Pazar, 12 Zilhicce 1446 | 2025/06/08
Saat: 12:03:59 (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Avrupa Parlamentosu’nun Neo-Kolonyal Kararları

Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği (AB) Parlamentosu, Tanzanya’ya çeşitli adımlar atması çağrısında bulundu. AB, muhalefet liderine yönelik “siyasi” bir davanın çözülmesini, siyasi özgürlüklerin artırılmasını, seçim yasalarının yeniden düzenlenmesini ve tüm siyasi partilerin seçimlere özgürce katılabilmesini istedi.

AB ayrıca, Tanzanya’nın muhalefet liderlerini, insan hakları savunucularını, LGBTQ+ aktivistlerini, gazetecileri ve sivil toplumu hedef alan baskıları sonlandırması çağrısında bulundu.

Avrupa Birliği’nin almış olduğu bu kararlar üzerine, Hizb-ut Tahrir / Tanzanya olarak biz şu hususları beyan ediyoruz:

1- Avrupa Birliği’nin bu kararları, Avrupa ülkelerinin Tanzanya gibi gelişmekte olan ülkelere yönelik ‘yeni sömürgecilik’ anlayışını sürdürdüklerini gözler önüne seriyor. Geçmişte sömürgecilikle derin yaralar açan bazı Avrupa ülkeleri, şimdi de gelişmekte olan ülkelerin iç işlerine burnunu sokmayı sürdürüyorlar. Gelişmekte olan ülkelerle ilgili meseleleri kendi toplantılarında gündem yapmakta ve bu ülkelere talimatlar vermektedirler. Peki, gelişmekte olan ülkelerin parlamentoları ne zaman toplanıp Avrupa ülkelerine kararlar ve direktifler dayattılar?

2- Avrupa Birliği’nin ‘siyasi özgürlükler, serbest seçimler, seçim reformları ve muhalefete yönelik baskıların sona erdirilmesi’ çağrısına gelince; Hizb-ut Tahrir / Tanzanya, demokrasiyi bâtıl ve yoz bir sistem olarak kabul etmekle birlikte, siyasetçi ya da sıradan bir vatandaş olsun insani gerekçelerle hiçbir vatandaşa baskı yapılmasını kabul etmez. Ancak Avrupa Birliği şunu açıkça bilmelidir ki; muhalefete baskı, aldatma, hile, zulüm ve benzeri uygulamalar, Avrupa Birliği’nin hem ortağı hem de savunucusu olduğu demokratik sistemin doğasında vardır. Bu sistemi gelişmekte olan ülkelere dayatmak ve empoze etmek ise çelişkili ve ikiyüzlü bir tavırdır. Çıkarlar üzerine kurulmuş bir sistemde nasıl adalet, eşitlik ya da haklardan söz edilebilir? Bu sistem sadece menfaati ölçü alır.

3- Eşcinsellik ve lezbiyenliğin savunulması yönündeki talepleri, demokratik paradigmalarının iki yönden iflas ettiğinin bir göstergesidir: Birincisi: Bu talepleri insan fıtratına aykırıdır. İkincisi: Beşerî ahlakî bir denek konumuna indirgemektedir. Geçmişte bu fiilleri “ahlak dışı” ilan edenler, bugün bu sapkınlıkları destekler hâle gelmiştir. Ayrıca, LGBTQ+ meselesinin Afrika’da ve dünyanın çeşitli bölgelerinde tepkiyle karşılanması, bu yaşam tarzını teşvik eden demokratik sistemin kabul görmediğinin açık bir göstergesidir. Çünkü bu sistemin temel taşlarından olan ‘bireysel özgürlük’ anlayışı, doğamıza aykırı bu tür davranışları teşvik etmektedir.

4- Avrupa Birliği’ne sormak istiyoruz: Tanzanya’nın iç işlerine dair gösterdiğiniz hassasiyet, Gazze’de cereyan eden aleni soykırımdan daha mı önemlidir? Avrupa’nın, işgalci Yahudi varlığına her düzeyde -ekonomik, siyasî, askerî- destek verdiğini herkes biliyor. Avrupa Birliği’nin bu tutumu hangi insanlığa sığar? Eğer bu bir insanlık değilse, o hâlde bunun adı sadece ikiyüzlülük ve çifte standarttır.

Son olarak şunun iyi anlaşılması gerekir: Avrupa Birliği’nin temel ideolojisi kapitalizmdir; sömürüye ve emperyalizme dayalı bir sistemdir. Demokrasi diye pazarladıkları siyasi sistem ise aslında büyük bir aldatmacadan ve ihanetten ibarettir. Bu yalanın arkasına sığınarak, kendi çıkarlarını koruyan herkesle iş birliği yaparlar. Onlar için ne insanlık ne adalet ne de insan hakları gerçekte bir ölçü değildir, tek ölçü çıkardır.

Artık yeter! Aklı başında her insanın, din, ırk veya coğrafi konum gözetmeksizin herkes için adaleti ve hakkaniyeti sağlayan İslami sisteme yönelmesinin zamanı gelmiştir.

Devamını oku...

Kan Deryası Dinmiyor, Ümmet ise Müslüman Orduların Vurdumduymazlığı Altında İnim İnim İnliyor!

Allah Subhânehu ve Teâlâ, Kuranda bir Müslümanın canına kıymanın, tüm insanlığın canına kıymak olduğunu bildiriyor. Ayrıca bir Müslümanın hayatı, Allah katında Kâbe’den bile daha değerlidir. Peki Müslümanların kanını, değersiz bir suymuş gibi nasıl böyle hoyratça akıtabiliyorlar?

Sudan’da geçtiğimiz günlerde meydana gelen korkunç bir katliamda 300 Müslüman hunharca öldürüldü. Sudan Ulusal İnsan Hakları Komisyonu 4 Mayıs 2025 tarihinde yaptığı açıklamada, Batı Kordofan’daki En-Nuhud kentinde Hızlı Destek Kuvvetleri’nin düzenlediği saldırıda 21’i çocuk, 15’i kadın olmak üzere en az 300 sivilin yaşamını yitirdiğini bildirdi. Bu vahşet, kent kontrol altına alındıktan sonra askerler tarafından gerçekleştirilen katliam ve yağma furyasının ardından yaşanmıştır.

15 Nisan 2023’ten beri Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ile ordu arasındaki iktidar mücadelesi binlerce ölüme ve dünyanın en büyük insani krizlerinden birine neden olmuştur. Birleşmiş Milletler ve yerel yetkililer, 20 bin can kaybının yaşandığını, 15 milyon insanın ise evsiz kaldığını söylüyor. Ancak bazı Amerikalı araştırmacılar, korkunç gerçeğin daha da büyük olduğunu ve ölü sayısının 130 bine ulaştığını öne sürüyor.

Sudan, ümmetin bedeninde kanayan derin bir yaradır. Sayısız hançer darbesiyle delik deşik olmuş bu bedenden Sudan da nasibini alıyor. Düşmanları, bu bedeni zayıf sansalar da içten içe onun dirilişinden ürküyorlar. Bu yüzden darbe üstüne darbe yağıyorlar üzerine. Dünyanın vicdansız çakalları ise hesap sormaksızın kemiriyorlar bu asil bedeni.

Sudan’da akan bu kan, Gazze’de Yahudilerin akıttığı kanla, Bangladeş ve Pakistan’daki Müslümanların kanıyla kardeştir. Hepsi masum, günahsız canların pak kanlarıdır. Suçsuz günahsız bu kanlar, kıyamet günü ordularımızın ihanetini Rabb’in divanında şahitlik edecekler. Aslında bu ordular, doğru şekilde yönetildiği takdirde ümmetin en büyük gücüdür. Ne yazık ki, şimdi zalim yöneticilerin elinde esirdir; iradesi çalınmış, gücü kösteklenmiş ve İslam ümmetine yardım etmesi engellenmiştir.

Bugünkü çatışma, ümmetin, rejimlerin öfke duygularını, tepkileri veya orduların olası hareketlenmelerini bastırma çabalarına karşı koymak için acil ve ciddi bir şekilde harekete geçmesi gerektiğine dair bir farkındalık savaşıdır. Ayrıca, kurtuluşun ancak bu zalim yöneticilerin ortadan kaldırılması ve Hizb-ut Tahrir’e nusret verilmesiyle gerçekleşeceğine inanılmalıdır. Bu sayede ümmet itibarını yeniden kazanacak, şeriat hem yönetimde hem de toplumsal hayatta olması gereken yere tekrar oturtulacaktır.

Bu kan, her yerde çağlayan bir şelale gibi akmaya devam edecektir; Rabbimiz bununla kullarını sınıyor, arından şehitler biçiyor. Bu kanlar; korkaklara yüz karası, hainlere beddua, sadıklara ışık olacaktır. Çok geçmeden de zalimleri yakan kızıl bir alev haline gelecektir!

وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباً“Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Devamını oku...

Nihayet Tâğût Trump’ın Bölge Ziyareti Sona Erdi

  • Kategori Hizb
  •   |  

00:00
00:00
00:00

Trump 13 Mayıs 2025 günü Suudi Arabistan’ı ve sonra 14 Mayıs 2025 günü Katar’ı ziyaret etti ve 15 Mayıs 2025 günü son durağı olan Birleşik Arap Emirlikleri’ne giderek ziyaret turunu tamamladı.

Sonra bu ziyareti, saf insanların aklıyla alay ederek Trump’ın Yahudi varlığına desteğinin sarsıldığı izlenimini vermek için Yahudi varlığını ziyaret etmeyeceği şeklindeki aldatmacasıyla destekledi! Oysa Trump bu üç ülkeden ayrıldıktan sonra Yahudi varlığı Gazze’ye yönelik saldırılarını genişlettiği malumdur ve kesin olarak bilinmektedir ki Yahudi varlığı, özellikle Trump döneminde, Amerika’nın tam onayı olmadan Gazze’ye saldırı başlatamaz veya onu genişletemez! Trump bununla da yetinmeyip onların önünde açık açık, hiç gizlemeden, Gazze üzerinden emlak ticareti yaptığını belirtti. Trump, Katar’da şunları söyledi: “Gazze konusu benim ilgimi çekiyor. Bence burası emlak açısından çok önemli bir bölge…” Trump, bir kez daha Filistin halkının Gazze’den başka ülkelere taşınmasını önerdi ve bu ülkelerin ‘onları kabul etmeye hazır’ olduklarını söyledi. (15.5.2025 BBC) Ne de kötü hüküm veriyorlar! Oysa bu devletler onu şöyle karşılamışlardı:

1. Trump Riyad’a vardığında öyle coşkulu bir şekilde karşılandı ki, Kudüs’ü Yahudilerin başkenti olarak tanıyan, ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyan ve Golan Tepeleri’ni Yahudi varlığına ilhak eden, İslam’ın ve Müslümanların düşmanı olarak değil de sanki gökten kurtarıcı ve halaskâr olarak inmişti... Tüm bunlara rağmen onu coşkuyla karşıladılar. O ise, aralarında açıkça “Gazze Şeridi’nde keyfince at oynatmak, orayı alıp satmak ve halkını oradan sürmek” istediğini dile getiriyordu... Yine de onu coşkuyla karşılıyorlardı! Oysa daha ilk başkanlık döneminde onların gözü önünde şöyle demişti: “ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin Suudi Arabistan’a sağladığı koruma karşılığında ödeme yapmasını istemeyi sürdürüyor. İki haftadan kısa bir sürede beşinci kez Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz’e ödeme yapması çağrısında bulunarak ‘Amerikan koruması olmasaydı Suudi Arabistan ayakta kalamazdı’ dedi.(11.10.2018 El Cezire) Sonra onlardan ayrılmadan önce Müslümanların paralarını alıp götürdü: “Beyaz Saray, Başkan Trump’ın Suudi Arabistan’ın ABD’ye 600 milyar dolarlık tarihi bir yatırım taahhüdü aldığını açıkladı... Ayrıca ABD ile Suudi Arabistan arasında yaklaşık 142 milyar dolarlık tarihin en büyük savunma satış anlaşması imzalandı.(13.5.2025 El Cezire) Müslümanların parasını yağmalamakla yetinmeyip bir de Yahudilerle normalleşmeyi teşvik etti: “ABD Başkanı Donald Trump, salı günü yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan’ın yakında Abraham Anlaşmalarına katılacağını söyledi... Ayrıca Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşme anlaşması imzalamasını güçlü şekilde umduğunu ifade etti.(13.5.2025 Sky News Arabia) Devamında: “Trump, Suriye Geçiş Süreci Başkanı Ahmed Şara ile Riyad’da görüştü, ardından ziyaretinin ikinci günü Katar’a geçti... Toplantıya Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan da çevrimiçi olarak katıldı...(14.5.2025 BBC) İngiliz The Times gazetesi ise Ahmed Şara’nın perde arkasını açığa çıkardı: “The Times, Başkan Şara’nın, Amerikan başkanını etkilemek amacıyla Suriye’nin başkenti Şam’da ‘Trump Tower’ açma olasılığına değindiğini yazdı. Aralarında Suudi Arabistan ve Türkiye’den öne çıkan isimlerin de olduğu arabulucularla bu mesajın Trump’a iletilmeye çalışıldığı belirtildi... The Times, güvenlik kaynaklarından edindiği bilgilere göre, Şara’nın Abraham Anlaşmalarına katılmak için görüşmelere başlamayı teklif edebileceğini de aktardı...(13.5.2025 BBC) Tüm bu gelişmelerden anlaşılacağı üzere, Muhammed bin Selman ve Türkiye Cumhurbaşkanı bu sürecin “mimarları” idi!

2. Sonra Katar’a geçen Trump orada düşman gibi değil, bilakis dost gibi karşılandı. Oysa Yahudilerle yapılan müzakerelerde, sayıca ve teçhizatça az bir mümin grubun karşısında savaşlarda elde edemediklerini vermek üzere müzakere merkezi olmayı onlara dayatan kendisiydi. Onları Yahudilerle müzakerelerin merkezi olmayı dayattılar, sanki Katar tarafsızmış gibi, bilakis onlar Yahudilere daha yakındırlar! İşte onu dostlarını ve sevdiklerini karşıladıkları gibi karşıladılar. Trump bu ziyareti sırasında, Katar’ın varlığını reddedemediği Amerikan üssünü de ziyaret etti. Oysa bu üs, Amerika’nın her yerde Müslümanlara karşı yürüttüğü savaşın merkezidir! Katar ziyaretinin son gününde Trump, Katar’daki üssünde, Katar’ın gözleri önünde ve kulakları işitecek şekilde, “ABD Başkanı Donald Trump, perşembe günü yaptığı açıklamada, Katar’ın Ortadoğu’daki en büyük Amerikan üssü olan el-Udeyd Hava Üssü’ne 10 milyar dolar yatırım yapacağını duyurdu…(15.5.2025 Sky News Arabia)

3. Trump daha sonra Körfez turunun üçüncü ve son durağı olan Birleşik Arap Emirlikleri’ne geçti… Orada başka hiçbir yerde görmediği şeyler gördü! Onu ağırlamak için bir cami bile kapatıldı, evet ona jest olsun diye camiyi kapattılar! “…Trump caminin içinde gazetecilere şöyle dedi: “Camiyi ilk kez bir günlüğüne kapatıyorlar. Bu doğru mu?... İlk kez kapattılar. Sanırım Birleşik Devletler’in onuruna. Benim onuruma olmasından daha iyi. Bu onuru ülkeye verelim. Bu büyük bir onur.” Muhammed bin Zayed kendisini ayrıca BAE’nin devlet başkanları, krallar ve cumhurbaşkanlarına verdiği en yüksek nişan olan “Zayed Nişanı” ile onurlandırdı. Sonra BAE’nin yatırım rakamı açıklandı: tam 1,4 trilyon dolar! “BAE Devlet Başkanı, başkent Abu Dabi’deki El-Vatan Sarayı’nda ABD Başkanı’nı karşılarken, ülkesinin önümüzdeki on yıl içinde Amerika Birleşik Devletleri’ne 1,4 trilyon dolar yatırım yapacağını açıkladı.” (BBC, 15/5/2025) Trump ise, Müslümanların servetlerini, başlarındaki liderlerin ihanetiyle elde ettiği için övünerek onların kulaklarını patlatırcasına şöyle dedi: “Bu bir rekor turu. Toplamda 3,5-4 trilyon doları bulacak bir tur hiç yapılmadı. Sadece bu dört ya da beş gün içinde.(15.5.2025 BBC)!! Sonra Trump bölgeden, topladıklarını cebine koyarak mavi bir halı üzerinde ayrıldı. “Trump, Abu Dabi Havalimanı pistine BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed eşliğinde çıktı ve iki lider açık mavi bir halı üzerinde özel sohbetlere daldı.(16.5.2025 CNN)

4. Müslüman ülkelerdeki yöneticiler, Allah’tan, Rasûlü’nden ve müminlerden utanmaksızın onu işte böyle karşılıyorlar! Bütün bunlara rağmen Trump ise onları ve Müslümanların servetlerini ticaret konusu yapıyor, o yöneticilerin malik olmadığı Müslümanlara ait servetleri talan ediyor: “Trump, Katar’da yaptığı bir iş insanları toplantısında, Körfez turunun toplamda dört trilyon dolara ulaşabilecek anlaşmalarla sonuçlanabileceğini söyledi… ‘Bu bir rekor turu. Toplamda 3,5-4 trilyon doları bulacak bir tur hiç yapılmadı. Sadece bu dört ya da beş gün içinde.’ diye ekledi.” (15.5.2025 BBC)

5. İşte böylesi kimselerin Müslüman beldelerinde yönetici olmaları, memleketleri Trump ve onun gibileri için eğlence ve gösteriş alanına çevirmeleri, dilediklerince cirit atıp istedikleri gibi hareket etmeleri en büyük musibetlerden biridir!

İslam ve Müslüman düşmanı kâfirlere sağlı sollu alkış tutan, ihaneti emanet, yalanı da doğruluk olarak gösteren böylesi kimselerin Müslümanların başına yönetici olmaları gerçekten en büyük felaketlerden biridir. Allah Rasûlü SallAllahu Aleyhi ve Sellem İmam Ahmed’in Ebu Hurayra’dan tahriç ettiği hadiste ne kadar doğru söylemişti:

إِنَّهَا سَتَأْتِي عَلَى النَّاسِ سِنُونَ خَدَّاعَةٌ، يُصَدَّقُ فِيهَا الْكَاذِبُ وَيُكَذَّبُ فِيهَا الصَّادِقُ، وَيُؤْتَمَنُ فِيهَا الْخَائِنُ وَيُخَوَّنُ فِيهَا الْأَمِينُ، وَيَنْطِقُ فِيهَا الرُّوَيْبِضَةُ. قِيلَ: وَمَا الرُّوَيْبِضَةُ؟ قَالَ: السَّفِيهُ يَتَكَلَّمُ فِي أَمْرِ الْعَامَّةِ “İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru söyleyenler yalanlanacaktır. Hainlere güvenilecek, güvenilir insanlar ihanetle suçlanacaktır. İşte o gün Ruveybida konuşacaktır. Dediler ki ‘Ruveybida da nedir?’ Buyurdu ki: Halkın işleri hakkında söz sahibi olan aşağılık kimselerdir.”

6. Ey Müslümanlar!

وَلَا تَيْأَسُوا مِنْ رَوْحِ اللهِ إِنَّهُ لَا يَيْأَسُ مِنْ رَوْحِ اللهِ إِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ “Sakın Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.[Yusuf 87] Trump ne kadar zorbalık yapsa ve kibri ne kadar galip gelse de, onun da sonu selefleri gibi olacaktır. Zira tağutluğa saplanmış bu muhteris, kendisinden önceki benzerlerinin başına gelenleri ya unutmuş ya da görmezden gelmiştir. Ondan önce Firavunvari davranışlar sergileyen Pers kralları ve Roma imparatorları, taşkınlık ve zulümde sınır tanımadıktan sonra, Allah tarafından hiç ummadıkları bir yerden, cihatla, ülkelerin fethedilmesiyle ve bu toprakların İslam’ın nuruyla aydınlatılmasıyla cezalandırıldılar... Aynı şekilde, Müslüman yöneticiler ne kadar şerli olurlarsa olsunlar, Allah’ın izniyle onlar da zail olacaklardır. Zira Müslümanların toprağı paktır, onu sömürgeci kâfirlerden kim kirletmeye çalışırsa çalışsın, orada asla kalıcı olamayacaktır.

7. Ey Müslümanlar! Müslümanlara asla yalan söylemeyen ve aldatmayan öncü bir parti olan Hizb-ut Tahrir, içinde yaşadığımız bu zorba yönetimlerin sona ereceğinden ve Allah’ın izniyle Raşidi Hilafet’in yeniden kurulacağından emindir. Zira İmam Ahmed’in Müsned’inde Huzeyfe’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

  ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ. ثُمَّ سَكَتَ “Sonra zorba diktatörlük dönemi olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilâfet olacaktır, sonra sustu.” Ancak Sünnetullah, gökten melekler indirip biz otururken hilafeti kurup bizim yerimize düşmana karşı savaştıracak şekilde değildir. Bilakis Allah meleklerini, Rablerine iman etmiş ve Rablerinin de hidayetlerini artırdığı Müslüman askerler olarak sabırla savaşan, imamlarının arkasında saf tutan, düşmanlarıyla onun arkasından savaşan ve hilafetlerini yeniden kuran kimselere nusretiyle destek ve müjde olarak gönderir. İşte o zaman onlara müjde vardır:

نَصْرٌ مِنَ اللهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَAllah’tan bir nusret ve yakın bir fetih. Haydi müminleri müjdele.[Saff 13]

Devamını oku...

Hindistan-Pakistan ve Ateşkes

Soru Cevap

Hindistan-Pakistan ve Ateşkes

00:00
00:00
00:00

Soru:

ABD Başkanı Donald Trump Cumartesi günü Truth Social hesabından yaptığı açıklamada, “Amerika Birleşik Devletleri’nin arabuluculuğunda geçen uzun bir gecenin ardından, Hindistan ve Pakistan’ın tam ve derhal geçerli olacak ateşkes konusunda anlaşmaya vardığını duyurmaktan memnuniyet duyuyorum. Her iki ülkeyi de sağduyulu ve akıllıca bir yaklaşım sergiledikleri için tebrik ediyorum.” dedi. (11.05.2025 El Cezire) 22 Nisan 2025’te Hindistan yönetimindeki Cammu Keşmir’in Pahalgam bölgesindeki Baisaran Vadisi’nde turistleri hedef alan saldırının ardından Hindistan ve Pakistan arasındaki tansiyon yükselmişti. Saldırıda 25’i Hintli, 1’i Nepalli toplam 26 kişi hayatını kaybetmişti... Hindistan, 23 Nisan 2025 tarihinde, Pakistan’a karşı aldığı bir dizi yaptırım kapsamında 1960 tarihli İndus Suları Anlaşması’nı geçici olarak askıya aldığını duyurmuştu. Hindistan’ın İndus Suları Antlaşması’nı askıya almasına misilleme olarak, Pakistan da ikili ilişkileri düzenleyen 1972 tarihli Şimla Anlaşması’nı askıya aldığını açıklamıştı. 7 Mayıs 2025’te Hindistan, “Operasyon Sindoor” adını verdiği bir askeri operasyon başlattığını duyurmuş, ardından Pakistan da karşılık vermişti... Şimdi de Trump, ülkesinin arabuluculuğunda Hindistan ile Pakistan’ın tam ve hemen ateşkes konusunda anlaştıklarını duyurdu... Peki bu gerginlik ve çatışmanın asıl sebebi nedir? Hindistan’ın geçici olarak askıya aldığı İndus Suları Antlaşması tam olarak nedir? Amerika’nın, tıpkı ateşkesin sağlanmasında olduğu gibi saldırının başlamasında da bir parmağı var mıdır?

Cevap:

Bu sorulara net bir yanıt verebilmek için aşağıdaki hususlara göz atılması kaçınılmazdır:

1- Hindistan’da, Atal Bihari Vajpayee liderliğinde 1998-2004 yılları arasında iktidara gelen, 10 yıllık İngiltere yanlısı Kongre Partisi’nin iktidarının ardından 2014’te Narendra Modi liderliğinde tekrar iktidara gelen Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Party - BJP), ABD yanlısı bir partidir, ABD’nin Avrasya yani Çin’i çevreleme ve kuşatma stratejisinin bir parçasıdır... Amerika’nın Uzak Doğu’daki acil çıkarlarının, fanatik Hindu lider Modi’nin 2014’teki zaferinde etkili olduğu besbellidir ve halen de onu desteklediği görülüyor... Narendra Modi, 2019’da Keşmir’in ilhakından, 2014, 2017 ve 2020’de Çin’le yaşanan sınır çatışmalarına, Afganistan politikalarından Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nu baltalamaya kadar her daim ABD’nin çıkarlarına hizmet etmiştir.

2- 2014 yılında Modi’nin Hindistan’da iktidara gelmesinin ardından ABD, Çin’e uyguladığı baskıyı artırmak, onu çepeçevre kuşatmak, çevresindeki bölgeleri kontrol altına almasını engellemek ve onu kendi sınırları içine hapsetmek için Hindistan’ı etkili bir şekilde kullanmıştır... Bilindiği üzere Amerika, Çin’e ekonomik savaş açtı, Trump, Çin mallarına ağır gümrük vergileri getirdi. Trump, getirdiği bu ek gümrük vergileriyle Çin ekonomisini zayıflatmayı amaçlıyor. Basında, gümrük tarifelerindeki astronomik artışlar nedeniyle iPhone gibi dev teknoloji şirketlerinin üretim faaliyetlerini Hindistan’a taşıyacağına dair haberler yer aldı. “Financial Times gazetesinin haberine göre Apple şirketi, ABD’de satılan tüm iPhone telefonlarının montaj operasyonlarını Hindistan’a taşımayı planladığını açıkladı.” (26.04.2025 euronews) Böylece ABD, Çin’le mücadele stratejisinin bir parçası olarak, Hindistan’ı bölgede hem ekonomik hem de askeri bir güç olarak konumlandırmanın çabası ve gayreti içerisindedir.

3- ABD, bu stratejisi gereği, Hindistan’ın tamamen Çin’e yoğunlaşmasını sağlamak için bir yandan Hindistan’ı askeri ve ekonomik olarak güçlendirmeye çalıştığı gibi diğer yandan da Amerika yanlısı ve kuklası olan Hindistan ile Pakistan arasındaki anlaşmazlıkları gidermeye çalışmaktadır...

Stratejinin birinci ayağına gelince: ABD, Hindistan ve ordusuna, nükleer teknoloji transferi de dahil olmak üzere her türlü desteği sağlamıştır... Washington’daki Trump–Modi zirvesinde, Çin’le mücadele görüşmenin ana gündem maddesini oluşturmuştur: “İki lider ayrıca, Japonya ve Avustralya’nın da dahil olduğu Asya-Pasifik bölgesindeki ‘Dörtlü Güvenlik Diyalogu’nun (QUAD)’ güçlendirilmesi konusunu da ele aldı. Hindistan, Çin’in artan askeri faaliyetlerine karşı bir denge unsuru olarak görülen grubun liderlerini bu yıl içinde ağırlamaya hazırlanıyor. (14.02.2025 Reuters)

Stratejinin ikinci ayağına gelince, bu problemlerin en bariz ve belirgin olanı şunlardı:

A- Pakistan’ın sınırda bulunan askeri birlikleri, Hindistan’ın Pakistan sınırında konuşlanmış askeri birliklerini Çin cephesine kaydırmasına engel teşkil ediyordu. Bu yüzden ABD, Hindistan’ın Çin’e karşı özgürce ve rahatça hareket edebilmesini sağlamak ve askeri birliklerini, Pakistan sınırı yerine Çin sınırına kaydırmasına olanak tanımak için, Pakistan’dan, Hindistan sınırındaki askeri birliklerinin Pakistan Talibanı ile savaşmak üzere Veziristan’daki aşiret bölgelerine, Belucistan Kurtuluş Ordusu ile savaşmak için de Belucistan ve Afganistan sınırına kaydırılmasını istedi. ABD daha sonra Hindistan’ın Pakistan’la mücadeleden geri durup Çin’le mücadeleye yoğunlaşmasını sağlamak amacıyla, Pakistan’dan Hindistan’a taviz üstüne taviz vermesini talep etti. Bundan ötürü, daha önce de belirtildiği üzere Pakistan, Hindistan sınırındaki askeri birliklerinin önemli bir kısmını geri çekerek, bunları, iç çatışmalarda cihatçı gruplara karşı kullandı... Afganistan’da Taliban ile çatışmaya başladı.

B- Keşmir anlaşmazlığı. Hindistan, 05 Ağustos 2019 tarihinde Keşmir’i ilhak etti. 18 Ağustos 2019 tarihinde yayınladığımız soru cevapta şöyle dedik:

“11 Eylül 2001 olaylarından kısa bir süre sonra, Bush yönetimi Hindistan’a yoğunlaştı. ABD, Hindistan ile nükleer iş birliği anlaşması dahil olmak üzere ABD programları doğrultusunda Hindistan ile Çin arasındaki askeri dengesizliği gidermek için bir dizi inisiyatif başlattı...

- Amerika, Keşmir’deki Hindistan-Pakistan geriliminin Hindistan’ın Çin’le mücadelesini sekteye uğrattığını gördü... Bu yüzden ABD, iki ülke arasında yaşanan bu gerilimi düşürmek amacıyla Hindistan ile Pakistan arasında bir normalleşme süreci başlattı. Başlatılan bu normalleşme sürecinden, Keşmir yüzünden birbirleriyle savaşan Hindistan ve Pakistan kuvvetlerinin nötralize edilmesi ve bu iki ülke enerjisinin Çin’in yükselişinin kısıtlanması amacıyla ABD ile iş birliğine yönlendirilmesi hedeflenmiştir. ABD, Keşmir’in Hindistan’a ilhakının, Keşmir’i askeri yolla geri almasını önlemek ve konuyu diyalog masasına taşımak için Pakistan rejimine yapılan baskının, tıpkı Yahudi varlığının, Filistin topraklarında dilediği şekilde işgal ve ilhak faaliyetlerini sürdürdüğü halde Abbas yönetimi ve Arap ülkelerinin Yahudi devlet ile askeri çatışmaya girmemesi örneğinde olduğu gibi, sorunu ortadan kaldıracağını ve aralarındaki askeri çatışmayı önleyeceğini düşünüyordu! Böylece Modi, Cammu Keşmir’i ilhak etme ve demografik yapıyı değiştirme planını uygulamaya koydu ve nihayetinde 5 Ağustos 2019’da, Keşmir’e özel statü tanıyan Anayasa’nın 370. Maddesi’ni iptal etme kararını aldı...” ABD, Keşmir ilhak edilince Müslümanların Keşmir’i unutacağını ve şu an Amerikan çizgisinde hareket eden Hindistan ile Pakistan arasında artık herhangi sorun yaşanmayacağını sandı. Fakat ABD ve Hindistan’ın ya unuttuğu ya da bilerek görmezden geldiği bir şey var. Keşmir, Müslümanların kalbinde özel bir yere sahiptir ve Allah’ın izniyle bir gün yeniden özgürlüğüne kavuşacaktır...

C- Hindistan ve Pakistan arasındaki su paylaşımı sorunu. Hindistan mevcut İndus Suları Anlaşması’nın revize edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Hindistan, uzun süredir, hızlı nüfus artışını gerekçe göstererek, 1960 yılında Dünya Bankası arabuluculuğunda dokuz yıl süren müzakerelerin ardından imzalanan İndus Suları Anlaşması’nın yeniden gözden geçirilmesini talep etmektedir. India Today gazetesinin haberine göre, “Hindistan, Chenab Nehri üzerindeki Baglihar Barajından Pakistan’a olan su akışını durdurdu. İsmi açıklanmayan bir kaynağa dayandırılan haberde, Yeni Delhi’nin Jhelum Nehri üzerindeki Kishanganga Barajından da su akışını kesmeyi planladığı öne sürüldü.” (05.05.2025 Anadolu Ajansı) Hindistan’ın anlaşmayı tek taraflı askıya alması ve yıllardır sürdürdüğü revizyon talebi dikkate alındığında, Modi hükümetinin Bahalgam saldırısı sonrası anlaşmayı askıya alma adımı, Pakistan’a baskı yapmak ve onu revizyon talebini kabul etmeye zorlamak için yapılmış bir hamle olarak değerlendirilebilir. “Son yıllarda, Hindistan Başbakanı Narendra Modi hükümeti, su antlaşmasını yeniden müzakere etmek için girişimlerde bulundu. Hindistan ve Pakistan, Kishanganga ve Ratle hidroelektrik santrallerinin su depolama hacimlerine ilişkin teknik ve hukuki uyuşmazlıklarını gidermek için Lahey’deki Uluslararası Daimî Tahkim Mahkemesi’ne başvurdular...” (27.04.2025 Arabi21)

İndus Suları Antlaşması (ISA), Hindistan ile Pakistan arasında su dağılımını düzenleyen uluslararası bir anlaşmadır; Dünya Bankası’nın garantörlüğünde 19 Eylül 1960 tarihinde Karaçi’de imzalanan bu anlaşma, iki ülke arasındaki su diplomasisinin temel çerçevesini oluşturmaktadır. Anlaşma, Batı nehirlerinin (İndus, Jhelum ve Chenab) sularının kontrolünü Pakistan’a, doğu nehirlerinin (Ravi, Beas ve Sutlej) sularının kontrolünü ise Hindistan’a verdi.

D- Keşmir’deki cihatçı gruplar. Keşmir’deki cihatçı hareketler, Hindistan’da güvenlik kaygılarına yol açması üzerine Amerika, Hindistan’ın bu hareketlerin Keşmir’deki uzantılarına yönelik bir operasyon başlatmasına zemin hazırlamak ve Pakistan yönetimini de ülke içindeki benzer gruplara karşı düzenlenecek bu operasyona dahil etmek için bölgede sanal bir savaş tezgahlamak istemiştir... Bu işlem iki safhada gerçekleştirmiştir:

Birincisi: Keşmir’de bir saldırı tezgahlayıp suçu Keşmir’deki grupların üzerine yıkmak, sonra da saldırıyı, bu grupların Pakistan’daki merkezlerine büyük çaplı bir askeri operasyon düzenlemek için bir bahane olarak kullanmak... Keşmir’deki cihatçı hareketleri destekledikleri bahanesiyle sürgün etmek ya da öldürmek için Keşmirli Müslümanlara ve Keşmir’deki hareketlerin kökenlerine karşı bir askeri operasyon düzenlemek. Nitekim Yahudiler de Gazze’de direnişe destekledikleri gerekçesiyle Gazzelilere yönelik katliamlar işlemektedir... Sonra da saldırıyı bu hareketler gerçekleştirdiği gerekçesiyle Pakistan rejimini köşeye sıkıştırarak Keşmir’e destek vermesinin önüne geçmek!

Böylece Hindistan, Amerika’nın emri ve yönlendirmesiyle Keşmir’de düzmece bir saldırı tezgahlamıştır... Saldırının düzmece olduğunun kanıtı şudur:

- 22 Nisan 2025’te Hindistan yönetimindeki Keşmir’in Pahalgam bölgesindeki Baisaran Vadisi’nde turistleri hedef alan, Hindistan’ın Pakistan destekli bir silahlı grup tarafından gerçekleştirildiğini öne sürdüğü ama Pakistan’ın bu iddiayı kesin bir dille reddettiği bu saldırı, ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in Yeni Delhi’de bulunduğu bir sırada gerçekleşti. “ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance, bugün pazartesi günü Hindistan’a geldi. Dört günlük ziyareti çerçevesinde Başbakan Narendra Modi ile görüşmeler gerçekleştirecektir” (21.04.2025 Bahreyn Haber Ajansı) Hindistan’ın, ABD’li yetkilinin Yeni Delhi’de bulunduğu bir sırada Pakistan’a karşı İndus Suları Anlaşması’nın askıya alınması da dahil olmak üzere tüm ön tedbirlerini alması, Amerika ile tam bir uyum içinde hareket ettiğini göstermektedir. Tüm bunların sadece bir tesadüften ibaret olduğunu varsaymak kesinlikle doğru değildir.

- Hindistan hükümetinin, 22 Nisan saldırısından hemen sonra henüz hiçbir soruşturma veya araştırma yapmadan dakikalar içinde Pakistan’ı suçlaması, Pakistan’ın uluslararası bir soruşturma talebine rağmen Hint medyasının hemen Leşkeri Tayyibe (LET) örgütünün bir kanadı olan Direniş Cephesi’ne işaret etmesi, Direniş Cephesi’nin ise saldırıyı reddetmesi, tüm bunlar, saldırının “kurgulanmış” bir saldırı olduğuna ortaya koymaktadır. “Direniş Cephesi (TRF), saldırının sorumluluğunu ilk olarak sosyal medya üzerinden üstlendi; ancak daha sonra “siber saldırıya” uğradığı gerekçesiyle açıklamasını geri çekti.” (30.04.2025 24.ae)

Ardından ikinci aşama başladı. Hindistan, 6 Mayıs 2025 akşamı Pakistan’a karşı füze saldırısı düzenledi. Hindistan, alışılageldiği üzere yalnızca Pakistan yönetimindeki Keşmir’i değil, bu sefer Pencap bölgesindeki noktaları da hedef aldı. Pakistan, Hindistan’ın iç kesimlerindeki hedeflere misilleme yapmak yerine, yalnızca sınır çatışmalarıyla ve sınırda Hint uçaklarını düşürmekle karşılık verdi. Hindistan ise Pakistan’a yönelik saldırının etkisini hafifletmek amacıyla, Pakistan ordusuna ait hedeflerin vurulmadığını, yalnızca “teröristlerin” hedef alındığını savundu. (07.05.2025 Arapça TV) İki taraf arasındaki çatışmalar giderek şiddetlendi. “Hindistan ve Pakistan askeri güçleri arasında, Keşmir Kontrol Hattı boyunca şiddetli çatışmalar yaşandı. Hint medyasının aktardığına göre, Kontrol Hattı boyunca patlama sesleri duyuldu ve taraflar arasında can kayıpları olduğu bildiriliyor.” (09.05.2025 El Arabiya) Hindistan, 3 uçağının düşürüldüğünü kabul etti ve kontrolündeki Keşmir’de Pakistan saldırıları sonucunda 7 sivilin hayatını kaybettiğini duyurdu. Pakistan, yaptığı açıklamada, üçü Fransız Rafale tipi olmak üzere 5 Hint savaş uçağını ve 25 Yahudi varlığı yapımı insansız hava aracını düşürdüğünü duyurdu. Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Hindistan’ın Pakistan mevzilerine düzenlediği saldırıya karşılık olarak 10 Hint savaş uçağını düşürebilirdik, ancak ordu komutanları ölçülü davranarak yalnızca 5 savaş uçağını düşürdüler...” (07.05.2025 Şarku’l Avsat) Pakistan Ordu Sözcüsü Ahmed Şerif Chaudhry, “Bunyan-un-Marsoos Operasyonu kapsamında Hindistan’da 26 askeri hedefi vurduğunu belirterek, Pakistan’a ait onlarca SİHA’nın Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi de dahil olmak üzere Hindistan’daki büyük şehirlerin üzerinde uçuş gerçekleştirdiğini ifade etti.” (10.05.2025 Sky news) Mevcut göstergeler, Pakistan’ın Hindistan’a karşı büyük ölçekli bir saldırı başlatma, Hindistan ile çatışmaya girme ve onu yenme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor. Ne var ki ABD’nin ipleri elinde tutması, böylesi bir cesur adımı atmasına, Hindistan’a ezici bir darbe indirmesine ve Amerika’nın uşağı Modi’yi alaşağı etmesine müsaade etmemiştir... Amerika’nın baskısıyla Pakistan’daki işbirlikçi rejim, Hindistan’ın saldırganlığına karşı cılız bir yanıt vermiş olsa da, bu kısıtlı misilleme dahi Pakistan’daki Müslüman askerlerin eşsiz kahramanlığını ve savaşma motivasyonlarının ne denli güçlü olduğunu ortaya koymuştur. Pakistan rejiminin Amerika ile iş birliği yapmasına ve ordunun hareket serbestisinin kısıtlanmasına rağmen, bu Müslüman ordu, daha önce belirttiğimiz üzere, müşrik düşmana kayda değer zayiat verdirmiştir... Tüm bu gelişmeler, ABD’yi savaş planını başlattığı gibi bitirmeye, saldırıyı da başlattığı gibi durdurmaya sevk etmiştir. Ardından savaş planını, kuklası iki rejim olan Hindistan ile Pakistan arasında kıvrak ve pis bir siyasi pazarlığa dönüştürmüştür...

4- Bu nedenle Hindistan’ın saldırılarının başlamasından tam dört gün sonra 10 Mayıs 2025’te, ABD’nin direktifiyle taraflar arasında ateşkes ilan edilmiştir. ABD Başkanı Trump, aynı gün 10 Mayıs 2025’te Truth Social hesabından yaptığı açıklamada “Amerika Birleşik Devletleri’nin arabuluculuğunda geçen uzun bir gecenin ardından, Hindistan ve Pakistan’ın tam ve derhal geçerli olacak ateşkes konusunda anlaşmaya vardığını duyurmaktan memnuniyet duyuyorum. Her iki ülkeyi de sağduyulu ve akıllıca bir yaklaşım sergiledikleri için tebrik ediyorum. Bu konudaki dikkatiniz için teşekkürler.” ifadelerini kullandı. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da 10 Mayıs 2025’te X sosyal medya platformundan yaptığı paylaşımda, “Son 48 saat içerisinde ABD Başkan Yardımcısı James David Vance ve ben, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı Asim Munir ve Pakistan Ulusal Güvenlik Danışmanları Ajit Doval ve Asim Malik de dahil olmak üzere üst düzey Hint ve Pakistanlı yetkililerle görüştük. Hindistan ve Pakistan hükümetlerinin derhal ateşkes ilan etme ve tarafsız bir yerde geniş bir konu yelpazesi üzerinde görüşmelere başlama konusunda anlaştıklarını duyurmaktan mutluluk duyuyorum. Başbakan Modi ve Şerif’i barış yolunu seçmedeki bilgelikleri ve devlet adamlıklarından dolayı kutluyoruz” ifadelerine yer verdi.” Diğer bir deyişle, Amerika, komuta kademesinin kendisine olan bağlılığına ve sadakatine rağmen Pakistan ordusunun gösterdiği cesareti ve sergilediği kahramanlığı yeterince takdir etmemiş ve dolayısıyla Modi’nin savaşı sürdürmesi durumunda Amerika’nın Çin’le mücadeledeki taleplerini yerine getirmek şöyle dursun iktidarını kaybetmesinden korkmuştur! Bu sebeple, savaşı durdurma talimatı vererek, kendine sadık ve uşağı iki rejim arasında yapılacak müzakerelerle amaçlarına ulaşmak için siyasi kurnazlık yoluna gitmiştir!

5- Sonuç olarak, Hizb-ut Tahrir, başta Pakistan halkı olmak üzere tüm Müslümanları, İslam ve Müslümanların düşmanlarıyla özellikle Hindistan’daki Hindu müşrikler ve Filistin’deki Yahudilerle yürütülen siyasi pazarlıklar ve entrikaların, hele de şu an olduğu gibi sömürgeci kafir Amerika’nın kontrolünde yürütülüyorsa, hiçbir hayır getirmeyeceği konusunda uyarmaktadır. Çünkü bu güçler, her an ve her yerde Allah ve Rasûlü’ne savaş açmış durumdadırlar. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bize, onlarla savaşacağımızı ve onlara karşı zafer elde edeceğimizi müjdelemiştir. Ve bunda büyük bir sevabın olduğunu haber vermiştir... Müslim’in Nafi’ kanalıyla İbn Ömer’den rivayet ettiğine göre Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَتُقَاتِلُنَّ الْيَهُودَ فَلَتَقْتُلُنَّهُمْ “Yahudilerle savaşacaksınız ve onları alabildiğine öldüreceksiniz” Ahmed ve Nesâî’nin Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kölesi Sevban’dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

عِصَابَتَانِ مِنْ أُمَّتِي أَحْرَزَهُمَا اللهُ مِنَ النَّارِ؛ عِصَابَةٌ تَغْزُو الْهِنْدَ، وَعِصَابَةٌ تَكُونُ مَعَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ عَلَيْهِمَا السَّلَام  “Ümmetinden iki topluluk vardır ki, Allah Teâlâ onları ateşten korumuştur. Birincisi Allah yolunda Hind diyarındaki kâfirlerle savaşan topluluk, ikincisi ise ahir zamanda Meryem oğlu İsa Aleyhisselâm ile birlikte olan topluluktur.” Dolayısıyla Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi uyarınca Filistin’deki Yahudilerle savaş, onları öldürmek, Hindistan’a gazve düzenlemek ve oralarda İslâm’ın muzaffer kılmak, Allah’ın izniyle mutlaka vuku bulacaktır. Bu, Sadık el-Masdûk (Doğru olan ve doğruluğu da tasdiklenmiş) olan Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bir buyruğudur. Ne var ki, Allah Azze ve Celle, bizler tembel tembel miskin miskin otururken melekler aracılığıyla bize gökten zafer indirmeyecektir. Aksine çalışıp çabalamalıyız, gayret göstermeliyiz, yaptığımız her işte samimi ve dürüst olmalıyız. İşte böyle olursak, Allah’ın izniyle Allah’ın yardımı, hiç kuşkusuz mutlaka gelecektir. Pakistan halkı hakkında iyimseriz. Zira Pakistan, köklü İslami geçmişi, derin dini aidiyeti olan güçlü bir İslam ülkesidir. Ordusu Allah yolunda cihada aşıktır. Pakistan’daki Müslümanların Hilafet’i ikame etme özlem ve arzuları gün geçtikçe artmaktadır. Allah’ın izniyle, halkına yalan söylemeyen öncü olan Hizb-ut Tahrir’in zafere ulaşmasına ramak kalmıştır. İçinde yaşadığımız bu ceberut saltanattan sonra Raşidi Hilafet’in kurulmasıyla Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi mutlaka tahakkuk edecektir. Ahmed’in Müsnedi’nde Huzeyfe ibn Yemân’dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ. ثُمَّ سَكَتَ “Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldıracaktır. Sonra, Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra sustu.” O gün müminler sevineceklerdir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

H.17 Zilkade 1446
M.15 Mayıs 2025

Devamını oku...

Trump Hindistan'ı Kurtardı, Pakistan Liderleri De Zafere Kürtaj Yaptılar!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Trump Hindistan'ı Kurtardı, Pakistan Liderleri De Zafere Kürtaj Yaptılar!

Hindistan, geçen Nisan ayı sonunda Keşmir bölgesinden Hindistan'ın işgali altındaki kesiminde turistleri hedef alan saldırının ardından Pakistan'ın iç kesimlerindeki bölgelere hava saldırıları yapınca 7/5/2025 Çarşamba gününden bu yana iki nükleer güç arasındaki karşılıklı bombardımanların ardından, Pakistan olayla ilgili sorumluluğunu reddetmesine rağmen Hindistan Pakistan'ı suçlamakta ısrar etti, iki ülke arasındaki su anlaşmasını askıya aldığını açıkladı ve savaş uçakları, insansız hava araçları ve füzelerle saldırı düzenledi. Ancak bu saldırı Pakistan tarafından şok edici bir şekilde karşılanmış ve Hindistan, saldırının başlamasından itibaren sadece iki gün içinde ağır askeri kayıplar vermiştir; zira en az beş savaş uçağı ve onlarca insansız hava aracı düşürülmesinin yanı sıra Pakistan’ın karşı saldırısı sayesinde özellikle S-400 füze rampaları olmak üzere askerî altyapıya ciddi zararlar verilmiştir.

Hindistan, hesap etmeden girdiği macerasının sonucunda şok yaşamış ve kendisini içinde bulunduğu zor durumdan ve daha fazla kayba yol açabilecek kötü durumdan kurtaracak birine çok ihtiyaç duymuştur; bunu Trump’ın devreye girmesi ve iki taraf arasında ateşkes talebinde bulunması takip etmiş, ardından ABD Başkanı Donald Trump, Pakistan ve Hindistan'ın “derhal” yürürlüğe girecek bir ateşkes konusunda anlaşmaya vardığını bildirmiştir. Trump, “Truth Social” hesabından yaptığı açıklamada şunları yazdı: “ABD'nin arabuluculuğunda gece boyu süren görüşmelerin ardından Hindistan ile Pakistan'ın tam ve hemen ateşkes konusunda anlaştığını duyurmaktan memnuniyet duyuyorum.” Ve şöyle ekledi: “Her iki ülkeye de sağduyu, mantık ve büyük zekâlarını kullandıkları için tebrikler. Bu konuya gösterdiğiniz ilgi için teşekkürler.”

Bunun ardından Hindistan ve Pakistan, 10/5/2025 Cumartesi günü, birkaç gün süren karşılıklı saldırıların ardından ateşkesin derhal başlatılması konusunda anlaştıklarını açıkladılar. Hindistan Dışişleri Bakanlığı, ateşkesin Cumartesi gününden itibaren başlayacağını söyledi. Ayrıca iki ülkenin askeri operasyon komutanlarının iletişim halinde olduğunu, ateşkes üzerinde anlaşmaya varıldığını ve her iki tarafın Pazartesi günü yeniden görüşmelerde bulunacağını da açıkladı. Bunun yanı sıra Pakistan Dışişleri Bakanı Muhammed İshak Dar da, ülkesinin “her zaman egemenliğinden ve toprak bütünlüğünden ödün vermeden bölgede barış ve güvenlik için çaba gösterdiğini” açıklamıştır.

Bu açıklama Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin kahraman mücahitlerinin yanı sıra çeşitli askeri birimlerin, Allah'ın ve Müslümanların düşmanı olan kibirli Hindu devletine karşı büyük bir zafer gerçekleştirmesinin ardından gelmiştir. Ancak su anlaşmasının askıya alınmasının ve Keşmir'in işgalinin devam etmesiyle birlikte Trump’ın Pakistan'ın siyasi ve askeri liderlik içindeki ajanlarına ateşkesi kabul etmeleri emrini vermesi yoluyla küfrün başı Trump ve onun haçlı müttefikleri bu zaferi boşa çıkarmak ve onu yenilgiye çevirmek için acele etmişlerdir. Böylece Pakistan ordusu içindeki muhlislerin elde ettiği zafer kaybedilmiştir; tıpkı 1999 yılının Temmuz ayında, çoğu Pakistan komandoları ve Keşmir mücahitlerinden oluşan Pakistan güçlerinin, işgal altındaki Keşmir'deki Kargil sıradağlarının zirvelerindeki stratejik noktalara sızmasının, güçlerin kendilerine Hindistan ordusunun ikmal yollarında ateş üstünlüğü sağlayan yüksek mevzileri kontrol etmeyi başarmasının, bunun da Hindistan kuvvetlerini şaşkına çevirip ağır kayıplar vermesinin ardından Navaz Şerif ve Pervez Müşerref'in Kargil Tepeleri'nde ihmalkarlık gösterdiklerinde meydana geldiği gibi. İşte o zamanlar da Bill Clinton'ın liderliğindeki ABD müdahale etmiş ve Navaz ile Müşerref'e Pakistan ordusunun kontrol ettiği bölgelerden çekilme emri vermiş, zaferi boşa çıkarmış ve bu, Keşmir'deki dengeyi değiştirebilecek büyük bir askeri başarının heba edilmesi olarak değerlendirilmiştir. 

Trump'ın mevcut ajanlarının, Pakistan'daki siyasi ve askeri liderlik içindeki dünkü ajanlarından daha az bir ihanetle mübarek zaferi ihmal etmeleri hiç şaşırtıcı değildir;çünkü onlar, Beyaz Saray'daki efendilerinin önünde hiçbir iradesi olamayan kölelerdir.Zira onların görevi, ümmet için zafer kazanmak, Müslüman ülkeleri kurtarmak, fetihlere liderlik etmek, Müslümanların ve ordularının kalplerine güven aşılamak değildir. Aksine onların görevi, ümmetin düşmanlarına hizmet eden kirli görevleri yapmak ve kalkınmaya ve Batı'nın, Hinduların ve Yahudilerin hegemonyasından kurtulmaya hazır olan ümmetin kalbine hançer saplamaktır. Bir de buna, Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmek, şeriatı yönetimden dışlamak, ümmeti İslam ile kalkındırmak için çalışanları takip etmek, Keşmir'in ve Müslüman ülkelerin kurtuluşunu isteyen samimi direnişin kaynaklarını kurutmak gibi kirli görevleri eklenmiştir.

Pakistan'ın siyasi ve askeri liderlerinde zerre kadar samimiyet ve onur olsaydı, bu zaferi Hindistan'ı sadece su anlaşmasını askıya almaktan vazgeçirmeye zorlamak için değil, Keşmir'den çekilmeye zorlamak için kullanırlardı; ama onlar Amerika'nın ajanları oldukları için, Pakistan ve halkı pahasına bile olsa Amerika'yı memnun etmek ve müttefiki Hindistan'ı kurtarmakla ilgileniyorlar.Böylece de onlar, ordu içindeki muhlislerin kazandığı zaferi boşa çıkarmaya ve Keşmir'in işgal altında kalması, suyun askıda kalması, Keşmir halkının azılı düşmanın ve Gujarat kasabı Modi'nin zulmü altında kalması gibi başlangıç noktasına geri dönmeye hazırlardır.

Genel olarak İslam ümmetinin, özel olarak da alimlerin, ileri gelenlerin ve nüfuz sahiplerinin, ümmetin zaferlerini heba eden bu hain liderliğin karşısında durmaları ve siyasi ve askeri liderlerin görevden alınmasını ve iktidarın da ona layık olan birine, yani Allah'ın rızasına uygun şekilde yönetecek, ümmeti zafere ve kurtuluşa doğru götürecek ve zaferleri gerektiği gibi kullanacak birine teslim edilmesini talep etmeleri gerekir.

Ey Pakistan ordusu içindeki muhlis subaylar! Siyasi ve askeri liderleriniz, mübarek zaferlerinizi heba ettiler ve binlerce kez sizin liderliğinize layık olmadıklarını ve sizin gerçek düşmanlarınız olduklarını kanıtladılar; onlar gırtlaklarından aşağı inmeyen Kur'an ayetlerini okudular ve omuzlarına şövalyeleri andıran nişaneler taktılar ama gerçekte onlar ikiyüzlülerdir. Zira Allah Subhanehu ve Teala, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl da döndürülüyorlar.” (Münafıkun 4)

Bu nedenle onları devirmek daha da vacip bir hale geldiği gibi sizleri gerçekten temsil eden Hizb-ut Tahrir'e nusret vermek de ertelenmesi caiz olmayan acil bir vacip haline gelmiştir. O halde kışlalarınıza geri dönüp zaferlerinizi rüzgârın alıp götürmesine izin vermeyin; zira sizler, Hizb-ut Tahrir gibi muhlis ve saf bir liderliğin altında, Keşmir'i kurtarmaya, Pakistan'da Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurarak dini ikame etmeye muktedirsiniz. وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَDe ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” [Tevbe 105] 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER