadır. Bu askerler, yerel yasa ve düzenlemelere tabi olmayan bir dokunulmazlığa sahiptirler ve askeri lojistik, yani ikmal ve tedarik sanatı üzerine eğitim almaktadırlar. Aynı şekilde Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık’a ait askeri üsler de mevcuttur. Bu yabancı güçlerin bir kısmı, Arap Ordusu’nun üslerini ortak kullanmakta veya doğrudan kontrol etmektedir. Çoğu resmen açıklanmayan bu üslerden bazıları, 3 Amerikan askerinin öldüğü ‘Kule 22’ ve Macron’un Noel’i kutladığını gösteren bir videonun sızmasının ardından deşifre olan Fransız üssü gibi tesadüfi olaylar neticesinde ortaya çıkmıştır.

Ürdün Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü’nün bu ortak askerî tatbikatları ‘savaş doktrinini geliştirmek’, ‘uluslararası ortaklığı güçlendirmek’ ve ‘bireysel/kolektif güvenliği sağlamak’ gibi gerekçelerle savunması ne akla ne mantığa ne İslam şeriatına ne de egemen devletlerin siyasi bağımsızlık ilkelerine sığan bir açıklamadır! Ürdün Haşimi Krallığı’nın güvenliğinin bölgesel ve küresel güvenliğin parçası olduğu’ iddiası ise tam bir aldatmacadır. Ordunun doktrini, Batı’nın yoz değerleriyle yenilenmeyi bekleyen cılız bir ağaç değildir. Kökleri İslam’ın mübarek toprağına uzanan, dalları Allah yolundaki kavganın heybetiyle yükselen bir çınardır o...

Ortak askeri tatbikatlar, mutlak sömürgeci çıkarlar ve siyasi-ekonomik hakimiyet perspektifinden analiz edilmelidir. Amerikan Deniz Piyadeleri Hızlı Keşif Kuvvetleri Komutanı Albay Farrell Sullivan’ın ‘Hazır Aslan’ tatbikatlarına ilişkin Business Insider’a yaptığı, ‘Bu son derece eşsiz bir fırsattır... Bu kadar derin bir ortaklık kurma fırsatı her gün ele geçmez.” şeklindeki değerlendirmesi, bu durumu teyit etmektedir. Ümmetin akidesi ve Ürdün’ün çıkarları, Batı’nın hegemonya kurma ve Yahudi varlığını güçlendirme hedefleriyle kesinlikle bağdaşmamaktadır. Ürdün’deki rejimin, sömürgeci güçlerle askeri işbirliğine girerek Yahudi varlığını koruma çabaları, bu durumun en somut göstergesidir. ABD, bölgedeki insanları kendi çıkarcı değerleriyle eğiterek, kendisine bağlı askerler yetiştirmeyi planlıyor. Bu askerleri, ileride çıkabilecek çatışmalarda kendi yerine savaştırmayı amaçlıyor.

Günümüzde Müslüman ülkelerin yöneticileri, Müslümanları sömürgecilere boyun eğdirmek, özgürlüklerine mâni olmak, işgal altındaki topraklarını kurtarmalarını, ülkelerini ve servetlerini savunmalarını engellemek için çalışmaktadırlar. Amerika fiilen savaş halinde olduğumuz düşman bir devlettir. Zira Gazze’deki kardeşlerimize karşı yürütülen soykırım savaşını doğrudan desteklemekte, Yahudi varlığına mali ve askeri destek sağlamakta, ona her türlü yaşam kaynağını temin etmektedir. Dolayısıyla ABD ve Avrupa ile yapılan askeri anlaşmalar ve tatbikatlar, İslam’a göre haramdır, ümmete aşağılamak ve prangaya vurmaktır. Bu anlaşmaların ve askeri iş birliği faaliyetlerinin asıl amacı, ümmeti aşağılamak ve onu sömürgeci Batı ile Yahudi varlığının çıkarlarına boyun eğdirmektir. Bölgenin zenginliklerini kontrol altına almak ve ümmeti, Hilafetin yeniden kurulması hedefinden uzaklaştırmaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir. [Nisa 141]

Ey Ürdün halkı! Sizlerin, sömürgeci kâfirin tamahkarlığının, ABD, Avrupa ve Yahudi varlığının Ürdün’ün bereketli topraklarına göz dikmesinin ve rejimin bu güçlerle yaptığı işbirliğinin farkında olduğunuzu biliyoruz! Şüphesiz Ürdün, Müslümanların topraklarının bir parçasıdır ne yağmacılık ve egemenlik coğrafyasıdır ne de sömürgeci kâfirlere yardakçılık yapılacak bir siyaset sahasıdır. O halde, ülkenizi korumanıza engel olanlara karşı çıkın, Gazze ve Batı Şeria’daki mazlum kardeşlerinize yardım edin. Sizi sömürgecilerin boyunduruğundan kurtarmak, İslam Devletini kurmak, Allah’ın vaadini ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmek için çalışanların yanında yer alın. Ancak bu şekilde ülkeyi ve insanları sömürgecilerin hegemonyasından ve onları dost edinen yöneticilerin vurdumduymazlığından kurtarabilirsiniz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْماً غَضِبَ اللهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُور “Ey iman edenler! Kendilerine Allah’ın gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Zira onlar, kâfirlerin kabirlerdekilerden (onların dirilmesinden) ümit kestikleri gibi ahiretten ümit kesmişlerdir.” [Mümtehine 13]

Devamını oku...

Düşmana Karşı İtidalli Olmak! Bu Durumda Ümmeti Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?

Askeri uzmanlar ve kamuoyu, Hindistan’ın askeri gücünün içi boş bir balondan ibaret olduğunu artık apaçık görmüş durumda. Pakistan karşısında korkuya kapılan Hindistan, hava kuvvetlerini kullanmak yerine droneları sahaya sürdü. Ancak bu dronelar da Pakistan ordusu mücahitleri tarafından da birer birer avlandı. Pakistan’ın bu açık ve coşku verici zaferi, Başbakan Şahbaz Şerif’in elinde adeta heba oldu! Tıpkı daha önce kardeşi Navaz Şerif’in Kargil Tepeleri’nde yaptığı gibi, Şahbaz Şerif de bu zaferin moralini gölgeleyen adımlar attı. Başbakan Şahbaz Şerif, Pakistan ordusunun aslında on Hindistan savaş uçağını düşürebileceğini, ama “itidal gösterip” sadece beşini düşürdüğünü açıkladı.

Pakistan’ın siyasi ve askerî erkanı ve liderleri, bu ülke halkının yaşadığı acıları zerre kadar hissetmiyorlar, zira bizden değiller. Hindistan’ın saldırıları sonucu 26’dan fazla masum Müslüman hayatını kaybetti. Ve halen sınır bölgelerinde ve Keşmir’deki öldürmeye ve zulmetmeye devam ediyor. Peki Pakistan yöneticileri ne yapıyor? Hindistan’a karşı sessiz kalmayı ve “itidalli” olmayı tercih ediyorlar. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözünü göz ardı ediyorlar:

لَزَوَالُ الدُّنْيَا أَهْوَنُ عَلَى اللهِ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ سَفْكِ دَمِ مُسْلِمٍ بِغَيْرِ حَقٍّ“Allah katında, dünyanın yok olması, bir Müslümanın haksız yere öldürülmesinden daha hafiftir” [Nesai] Pakistan yönetimi, bu tutumuyla iktidarda kalmayı bir an bile hak etmediğini göstermiştir. Zira Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ“Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler.” [Fetih 29] Münafıklar ise müminlere karşı sert, kâfirlere karşı merhametlidirler. Ayeti kerimenin tam tersiyle amel ediyorlar. Ne yazık ki bu, mücahitlere ve davayı omuzlayanlara zerre miskal hoşgörü göstermeyen, onları terörist olarak yaftalayan, enselerinde biten, tepelerine muhbir salan ve onlara can suyu veren hayır pınarlarını kurutan mevcut yöneticilerin realitesidir!

Pakistan ordusundaki samimi subayların, siyasi ve askeri liderlerin ihanetine karşı sessiz kalmaları için artık hiçbir mazeretleri kalmamıştır. Bu liderler, askerlerin sadakatini hak etmemektedir. Bu koyunların, silahlı kuvvetleri aslanlarına ve hava kuvvetlerinin kartallarına liderlik etmesi asla kabul edilemez. Bu nedenle, Allah ve Rasûlü düşmanlarına müsamaha gösteren bu liderliği çöpe atıp yerine Allah’ın indirdiğiyle yöneten ve orduya liderlik eden dürüst bir liderlik getirmelidirler. Hizb-ut Tahrir, Keşmir ve Filistin’i özgürleştirmek, ümmeti birleştirmek ve Hindistan’ı fethetmek için Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin sancağı altında size liderlik etmeye hazır ve nazırdır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihat ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” [Maide 54]

Devamını oku...

Yeni Mali Yasalar, İnsanları Ekonomik Sefaletten Kurtaramaz

Hükümetin ‘ekonomik teşvik’ adı altında Meclis’e sunduğu 2025/2026 bütçe tasarısında, yeni vergi getirilmesi veya mevcut oranların yükseltilmesi gibi bir düzenleme bulunmuyor. Hükümet, vergi yönetiminin etkinliğini artırmayı, kayıp ve kaçakları önleyerek tahsilat verimliliğini yükseltmeyi hedeflemektedir. Bu kapsamda, mevcut sıfır KDV oranına tabi ürünlerin korunması öngörülmekte olup, vergi artırımına yönelik adımlardan kaçınılacaktır.

Hizb-ut Tahrir / Kenya aşağıdaki hususların altını çizmek ister:

KDV muafiyetleri, sübvansiyonlar ve vergi indirimleri, insanların çektiği ekonomik sıkıntının esas sebebinin vergiler olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca, hükümetin önerdiği bu yeni önlemler, sadece göstermelik adımlar olup, kapitalist ekonominin çelişkili yapısının bir başka örneğidir. Bir yandan, vergiler öz kaynaklara dayanma stratejisi olarak görülürken, diğer yandan vergi muafiyetleri ekonomik kolaylık olarak pazarlanıyor! Oysa gerçekte vergiler, devletin baskı gücüyle kâğıt paranın değerini koruma ve katı ekonomik yapıyı sürdürme mekanizmasıdır. Bu yasa tasarısı, kapitalist ekonomik modelde vergilerin, devlet gelirlerinin ana kaynağı olmasının ne denli hatalı bir politika olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Kapitalist sistemde vergiler, halkın yaşam koşullarını iyileştirmek veya ekonomiyi korumak için değil, kâğıt para sistemini korumak ve ticaret dengesini sağlamak için kullanılıyor.

Bu nedenle, kapitalist devletlerin bütçeleri, vergiler ve borçlanma arasında sıkışıp kalmıştır. Ve bu kısır döngüde, ekonomik bağımsızlık sadece bir hayalden ibarettir. Devletin, bütçe açığını kapatmak için faizli borç almaya zorlanması, sıradan insanların yükünü daha da artırıyor.

Kenya’nın, hatta bütün dünyanın derinlerine işlemiş ekonomik dertleri ne vergi artışlarıyla ne faiz yüklü kredilerle ne de yeni finans yasalarıyla çözüme kavuşamaz. İslam tüm ekonomik sorunların yegâne çözümüdür.

İslam, gelir toplama konusunda diğer tüm sistemlerden ayrı benzersiz bir yapıya sahiptir. Bu yapıda, kamu mülkiyetlerinden elde edilen gaz gelirleri ve tarımsal üretimden alınan haraç vergisi, ekonomik çarkları tıkamadan devlet hazinesine katkıda bulunur. İslam’ın iktisat düzeni; enerjiyi, otlakları, suları halkın ortak malı sayar. Bizler, KDV ve gelir vergisi gibi ağır vergilerden arındırılmış İslami ekonomik sistemi yalnızca Hilafet Devletinin uygulayabileceğine inanıyoruz.

Şaban Muallim
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Kenya
Medya Temsilcisi

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı -Halaka 1- [Neden Anayasa]

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
Anayasa Müzakereleri Programı
 
-Halaka 1-
[Neden Anayasa]
İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki… Anayasal Ayrılıklar
 
Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas Arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı Hakkındaki Diyalog Programı
 
H. 14 Muharremeu’l Haram 1442 El-Muvafık M. 13 Eylül 2019

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

Devamını oku...

Amerika-İran Müzakereleri

Soru Cevap

Amerika-İran Müzakereleri

Soru:

ABD-İran müzakerelerinde arabuluculuk yapan Umman, perşembe günü yaptığı açıklamada, cumartesi günü İtalya’nın başkenti Roma’da yapılması planlanan dördüncü tur görüşmelerin “lojistik nedenlerle” ertelendiğini ancak henüz yeni bir tarih belirlenmediğini duyurdu. (01.05.2025 eş-Şark) ABD ile İran arasındaki dolaylı müzakereler, Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi’nin arabuluculuğunda, 12 Nisan 2025’te Umman’ın başkenti Maskat’ta başladı. İkinci tur görüşmeler, 19 Nisan 2025 tarihinde, yine Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi’nin arabuluculuğunda, İtalya’nın başkenti Roma’daki Umman Büyükelçiliği’nde gerçekleştirildi. Üçüncü tur ise 26 Nisan Cumartesi günü, bir kez daha Umman’ın ev sahipliğinde Umman’ın arabuluculuğunda gerçekleştirildi... Soru şu: Trump, 14 Temmuz 2015’te imzalanan anlaşmadan 2018’de tek taraflı çekilmiş olmasına rağmen neden şimdi İran’la yeni bir nükleer anlaşma imzalamak istiyor? Peki, dördüncü tur neden ertelendi? Lojistik nedenler ifadesi ne anlama geliyor? Peki, bu erteleme müzakerelerin kesin olarak sona erdiği anlamına mı geliyor?

Cevap:

İran ile Batılı ülkeler arasında 2015’te imzalanan nükleer anlaşmanın arka planının anlaşılması için önce o dönemin şartlarının gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Ardından Trump’ın 2018 yılında söz konusu anlaşmadan çekilme kararının ardındaki dinamikleri ve o dönemin atmosferinin ele alınması gerekir. Daha sonra da ABD ile İran arasında yürütülen müzakereler eksenindeki en yeni gelişmeler mercek altına alınmalıdır.

1- Amerika’yı 2015 yılında İran ile nükleer anlaşma imzalamaya iten faktörler:

Amerika’nın anlaşmayı imzalamasıyla ilgili yayınladığımız 22 Temmuz 2015 tarihli soru cevapta şöyle dedik: “... Amerikan Başkanı, bu müzakereleri uzaktan ve doğrudan bağlantı halinde yönetmiş, anlaşmanın yapılmasına son derece büyük bir önem göstermiştir. Öteki bağlantıların yanı sıra Dışişleri Bakanı’nı da bu uğurda peş peşe üç hafta boyunca çalıştırmıştır. Dolayısıyla bu anlaşmanın gerek Amerikan devleti ve çıkarları gerekse Obama’nın çıkarları açısından ne denli önemli olduğu açığa çıkmıştır. Nitekim İran, onlarca yıl boyunca sınırlandırılmış ve herhangi bir nükleer silah üretmekten uzaklaştırılmıştır. Bunu, İran’ın bölgedeki stratejik rolü ve fiilen çalışıyor zaten, ama görüntüde de onunla tekrar çalışmaya başlamanın önemi hakkında Amerikan Başkanı ve diğer Amerikalı yetkililerin yukarıda geçen açıklamalarına ve keza Irak ve Afganistan’da Amerika ile işbirliği yaptıklarını, terörizm ve aşırılığa karşı mücadelede de onunla çalışmaya hazır olduklarını ilan etmiş olan İranlı yetkililerin açıklamalarına bağladığımızda, Amerika’nın İran ve partisinin Suriye’de ve keza Yemen’de yaptıklarına zımnen muvafakat ettiği fiilen ortaya çıkmaktadır... Bütün bunlar, Amerika’nın bu anlaşmayla, yaptırımları kaldırarak ve aleni ilişkileri başlatarak İran’ın işlerini kolaylaştırmayı ve kendisine verilen rolünü oynamaya devam etmesini sağlamayı hedeflediğine işaret etmektedir ki Amerika’nın işi kolaylaşsın, yükü hafiflesin ve bölgedeki ülke ve halklara karşı ayıpları örtülsün. Zira İran; Irak, Suriye ve Yemen’de görüldüğü gibi fiilen Amerikan politikasını uygulamaktadır. Ancak bugüne kadar hakikati gizleyerek perde arkasından uyguluyordu, ama artık şeffaf perde arkasından veya perdesiz uygulayacaktır...”

Bu nedenle Obama, İran’ın Suriye’deki rolünü daha aktif hale getirmek amacıyla 14 Temmuz 2015 tarihinde İran ile nükleer anlaşma imzalamıştır.

2- Trump yönetimini 2018 yılında, İran ile 2015’te imzalanan nükleer anlaşmayı iptal etmeye sevk eden etmenler:

A- Washington, Suudi Arabistan ve Türkiye’yi güçlü bir şekilde bölge denklemine soktu. Türkiye bölgede proaktif bir rol oynadı. 2016’da Fırat Kalkanı, Mart 2018’de ise Zeytin Dalı harekatlarına imza attı. Suudi Arabistan da bölgede önemli bir rol üstlendi... Dolayısıyla İran’ın Suriye’de kilit bir rol oynamasına artık gerek kalmamıştı, söz konusu rolün törpülenmesi gerekiyordu. İşte Trump tam da bunu yaptı. İran’ın bölgedeki rolünü törpüleyerek, onun rolünü başat aktörlükten ikincil veya tamamlayıcı bir role indirgedi.

B- Avrupa ülkeleri de 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın taraflarından biriydiler ve bu anlaşmanın en büyük kazanan tarafı idiler. Obama döneminde imzalanan anlaşmadan Avrupa ülkelerinin kârlı çıkması Trump’ın pek hoşuna gitmemişti ve bu yüzden anlaşmayı rafa kaldırdı.

Dolayısıyla Trump, İran’ın bölgedeki rolünü törpüleyen yeni koşullara zemin hazırlamak amacıyla Amerikan çıkarları doğrultusunda İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekildiğini duyurdu.

3- Trump’ın, 2018’de iptal ettiği nükleer anlaşmaya 2025’te yeniden dönmesinin arkasındaki etmenler:

Trump’ın 20 Ocak 2025’te Beyaz Saray’da göreve başlamasından sonra vuku bulan gelişmelere bakıldığında, ABD’yi nükleer anlaşmaya yeniden taraf olmaya sevk eden saikler daha net bir şekilde anlaşılacaktır:

A- Nükleer diplomasi trafiğini yeniden başlatma inisiyatifinin Trump ekibinden geldiği aşikâr. Trump, 7 Mart’ta Umman kanalıyla Tahran’a gönderdiği mektubunda, yeni bir anlaşma için görüşmelere başlamak istediğini açıkça ifade etti. “6 Mart Perşembe günü Fox Business Network’e röportaj veren Trump, İran lideri Hamaney’e dün bir mektup gönderdiğini ve İran ile nükleer program konusunda anlaşma yapmayı tercih ettiğini vurguladı. Trump, Pazar günü yayınlanacak röportajında, “Diğer alternatif ise bir şeyler yapmamız gerektiği çünkü onların nükleer silah sahibi olmasına izin veremezsiniz. Başka seçenekler de mevcut.” diye konuştu. Hamaney’e gönderdiği mektubun içeriği hakkında ise Trump, “Onlara, ‘Umarım müzakere edersiniz çünkü askeri olarak girmemiz gerekirse bu korkunç bir şey olacak’ ifadelerini kullandığını belirtti. (07.03.2025 Iran International)

B- Trump, 2015’te BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesi ve Almanya (P5+1) ile imzalanan nükleer anlaşmanın en büyük kazananı, Avrupalılar olduğu için 2018 yılında nükleer anlaşmayı iptal etti. Dolayısıyla Trump, 2015’tekinin aksine, İran ile yapılan nükleer müzakerelerden Avrupa ülkelerini dışladı, onlarla istişarede bulunmadı, Avrupa’nın İran ile nükleer görüşmeler yapma çabalarını engellemek amacıyla Umman’da yapılan müzakereler hakkında onları bilgilendirmedi... “Avrupalı diplomatlar Reuters’e yaptıkları açıklamada, İran’la yeni bir toplantı düzenlemeye çalıştıklarını ancak Tahran’ın bu ayın başlarında ABD Başkanı Donald Trump yönetimiyle nükleer programı konusunda dolaylı görüşmelere başlamasıyla birlikte bu girişimlerinin akamete uğradığını belirttiler. ABD, Trump’ın görüşmeleri açıklamasından önce Umman’da gerçekleştirilen nükleer müzakereler hakkında Avrupa ülkelerini bilgilendirmemiştir...” (24.04.2025 eş-Şark) Trump yönetiminden destek gören sağcı Başbakan Meloni liderliğindeki İtalya’nın ikinci tur görüşmelerine ev sahipliği yapması tercihi bile, özellikle NATO bahanesiyle çatışmaya girdiği, karşı çıktığı Avrupa ülkelerine, bilhassa İngiltere, Fransa ve Almanya’ya yönelik bir mesaj niteliği taşımaktadır.

C- ABD, bütün dikkatini ve kaynaklarını Çin ile olan küresel rekabete yoğunlaştırma niyetinde ve planındadır. Bu nedenle, kendisine sorun teşkil eden ve enerjisini dağıtan tüm unsurlardan kurtulma gayreti içerisindedir. Rusya ile yürütülen müzakereler de aynı strateji ve mantığın bir parçası olarak görülebilir: ABD, Ukrayna krizi üzerinden Rusya’yı müzakere masasına çekmek ve böylece onu Çin’den kopararak Çin-Rusya eksenini zayıflatmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla Trump, Çin’i kuşatmayı stratejik bir öncelik olarak belirlemiştir.

D- Yahudi varlığı, İran’ın nükleer silah edinmesini engelleme bahanesiyle İran’a saldırmayı arzulamaktadır. Bilindiği üzere Yahudi varlığı, Ekim 2024’te İran’a bir saldırı düzenlemiş, İran da ABD ve Yahudi varlığını önceden bilgilendirdikten sonra güç gösterisinde bulunmak amacıyla füze saldırılarıyla karşılık vermişti. Bugünse ABD, Çin’e yoğunlaştığı bir dönemde bu tür saldırılarla başını ağrıtmak istemiyor. Bu nedenle Amerika, İran’la nükleer anlaşma yaparak hem Yahudi varlığının güvenliğini güvence altına almayı hem de saldırı bahanesini elinden almayı planlamaktadır. Beyaz Saray’ın en koyu Yahudi varlığı yanlısı başkanı olarak Trump, bu adımıyla yani İran ile nükleer anlaşma imzalama hamlesiyle, Yahudi varlığının çatışma bahanesini elinden almış ve saldırı gerekçesini bertaraf etmiş olacaktır... Diğer taraftan Trump, başını ağrıtacak veya Çin’e yoğunlaşmasını önleyecek hiçbir şey olmadan tam anlamıyla Çin’e yoğunlaşabilmesi için Amerika’nın ekonomik çıkarlarını ve Çin ile mücadeleyi önceliklerinin en üst sırasına yerleştirmiştir.

Dolayısıyla Trump, Avrupa ülkelerini karıştırmadan İran’ın nükleer kapasitesini sınırlandıracak bir anlaşma yapmak için İran ile müzakerelere girişti.

4- Dördüncü turun ertelenme sebebiyle ilgili olarak medyada yer alan bilgilere göre, ertelemenin lojistik nedenlerden kaynaklandığı ifade ediliyor... Wikipedia’ya göre lojistik terimi, “tedarik ve ikmal sanatı” olarak tanımlanıyor. İngilizcesi “Logistics” olan bu kavram,
mal, enerji ve bilgi akışının yönetimi sanatı ve bilimidir. (Lojistik kelimesinin Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her türlü ürünün, hizmetin ve bilgi akışının çıkış noktasından varış noktasına kadar taşınmasının etkili ve verimli bir biçimde planlanması ve uygulanması.” olarak tanımlanmıştır.) ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları ile eş zamanlı olarak yürütülen müzakereler dikkate alındığında, sanki burada amaç, ortamı yatıştırmak ve müzakerelerin seyrini kontrol altına almak gibi görünüyor... Reuters’e konuşan İranlı bir yetkili, “İran-Amerika görüşmelerinin Amerika’nın davranışına bağlı olarak farklı bir tarihte yapılacağını ifade ederek, Washington’un Tahran’a uyguladığı yaptırımların nükleer anlaşmazlığı gidermeyi hedefleyen diplomatik süreci olumsuz etkilediğini” dile getirdi. Bu gelişme, Washington’un İran petrolü ve petrokimya ürünlerinin yasadışı ticaretine karıştığı gerekçesiyle bazı kuruluşlara yeni yaptırımlar uygulamasının ardından geldi. “ABD, çarşamba günü İran üzerindeki baskısını artırma çabalarının bir parçası olarak, İran’ın petrol ve petrokimya ürünlerinin yasadışı ticaretine karıştıkları gerekçesiyle bazı kuruluşlara yaptırım uyguladı.” (01.05.2025 eş-Şark) Bu yaptırımlar, müzakere turlarının tarif edildiği üzere yoğun ve ciddi bir şekilde sürdüğü bir döneme denk geldi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Baghai, “Tahran’ın ABD ile somut sonuçlara ulaşmayı hedefleyen müzakerelere ciddi ve kararlı bir şekilde devam edeceğini” açıkladı. (01.05.2025 eş-Şark)

Bu nedenle görüşmelerin ertelenmesi, taraflar arasındaki müzakerelerin nihai olarak sonlandırılması değil, ABD’nin, devam eden görüşmeler sırasında uyguladığı yaptırımlar nedeniyle oluşan gerginliği yatıştırmak amacıyla geçici bir süreliğine ertelenmesi olarak değerlendirilmesi daha yerinde olacaktır.

5- Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin, Amerika’nın Müslümanların sahip olduğu askeri güç, silahlanma kapasitesi ve sanayi üzerinde belirleyici rol oynamasına göz yummaları gerçekten oldukça şaşırtıcıdır. Bu yöneticiler, İslam’da güç hazırlamanın düşmanı yenmek, korkutmak ve caydırmak anlamına geldiğinin ne yazık ki farkında değiller! Eğer düşman, bizim adımıza sahip olduğumuz her şeyi en ince ayrıntısına kadar belirliyorsa, bu, daha baştan yenilgiyi kabul etmek anlamına gelir! İran, nükleer silah envanterini tıka basa dolduran, dahası, onlarca yıl önce Hiroşima ve Nagazaki’de nükleer bomba kullanan Amerika’nın, kendi askeri gücüne, füze teknolojisine ve nükleer programına müdahale etmesine nasıl izin verebilir? Amerika, İran’ın nükleer silah edinmesine asla izin vermeyeceğini açıkça ifade etmektedir. Oysa İran ve diğer Müslüman ülkelerin yöneticileri, Amerika’ya net bir şekilde “Önce kendi nükleer silahlarınızı yok edin, sonra da başkalarından nükleer silah edinmemelerini talep edin... Önce kendi füzelerinizi imha edin, sonra da başkalarından füzelerini yok etmelerini isteyin...” demeleri gerekirdi. Düşmanların, kendileri ağır silahlara sahip oldukları halde Müslümanların böylesi ağır silahlara sahip olmamalarını istemek, çok zalimce, çok küstahça bir söylemdir, başkalarını aşağılamaktır. Keşke akletselerdi.

Kaviyy ve Aziz olan Allah, bu gerçeği Kuran-ı Kerimde şu sözleriyle açıkça ortaya koymuştur:

وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِنْ دُونِهِمْ لَا تَعْلَمُونَهُمُ اللهُ يَعْلَمُهُمْ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فِي سَبِيلِ اللهِ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.” [Enfal 60] Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi kitabının 335.sayfasında 69. Madde de şöyle geçmektedir: “Orduda, İslâm ordusu vasfıyla görevini yapmasına imkân veren silah, cephane, teçhizat, levazım ve mühimmat bulundurulmalıdır.” Zira Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Allahu Teâlâ’nın تُرْهِبُونَ“korkutasınız” kavli hazırlığın illetidir. Dolayısıyla kendisi için koyulduğu illet -ki düşmanı ve münafıkları korkutmaktır- gerçekleşmedikçe hazırlık tamamlanmış olmaz. Korkutma hâsıl oluncaya kadar ordu için silah, mühimmat, levazım ve diğer teçhizatların temin edilmesinin farziyeti işte buradan gelmektedir ve bu ordunun misyonunu -ki İslâm davetini yaymak için cihattır- yerine getirmeye muktedir olması için evla babındandır.”

Bütün bunlar, Müslümanların, kendi güçlerini düşmanlarının güçlerinden katbekat üstün kılmak ve düşmanlarının kalplerine korku salmak amacıyla azami gayret göstermeleri gerektiğini göstermektedir. Askeri kapasitemizin, kalbine korku salmak için düşmanın zihnini meşgul eden ve onu sürekli tedirgin eden bir unsur haline gelmesi elzemdir. O halde silah kapasitemizi belirlemek, askeri gücümüzü, korku ve caydırıcı bir unsur olarak kullanmamızı engellemek için düşmanla müzakere masasına oturmak, bu durumla kesinlikle bağdaşmamaktadır.

Halkına asla yalan söylemeyen Hizb-ut Tahrir’e, en kısa sürede Raşidi Hilafet Devletini kurmayı nasip etmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyoruz. Zira Hilafet, geçmişte olduğu gibi düşmanın kalbine korku salacak, dünyanın dört bir yanına iyiliği yayacak ve kâfirlerin tuzaklarını kendi başlarına geçirecektir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ  “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

H.04 Zilkade 1446
M.02 Mayıs 2025

 

Devamını oku...

Düşman Karşısında İtidalli Olmak! Ümmetimizi Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Düşman Karşısında İtidalli Olmak! Ümmetimizi Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?!

Haber:

Şahbaz Şerif Pakistan Hava Kuvvetleri'nin performansını överek şöyle dedi: “10 Hint uçağını düşürebilecek durumdaydık ama itidalli davranarak sadece 5'ini düşürdük. Havalanan herhangi bir düşman uçağını denize düşüreceğiz.” (El Arabiya Net)

Yorum:

Askeri uzmanlar ve kamuoyu, Hindistan'ın gücünün ve ordusunun sahteliğini, Pakistan'la doğrudan bir çatışmaya dayanmaktan aciz olduğunu, kendisine tabi hava kuvvetlerini kullanmaktan korktuğunu ve üslerinden fırlatılan ve Pakistan ordusunun içindeki mücahitlerin eline geçince geri dönmeyecek olan insansız hava araçlarını kullanmaya başvurduğunu teyit etmelerinin ardından Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, kardeşi Nevaz Şerif'in daha önce Kargil Tepeleri'nde yaptığı gibi, ülkesinin ordusunun Pakistan mevzilerini hedef alan Hint saldırısına karşılık verirken on Hint savaş uçağını düşürebileceğini, ancak “itidalli davranarak” sadece beşini düşürdüğünü açıklayarak bu zaferi boşa çıkarmıştır!

Pakistan'ın siyasi ve askeri yöneticileri ve liderleri, ülke halkının hissettiği acıyı hissetmiyorlar; çünkü onlar bizden değildirler.Zira Hindistan'ın saldırmasına, bombalamasına, 26'dan fazla masum Müslümanı öldürmesine ve hala sınır bölgelerinde ve Keşmir'de Müslümanları öldürmeye ve taciz etmeye devam etmesine rağmen, bu liderlik ona karşı hoşgörülü olmakta ve itidalli davranmakta ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlini unutmaktadırlar: لَزَوَالُ الدُّنْيَا أَهْوَنُ عَلَى اللهِ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ سَفْكِ دَمِ مُسْلِمٍ بِغَيْرِ حَقٍّDünyanın yok olması, Allah Azze ve Celle katında bir Müslümanın haksız yere kanının akıtılmasından daha ehvendir.” [Nesai] Böylece Pakistan liderliği, bir an bile bulunduğu pozisyonda kalmayı hak etmediğini teyit etmektedir; bu da Allah Celle Celaluhu’nun emrinden dolayıdır; zira şöyle buyurmuştur: مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْMuhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.” [Fetih 29] Münafıklara gelince; ayetin mefhumu muhalefetine göre onlar da müminlere karşı sert, kâfirlere karşı merhametlidirler. Mücahitlere ve davet taşıyıcılarına hoşgörülü olmayan, onları terörist olarak nitelendiren, onları takip eden, onlara casusluk yapan ve onlara sağlanan hayır kaynaklarını kurutan bu liderliğin gerçekliği işte budur!

Pakistan Ordusundaki herhangi bir muhlis kişinin sessiz kalmaya devam etmesi ve liderliklerini hak etmeyen siyasi ve askeri liderleri örtbas etmesi için artık hiçbir mazeret kalmamıştır; zira onlar, silahlı kuvvetlerdeki mücahitlerin aslanlarına ve hava kuvvetlerindeki kartallarına liderlik etmeleri caiz olmayan koyunlardır.Bu nedenle onların, Allah'ın ve Rasulü'nün düşmanlarını hoş gören bu liderliği, Allah'ın indirdikleriyle hükmedecek ve orduya liderlik edecek muhlis bir liderlikte değiştirmeleri gerekir; işte Hizb-ut Tahrir, Keşmir ve Filistin'i kurtarmak, ümmeti birleştirmek ve Hindistan'ı fethetmek için Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde size liderlik etmeye hazırdır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” [Maide 54]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER