Salı, 04 Safer 1447 | 2025/07/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Mübarek Toprak Filistin / Hizb-ut Tahrir’in, Ramallah Şehrindeki Mısır Konsolosluğu Önünde Yaptığı Konuşma

  • Kategori Filistin
  •   |  

Hamd, Allah’a mahsustur. Salat ve selam Allah’ın Rasûlü’nün, onun Âline, ashabına ve onu dost edinenler üzerine olsun.

Ey Kinane Mısır halkı ve kardeşlerimiz! Ey Haçlıları ve Moğolları yerle yeksan eden büyük Mısır ordusu!

Evlerimiz yerle bir edildi, hastanelerimiz bombalandı, okullarımız hedef alındı, çadırlarımız yakıldı, camilerimiz dümdüz edildi, secde ve rükûda iken katledildik. Bundan daha kötüsü ne olabilir?

Allah düşmanı Yahudiler, bizden teslim olmamızı, aşağılanmamızı ve Peygamberimizin İsrası’ndan vazgeçmemizi istiyorlar. Peki siz ne yapacaksınız?

Sykes-Picot sınırları artık Mescid-i Aksâ’dan daha mı kutsal sizin için?! Düşmanlarımızın çizdiği sınırlar İslam’dan daha mı kutsal?! Bu sınırlar, sizin için Müslümanların kanından daha mı değerli?

Ey sevgili halkımız ve kardeşlerimiz!

Kardeşleriniz ölümle, açlıkla ve susuzlukla pençeleşirken siz nasıl rahat uyuyabiliyor musunuz?”

Mısır’ın bugünkü durumu, ne acıdır ki, Filistin’in Haçlı çizmeleri altında ezildiği günlerdeki durumundan farksızdır! Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu ve Mübarek Toprağın Yahudi pisliğinden arındırılması ancak Mısır’ın Dırgam ve Şaver gibilerden kurtarılmasıyla mümkündür. Evet, Mısır’ın bugün Selahaddin’in ruhunu diriltecek Rabbani bir komutana ihtiyacı vardır! Ancak o zaman Mısır’ın şanlı ordusu, Hıttin ve Ayn Calut’ta olduğu gibi, Mescid-i Aksa’yı yeniden kurtarma şerefine erişecektir!

Ey Mısır’ın yiğit halkı! Ey Mısır’ın erdemli askerleri!

Ah, bir bilseydik ki Mısır’daki rejimin kulağı söze açık, vicdanı Gazze’nin ve mazlum halkının imdadına koşmaya elveriyor! İşte o zaman bu çağrımızı alır, elçiliklerinin kapısına götürür, ellerine teslim ederdik! Ama ne yazık ki siz de biliyorsunuz ki biz de biliyoruz ki bu rejim, Gazze’yi abluka altına alan Yahudilerin suç ortağıdır! Bu rejim sizden değildir! Sizin taşıdığınız o asil onurun, o mertliğin zerresi bile onda yoktur! Sizi asla ve kat’a temsil etmiyor! İşte bu yüzden biz bu rejimi tanımıyor, onu yok sayıyoruz! Bu nedenle elçilik binasının önünden katil rejime değil doğrudan size çağrıda bulunuyoruz ey Mısır’ın onurlu halkı!

Mescid-i Aksâ’nın özgürleştirilmesi, büyük bir şeref ve onurdur. Korkaklar veya işbirlikçiler bu şerefe nail olamazlar. Mazlumun hakkını savunmak, çaresizin feryadına yetişmek; Gazze halkının tepesine Arcani gibi bir zorbalığı musallat edip onlardan haraç toplayanların harcı olabilir mi? Ya da Mısır ordusunun bileğini büken, yüreğine korku salan, onu Allah yolunda cihattan ve can kardeşlerine yardımdan men edenlerin işi olabilir mi?

Mescid-i Aksâ’nın kurtuluşu, ancak müminleri Allah yolunda cihada çağıran;
ordusuna iman, güç ve cesaret aşılayan; ümmeti ayağa kaldıran ve toplumdaki her türlü bozulmayı temizleyen bir önderle mümkündür!

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra toprağını kurtarmak için cihat etmek, en önemli farzlardan biridir. Bu, acı verici azaptan kurtuluşun, bağışlanmanın ve cennete girişin anahtarıdır. Yakın fethin ve zaferin yoludur. Bu yüzden hadi azminizi bileyin, kararlılığınızı ortaya koyun ve izzete doğru yürüyün! Sultanların fetvalarına kulak asmayın, medyanın yanıltmalarına itibar etmeyin. Yöneticilerin zincirlerini kırın ve sömürgecilerden korkmayın! Elinizde Allah’ın kitabı var ve biz size Allah’ın çağrısıyla çağrıda bulunuyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Allah’ım bu hayrı ulaştır ve Müslümanların gönüllerini ona aç ve dinine yardım et. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Devamını oku...

Şam ve Büyük Tuzak. Şam Yönetimi ve Onun Başkanı Ahmed Şara, Sadece Yumuşak Karşı Devrimin Araçlarıdır!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Şam ve Büyük Tuzak. Şam Yönetimi ve Onun Başkanı Ahmed Şara, Sadece Yumuşak Karşı Devrimin Araçlarıdır!

Şam ve onun hadari ve jeostratejik ağırlığı, parlak İslami medeniyet derinliği, İslami ülkelerin kalbindeki jeostratejik konumunun ağırlığı, Şam denklemini son derece hassas ve tehlikeli kılmaktadır. Zira Şam, İslam tarihi boyunca Batı ile medeniyet mücadelesinin arenası olmuştur; tıpkı Şam ve Mute destanı, Tebük'ün azameti, Yermuk'un fethi, sonra Haçlı Seferleri, Hıttin'in ihtişamı, sömürge kampanyaları ve gazaba uğramış varlığın mübarek topraklara dikilmesi gibi.

Nitekim Şam hakkında bahsetmek, tarih boyunca Batı ile verilen medeniyet mücadelesinin merkezinden bahsetmek demektir ve Şam devrimi bu mücadelede zamanımızın savaşını temsil etmektedir. Bu yüzden Şam devrimi, İslami bir bilinçle hadari olgunluğa ulaştığında, Batı'nın İslam'a ve ümmetine tüm derin Haçlı nefretini seferber ettiği şiddetli bir haçlı savaşı ve benzeri görülmemiş bir vahşetle karşılaşmıştır. Zira Batı, Şam halkını yok etmek için tüm barbarlığını ve vahşetini kullandığı gibi devrimin kalelerine sızmak, devrimcilerini ayartmak, pusulalarını saptırmak amacıyla dizginlerini ele geçirmek ve devrimlerini yakmak için tüm siyasi kurnazlığını ve hinliğini de kullanmıştır.

Batı ve özellikle de Şam meselesinde nüfuz sahibi olan Amerika, Şam halkını öldürme ve kanını dökme makinesini harekete geçirdiği gibi Şam devrimcilerine karşı da siyasi tuzak ve aldatma makinesini de harekete geçirmişler ve Amerika, sahada uygulama görevini Erdoğan'a vermiştir ki olan şey şudur; devrimcilerin kalelerine sızıp adamlar satın almak, sömürgeciye ucuz uşaklar ve karşı-devrim araçları üretmek için devrime destek kisvesi altında kirli ve zehirli para kullanmış, Erdoğan ve onun istihbarat servisleri ise karşı devrimi yumuşak bir şekilde yönetmek ve araçlarını devrimcilerinden türetmek için bir laboratuvar, bir oda ve Şam devrimi için büyük bir hilekar ve entrikacı olmuştur.

Erdoğan'ın başlangıçta liderlik ettiği karşı-devrim eylemlerinden biri de kirli siyasi hedefleri olan askeri operasyonlardı ve ABD'nin Şam’ı kendi nüfuz alanı içinde ve kontrolü altında tutma planlarını uygulamak Erdoğan’ın fiili politikasının bir parçasıydı. Nitekim 2016'daki Fırat Kalkanı Harekatı'nın hedefi, devrimcileri rejimin hayati bölgelerinden, özellikle de Halep'ten çekmekti; sonra 2018'deki Zeytin Dalı Harekatı ise direnişçiler için bir kuluçka merkezi olması için kurnazca seçilen İdlib'i kontrol etmek içindi. Erdoğan rejimi, özellikle Astana ve Soçi anlaşmaları kapsamında sözde güvenli bölgelerin kurulmasından sonra devrimin eklemlerine ve grupların bedenine nüfuz etmiş, Erdoğan rejimi bunlar gereğince garantör ve denetleyici olmuş, bununla birlikte devrim ve gruplar içindeki rolü büyümüş ve yönetim, hizmetler ve güvenliğin korunması için destek ve yardımla ambalajlanmıştır. Zira yerel yönetimler, yerel polis, güvenlik yapıları, ekonomik yapılar, eğitim binaları, hastaneler ve sağlık tesisleri kurmuş ve Türkiye'deki (sivil toplum) örgütlerini harekete geçirerek yardım, sağlık, hizmetler ve güvenlik ambalajlı projelerle devrimin bedenine nüfuz etme ve sızma sürecinde başarılı olmuştur; ayrıca Suriye Milli Ordusu'nun kurulmasına katkıda bulunmuş, eğitim ve teçhizatı denetlemiş, denetlediği ve koordine ettiği bir polis gücü kurmuş ve Türkiye üzerinden İdlib'e elektrik hatları döşeyerek İdlib'deki birçok sistemin çalışmasını sağlamıştır. Yine bankalar aracılığıyla abonelik sistemleri kurarak bankacılık sektörünün canlanmasını sağlayıp ekonomik hareketi kontrol etmiştir. Böylece siyasi, ekonomik, güvenlik ve askeri konular onun kontrolü altına girmiş ve kurtarılmış bölgelerin yönetiminde Şam'ın kasap rejiminin yerini almış ve bununla birlikte Erdoğan, karşı devrimin tüm iplerini elinde tutmuştur.

Böylece İdlib devrimciler için bir kuluçka makinesine dönüşüp nüfusu iki katına çıkarak 4,1 milyona ulaşınca, gerçek şu ki İdlib'in gerçekliği Erdoğan rejiminin pençesi altındaydı ve sonra Erdoğan, HTŞ'den (Heyet Tahrir eş-Şam) ve liderliğinden yerel yönetimde kendisini temsil etmesini istemiş ve böylece HTŞ liderliği ile Erdoğan rejiminin cihazları, özellikle de istihbarat servisleri arasındaki bu zehirli ve hain ilişki örülmüştür; bu ise Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından ifade edilmiş ve açıklanmıştır. Dolayısıyla Suriye'deki devrim tehlikeli bir hal almıştır; zira Erdoğan rejimi, Amerika'nın devrimi yakma ve Şam'ı Amerika'nın nüfuz alanında ve kontrolü altında tutma planlarını uygulamak için devrimci grupları ve liderlerini yumuşak karşı devrimde ve devrimin içindeki araçlar haline getirmiştir. Astana ve Soçi anlaşmalarına göre Türkiye İdlib'de garantör bir devlet olduğu için, İdlib'deki fiili yönetim Erdoğan rejiminin elindeydi ki Heyet Tahrir eş-Şam buna yanıt vermiş ve kabul etmiştir. Nitekim bunun sonuçlarından biri de Türkiye’nin Heyet Tahrir eş-Şam’dan saflarından yabancı unsurları arındırmasını ve örgütün merkeziyetinin sağlanmasını talep etmesi olmuş, Heyet Tahrir eş-Şam’ın liderleri de buna cevap vermiş ve HTŞ daha sonra Erdoğan rejiminin yönetimi altındaki karşı devrime ve Amerika'nın Şam projesine katılmıştır.

Sonra Colani liderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şam devrim gemisini delmeye, onun halkına tuzak kurmaya ve devrimcilerini suiistimal etmeye başlamıştır ki karşı devrimi yönetme hedeflerinin başında da Hizb-ut Tahrir-İslam hadaratı projesinin sahiplerine geliyordu. Zira Hizb-ut Tahrir, Amerikan projesine düşman olan ve donu inamitleyen gerçek siyasi ve stratejik tehdit olduğu gibi karşı devrimin ilk düşmanı ve devrimin gerçek lideridir. Bu ise partiye ve gençlerine yönelik bir zalimlik ve gaddarlık olup partinin gençleri bugün hala İdlib'deki Colani’nin hapishanelerinde tutulmaktadır. İşte bu politika, Hizb-ut Tahrir'in taşımış olduğu devrim projesi olan Şam'daki İslam projesi ile Türkiye'nin Amerika adına yerel vekili Heyet Tahrir eş-Şam aracılığıyla yürüttüğü karşı devrim projesi olan sömürgeci Amerikan projesi arasındaki çatışmanın gerçek bir tercümesidir. Nitekim ABD Başkanı Trump'ın Erdoğan'la ilgili şu açıklamaları oldukça açıklayıcıdır: “Erdoğan çok akıllı ve güçlü bir adam... Suriye'nin anahtarı Türkiye'nin elindedir.” Bu durum, 2024 yılı sonunda Suriye'ye yaptığı saha ziyaretinin ardından Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü görevini üstlenen Erdoğan'ın eski medya danışmanı Kemal Öztürk tarafından da şu şekilde dile getirilmiştir: “Suriye'de bir devlet aklı gördüm; bu akıl Amerika, İsrail ve İngiliz aklı değildir; orada sahneyi yöneten bu akıl, Türkiye'dir.”

2023'te yılında Hizb-ut Tahrir'in taşıdığı İslam projesi ile Erdoğan ve tabiisi Colani'nin taşıdığı sömürgecilik projesi arasındaki siyasi çatışma zirveye ulaşmış, bu ikisinin rolleri ifşa olup açığa çıkmış, devrim yeniden ihtişamına ve parlaklığına kavuşmuş, insanlar Colani ve Türkiye rejiminin devrime yönelik ihanetini haykırmış, Hizb-ut Tahrir gençleri arasında tutuklamalar arttığı gibi protestolar da artarak kurtarılmış şehirleri de içine almış ve durum, Colani ve arkasındaki Türk rejimi ve Amerika için kritik ve endişe verici bir hale gelmiştir.

28/11/2024 tarihinde gerçekleştirilen saldırıya tepki operasyonu, Colani’nin devrime ihanet ettiği ve komplocu Türkiye rejiminin rolünü gizlediği yönündeki seslerin yükselmesinin ardından Colani'yi rehabilite etmek amacıyla Türkiye tarafından tasarlanmıştı ve operasyonun tavanı Halep ile sınırlarıydı; ancak Colani'nin kontrolü altında olmayan bölgelerdeki mücahitlerin hareketi denklemi tersine çevirerek Halep'ten Hama ve Humus'a doğru ilerlemiş, şehirler art arda düşmeye başlamış, burada olaylar hızlandığı gibi bununla birlikte devrimcilerin kurtuluş yolunu kesmek için komplo da hızlanmıştır. Gerçek şu ki Şam yolu Colani'ye açılmış, sonra Beşar Esad'ın devrilmesinin ardından yönetim, hükümet ve cumhurbaşkanlığı ilan edilmiş ve Colani bütün devrimcilere dayatılmıştır; yani iş, son derece kurnazca ve hileyle planlanmıştır. Daha sonra Batılı heyetler Colani ile görüşmek üzere Şam'a akın ettiler ve ardından da Colani sömürgeci varlıklardan oluşan komşu ülkelere sık sık ziyaretlerde bulunmuştur; bu ise Colani’yi, emri vaki, Şam halkının yöneticisi ve sonra da cumhurbaşkanı olarak dayatma komplosunun bölümlerinden biriydi. Nitekim daha sonra Colani, karşı devrimin hedeflerini gerçekleştirmek ve cumhuriyetçi sistemle yönetmek için Colani sarığını çıkarıp Ahmed Şara kıyafetini giymiştir.

Sonra karşı devrimin bölümleri, anayasa ve laik hukukçular komitesinden laik anayasa ve cumhuriyet sisteminin ilanının yanı sıra ulusal devlete ve Sykes-Picot sınırlarına bağlılığının ilanına kadar Ahmed Şara yönetimi aracılığıyla devam edip hızlanmıştır ki bu Sykes-Picot sınırları gazaba uğramış varlık tarafından her gün ihlal edilmiştir. Ancak Şara sömürgeci işlevinin utancı içinde, hain ve utanç verici yöneticilerin geleneği doğrultusunda sömürgeci Batı'yı (uluslararası toplumu) kınayıp onlara çağrıda bulunmuş ve bölgedeki mevcut sömürge sisteminin bir parçası olduğunu teyit etmek için de komşu ülkelere ziyaretlerine devam etmiştir. Sonra Ahmed Şara ile doğrudan Amerikan yönetimi altındaki SDG milisleri arasında yapılan anlaşma, Amerika'nın Şam'daki yönetimin iplerini elinde tuttuğunu ortaya koyan en açıklayıcı bir anlaşmaydı ve Suriye televizyonuna konuşan özel kaynaklar, anlaşmanın doğrudan ABD'nin zorlamasıyla yapıldığını açıklamıştır; zira ABD'li bir yetkili, ABD'nin anlaşmayı denetlediğini açıklamıştır. Sonra bir de Türk rejimiyle olan güvenlik bağlantısı vardır ki bu da Ahmed Şara'yı, ABD'nin Suriye'deki sömürgeci projelerinin uygulanmasında Erdoğan'ın tabiisi haline getirmiştir.

Şam'da yaşanan tam teşekküllü yumuşak bir karşı devrim olup bunun ipleri İdlib'de örülmüş ve işte o zaman karşı devrim için bir yönetim kurulmuştur. Bugün bu ipler, karşı devrimin bir devlet haline gelmesinin ardından Amerika’nın simsarı Erdoğan ve onun tabiisi Colani’nin yönetiminde Şam’da örülmektedir. Dolayısıyla bugün olan şey, Şam'ı sömürgecinin havzasına geri döndürmektir; bu ise cumhuriyetçi bir sistem ve cumhuriyetçi sistemin kalmaya devam etmesidir. Yine Sykes-Picot sınırları olan ulusal bir devlettir ve bu şekilde kalmaya devam etmesidir. Ayrıca bu devletin sömürgecinin paçavrası olan bir bayrağının olması ve bu şekilde kalmaya devam etmesidir. Yine bu devletin sömürgeci için işlevsiz bir devlet olması ve bu şekilde kalmaya devam etmesidir. Nitekim baba ve oğul Esad’ın her ikisi de sömürgecinin ajanı ve hizmetkarıydı ve İslam'a ve halkına ihanet etmişti. Bugün de Ahmed Şara böyle bir rol için hazırlanıp eğitilmektedir; zira onun, Şam kasabının halefi olarak sömürgeciyi memnun etmek için çabaladığını görmektesiniz!

Amerika bugün, Suriye'yi nüfuzu altında tutmak için çırpınmakta olup Erdoğan ve Şam'daki tabiisi Ahmed Şara ise bunu gerçekleştirmenin araçlarıdır.

Ama Şam’da kurtuluşun panzehirini, İslam'ın büyük projesini, büyük anayasasını, sistemlerini ve hükümlerini taşıyan mümin bir gurup vardır ve Şam’ın mümin ve sabırlı halkı, ümmetleri ve akidevi devrimci mücahit kahramanlarla birlikte İslami hayatlarını yeniden başlatmak için can atmaktadırlar. Şam’daki müminlerin, İslami projelerine liderlik edip onu taşıması ve devrimci mücahit kahramanlara yardım etmesi aziz olan Allah’a hiç de zor değildir. Bunun üzerine kuluçka makinesi ve destekçileri, azim İslam'ın ve liderlerinin projesinin kampanyasına katılacak ve böylece Celil olan Allah’ın emri, mümin ve mustazaf kulları için bir zafer ve iktidar ve suçlu kâfirlere ve onlarla birlikte hain münafıklara karşı da bir tuzak olarak inecektir. Böylece İslam’ın sancağı dalgalanıp kelimesi yücelecek ve böylece de Allah’ın izniyle, hakkı ortaya koyacak, batılı yok edecek, Şam’ı ve onun mübarek topraklarını gazaba uğramış olan Haçlıların, onların köpeklerinin ve onların hain yöneticilerden oluşan kuyruklarının pisliğinden temizleyecek olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır.

وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللهُ وَاللهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ

Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” [Enfal 30]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed

Devamını oku...

Dünya Sarsılırken İslam’ın Ayağa Kalkması Gerekir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Dünya Sarsılırken İslam’ın Ayağa Kalkması Gerekir!

Haber:

Binlerce kişi, Trump'ın politikalarını kınamak için ülke genelinde bir kez daha gösteri düzenlediler. Zira binlerce protestocu cumartesi günü yüzlerce etkinlikte bir araya gelerek, Başkan'ın göçmenlik, sivil özgürlükler, işten çıkarmalar ve diğer birçok konudaki tutumunu onaylamadıklarını dile getirdiler. (NYTimes)

Yorum:

ABD'nin 50 eyaletinin tamamında patlak veren kitlesel protestolar sadece siyasi hayal kırıklığının en son ifadesi değil, aynı zamanda açık ve yankılı bir alarm zilidir. İnsanlar artık demokrasi sloganlarıyla ya da kurumsal şeffaflık yanılsamalarıyla tatmin olmuyorlar. Bu gösteriler daha derin bir şeye işaret ediyor ki bu da: Adalet, özgürlük, hesap verebilirlik vaatlerinin ve bölünme, yolsuzluk, suçlama ve sistemik başarısızlığın arkasında yatan laik liberalizmin temellerine olan inancın çöküşüdür. Ancak asıl kriz Amerika'nın ötesinde, küresel bir krizdir. Bizim tanık olduğumuz şey, kaypak değerlere ve kişisel çıkarlara dayalı insan yapımı sistemlerin parçalanmasıdır. İlahi rehberlikten uzak bu çerçevenin, yolsuzluğu önlemede ve adaleti sağlamada aciz olduğu kanıtlanmıştır. Zira artık maskeleri düşmüş ve vahşi doğaları ortaya çıkmıştır. Allah Subhanehu ve Teala, İslam risaletinin özellikle rahmeti hedeflediğini vurgulamaktadır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَBiz seni ancak âlemlere rahmet olsun diye gönderdik.” [Enbiya 107]

Kökleri vahye dayanan bir hidayet olmadan, merhamet ve adalet ulaşılamaz bir hale gelir, direniş bir kısır döngüye dönüşür ve başarısız bir sistem diğerinin yerini alır ve sadece yüzler değişir. Dolayısıyla bu döngü devam edecektir; çünkü bizzat temel bozuktur.

Bu dönüm noktasında ümmetin, güvenilir, dürüst ve merhametli bir alternatif olarak meydan okuma düzeyinde yükselmesi gerekmektedir. İslam, yaratıcıya karşı hesap verme esasına dayanan, herkesin ilahi emirle eşit olarak bağlı olduğu, adaletin garanti altına alındığı ve insan onurunun kutsal sayıldığı bir yönetim modeli sunmaktadır. Dünyanın kendi kendini sorguladığı bir zamanda, ümmet pasif kalamaz; bilakis Hilafet yoluyla İslami hayatı yeniden başlatmak ve insanlığı kapitalizmin karanlığından İslam'ın aydınlığına kavuşturmak gibi onurlu bir amel işleyerek İslam'ı dünyaya canlı bir çözüm olarak sunması gerekir.

هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آياتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ

Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” [Hadid 9]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Heysem İbn Sabit - Amerika

Devamını oku...

Kapitalizm Sebep Zulüm Sonuç!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Kapitalizm Sebep Zulüm Sonuç!

Haber:

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası faizi yüzde 46'ya yükseltti. Merkez böylece faizi 350 baz puan artırmış oldu. Merkez "Küresel ticarette artan korumacı eğilimlerin küresel iktisadi faaliyet, emtia fiyatları ve sermaye akımları kanalıyla dezenflasyon sürecine olası etkileri yakından takip edilmektedir. Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam etmektedir" açıklamasında bulundu. (19.04.2025 Ajanslar)

Yorum:

Bireysel tüm kazanç yollarının meşru görülüp, bireysel çıkarın sistemin motor gücü olması yine özel mülkiyeti temel alan bir ekonomik sistem olarak yükselen Kapitalizm, insanlığın felaketi durumundadır. Özellikle bu sistemin adalet, hak, hukuk, ahlaki değerler noktasında yarattığı yıkım ve tahribat onarılamaz bir hale gelmiştir. Bugün insanlık, kapitalizmin yol açtığı zulmü açıkça tecrübe etmektedir. İnsanı sadece üretim ve tüketim aracı olarak görüp adeta robotlaştıran bu sistem, bir avuç azgın azınlığın sömürü çarkıdır.

Kapitalist sistemin, İslam coğrafyasında sosyal, siyasi, iktisadi ve inanç düzleminde oluşturduğu yıkımın iktisadi maliyeti hiçbir matematik verisiyle açıklanmayacak kadar büyüktür. Tabi değerler üzerindeki tahribatı ise aklın sınırlarının çok daha üzerindedir maalesef. Bu gerçekler ortada olmasına rağmen hala bu zulüm sistemini devam ettiren başımızdaki yöneticiler ayetlerin dili ile “hiç akletmezler!”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllardır “faiz sebep, enflasyon sonuç” söylemini adeta diline pelensenk etmesine rağmen ne ekonomide faizden geri durdu ne de onu arttırmaktan geri kaldı. Gerçekte bu söylemin iktisadi anlamda dahi bir karşılığının olmamasına rağmen halka bir dönem umut olarak satıldı. Gerçekten Erdoğan’ın dediği gibi faiz sebep enflasyon sonuç ise halkın emeğini, kazancını, aşını bankalara, faiz lobilerine neden arttırarak veriyor? Sadece 2025 yılı sonuna kadar verilecek olan faiz bugünkü kurla 51 milyar doların üzerinde olacağı bilinmekte. Politik hesapların, siyasi çekişmelerin yol açtığı iktisadi krizlerin faturasını halka kesen hükümet, faiz ve kredilerle bu süreçten çıkmayı başarı olarak halkın gözüne sokacak kadar da aymazlık içerisinde.  Ülke kaynaklarının faizciler tarafından ipotek edildiği halkın sefalete sürüklendiği bir sistemi problem olarak görmeyip onu sonuçlarıyla oyalanan yöneticiler hakka ve halka ihanet ettiklerini bilmeleri gerekiyor. Faiz, kapitalist sistemin halkları sömürü ve köleleştirme aracıdır. Artık “daha fazla üretim, sınırsız tüketim, doymak bilmeyen oburlara çalışma” değil, “daha adil bir dağıtımın, paylaşımın” zamanı gelmiştir. Bu köleleştirmeye koç başlığı yapan başımızdaki yöneticilerin zulmüne, zulmettikleri düzenlerini değiştirerek son verilebilir.  Müslümanların derdi bugün sadece faiz değil tüm kötülüklerin kaynağı olan, zülüm ve fesadın öncüsü olan kapitalist düzeni alaşağı ederek yerine İslam’ın rahmet yüklü yönetim sistemini uygulayarak gerçek kalkınmayı, adaleti, huzuru ve güveni tesis edebiliriz. İslam Nizamı bu kalkınmayı gerçekleştirecek yegâne nizamdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmet SAPA

Devamını oku...

Gelmekte Olan Hilafet, Aziz Olanı İzzetli, Zelil Olanı Da Zelil Kılacaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Gelmekte Olan Hilafet, Aziz Olanı İzzetli, Zelil Olanı Da Zelil Kılacaktır!

Haber:

Yahudi varlığının Başbakanı Netanyahu, 21 Nisan 2025 Pazartesi günü yaptığı kayıtlı konuşmasında, "Akdeniz kıyılarında herhangi bir Hilafetin kurulmasını kabul etmeyeceğiz." dedi.

Yorum:

Netanyahu'nun böyle bir şey söylemesi garip ve şaşırtıcı değildir; zira o, Hilafetin, kendi kırılgan yapısını ortadan kaldırmaya muktedir olduğundan kesinlikle emindir; çünkü İslam ümmetine liderlik etmeye, onun kabiliyetlerini kullanmaya ve İslam risaletini tüm dünyaya taşımaya muktedir olan sadece Hilafettir. Ondan önce de eski ABD Başkanı George Bush, Savunma Bakanı Rumsfeld ve John McCain Hilafet konusunda uyarılarda bulunmuş, onlardan sonra ise Rus istihbarat müdürü, Hilafetin tehdidinin ve onun geri dönüşünün, onu kurmak için çalışan siyasi bir partiyle bağlantılı olduğunu açıklamış ve özellikle Hizb-ut Tahrir'den söz etmişti.Hilafet meselesi ve onun ümmetin bütün düşmanlarına meydan okuma, hatta İslam risaletini bütün dünyaya taşıyabilme gücü ister Yahudiler olsun, ister Haçlılar olsun, isterse laik ateistler olsun, İslam düşmanları için tartışma mahalli değildir.Onlar için mesele, Hilafetin yeniden geri dönmesini engellemek için çalışmaktır. Nitekim İngiliz oryantalist Bernard Lewis'in bir seminerde, Avrupa'yı tehdit eden en büyük tehlikenin, Hilafet Devleti’nin altındaki Müslüman ordularının, üç yüzyıl önce terk ettikleri Viyana kuşatmasını yeniden başlatmak üzere geri dönmeleri olduğunu söylediğini işitmiştim.

Fakat şaşırtıcı ve kınanması gereken şey, İslam ümmetinin, Hilafet talebinde bulunmaktan ve onun korunu yeniden canlandırmak ve bütün dünyanın alnında yeniden parlayan bir alev olarak gere dönmesi için gerekli sıcaklığı sağlamak yolunda gayretle çalışmaktan geri durmasıdır. Zira her ne zaman laik ajan rejimi devirme fırsatı doğsa onun, Allah’ın kendisine farz kıldığı şeyleri yükseltmek ve izzetini, iktidarını ve güvenliğini onda aramak yerine sahte özgürlük, laik demokrasi veya kâfir medeniyet çağrıları gibi kâfir Batı'nın istediği ve kendisine dikte ettiği şeyleri talep etmek için geri çekildiğini görürsünüz! Sanki Netanyahu gibi kâfir Batı kutupları, Allah Azze ve Celle’nin şu kavlinin hakikatini daha iyi biliyorlarmış gibi: وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناًAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55] Dolayısıyla Hilafet, Sudan, Suriye, Filistin, Ukrayna, Myanmar ve diğer pek çok yerde olduğu gibi milyonlarca insanın yıkımı, öldürülmesi ve yerinden edilmesinden uzak, tüm dünya halklarının bugün aradığı ve özlemle beklediği güç ve güvenliği beraberinde getirecektir.

Sanki risalet sahibi olan Müslümanlar, Allah'ın kitabında, Allah'ın şeriatının ve hükümlerinin hâkimiyeti olmadan yeryüzünün hiçbir noktasında adaletin ve hakkın gerçekleşmesinin imkansız olduğunu okumuyorlarmış gibi; oysa Allahu Teala, Hadid suresinde şöyle buyurmaktadır: لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik.” [Hadid 25]Dünya üzerindeki bütün halkların aradığı ve Amerika ve kâfir Batı'nın da her gün ve her zaman çiğnediği adalet, silahların gücü, kötü niyetli oyunlar ve lanetli politikalarla, kimi zaman kanlı askeri savaşlarla, kimi zaman finansal ticaret savaşlarıyla, kimi zaman da ahlaki çöküş ve Allah’ın yarattıklarına karşı işlenen suçlarla ve çok daha fazlasıyla yok edilmektedir.

Allah'ın, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet kıldığı Müslümanlar çok iyi bilsinler ki, bu hayrın bir bedeli vardır ve vaciplerini yerine getirmedikleri takdirde bunun günahını taşıyacaklardır. Zira Allahu Tela bu ümmete hayır vasfını koyduğunda, onun gerçekleştirilmesinin yolunu da açıklamıştır. İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet, Allah'ın kendisi için belirlediği rolünü yerine getirmelidir ve bu rolün en önemlisi de, tüm insanlar için adalet ve hakkı gerçekleştirmek, Amerika ve müttefiklerinin zulmünün insanlara verdiği eziyeti ve zararları engellemek ve dünyadaki tüm insanların maruz kaldığı zilleti ortadan kaldırmaktır.

Netanyahu ve Batılı yandaşları, bu ümmetin, insanlığın iyiliği için liderlik edecek Raşid Halifenin liderliği olmadığı sürece görevlerini yerine getiremeyeceğini bildikleri için Hilafete meydan okuyorlar.Bu varlığın liderleri ve onların arkasındaki kâfir Batı, kendileri için tehlikenin kaynağını biliyorlar; bu yüzden ümmeti tacından ve izzetinden uzaklaştırmak için orada burada yangınlar çıkarıyorlar ve ümmetin dikkatini izzetlerinin hakikatinden, güçlerinin kaynağından ve hayatlarının panzehrinden uzaklaştırmak için bütün sihirbazları getiriyorlar; böylece ufuklarda dalgalanan Hilafet sancaklarının kıvrımlarından yayılan ışığı göremiyorlar.

Evet, Netanyahu ve diğer dünya liderlerinin, bugün Hilafet Devleti'nin kurulmasına karşı çıkmaları şaşırtıcı ve kınanacak bir şey değildir.Fakat garip ve kınanacak olan şey, Müslümanların, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bilecek olan düşmanların tuzaklarını onlara çevirmek için bütün güç ve kararlılıklarıyla çalışanların yanında yer almak amacıyla ayağa kalkıp destek olmamalarıdır! Bugün Müslümanların her zamankinden daha fazla yapmaları gereken, ilk günden itibaren kendilerini, kâfir Batı'nın onlarca yıl süren acımasız çatışmalar sonucu devirdiği Raşidi Hilafetin yapısını yeniden inşa etmeye adayanları arkasında saf tutmalıdırlar. Yine Müslümanların üzerine düşen, inançla yüklü tüm güçleri, kararlılıkları ve azimleriyle ayakta durmaları ve Netanyahu, Trump ve Putin'in meydan okuduğu İslami Hilafete olan mutlak inancını hâlâ koruyan bu grubun yanında büyük bir dağ gibi durmalarıdır; zira Hilafet, farzların tacı, Müslümanların izzet kaynağı, bütün insanlık için adaletin bekçisi ve Allah dışındaki bütün ilahları reddederek Allah'a mutlak kulluğu gerçekleştirmenin yegâne yoludur.

Her ne kadar Müslümanlar, her zaman Allah'ın muhkem ayetleriyle azimlerini bilemelerine göz yummuş olsalar da; tıpkı şu ayet gibi: وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur” [Nur 55] Ve şu ayet gibi:إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُHüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur.” [Yusuf 40] Artık bugün onların, Gazze, Cenin, Yafa, el-Halil, Kudüs ve Mescid-i Aksa'da sırtlarından hançerlenmelerinin ardından en izzetli davalarının da sırtından hançerlenmesinden dolayı Allah’ın ve kendi düşmanlarının meydan okuması sebebiyle bile olsa ayağa kalkmalarının zamanı gelmiştir. O halde izzetiniz ve farzlarınızın tacı adına ey Müslümanlar sizleri, birinci olarak Allah’ı razı etmeye, ikinci olarak ümmetimizin isteklerini yerine getirmeye ve üçüncü olarak da Allah'ın düşmanı Netanyahu'yu ve onun insan ve cin şeytanlarını rezil etmeye çağırıyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Ceylani

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER