Çarşamba, 16 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yazar Sabah Muhammed el-Hasan’ın Makalesine Yanıt

Gazeteci Sabah Muhammed el-Hasan’ın Sudan Rassd’ta 22 Eylül 2025’te kaleme aldığı ve “Afrika Birliği, bildirisine olumlu yaklaştığı ve birlikte çalışmaya hazır olduğunu söylediği halde neden dörtlüye paralel bir girişim önerdi?!” başlığını taşıyan yazısını okuduk. Yazar, makalenin sonunda son bir not olarak “Kenya hükümeti, ülkenin terörle mücadele çabaları kapsamında önemli bir adım atarak, Müslüman Kardeşler ve Hizb-ut Tahrir’i resmen terör örgütü olarak tanıdı. Karar, Terörü Önleme Yasası’nın 59b maddesine dayandırıldı” ifadelerine yer vermiştir.

Yazarın Hizb-ut Tahrir ile ilgili iddialarına yanıt vermeden önce kendisine sormak istiyoruz: “Terör nedir ve bu tanım Hizb-ut Tahrir için geçerli midir?!”

Birincisi: Ortada, üzerinde uzlaşılmış uluslararası bir terör tanımı yoktur! Bu sayede sömürgeci devletler, ‘terör’ sopasını İslam’la mücadele etmek için kullanıyorlar. Nitekim eski ABD başkanı George W. Bush, 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından açıkça “(Bu) bir haçlı seferidir” demiştir ki, yazar da ‘haçlı seferi’ ifadesinin ne anlama geldiğini gayet iyi bilir. Yine eski başkanlardan Barack Obama da bu mücadeleyi “(Bu) bir zihinler ve kalpler savaşıdır” şeklinde tanımlamıştı. Kısacası, bu onların sözde ‘teröre karşı savaşı’dır. Ne yazık ki, kandırılmış bazı Müslümanlar da farkında olmadan bu oyuna gelerek, İslam’a ve Müslümanlara kin duyan sömürgeci ve kâfir Batı’nın politikalarına hizmet edercesine ‘terör’ ve ‘teröristler’ söylemini sürekli tekrar etmektedirler.

İkincisi: Yazarın, ana konusu Afrika Birliği ve Dörtlü Mekanizma iken, ‘terör’ meselesini ve Kenya’nın Hizb-ut Tahrir’i terör örgütü olarak yaftalamasını konuya nasıl dahil ettiğini anlamış değiliz. Tabii eğer bunun arkasında özel bir maksat yoksa... Umarız ki yoktur. Zira Sabah Hanım, ‘el-Ceride’ gazetesinde çalıştığı günlerden ve partimizin gazeteyle olan temaslarından dolayı Hizb-ut Tahrir’i gayet iyi tanır. Kendisi, partimizin şiddet gibi maddi eylemlere başvurmadığını, faaliyetlerinin tamamen fikrî ve siyasi düzlemde olduğunu çok iyi bilir.

Üçüncüsü: Şüphesiz Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir. Gayesi, Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni siyasi yöntemlerle kurmak suretiyle İslami hayatı yeniden başlatmaktır. Parti, birilerinden korktuğundan dolayı değil, aksine tamamen Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ilk İslam Devleti’ni kurarken izlediği metoda bağlı olduğu için herhangi bir şiddet veya maddi eyleme başvurmaz.

Dördüncüsü: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu beyhude savaş aracılığıyla İngiliz yanlısı unsurları bertaraf etme ve kendi askeri kadrolarını iktidara yerleştirme planlarını açıkça deşifre etmiştir. Ayrıca ABD, Güney Sudan’ı ayırdığı senaryonun aynısını kullanarak Darfur’u da ayırmak suretiyle Sudan’ı bölmeyi hedeflemektedir. Parti, Sudan’ın bölünmesini engellemek için bugüne dek gözle görülür pek çok siyasi faaliyette bulunmuştur ve bulunmaya da devam etmektedir. Bu itibarla eğer gazeteci Sabah Hanım, ülkenin birlik ve bütünlüğünü, savaşın durdurulmasını ve Batılı-Amerikan planlarının akamete uğratılmasını gerçekten dert ediniyorsa, en azından gazetecilik etiği ve haber verme sorumluluğu gereği partimizin basın açıklamalarına, yayınlarına ve faaliyetlerine yer vermesi gerekirdi. Fakat o, bütün bunları görmezden gelip sadece Kenya’nın partimize yönelik hasmane tavrını ön plana çıkarmayı yeğlemiştir. Oysa bu tavır, sömürgeciliğin uydusu olan ve İslam’a karşı savaşta onun piyonu gibi davranan Kenya ve benzeri devletçikler için son derece normal bir durumdur.

Devamını oku...

Trump’ın Küstahlığına Karşı Tek Çözüm: Hilafet!

Bir kez daha Donald Trump, Afgan hükümetine ve Müslümanlara karşı kibirli ve tehditkâr bir tavır takınarak, Truth Social platformunda “Afganistan, Bagram Hava Üssü’nü onu inşa edenlere, yani ABD’ye iade etmezse kötü şeyler olacak.” paylaşımına yer verdi.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, Trump’ın açıklamalarını en sert şekilde kınıyor. Bu konuda yapılacak herhangi bir anlaşmayı İslam’a, cihada ve şehitlerin kanına ihanet olarak değerlendiriyor ve adı ne olursa olsun Afganistan’daki herhangi bir yeni Amerikan varlığı ülkeyi rakip sömürgeci güçlerin savaş alanına çevireceği uyarısında bulunuyor.

Trump’ın bu açıklamaları, bir yandan Afgan yönetimine siyasi, ekonomik ya da güvenlik tavizleri vermesi için baskı yapma girişimi, diğer yandan da bölge ülkelerine yönelik bir tehdit olarak yorumlanabilir. Ancak her halükârda kesin olan bir şey var ki, o da Trump’ın Afganistan’a sömürgeci bir zihniyetle yaklaştığıdır. Bir zamanlar on binlerce Amerikan askerine ev sahipliği yapan ve ABD’nin bölgedeki gücünün simgesi olan Bagram Hava Üssü, Amerika’nın Afganistan savaşını kaybetmesinin ardından boşaltılmıştır. Amerika’nın Bagram’dan çekilmesi, salt askeri mevcudiyetin sona ermesi olarak değil, aynı zamanda Amerika’nın bölgesel ve küresel ölçekteki güç ve nüfuzunun gerilediğine dair bir alamet olarak da okunmalıdır. İşte bu, halihazırda Trump’ın hazmetmekte zorlandığı bir mağlubiyettir. Bu süreçte hem yerel hem de yabancı bazı güçlerin, diyalog kurarak veya siyasi baskı uygulayarak, yöneticileri İslami kriterlerinden bazılarını değiştirmeye ve onları söz konusu meselede taviz vermeye, geri adım atmaya veya belirli anlaşmalara varmaya teşvik ettikleri görülmüştür. Amerika ile işbirliğini güçlendirmenin, hatta Amerikan askerinin geri dönmesinin Afganistan’a fayda getireceğini zannedenler, çok büyük bir yanılgı içindedir. Bu yanılgı, hain Arap yöneticilerini Amerika ile normalleşmeye sevk eden yanılgının ta kendisidir. Cumhuriyetçi yöneticilerin de öne sürdüğü bu bozuk mantık, zilletten, kaçıştan, çöküşten ve İslam’dan uzaklaşmaktan başka bir sonuç doğurmamıştır.

İslam toprakları Müslümanlara aittir ve onların kaderi hakkında söz söyleyecek tek merci İslam Şeriatı’dır. Harbi bir devlet olan Amerika, sadece fikirde ve siyasette değil, fiilen de hem İslam ümmetinin hem de topyekûn insanlığın can düşmanıdır! Amerika, Yahudi varlığının Gazze’de yürüttüğü soykırıma açıkça destek vermiştir. Şimdi de daha fazla Müslümanı öldürmek, yurtlarından sürmek ve açlığa mahkûm etmek hedefiyle bu ucube varlıkla 6,4 milyar dolarlık yeni bir silah anlaşması yapmanın hazırlığı içindedir. Bu zalim ve küstah zorbalara karşı İslam’ın vereceği cevap, Allah yolunda cihattan başka ne olabilir ki?

Afganistan’ın başındakiler unutmasın ki, bu bela, Allah’ın kimin şükredip kimin nankörlük ettiğini ortaya çıkarmak için gönderdiği bir imtihandır! Yapmaları gereken, toplumun iliklerine kadar İslam’ı, direniş ve cihat ruhunu yeniden işlemektir! Hem kendilerini hem de toplumu zillete ve dünya sevgisine karşı uyarmalıdırlar. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e “Vehen nedir?” diye sorulduğunda,

حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ“Dünyayı sevmek ve ölümü kerih görmektir” buyurmuştur. İşte bu sıfatlar, düşmanın kalbindeki Müslüman korkusunu söküp alır. Trump, iktidarı tehdit edip ‘sonuçları kötü olur’ diye iktidara gözdağı vermeye çalışsa da, şeytanın da insana vesvese verdiği ve yapacağı bazı işlerin sonuçları hakkında kalbine korku saldığı unutulmamalıdır. Bu nedenle, bu tür şeytani ve küstahça sözlerin ne kalplerimizi korkutmasına ne de bizi teslim olmaya zorlamasına asla izin vermemeliyiz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.” [Ali İmran 175]

Unutmayın! Modern ulus-devletin dar kalıplarına ve günümüzün siyasi kurallarına sıkışıp kaldığımız müddetçe cihat ruhumuz körelecektir. Uluslararası sistemle yakınlaşma çabamız ise bizi, Afganistan’da yaşanan sömürgecilik tarihinin tekerrür etmesi tehlikesiyle karşı karşıya bırakacaktır. Düşmanlar, Müslümanları zayıf düşürmek için her türlü hileye, aldatmacaya ve plana başvurmakta kararlıdır. Bu yüzden, merkezinde İslam’ın ve ümmetin yer aldığı siyasi bir güç merkezi oluşturana ve Raşidi Hilafeti yeniden kurana dek, düşman küstahça tehditlerini sürdürecek ve topraklarımızı işgal etme açıklamasında bulunmaya devam edecektir.

Devamını oku...

Doğu Türkistan: Topyekûn Bir Halkı Yok Etmeye Yönelik Karartma Politikası

Doğu Türkistan’da anneler zindanlara atılıyor, evlatlar ailelerinden sökülüp alınıyor, gencecik kızlar kısırlaştırılıyor... Doğu Türkistan’da koca bir halk, dünyanın sessiz bakışları arasında katlediliyor ve soykırıma uğruyor. (Doğu Türkistan Haber Ajansı, 12.09.2025)

Cani Çin hükümetinin Doğu Türkistan’daki Müslüman halkın kimliğini yok etme girişimleri artık herkesin malumudur. Kadınlar baskı görüyor; zulme uğruyorlar, İslami kıyafet giymeleri ve namaz kılmaları yasak. Çocuklar ailelerinden koparılıp beyinleri yıkanıyor, ateist kültürle yetiştirilerek İslâm’dan uzaklaştırılıyor. Buna ek olarak, İslam’a bağlı yeni bir nesil doğurmalarını sınırlamak için reşit olmayan kızlar kısırlaştırılıyor.

Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı bu uygulamalar, bir savaştır, Yahudilerin Gazze’de yürüttüğü savaştan daha az tehlikeli değildir. Bu savaş, İslam’a ve Müslümanlara yönelik derin bir nefreti açığa vuran ve İslam düşmanları tarafından her yerde yürütülen bir soykırım savaşıdır.

Çin’in Doğu Türkistan’daki bu savaşı, bir halkı toptan yok etmeyi, kimliğini silip süpürmeyi, onu köklerinden koparmayı ve dininden uzaklaştırarak kendi komünist kültürü içinde eritmeyi hedefleyen sessiz bir savaştır. Yahudi varlığının savaşı ise silahlarla ve açlıkla yürütülen açık bir savaştır. Bu savaş gaspçı varlık ve dostlarının, Gazze halkının soyunu kurutmak, topraklarını işgal etmek ve planlarını yaptıkları o büyük hayallerini gerçekleştirmek için yürüttükleri bir savaştır.

Zalimlerin öncülüğünde yürütülen bu savaşlar, özünde birer soykırım savaşıdır. Tek hedefleri, İslam ve Müslümanlarla ilintili ne varsa yeryüzünden silmek ve zalimlerin küfür ve cani uygarlıklarının üstün gelmesini sağlamaktır. El ele verip namusa, cana, kutsala saldırıyorlar; toprakları gasp ediyorlar!

Fakat bütün bu zulüm ve baskıya rağmen Gazze halkının dimdik ayakta durduğunu ve topraklarını savunmak uğruna tüm dünyaya fedakârlık ve kahramanlık dersi verdiğini görüyoruz. Aynı şekilde Uygur Müslümanlarının da ejderhanın (Çin’in) kökünden sökemediği bir toprağın ulu ağaçları gibi baş eğmeden, dimdik durduklarını görüyoruz.

Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz, vahşetin ve soykırımın en acımasız yüzünü gösteren onca zulme, onca baskıya ve onca hakarete rağmen dimdik ayakta! Çinli makamların, onları tehditlerle dinlerinden döndürme çabaları ve baskılarına göğüs geriyorlar.

Çin, her Müslümanı tutuklamak, ona işkence etmek ve onu dinini terk etmeye ve dininden dönmeye zorlamak için birçok toplama kampları kurmuştur. Bunlar, insanların beyinlerinin yıkandığı ve beyinlerin ateist komünist ideolojiyle doldurulduğu kamplardır. Çin, bütün bir halkı yok etmeyi hedefleyen bu baskıcı uygulamalarını ve vahşi politikalarını kasıtlı olarak dünyadan gizlemeye çalışmaktadır. Ancak tüm bu çabalara rağmen, işledikleri bu korkunç suçların kokusu artık her tarafa yayılmıştır. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı, 12 Ağustos’ta yayımladığı 2024 yıllık İnsan Hakları Raporu’nda, Çin’in Doğu Türkistan’da soykırım ve insanlığa karşı suçlar işlemeyi sürdürdüğünü bir kez daha teyit etmiştir. Çin, yürüttüğü kirli politikaları ve işlediği suçları örtbas etmek amacıyla, hakkındaki iddiaları reddetmeye yönelik forumlar düzenliyor. Örneğin, ‘Sincan’da İnsan Haklarının Gelişimi’ adlı forumda ele alınan tüm konular, aslında Doğu Türkistan’da insan haklarına karşı işlenen suçları meşrulaştırma çabasından başka bir şey değildir. Bu tür sahte etkinliklerle Çin, baskıcı gerçekleri gizlemeyi, hakikati örtbas etmeyi ve Uygur Müslümanlarına yönelik ihlallerini aklayarak dünyaya karşı çirkin imajını düzeltmeyi amaçlamaktadır.

Çin ayrıca, yıllardır Doğu Türkistan’daki işgalini meşrulaştırma ve etnik soykırım suçlarının temel taşlarından biri olan ‘ulusallaştırma’ politikasını pekiştirme stratejisinin bir parçası olarak ‘Somut Olmayan Kültürel Miras Sergisi’ düzenlemeye devam etmektedir. Çin propagandası bu sergi aracılığıyla, Doğu Türkistan’daki Uygurlar, Kazaklar ve Kırgızlar gibi yerli halkların mirasının Çin kültürünün bir parçası olduğu veya onun etkisi altında şekillendiği fikrini yaymaya çalışmaktadır.

Ey İslam ümmeti! Doğu Türkistan’daki evlatlarının başına gelenler karşısında neredesin? Bu onursuzluk, bu ölüm sessizliği de neyin nesi?! Evlatlarınız, gördükleri onca zulme ve baskıya rağmen direniyor! Sarsılmaz güçlü bir imanla savaşıyorlar. Çin makamlarının onları aşağılamasına rağmen onurludurlar. Onlara yardım elini uzatmak için daha neyi bekliyorsunuz?

O zalim kâfirler, Uygur kardeşlerimizin şahsında aslında İslam’ın kendisine savaş açmış durumdalar. İslam’ı yok etmek, onu onların kalplerinden söküp atmak istiyorlar. Ama kardeşlerimiz dimdik ayakta duruyorlar ve siz din kardeşlerinden yardım istiyorlar! Söyleyin, siz ne yapıyorsunuz ey Müslümanlar?

Ey Müslüman alimler! Türkistan’daki kardeşleriniz, onlardan İslam sökülüp alınmasın diye idam ediliyorlar; onlar, dinin hükümlerini yayan ve onları açıklayan alimlerdir. Çin onların sesini kısmak için uğraşırken, siz kendi mesajınızı yayma konusunda ne yapıyorsunuz? Çin’in oradaki Müslümanlara karşı yürüttüğü bu sinsi savaşı hiç anlattınız mı? Minberlerden bu zulmü ifşa edip halkı bu konuda bilinçlendirdiniz mi? Bu soykırıma, bu etnik temizliğe son vermeleri için İslam ordularına hiç çağrıda bulundunuz mu, onları seferber olmaya çağırdınız mı?

Unutmayın ki Çin, terörle mücadele iddiasında bulunmaktadır ve hatta göstermelik bir şekilde ‘Yeni Durumda Terörle Mücadele ve Küresel Güvenliği Koruma: Bölgesel ve Uluslararası Sorumluluklar’ başlığı altında bir ‘barış’ konferansı bile düzenlemiştir. Uluslararası toplumu da terörle mücadelede işbirliği ve küresel güvenliği sağlama çağrısında bulunmuştur. Artık ‘terör’ ile neyi kastettikleri gün gibi ortadadır: ‘Terör’ dedikleri şey, İslam ve sembolü olan her şeydir. Zira İslam köklü ve yüce bir uygarlıktır, yeniden eski konumuna kavuşmak ve insanlığı kurtuluş yoluna sevk etmek için tekrar hayata dönmeye çalışmaktadır. Yozlaşmış ve kokuşmuş Batı uygarlığının bütün izlerini silmeyi hedeflemektedir.

Ey insanlar! Hizb-ut Tahrir Kadın Kolları olarak biz, güç ve iktidar sahiplerine defalarca çağrıda bulunduğumuza, alimlere, ordulara ve siyasi karar alma mevkilerinde bulunan herkese bu soykırımları durdurmaları için art arda acil çağrılar yaptığımıza dair Allah’ı şahit tutuyoruz. Bu zulmün son bulması, ancak Müslümanları tek bir çatı altında birleştirecek ve zalim kâfirlerin onlara uzanan ellerini kıracak bir devletle mümkündür.

Ey insanlar! Düşmanlar bizi tek bir ümmet olarak görüyor ve tüm İslam topraklarında bize düşman muamelesi yapıyorlar. Evlatlarımızı aşağılıyor, katlediyor ve hepimizi toptan yok etmeye çalışıyorlar. Öyleyse ne zaman harekete geçeceksiniz? Ne zaman damarlarınızdaki kanınız kaynayacak ve bunun bir varoluş savaşı olduğunu ne zaman anlayacaksınız?” Bu savaşın aslında bizim İslam uygarlığımız ile onların Batı uygarlığı arasındaki bir savaş olduğunu ne zaman anlayacaksınız?

Bu zalimlerin ne Doğu Türkistan’ı, ne Gazze’yi, ne Orta Afrika’yı ne de dünyanın dört bir yanındaki Müslümanları yok etmekle yetinmeyeceklerini ne zaman fark edeceksiniz? Mesele sandığınızdan çok daha derin! Bu savaş, her şeyi bilen, her şeyi hikmetle yapan Allah katından gelen bir uygarlık ile; Yaratıcısına kafa tutarak kendi aklınca yasalar ve kurallar koyan aciz insan aklının ürünü bir uygarlığın savaşıdır. Düşünün bir! Kâinatın bilge ve her şeyden haberdar olan Yaratıcısının kurduğu uygarlık nerede, o nankör ve aciz kulun kurduğu uygarlık nerede!

Devamını oku...

Netanyahu, Arapların Sessizliğiyle Desteklenen Suçlu Bir Projedir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Netanyahu, Arapların Sessizliğiyle Desteklenen Suçlu Bir Projedir!

İşgal, onlarca yıldır Filistin halkına büyük zarar veriyor ancak bugün tanık olduğumuz şey, Netanyahu'nun Amerikan örtüsü altında hiç tereddüt etmeden çocukla direnişçiyi, hastanelerle mülteci merkezlerini ayırt etmeyen askeri gücüyle meydan okuyarak yönettiği daha da sert bir aşamadır.

Her bir katliamda duyduğumuz tek şey, bombardımanı durdurmayan ve tek bir can bile kurtaramayan yumuşak kınamalar, tereddütlü tavırlar ve boş sözlerdir!

Ey yöneticiler, şunu biliniz ki; normalleşme ölümü durdurmayacak ve hızla kendisine koştuğunuz şey ise size, bu dünyada utançtan ve ahirette ise azaptan başka bir şey getirmeyecektir.Dahası onurunuzu da korumadığı gibi aksine Yahudiler sizi daha da aşağılayacak ve kanlarınızı dökecektir. Ayrıca sesiniz ve kınamanızın size bir faydası olmayacaktır; zira bir katille el sıkışan bir kişinin, onurdan ve evin kutsallığından bahsetme hakkı yoktur.

Bugünkü sessizlik bir ihanet olup suça ortak olmayı haklı göstermek ve masumların kanlarının dökülmesine katkıda bulunmaktır; Tarih bu kanın dökülmesini asla affetmeyecek ve utanç verici kınama ve eleştiri açıklamaları bu dökülen kanları silemeyecektir.

Netanyahu net bir mesaj veriyor: Hiç kimsenin veto hakkı yoktur!

Belki de aşağılık ve utanç verici yöneticiler, normalleşmenin bir koruma ve kendilerinin da oyunun dışında olduğunu sanıyorlar. Ancak onların, eğer işler olduğu gibi kalmaya devam ederse, sıranın herkese geleceğini anlamaları gerekir.Bu yüzden Yahudilerin suçları karşısında sessiz kalmanız, Allah'a, Rasulü'ne ve halkınıza bir ihanettir.

Evet, hiçbir istisna yok. Katar tek hedef değil, aksine sıranın kendisine gelmeyeceğini düşünenler yanılıyor. Zira Amerikan-Siyonist projesi Gazze sınırlarında durmuyor.

Ey halklar, hak, alçak ajan rejimlerden dilenerek elde edilemez; bilakis onu, hak olana sımsıkı sarılarak sesinizle ve bilincinizin gücüyle çekip almalısınız. Zira özgür halklar öldürülemez veya satın alınamazlar.

Bu donukluk içinde kalmaya devam edersek, sessizlik bizi yutacaktır. O halde sözlerimiz ihanete karşı bir hançer ve işbirlikçilere karşı da bir haykırış olsun. Dahası bu dava, kınama ve suçlama açıklamalarından önce kalplerde yerleşsin.

Ey Müslümanlar, ey Halid ve Selahaddin'in torunları ve ey Fatihlerin evlatları! Ancak atalarının izinden giden milletler kalkınır; bu yüzden hala kalplerinizde, asla değişmeyen ve taviz vermeyenlerin bir kıvılcımı olmaya devam etsin. Zira onlar, geçmişte yazılmış masallar değillerdir; aksine onlar, Allah'a verdikleri sözde sadık kalan adam gibi adamlardır. O halde sizler de Allah'a karşı dürüst olun, batılı ortadan kaldırın ve yardım edin.

Özgürlerin sessizliği ne kadar uzarsa uzasın, sessizlik duvarını parçalamak zorundadırlar.

Bu gerçekliklerin gölgesinde, ümmetin içinde bulunduğu azaptan kurtulmasının tek yolu, onun ihtişamını ve izzetini geri elde etmektir ki böylece ümmet, Batı'nın kölelik ve kokuşmuşluk pençelerinden kurtulsun ve içinde izzeti barındıran Allah'ın şeriatına geri dönsün; kurtuluşun yolu işte budur.

Tarih bize, Müslümanların vahdetinin ve güçlerinin sırrının, İslam'ı yeryüzünün doğusuna ve batısına tebliğ eden Hilafetin gölgesinde Allah'ın şeriatının liderlik ettiği tek bir sancak altında tek bir saf halinde oldukları gün olduğunu öğretmiştir. Ancak Müslümanların vahdeti parçalanınca, düşmanlar onların üzerine üşüşmüşlerdir; Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in onlar hakkındaki kavli ne kadar da doğrudur: يُوشِكُ الْأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمْ كَمَا تَدَاعَى الْأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا» فَقَالَ قَائِلٌ: وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: «بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ وَلَيَنْزَعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمْ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ الْوَهْنَ» فَقَالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَمَا الْوَهْنُ؟ قَالَ: «حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِAç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi yakında diğer milletler de sizin başınıza üşüşeceklerdir." Dediler ki: Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak ey Allah’ın Resulü? Dedi ki: “Bilakis sizler o gün çok olacaksınız, fakat sizler sel üzerinde akıp giden çer çöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizden korkma duygusunu çekip alacak, sizin de kalbinize vehn sokacaktır.” Dediler ki; "Vehn nedir, ey Allah’ın Rasulü? Dedi ki: “Dünyayı sevmek ve ölümü kerih-kötü görmektir."

İzzet yoluna geri dönmek, tekrarlanıp duran sloganlardan ibaret değildir; aksine ümmet için bir kurtuluş projesidir, çünkü o, adalet, değerler, onur ve ahlak manzumesidir.

Müslümanların artık kurtuluşlarının ve izzetlerinin koruyucu devletlerine ve kendisini adayan ve çağrıya cevap verip yola koyulan halkına asla söylemeyen bir lidere geri dönmekte olduğunu idrak etmelerinin zamanı gelmiştir. Haydi ey Müslümanlar, içerisinde Batı'nın kokuşmuşluğundan ve sahte medeniyetinden kurtuluşunuzu ve izzetinizi barındıran bu büyük hedef için halkına asla yalan söylemeyen bu liderin arkasında birleşin.

Sen Ey Müslüman, vehimlerin esiri olarak yaşama, kendini bundan sıyırıp izzet yolunda, egemen olanların yolunda yüksel ki kafası karışık olanlar senin adımlarını takip etsin ve kaybolanlar senin ateşinin ışığıyla yolunu bulsun ve bu ışık, yoldan sapmış, dinden dönmüş ve pervasız kapitalizmin labirentlerinde boğulmuş olanları kendi sancağı altında toplayabileceği bir fener olsun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Batı'nın Filistin Devleti'ni Tanıması!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Batı'nın Filistin Devleti'ni Tanıması!

Haber:

İngiltere, Avustralya ve Kanada, Filistin Devleti'ni resmen tanıdı ve Dışişleri Bakanlığı'nın dün yaptığı açıklamaya göre Portekiz de bugün ilerleyen saatlerde aynı adımı atacak.

İngiltere Başbakanı X platformunda yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Bugün, Filistinliler ve İsrailliler arasında barış umudunu yeniden canlandırmak için Filistin Devleti'ni tanıdık... Bugün, Filistin Devleti'ni tanıyan 150'den fazla ülkeye dahil oluyoruz.” (El Cezire Net).

Yorum:

Müslüman ülkelerdeki medya organları, bu haberi Filistin toprakları için bir zafer ve kurtuluş olarak göstermeye çalışıyor ancak gerçekte bu, Müslümanların gözüne kum sermekten ve onlara yarardan çok zarar veren daha fazla sakinleştirici vermekten başka bir şey değildir.Peki Müslümanlar veya Filistinliler bu tanımadan dolayı ne elde edecekler?

İngiltere önderliğindeki bu ülkeler Filistin'i kurtarmak için ordularını mı gönderecekler? Yahudileri destekleyen ve mübarek topraklarımızda onlar için bir varlık kuran bizzat İngiltere değil miydi?

İngiltere'nin başını çektiği bu ülkeler, genel olarak ümmetin ve özel olarak Filistin'in yaşadığı felaketin temel nedenidir. Bu toprakları Yahudilere veren bizzat İngiltere’dir.

Zira İngiltere, Hilafetin ortadan kaldırılmasının ardından bu varlığı korumak ve ona tüm güç nedenlerini sağlamak için çalışmış, onu ümmetin kalbine yerleştirmiş, hatta bu varlığı koruyup kollayacak ajan varlıklar kurmuştur ki böylece onlar bu varlığın sadık koruyucuları olsunlar.

Zikredilmesi gereken temel noktalar şunlardır:

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: كيف وإن يظهروا عليكم لا يرقبوا فيكم إلا ولا ذمة يرضونكم بأفواههم وتأبى قلوبهم وأكثرهم فاسقون "Onların nasıl ahdi olabilir ki? Zira onlar size galip gelselerdi hakkınızda ne bir ahit ne de bir anlaşma göstermezlerdi. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışıyorlar, oysa kalpleri buna karşı çıkıyor. Onların pek çoğu fasık kimselerdir." (Tevbe 8)Bu kafir ülkeler Müslümanlara hiçbir hayır getirmeyecek ve onlardan hiçbir şerri de uzaklaştırmayacaktır; zira onların tarihleri, işledikleri suçlara tanıklık etmektedir ve döktükleri ümmetin kanları hâlâ ellerinden damlamaktadır.

Bu tanımalar, sahada bizim için hiçbir hayır gerçekleştirmeyecek, aksine Netanyahu ve diğer suçlu liderlerin de açıkladıkları gibi suçlu varlığa tüm Filistin üzerinde otoritesini genişletme fırsatı verecektir.

Bu varlık, Filistin'in gerçek koruyucusu olan İslam Devleti ortadan kalktıktan sonra Filistin'i kontrol edebildi; nitekim İslam Devleti'nin Halifesi bir keresinde şöyle demişti: “Hilafet giderse Filistin de gidecek ve hiçbir bedel ödemeden gasp edilecektir.”

Ey Müslüman ülkelerdeki ordular:Allah sizden sadece dua etmenizi kabul etmeyecektir; zira çözümün anahtarları sizin elinizdedir. Şüphesiz Allah sizlere şöyle soracaktır: İslam'ın merkezini koruyup Filistin'i kurtardınız mı, yoksa emanete ihanet edip silahlarınızı Batı'nın ajanı yöneticilerinizi korumak için mi kullandınız?

Son olarak Filistin sorunu, Batı'nın kararları veya onun tanımaları ile çözülmeyecek, aksine Raşidi Hilafeti yeniden kuran muhlis bir liderliğin arkasında ümmetin ordularının harekete geçmesiyle çözülecektir; böylece Yahudilerin ve onların destekçilerinin kökünü kazıyacak ve ümmetin izzetini ve kutsallarını geri elde edecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulazim Haşlemon

Devamını oku...

Filistin Devleti İllüzyonu: Batı'nın Yahudi Varlığını Pekiştirmeye Yönelik Maskesidir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Filistin Devleti İllüzyonu: Batı'nın Yahudi Varlığını Pekiştirmeye Yönelik Maskesidir!

Haber:

İngiltere, Avustralya, Kanada ve Portekiz Filistin Devleti'ni tanıdı, Netanyahu ise buna cevap vereceğini açıkladı. (El Cezire Net)

Yorum:

Tüm kötülüklerin kaynağı olan İngiltere, Arap ve Türklerden oluşan hain milliyetçilerle birlikte Osmanlı Hilafetini ortadan kaldırmak için gece gündüz çalışan bir ülkedir.Dolayısıyla Müslüman ülkeleri kantonlara bölen, Yahudilere Filistin'de imkân veren ve Yahudilere Filistin'de ulusal bir vatan vereceğine dair özel bir söz veren de İngiltere'dir. Ardından İngiltere, dünyanın dört bir yanından Yahudileri gemilerle Filistin'e taşımaya başlamış,ardından Yahudilerin propagandasını yapmaya çalışmış ve onlara Filistin'in topraklarındaki zenginlikleri vaat etmiş ve bu propagandaya “orada halkı olmayan bir toprak var ve siz de toprağı olmayan bir halksınız” sloganı eşlik etmiştir.

Bu sömürgeci devlet, uluslararası hukuk ve uluslararası sistem tarafından korunan bir gerçeklik ve engeller oluşturmak için Osmanlı Hilafetinin topraklarını vatancı ve milliyetçi devletçiklere bölmek istemiştir ki böylece ümmetin ve topraklarının vahdetine ve İkinci İslam Devleti’nin kurulmasına engel olabilsin. Bu hedefleri gerçekleştirmek için, bölgede çatışma ve bölünme mefhumunu pekiştirmek ve orada fitneyi körükleyecek bir varlık kurmaları amacıyla Filistin'i Yahudilere vermiştir; böylece bu varlık, Batı’nın gözetici gözü, ileri üssü ve süngü başı olacak ve Batı adına şokları yutarak ve bunun karşılığında da koruma, kesintisiz tedarik ve rakipsiz mutlak bir üstünlük elde edecekti.

Bu görev, kurulduğu günden bu yana Yahudi varlığı tarafından tam bir şekilde yerine getirilmiş olup Batı da ona öldürme, yok etme ve yerinden etme konusunda yeşil ışık yakmış ve o da bölgede fitneyi körüklemiştir. Nitekim görevini yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyduğu tüm imkanlar sağlanmış, stratejik araştırma merkezleri harekete geçirilerek kendisi için gerekli olan tüm bilgiler tedarik edilmiş ve Batı'daki üniversiteler, özellikle bilimsel araştırma alanında olmak üzere kendisiyle yatırım yapmak için görevlendirilmiştir.

Yahudi varlığını kuran ve gözeten ve onu para, silah, paralı askerler ve casuslarla destekleyen İngiltere'nin, ona zarar verecek bir projeyi sunması imkansız olup Amerika'nın muhalefeti ve baskıları ise gözlere kum serpmekten başka bir şey değildir. İki devletli proje bir Amerikan projesi olup hedefi ise, bölgede Yahudi varlığını pekiştirmek, yasal, tarihi ve coğrafi bir gerçeklik olarak tanınması yoluyla ona meşruiyet kazandırmak ve Birleşmiş Milletler koridorlarında ve kağıt üzerinde bir Filistin devleti kurmak yoluyla ülkeleri onu tanımaya zorlamaktır.Bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri, Filistin'in Yahudiler için vaat edilmiş toprak ve ulusal vatan olduğu ve tüm ülkelerin bunu kabul edip tanıması gerektiği mefhumunu pekiştiren iki devletli çözümü desteklemekte ve savunmaktadır.İki devletli çözüm sayesinde Yahudi varlığının tanınması, aşılması ve zarar verilmesi doğru olmayan, aksine savunulması gereken bir gerçeklik olarak pekiştirilmektedir. Filistin devleti projesi Birleşmiş Milletler koridorlarında ve kağıt üzerinde olup gerçeklikte yoktur; eğer tanınırsa, Yahudi devletinin gerçekliği sahada gerçekleşecek ve artık hiç kimsenin iş birliği ve ilişki köprüleri kurmamak ve bu mutant varlığı tanımamak için bir gerekçesi kalmayacaktır.Filistin topraklarının Yahudilere verilmesini, herhangi bir Müslümanın yapması kesinlikle haram kılınmıştır.

Batı ülkelerinin tanımak için yarıştıkları Filistin Devleti ise, duyulabilecek en tuhaf şeylerden biridir; zira havada olan ve sahada hiçbir gerçekliği olmayan bir Filistin Devleti nasıl tanınabilir ki?!

Garip ve şaşırtıcı olanlarından biri de Amerika'nın bakış açısının şu şekilde olmasıdır: Önce tanıma, ardından konumu, ne kadar alanı olduğu, görevinin ne olduğu, imkanlarının ne olduğu, bağlı kalması şartlar ve yapılması doğru olmayan ve yapma hakkının olduğu çalışmalar hakkında araştırma yapmaktır...Bütün bunlar, Filistin devletinin sahada kurulması mefhumuyla tamamen çelişmekte olup bölgeyi bu muğlak ve hayal bile edilemeyen bir projeyle meşgul etmek içindir. Yaser Arafat'ın da dediği gibi, Eriha büyüklüğünde bile olsa tüm dünyanın bu canavar devleti tanıdığı varsayılsa bile bu onlarca yıl alabilir ve aynı şekilde bu, bölgedeki Yahudilerin genişleme projesine de bir darbe olur. Bu nedenle İngiltere, Portekiz, Fransa, Almanya ve bu kağıttan devletin arkasındaki Amerika tarafından tanınmasından hiçbir hayır umulmaz; aksine bu, bala karıştırılmış zehir gibidir. Yahudi varlığını tanımak ve Filistin topraklarından veya onun bir kısmından vazgeçmek, Allah'a, Rasulü'ne, müminlere, Allah'ın Kitabı'na ve O'nun Kerim Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünnete büyük bir ihanettir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Salim Ebu Sebeytan

Devamını oku...

Cihad ve Fetihler İçin Can Atan Ümmet, Ruveybida Yöneticiler Tarafından Zincire Vurulmuştur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Cihad ve Fetihler İçin Can Atan Ümmet, Ruveybida Yöneticiler Tarafından Zincire Vurulmuştur!

Haber:

Medya organları, ABD Başkanı Trump'ın, Afganistan'dan Bagram Hava Üssü'nü teslim etmesini talep eden açıklamalarını aktardı. Afgan ordusu komutanının “Afgan topraklarının bir karışı üzerinde bile anlaşmak imkansızdır” şeklindeki açıklaması sosyal medyada büyük bir yankı uyandırdı.

Yorum:

Bir Müslüman, bu dünyada sanki sonsuza dek yaşayacakmış gibi çalışmasını sağlayan ama her an bu dünyayı ayaklarının altına almaya hazır olan güçlü bir akideye sahiptir; çünkü Müslüman bu dünyada kendini ahiret için hazırlanan bir yolcu olarak görür.Bu yüzden Müslüman gençlerin her zaman Allah yolunda cihat etmeyi ve şehadeti talep etmeyi arzuladıklarını görürüz; zira mücahit, canını avucunda taşır ve canını, genişliği gökler ve yer kadar olan cennet karşılığında Allah'a satmıştır.

İslam ümmetinin, işlerinin gözetilmesinde ve İslam sancağının taşınmasında bu akideyi doğru bir şekilde uygulayan bir devletinin olduğu gün Romalıları, Persleri, Haçlıları ve Tatarları hezimete uğratmasını sağlayan işte bu savaş akidesidir. Nitekim terazinin iki kefesindeki davet ve cihat, onun önündeki tüm engelleri yıkmayı garanti ediyordu. Dolayısıyla cihat, ordunun akidesi ve İslam'ı yaymanın metodu olup devletin düşmanlarına karşı izlediği politikanın temelini oluşturuyordu; bundan sonra yapılan her türlü siyasi anlaşmalar ve müzakereler kılıçların gölgesi altında oluyor ve ümmet bu anlaşma ve müzakerelerde tüm şartlarını dayatıyor ve düşmanları da ona boyun eğiyordu.

Ancak ne yazık ki Hilafet Devleti'nin yıkılması ve kafirlerin başımıza ajan bekçilerini dikmesinin ardından cihadı başlatacak, orduları harekete geçirecek ve İslam'ın yayılması için hazırlık yapacak bir Halife kalmadı; aksine Allah yolunda cihat, onları organize edecek, gözetecek ve koruyacak bir devlet olmaksızın muhlis bireyler ve gruplar tarafından yürütülen bireysel ameller olarak kalmaya devam etti ve onların gücü, zalimler için bir ateş ve ümmetin gölgesini aydınlatan bir ışık haline geldi.Ayrıca Müslümanların siyasi işleri artık onun dışındakiler tarafından yönetiliyor ve mücahitlerin fedakarlıkları, Müslümanların başındaki yöneticilerin ve aynı şekilde Batı'nın saraylarının koridorlarında kaybolup gitmektedir.Filistin, Cezayir, Irak, Mısır, Afganistan ve Suriye'de buna dair birçok kanıtlar vardır.

Afganistan mücahitlerinin işgali bozguna uğratarak elde ettikleri zafer, Allah'ın şeriatıyla hükmeden bir devlet olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet ile sonuçlanmalıydı; zira Müslümanların hayati meselesi, şeriatın ikame edilmesi ve siyaset, yönetim, ekonomi, içtimai, iç ve dış işleri gibi hayatın her alanında şeriatla hükmedilmesidir; tıpkı Allah'ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Medine-i Münevvere'de yönetimi teslim aldığında yaptığı gibi. Aslında Amerika, Rusya ve diğer Müslüman ülkelerin kollarını koparacak olan işte bu yoldur.Nitekim Hizb-ut Tahrir, Taliban hükümetine Kur'an ve sünnetten istinbat edilmiş ayrıntılı bir eylem planı ve bir anayasa sunmuş ve kendisini Afganistan'ı, komşularını ve tüm ümmeti kalkındırmayı garanti eden gerçek İslami siyasi bir projenin sahibi olarak sunmuştu; gör bakalım bundan sonra Amerika üs talep etmeye cesaret mi edecekti yoksa İslam Devleti'nin kendisine yönelik şiddetinden vazgeçmesi için yalvaracak başka sözleri mi olacaktı?

Ancak ne yazık ki o bunu reddetmiş ve Afganistan'ı sınırlandırarak onu, büyük küresel bir güç olması yerine bir emirlik haline getirmede ısrar etmiştir!

Ordu komutanının açıklamalarında benim dikkatimi çeken şey, aslında onun sözlerinde ortaya çıkan izzet esintisinden dolayı Müslümanların genel olarak gösterdiği tepkiler ve duydukları sevinçti. Umarım bundan sonra hiçbir şey bunu silmez!

Evet, tüm ümmet, hayırla karakterize olmuş hareketlerden veya kendilerinde hayır olduğunu düşündüğü şahıslardan ortaya çıkan zaman zaman esen izzet esintilerinden dolayı sevinç duymaktadır ancak onlar bunları, sarayların eşiklerinde İslam'ın örtüsünü çıkarıp sırtlarının arkasına atarak ümmeti aldatmaktadırlar.

Bu sevinç, genel olarak Müslümanlarda hayat olduğunun, yoğun arzusunun ve aşağılanma ve boyun eğme dönemini sona erdirecek ve bizleri dünyayı adaletle yöneten en hayırlı ümmet olmaya geri döndürecek gerçek bir dönüş ve köklü bir kalkınma yolunda en değerli şeylerini feda etmeye ve cihat etmeye hazır olduklarının delilidir; bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir. Umulur ki bu yakında gerçekleşir de böylece muhlis mücahitlerin kanı muhlis yöneticilerin kararlarıyla birleşir ve ümmet, Halid'in kılıcı ve Ömer ile Ebu Bekir'in (Allah hepsinden razı olsun) hikmetiyle düşmanlarına bir darbe indirir.

Allah'ım bizi istihdam et, bizim için göz aydınlığı kıl ve bizlere, bizim Seni razı edeceğimiz ve Senin de bizden razı olacağın şeylerin müjdesini ver ki o da Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafettir. Ey verenlerin en cömerdi ve icabet edenlerin en hayırlısı.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beyan Cemal

Devamını oku...

Amerika Fütursuzca At Koşturuyor... İşbirlikçi Yöneticiler ise Onun Sömürgeci Emellerine Ram Olmuş Durumdalar!

Ne yazık ki ülkemizi yöneten iktidarlar, Amerikan emperyalizminin baskılarına teslimiyet göstermekten ve onun dünyayı tahakküm altına alma amaçlı sömürgeci stratejilerini desteklemekten bir an bile çekinmemiştir. Bu teslimiyetin en somut örnekleri arasında, eski Cumhurbaşkanı Sibsi döneminde Tunus’a ‘NATO Dışı Önemli Müttefik’ statüsü verilmesinin kabul edilmesi ve ‘Afrikan Aslanı 2025’ tatbikatına sekiz yıldır aralıksız ev sahipliği yapılması yer alıyor. Nitekim ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) komutanı General Dagvin Anderson, ABD Kongresi Silahlı Hizmetler Komitesi’ndeki bir oturumda Fas ve Tunus’un kıtada güvenlik ihraç etme kapasitesi en yüksek ortaklar arasında yer aldığını belirtti. TUNISIE TELEGRAPH sitesinin haberine göre, Tunus ve ABD arasındaki ikili iş birliği kapsamında önümüzdeki hafta Tunus’ta yeni bir eğitim programı başlayacak. Amerikan Savunma Tehditlerini Azaltma Ajansı (DTRA) uzmanları tarafından verilecek olan ileri düzey eğitim, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) tehditlere müdahaleyi konu alıyor. Eğitime Tunus Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı 61. İstihkâm Alayı katılacak.

NATO Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın, ‘Sea Guardian’ (Deniz Muhafızı) deniz operasyonuna bağlı gemilerin Tunus’a vardığını ve Tunus Donanması’nın, NATO’ya ait Yunanistan’daki Müdahale Deniz Operasyonları Eğitim Merkezi tarafından 02-12 Eylül tarihleri arasında düzenlenen özel bir eğitim kursuna katıldığını duyurduğu haberi, egemenlikten ve bağımsızlıktan dem vuran yöneticilerimizin, ülkemizi ve bizleri ne denli büyük bir tehlikeye attığının ve bizi nasıl bir bağımlılığa mahkûm ettiğinin apaçık bir kanıtıdır!

Tunus ile Amerika arasında askeri ve güvenlik alanında ‘işbirliği’ olarak adlandırılan bu yanıltıcı faaliyet ve gelen haberler karşısında, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti olarak biz, Zeytune yurdu halkına aşağıdaki gerçekleri hatırlatmak istiyoruz:

Bizimle güven tesis etmeye ve operasyonel kabiliyetlerimizi artırmaya çalıştığını iddia eden Amerika, aslında Yahudi devletinin Doha’yı vurmasına göz yumarak Katar’a ve Hamas müzakere heyetine ihanet etti. Dahası Amerika, 18 Eylül 2025 Perşembe günü Gazze’deki savaşın acilen, kalıcı ve koşulsuz olarak durdurulmasını ve Siyonist ölüm makinesiyle ve Müslüman liderlerin yüz kızartıcı tavırlarıyla felakete sürüklenen Gazze’deki halkımıza insani yardım önündeki engellerin kaldırılmasını isteyen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını altıncı kez veto etti.

Özellikle 7 Ekim 2023’ten sonra ABD; Gazze, Batı Şeria, Lübnan, İran, Yemen, Suriye ve son olarak da sözde ‘müttefiki’ olan Katar’daki Müslümanların kanını ne kadar ucuz gördüğünü ve Müslümanlara ne denli düşman olduğunu açıkça ortaya koydu. Hain ellerinin uzandığı her İslam toprağında Yahudi varlığını desteklediğini de açıkça ilan etti.

Bununla da kalmayıp bu cani varlığa para, silah ve mühimmat desteği sağladı; işlediği suçları resmi siyasi söylemlerle ve yasal kılıflarla meşrulaştırdı ve aleyhindeki tüm kınama kararlarını veto etti. Aleyhine gelecek tüm kınama kararlarını engelledi. Gazze’deki kuşatmayı kırmaya yönelik girişimlere ya da Yahudi varlığı ve liderlerine karşı tekil adımlar atmak isteyen Avrupalı ve Arap ortaklarına baskı yaptı. Her fırsatta Yahudi varlığının suçlarını destekledi ve Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşında onun tam ortağı olduğunu vurguladı.

Daha iki hafta önce, yanı başımızdaki komşumuz Libya’da düzenlenen gizli Roma zirvesinde Amerika Birleşik Devletleri, Libya üzerindeki tam hakimiyetini gözler önüne serdi. Bölünmeyi kalıcılaştırmak amacıyla roller ve paylar, dış müttefikler ile içerideki yeni kadrolar arasında dağıtıldı. Bu arada, konunun başlıca tarafları olmalarına karşın Tunus, Cezayir ve Mısır süreçten tamamen dışarıda bırakıldı.

Tunus da ekonomik ve siyasi müeyyide tehditlerinden ve sopasından azade değildir; Buna rağmen ülkenin siyasi yönetimi, Amerika’nın bölgede gerçekleştirdiği ve emperyalist gayeleri aşikâr hale gelmiş olan tatbikat ve manevraların ekseriyetine iştirak etmeyi sürdürmektedir. ABD, Akdeniz’in güney kıyısını kontrol etmeyi, yerleşimci projeyi sürdürmek için Filistin’in batı tarafını korumayı ve Gazze’deki halkımıza yardım etmek ve Yahudilerin Amerikan yeşil ışığıyla uyguladığı ölüm makinesini durdurmak amacıyla ümmetin harekete geçme olasılığını engellemeyi amaçlamaktadır.

Ey Tunus’un yiğitleri! Ey mücahitlerin torunları! Biz, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti olarak, silahlı kuvvetlerimizin Amerikan güçleriyle katıldığı her etkinlikte, bize açıkça düşman olduğunu gösteren, halkımıza pusu kuran ve topraklarımızda gözü olan bu düşmanla işbirliği yapmaktan hiçbir hayır gelmeyeceğini vurguluyoruz. Savaş zamanında o düşmanla ortak hareket etmek, yıllar geçse de hafızalardan silinmeyecek bir suçtur. Ordularımızın o düşmanın çıkarlarına alet edilmesi ise, tüm Müslümanlar gibi dinine yardım etmeyi, ümmetini, topraklarını ve kutsallarını savunmayı arzulayan subay ve askerlerimize yapılmış bir hakarettir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” [Hud 113]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER