Pazar, 12 Zilhicce 1446 | 2025/06/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hindistan-Pakistan ve Ateşkes

Soru Cevap

Hindistan-Pakistan ve Ateşkes

Soru:

ABD Başkanı Donald Trump Cumartesi günü Truth Social hesabından yaptığı açıklamada, “Amerika Birleşik Devletleri’nin arabuluculuğunda geçen uzun bir gecenin ardından, Hindistan ve Pakistan’ın tam ve derhal geçerli olacak ateşkes konusunda anlaşmaya vardığını duyurmaktan memnuniyet duyuyorum. Her iki ülkeyi de sağduyulu ve akıllıca bir yaklaşım sergiledikleri için tebrik ediyorum.” dedi. (11.05.2025 El Cezire) 22 Nisan 2025’te Hindistan yönetimindeki Cammu Keşmir’in Pahalgam bölgesindeki Baisaran Vadisi’nde turistleri hedef alan saldırının ardından Hindistan ve Pakistan arasındaki tansiyon yükselmişti. Saldırıda 25’i Hintli, 1’i Nepalli toplam 26 kişi hayatını kaybetmişti... Hindistan, 23 Nisan 2025 tarihinde, Pakistan’a karşı aldığı bir dizi yaptırım kapsamında 1960 tarihli İndus Suları Anlaşması’nı geçici olarak askıya aldığını duyurmuştu. Hindistan’ın İndus Suları Antlaşması’nı askıya almasına misilleme olarak, Pakistan da ikili ilişkileri düzenleyen 1972 tarihli Şimla Anlaşması’nı askıya aldığını açıklamıştı. 7 Mayıs 2025’te Hindistan, “Operasyon Sindoor” adını verdiği bir askeri operasyon başlattığını duyurmuş, ardından Pakistan da karşılık vermişti... Şimdi de Trump, ülkesinin arabuluculuğunda Hindistan ile Pakistan’ın tam ve hemen ateşkes konusunda anlaştıklarını duyurdu... Peki bu gerginlik ve çatışmanın asıl sebebi nedir? Hindistan’ın geçici olarak askıya aldığı İndus Suları Antlaşması tam olarak nedir? Amerika’nın, tıpkı ateşkesin sağlanmasında olduğu gibi saldırının başlamasında da bir parmağı var mıdır?

Cevap:

Bu sorulara net bir yanıt verebilmek için aşağıdaki hususlara göz atılması kaçınılmazdır:

1- Hindistan’da, Atal Bihari Vajpayee liderliğinde 1998-2004 yılları arasında iktidara gelen, 10 yıllık İngiltere yanlısı Kongre Partisi’nin iktidarının ardından 2014’te Narendra Modi liderliğinde tekrar iktidara gelen Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Party - BJP), ABD yanlısı bir partidir, ABD’nin Avrasya yani Çin’i çevreleme ve kuşatma stratejisinin bir parçasıdır... Amerika’nın Uzak Doğu’daki acil çıkarlarının, fanatik Hindu lider Modi’nin 2014’teki zaferinde etkili olduğu besbellidir ve halen de onu desteklediği görülüyor... Narendra Modi, 2019’da Keşmir’in ilhakından, 2014, 2017 ve 2020’de Çin’le yaşanan sınır çatışmalarına, Afganistan politikalarından Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nu baltalamaya kadar her daim ABD’nin çıkarlarına hizmet etmiştir.

2- 2014 yılında Modi’nin Hindistan’da iktidara gelmesinin ardından ABD, Çin’e uyguladığı baskıyı artırmak, onu çepeçevre kuşatmak, çevresindeki bölgeleri kontrol altına almasını engellemek ve onu kendi sınırları içine hapsetmek için Hindistan’ı etkili bir şekilde kullanmıştır... Bilindiği üzere Amerika, Çin’e ekonomik savaş açtı, Trump, Çin mallarına ağır gümrük vergileri getirdi. Trump, getirdiği bu ek gümrük vergileriyle Çin ekonomisini zayıflatmayı amaçlıyor. Basında, gümrük tarifelerindeki astronomik artışlar nedeniyle iPhone gibi dev teknoloji şirketlerinin üretim faaliyetlerini Hindistan’a taşıyacağına dair haberler yer aldı. “Financial Times gazetesinin haberine göre Apple şirketi, ABD’de satılan tüm iPhone telefonlarının montaj operasyonlarını Hindistan’a taşımayı planladığını açıkladı.” (26.04.2025 euronews) Böylece ABD, Çin’le mücadele stratejisinin bir parçası olarak, Hindistan’ı bölgede hem ekonomik hem de askeri bir güç olarak konumlandırmanın çabası ve gayreti içerisindedir.

3- ABD, bu stratejisi gereği, Hindistan’ın tamamen Çin’e yoğunlaşmasını sağlamak için bir yandan Hindistan’ı askeri ve ekonomik olarak güçlendirmeye çalıştığı gibi diğer yandan da Amerika yanlısı ve kuklası olan Hindistan ile Pakistan arasındaki anlaşmazlıkları gidermeye çalışmaktadır...

Stratejinin birinci ayağına gelince: ABD, Hindistan ve ordusuna, nükleer teknoloji transferi de dahil olmak üzere her türlü desteği sağlamıştır... Washington’daki Trump–Modi zirvesinde, Çin’le mücadele görüşmenin ana gündem maddesini oluşturmuştur: “İki lider ayrıca, Japonya ve Avustralya’nın da dahil olduğu Asya-Pasifik bölgesindeki ‘Dörtlü Güvenlik Diyalogu’nun (QUAD)’ güçlendirilmesi konusunu da ele aldı. Hindistan, Çin’in artan askeri faaliyetlerine karşı bir denge unsuru olarak görülen grubun liderlerini bu yıl içinde ağırlamaya hazırlanıyor. (14.02.2025 Reuters)

Stratejinin ikinci ayağına gelince, bu problemlerin en bariz ve belirgin olanı şunlardı:

A- Pakistan’ın sınırda bulunan askeri birlikleri, Hindistan’ın Pakistan sınırında konuşlanmış askeri birliklerini Çin cephesine kaydırmasına engel teşkil ediyordu. Bu yüzden ABD, Hindistan’ın Çin’e karşı özgürce ve rahatça hareket edebilmesini sağlamak ve askeri birliklerini, Pakistan sınırı yerine Çin sınırına kaydırmasına olanak tanımak için, Pakistan’dan, Hindistan sınırındaki askeri birliklerinin Pakistan Talibanı ile savaşmak üzere Veziristan’daki aşiret bölgelerine, Belucistan Kurtuluş Ordusu ile savaşmak için de Belucistan ve Afganistan sınırına kaydırılmasını istedi. ABD daha sonra Hindistan’ın Pakistan’la mücadeleden geri durup Çin’le mücadeleye yoğunlaşmasını sağlamak amacıyla, Pakistan’dan Hindistan’a taviz üstüne taviz vermesini talep etti. Bundan ötürü, daha önce de belirtildiği üzere Pakistan, Hindistan sınırındaki askeri birliklerinin önemli bir kısmını geri çekerek, bunları, iç çatışmalarda cihatçı gruplara karşı kullandı... Afganistan’da Taliban ile çatışmaya başladı.

B- Keşmir anlaşmazlığı. Hindistan, 05 Ağustos 2019 tarihinde Keşmir’i ilhak etti. 18 Ağustos 2019 tarihinde yayınladığımız soru cevapta şöyle dedik:

“11 Eylül 2001 olaylarından kısa bir süre sonra, Bush yönetimi Hindistan’a yoğunlaştı. ABD, Hindistan ile nükleer iş birliği anlaşması dahil olmak üzere ABD programları doğrultusunda Hindistan ile Çin arasındaki askeri dengesizliği gidermek için bir dizi inisiyatif başlattı...

- Amerika, Keşmir’deki Hindistan-Pakistan geriliminin Hindistan’ın Çin’le mücadelesini sekteye uğrattığını gördü... Bu yüzden ABD, iki ülke arasında yaşanan bu gerilimi düşürmek amacıyla Hindistan ile Pakistan arasında bir normalleşme süreci başlattı. Başlatılan bu normalleşme sürecinden, Keşmir yüzünden birbirleriyle savaşan Hindistan ve Pakistan kuvvetlerinin nötralize edilmesi ve bu iki ülke enerjisinin Çin’in yükselişinin kısıtlanması amacıyla ABD ile iş birliğine yönlendirilmesi hedeflenmiştir. ABD, Keşmir’in Hindistan’a ilhakının, Keşmir’i askeri yolla geri almasını önlemek ve konuyu diyalog masasına taşımak için Pakistan rejimine yapılan baskının, tıpkı Yahudi varlığının, Filistin topraklarında dilediği şekilde işgal ve ilhak faaliyetlerini sürdürdüğü halde Abbas yönetimi ve Arap ülkelerinin Yahudi devlet ile askeri çatışmaya girmemesi örneğinde olduğu gibi, sorunu ortadan kaldıracağını ve aralarındaki askeri çatışmayı önleyeceğini düşünüyordu! Böylece Modi, Cammu Keşmir’i ilhak etme ve demografik yapıyı değiştirme planını uygulamaya koydu ve nihayetinde 5 Ağustos 2019’da, Keşmir’e özel statü tanıyan Anayasa’nın 370. Maddesi’ni iptal etme kararını aldı...” ABD, Keşmir ilhak edilince Müslümanların Keşmir’i unutacağını ve şu an Amerikan çizgisinde hareket eden Hindistan ile Pakistan arasında artık herhangi sorun yaşanmayacağını sandı. Fakat ABD ve Hindistan’ın ya unuttuğu ya da bilerek görmezden geldiği bir şey var. Keşmir, Müslümanların kalbinde özel bir yere sahiptir ve Allah’ın izniyle bir gün yeniden özgürlüğüne kavuşacaktır...

C- Hindistan ve Pakistan arasındaki su paylaşımı sorunu. Hindistan mevcut İndus Suları Anlaşması’nın revize edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Hindistan, uzun süredir, hızlı nüfus artışını gerekçe göstererek, 1960 yılında Dünya Bankası arabuluculuğunda dokuz yıl süren müzakerelerin ardından imzalanan İndus Suları Anlaşması’nın yeniden gözden geçirilmesini talep etmektedir. India Today gazetesinin haberine göre, “Hindistan, Chenab Nehri üzerindeki Baglihar Barajından Pakistan’a olan su akışını durdurdu. İsmi açıklanmayan bir kaynağa dayandırılan haberde, Yeni Delhi’nin Jhelum Nehri üzerindeki Kishanganga Barajından da su akışını kesmeyi planladığı öne sürüldü.” (05.05.2025 Anadolu Ajansı) Hindistan’ın anlaşmayı tek taraflı askıya alması ve yıllardır sürdürdüğü revizyon talebi dikkate alındığında, Modi hükümetinin Bahalgam saldırısı sonrası anlaşmayı askıya alma adımı, Pakistan’a baskı yapmak ve onu revizyon talebini kabul etmeye zorlamak için yapılmış bir hamle olarak değerlendirilebilir. “Son yıllarda, Hindistan Başbakanı Narendra Modi hükümeti, su antlaşmasını yeniden müzakere etmek için girişimlerde bulundu. Hindistan ve Pakistan, Kishanganga ve Ratle hidroelektrik santrallerinin su depolama hacimlerine ilişkin teknik ve hukuki uyuşmazlıklarını gidermek için Lahey’deki Uluslararası Daimî Tahkim Mahkemesi’ne başvurdular...” (27.04.2025 Arabi21)

İndus Suları Antlaşması (ISA), Hindistan ile Pakistan arasında su dağılımını düzenleyen uluslararası bir anlaşmadır; Dünya Bankası’nın garantörlüğünde 19 Eylül 1960 tarihinde Karaçi’de imzalanan bu anlaşma, iki ülke arasındaki su diplomasisinin temel çerçevesini oluşturmaktadır. Anlaşma, Batı nehirlerinin (İndus, Jhelum ve Chenab) sularının kontrolünü Pakistan’a, doğu nehirlerinin (Ravi, Beas ve Sutlej) sularının kontrolünü ise Hindistan’a verdi.

D- Keşmir’deki cihatçı gruplar. Keşmir’deki cihatçı hareketler, Hindistan’da güvenlik kaygılarına yol açması üzerine Amerika, Hindistan’ın bu hareketlerin Keşmir’deki uzantılarına yönelik bir operasyon başlatmasına zemin hazırlamak ve Pakistan yönetimini de ülke içindeki benzer gruplara karşı düzenlenecek bu operasyona dahil etmek için bölgede sanal bir savaş tezgahlamak istemiştir... Bu işlem iki safhada gerçekleştirmiştir:

Birincisi: Keşmir’de bir saldırı tezgahlayıp suçu Keşmir’deki grupların üzerine yıkmak, sonra da saldırıyı, bu grupların Pakistan’daki merkezlerine büyük çaplı bir askeri operasyon düzenlemek için bir bahane olarak kullanmak... Keşmir’deki cihatçı hareketleri destekledikleri bahanesiyle sürgün etmek ya da öldürmek için Keşmirli Müslümanlara ve Keşmir’deki hareketlerin kökenlerine karşı bir askeri operasyon düzenlemek. Nitekim Yahudiler de Gazze’de direnişe destekledikleri gerekçesiyle Gazzelilere yönelik katliamlar işlemektedir... Sonra da saldırıyı bu hareketler gerçekleştirdiği gerekçesiyle Pakistan rejimini köşeye sıkıştırarak Keşmir’e destek vermesinin önüne geçmek!

Böylece Hindistan, Amerika’nın emri ve yönlendirmesiyle Keşmir’de düzmece bir saldırı tezgahlamıştır... Saldırının düzmece olduğunun kanıtı şudur:

- 22 Nisan 2025’te Hindistan yönetimindeki Keşmir’in Pahalgam bölgesindeki Baisaran Vadisi’nde turistleri hedef alan, Hindistan’ın Pakistan destekli bir silahlı grup tarafından gerçekleştirildiğini öne sürdüğü ama Pakistan’ın bu iddiayı kesin bir dille reddettiği bu saldırı, ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in Yeni Delhi’de bulunduğu bir sırada gerçekleşti. “ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance, bugün pazartesi günü Hindistan’a geldi. Dört günlük ziyareti çerçevesinde Başbakan Narendra Modi ile görüşmeler gerçekleştirecektir” (21.04.2025 Bahreyn Haber Ajansı) Hindistan’ın, ABD’li yetkilinin Yeni Delhi’de bulunduğu bir sırada Pakistan’a karşı İndus Suları Anlaşması’nın askıya alınması da dahil olmak üzere tüm ön tedbirlerini alması, Amerika ile tam bir uyum içinde hareket ettiğini göstermektedir. Tüm bunların sadece bir tesadüften ibaret olduğunu varsaymak kesinlikle doğru değildir.

- Hindistan hükümetinin, 22 Nisan saldırısından hemen sonra henüz hiçbir soruşturma veya araştırma yapmadan dakikalar içinde Pakistan’ı suçlaması, Pakistan’ın uluslararası bir soruşturma talebine rağmen Hint medyasının hemen Leşkeri Tayyibe (LET) örgütünün bir kanadı olan Direniş Cephesi’ne işaret etmesi, Direniş Cephesi’nin ise saldırıyı reddetmesi, tüm bunlar, saldırının “kurgulanmış” bir saldırı olduğuna ortaya koymaktadır. “Direniş Cephesi (TRF), saldırının sorumluluğunu ilk olarak sosyal medya üzerinden üstlendi; ancak daha sonra “siber saldırıya” uğradığı gerekçesiyle açıklamasını geri çekti.” (30.04.2025 24.ae)

Ardından ikinci aşama başladı. Hindistan, 6 Mayıs 2025 akşamı Pakistan’a karşı füze saldırısı düzenledi. Hindistan, alışılageldiği üzere yalnızca Pakistan yönetimindeki Keşmir’i değil, bu sefer Pencap bölgesindeki noktaları da hedef aldı. Pakistan, Hindistan’ın iç kesimlerindeki hedeflere misilleme yapmak yerine, yalnızca sınır çatışmalarıyla ve sınırda Hint uçaklarını düşürmekle karşılık verdi. Hindistan ise Pakistan’a yönelik saldırının etkisini hafifletmek amacıyla, Pakistan ordusuna ait hedeflerin vurulmadığını, yalnızca “teröristlerin” hedef alındığını savundu. (07.05.2025 Arapça TV) İki taraf arasındaki çatışmalar giderek şiddetlendi. “Hindistan ve Pakistan askeri güçleri arasında, Keşmir Kontrol Hattı boyunca şiddetli çatışmalar yaşandı. Hint medyasının aktardığına göre, Kontrol Hattı boyunca patlama sesleri duyuldu ve taraflar arasında can kayıpları olduğu bildiriliyor.” (09.05.2025 El Arabiya) Hindistan, 3 uçağının düşürüldüğünü kabul etti ve kontrolündeki Keşmir’de Pakistan saldırıları sonucunda 7 sivilin hayatını kaybettiğini duyurdu. Pakistan, yaptığı açıklamada, üçü Fransız Rafale tipi olmak üzere 5 Hint savaş uçağını ve 25 Yahudi varlığı yapımı insansız hava aracını düşürdüğünü duyurdu. Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Hindistan’ın Pakistan mevzilerine düzenlediği saldırıya karşılık olarak 10 Hint savaş uçağını düşürebilirdik, ancak ordu komutanları ölçülü davranarak yalnızca 5 savaş uçağını düşürdüler...” (07.05.2025 Şarku’l Avsat) Pakistan Ordu Sözcüsü Ahmed Şerif Chaudhry, “Bunyan-un-Marsoos Operasyonu kapsamında Hindistan’da 26 askeri hedefi vurduğunu belirterek, Pakistan’a ait onlarca SİHA’nın Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi de dahil olmak üzere Hindistan’daki büyük şehirlerin üzerinde uçuş gerçekleştirdiğini ifade etti.” (10.05.2025 Sky news) Mevcut göstergeler, Pakistan’ın Hindistan’a karşı büyük ölçekli bir saldırı başlatma, Hindistan ile çatışmaya girme ve onu yenme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor. Ne var ki ABD’nin ipleri elinde tutması, böylesi bir cesur adımı atmasına, Hindistan’a ezici bir darbe indirmesine ve Amerika’nın uşağı Modi’yi alaşağı etmesine müsaade etmemiştir... Amerika’nın baskısıyla Pakistan’daki işbirlikçi rejim, Hindistan’ın saldırganlığına karşı cılız bir yanıt vermiş olsa da, bu kısıtlı misilleme dahi Pakistan’daki Müslüman askerlerin eşsiz kahramanlığını ve savaşma motivasyonlarının ne denli güçlü olduğunu ortaya koymuştur. Pakistan rejiminin Amerika ile iş birliği yapmasına ve ordunun hareket serbestisinin kısıtlanmasına rağmen, bu Müslüman ordu, daha önce belirttiğimiz üzere, müşrik düşmana kayda değer zayiat verdirmiştir... Tüm bu gelişmeler, ABD’yi savaş planını başlattığı gibi bitirmeye, saldırıyı da başlattığı gibi durdurmaya sevk etmiştir. Ardından savaş planını, kuklası iki rejim olan Hindistan ile Pakistan arasında kıvrak ve pis bir siyasi pazarlığa dönüştürmüştür...

4- Bu nedenle Hindistan’ın saldırılarının başlamasından tam dört gün sonra 10 Mayıs 2025’te, ABD’nin direktifiyle taraflar arasında ateşkes ilan edilmiştir. ABD Başkanı Trump, aynı gün 10 Mayıs 2025’te Truth Social hesabından yaptığı açıklamada “Amerika Birleşik Devletleri’nin arabuluculuğunda geçen uzun bir gecenin ardından, Hindistan ve Pakistan’ın tam ve derhal geçerli olacak ateşkes konusunda anlaşmaya vardığını duyurmaktan memnuniyet duyuyorum. Her iki ülkeyi de sağduyulu ve akıllıca bir yaklaşım sergiledikleri için tebrik ediyorum. Bu konudaki dikkatiniz için teşekkürler.” ifadelerini kullandı. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da 10 Mayıs 2025’te X sosyal medya platformundan yaptığı paylaşımda, “Son 48 saat içerisinde ABD Başkan Yardımcısı James David Vance ve ben, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı Asim Munir ve Pakistan Ulusal Güvenlik Danışmanları Ajit Doval ve Asim Malik de dahil olmak üzere üst düzey Hint ve Pakistanlı yetkililerle görüştük. Hindistan ve Pakistan hükümetlerinin derhal ateşkes ilan etme ve tarafsız bir yerde geniş bir konu yelpazesi üzerinde görüşmelere başlama konusunda anlaştıklarını duyurmaktan mutluluk duyuyorum. Başbakan Modi ve Şerif’i barış yolunu seçmedeki bilgelikleri ve devlet adamlıklarından dolayı kutluyoruz” ifadelerine yer verdi.” Diğer bir deyişle, Amerika, komuta kademesinin kendisine olan bağlılığına ve sadakatine rağmen Pakistan ordusunun gösterdiği cesareti ve sergilediği kahramanlığı yeterince takdir etmemiş ve dolayısıyla Modi’nin savaşı sürdürmesi durumunda Amerika’nın Çin’le mücadeledeki taleplerini yerine getirmek şöyle dursun iktidarını kaybetmesinden korkmuştur! Bu sebeple, savaşı durdurma talimatı vererek, kendine sadık ve uşağı iki rejim arasında yapılacak müzakerelerle amaçlarına ulaşmak için siyasi kurnazlık yoluna gitmiştir!

5- Sonuç olarak, Hizb-ut Tahrir, başta Pakistan halkı olmak üzere tüm Müslümanları, İslam ve Müslümanların düşmanlarıyla özellikle Hindistan’daki Hindu müşrikler ve Filistin’deki Yahudilerle yürütülen siyasi pazarlıklar ve entrikaların, hele de şu an olduğu gibi sömürgeci kafir Amerika’nın kontrolünde yürütülüyorsa, hiçbir hayır getirmeyeceği konusunda uyarmaktadır. Çünkü bu güçler, her an ve her yerde Allah ve Rasûlü’ne savaş açmış durumdadırlar. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bize, onlarla savaşacağımızı ve onlara karşı zafer elde edeceğimizi müjdelemiştir. Ve bunda büyük bir sevabın olduğunu haber vermiştir... Müslim’in Nafi’ kanalıyla İbn Ömer’den rivayet ettiğine göre Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَتُقَاتِلُنَّ الْيَهُودَ فَلَتَقْتُلُنَّهُمْ “Yahudilerle savaşacaksınız ve onları alabildiğine öldüreceksiniz” Ahmed ve Nesâî’nin Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kölesi Sevban’dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

عِصَابَتَانِ مِنْ أُمَّتِي أَحْرَزَهُمَا اللهُ مِنَ النَّارِ؛ عِصَابَةٌ تَغْزُو الْهِنْدَ، وَعِصَابَةٌ تَكُونُ مَعَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ عَلَيْهِمَا السَّلَام  “Ümmetinden iki topluluk vardır ki, Allah Teâlâ onları ateşten korumuştur. Birincisi Allah yolunda Hind diyarındaki kâfirlerle savaşan topluluk, ikincisi ise ahir zamanda Meryem oğlu İsa Aleyhisselâm ile birlikte olan topluluktur.” Dolayısıyla Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi uyarınca Filistin’deki Yahudilerle savaş, onları öldürmek, Hindistan’a gazve düzenlemek ve oralarda İslâm’ın muzaffer kılmak, Allah’ın izniyle mutlaka vuku bulacaktır. Bu, Sadık el-Masdûk (Doğru olan ve doğruluğu da tasdiklenmiş) olan Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bir buyruğudur. Ne var ki, Allah Azze ve Celle, bizler tembel tembel miskin miskin otururken melekler aracılığıyla bize gökten zafer indirmeyecektir. Aksine çalışıp çabalamalıyız, gayret göstermeliyiz, yaptığımız her işte samimi ve dürüst olmalıyız. İşte böyle olursak, Allah’ın izniyle Allah’ın yardımı, hiç kuşkusuz mutlaka gelecektir. Pakistan halkı hakkında iyimseriz. Zira Pakistan, köklü İslami geçmişi, derin dini aidiyeti olan güçlü bir İslam ülkesidir. Ordusu Allah yolunda cihada aşıktır. Pakistan’daki Müslümanların Hilafet’i ikame etme özlem ve arzuları gün geçtikçe artmaktadır. Allah’ın izniyle, halkına yalan söylemeyen öncü olan Hizb-ut Tahrir’in zafere ulaşmasına ramak kalmıştır. İçinde yaşadığımız bu ceberut saltanattan sonra Raşidi Hilafet’in kurulmasıyla Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi mutlaka tahakkuk edecektir. Ahmed’in Müsnedi’nde Huzeyfe ibn Yemân’dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ. ثُمَّ سَكَتَ “Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldıracaktır. Sonra, Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra sustu.” O gün müminler sevineceklerdir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

H.17 Zilkade 1446
M.15 Mayıs 2025

Devamını oku...

Trump Hindistan'ı Kurtardı, Pakistan Liderleri De Zafere Kürtaj Yaptılar!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Trump Hindistan'ı Kurtardı, Pakistan Liderleri De Zafere Kürtaj Yaptılar!

Hindistan, geçen Nisan ayı sonunda Keşmir bölgesinden Hindistan'ın işgali altındaki kesiminde turistleri hedef alan saldırının ardından Pakistan'ın iç kesimlerindeki bölgelere hava saldırıları yapınca 7/5/2025 Çarşamba gününden bu yana iki nükleer güç arasındaki karşılıklı bombardımanların ardından, Pakistan olayla ilgili sorumluluğunu reddetmesine rağmen Hindistan Pakistan'ı suçlamakta ısrar etti, iki ülke arasındaki su anlaşmasını askıya aldığını açıkladı ve savaş uçakları, insansız hava araçları ve füzelerle saldırı düzenledi. Ancak bu saldırı Pakistan tarafından şok edici bir şekilde karşılanmış ve Hindistan, saldırının başlamasından itibaren sadece iki gün içinde ağır askeri kayıplar vermiştir; zira en az beş savaş uçağı ve onlarca insansız hava aracı düşürülmesinin yanı sıra Pakistan’ın karşı saldırısı sayesinde özellikle S-400 füze rampaları olmak üzere askerî altyapıya ciddi zararlar verilmiştir.

Hindistan, hesap etmeden girdiği macerasının sonucunda şok yaşamış ve kendisini içinde bulunduğu zor durumdan ve daha fazla kayba yol açabilecek kötü durumdan kurtaracak birine çok ihtiyaç duymuştur; bunu Trump’ın devreye girmesi ve iki taraf arasında ateşkes talebinde bulunması takip etmiş, ardından ABD Başkanı Donald Trump, Pakistan ve Hindistan'ın “derhal” yürürlüğe girecek bir ateşkes konusunda anlaşmaya vardığını bildirmiştir. Trump, “Truth Social” hesabından yaptığı açıklamada şunları yazdı: “ABD'nin arabuluculuğunda gece boyu süren görüşmelerin ardından Hindistan ile Pakistan'ın tam ve hemen ateşkes konusunda anlaştığını duyurmaktan memnuniyet duyuyorum.” Ve şöyle ekledi: “Her iki ülkeye de sağduyu, mantık ve büyük zekâlarını kullandıkları için tebrikler. Bu konuya gösterdiğiniz ilgi için teşekkürler.”

Bunun ardından Hindistan ve Pakistan, 10/5/2025 Cumartesi günü, birkaç gün süren karşılıklı saldırıların ardından ateşkesin derhal başlatılması konusunda anlaştıklarını açıkladılar. Hindistan Dışişleri Bakanlığı, ateşkesin Cumartesi gününden itibaren başlayacağını söyledi. Ayrıca iki ülkenin askeri operasyon komutanlarının iletişim halinde olduğunu, ateşkes üzerinde anlaşmaya varıldığını ve her iki tarafın Pazartesi günü yeniden görüşmelerde bulunacağını da açıkladı. Bunun yanı sıra Pakistan Dışişleri Bakanı Muhammed İshak Dar da, ülkesinin “her zaman egemenliğinden ve toprak bütünlüğünden ödün vermeden bölgede barış ve güvenlik için çaba gösterdiğini” açıklamıştır.

Bu açıklama Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin kahraman mücahitlerinin yanı sıra çeşitli askeri birimlerin, Allah'ın ve Müslümanların düşmanı olan kibirli Hindu devletine karşı büyük bir zafer gerçekleştirmesinin ardından gelmiştir. Ancak su anlaşmasının askıya alınmasının ve Keşmir'in işgalinin devam etmesiyle birlikte Trump’ın Pakistan'ın siyasi ve askeri liderlik içindeki ajanlarına ateşkesi kabul etmeleri emrini vermesi yoluyla küfrün başı Trump ve onun haçlı müttefikleri bu zaferi boşa çıkarmak ve onu yenilgiye çevirmek için acele etmişlerdir. Böylece Pakistan ordusu içindeki muhlislerin elde ettiği zafer kaybedilmiştir; tıpkı 1999 yılının Temmuz ayında, çoğu Pakistan komandoları ve Keşmir mücahitlerinden oluşan Pakistan güçlerinin, işgal altındaki Keşmir'deki Kargil sıradağlarının zirvelerindeki stratejik noktalara sızmasının, güçlerin kendilerine Hindistan ordusunun ikmal yollarında ateş üstünlüğü sağlayan yüksek mevzileri kontrol etmeyi başarmasının, bunun da Hindistan kuvvetlerini şaşkına çevirip ağır kayıplar vermesinin ardından Navaz Şerif ve Pervez Müşerref'in Kargil Tepeleri'nde ihmalkarlık gösterdiklerinde meydana geldiği gibi. İşte o zamanlar da Bill Clinton'ın liderliğindeki ABD müdahale etmiş ve Navaz ile Müşerref'e Pakistan ordusunun kontrol ettiği bölgelerden çekilme emri vermiş, zaferi boşa çıkarmış ve bu, Keşmir'deki dengeyi değiştirebilecek büyük bir askeri başarının heba edilmesi olarak değerlendirilmiştir. 

Trump'ın mevcut ajanlarının, Pakistan'daki siyasi ve askeri liderlik içindeki dünkü ajanlarından daha az bir ihanetle mübarek zaferi ihmal etmeleri hiç şaşırtıcı değildir;çünkü onlar, Beyaz Saray'daki efendilerinin önünde hiçbir iradesi olamayan kölelerdir.Zira onların görevi, ümmet için zafer kazanmak, Müslüman ülkeleri kurtarmak, fetihlere liderlik etmek, Müslümanların ve ordularının kalplerine güven aşılamak değildir. Aksine onların görevi, ümmetin düşmanlarına hizmet eden kirli görevleri yapmak ve kalkınmaya ve Batı'nın, Hinduların ve Yahudilerin hegemonyasından kurtulmaya hazır olan ümmetin kalbine hançer saplamaktır. Bir de buna, Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmek, şeriatı yönetimden dışlamak, ümmeti İslam ile kalkındırmak için çalışanları takip etmek, Keşmir'in ve Müslüman ülkelerin kurtuluşunu isteyen samimi direnişin kaynaklarını kurutmak gibi kirli görevleri eklenmiştir.

Pakistan'ın siyasi ve askeri liderlerinde zerre kadar samimiyet ve onur olsaydı, bu zaferi Hindistan'ı sadece su anlaşmasını askıya almaktan vazgeçirmeye zorlamak için değil, Keşmir'den çekilmeye zorlamak için kullanırlardı; ama onlar Amerika'nın ajanları oldukları için, Pakistan ve halkı pahasına bile olsa Amerika'yı memnun etmek ve müttefiki Hindistan'ı kurtarmakla ilgileniyorlar.Böylece de onlar, ordu içindeki muhlislerin kazandığı zaferi boşa çıkarmaya ve Keşmir'in işgal altında kalması, suyun askıda kalması, Keşmir halkının azılı düşmanın ve Gujarat kasabı Modi'nin zulmü altında kalması gibi başlangıç noktasına geri dönmeye hazırlardır.

Genel olarak İslam ümmetinin, özel olarak da alimlerin, ileri gelenlerin ve nüfuz sahiplerinin, ümmetin zaferlerini heba eden bu hain liderliğin karşısında durmaları ve siyasi ve askeri liderlerin görevden alınmasını ve iktidarın da ona layık olan birine, yani Allah'ın rızasına uygun şekilde yönetecek, ümmeti zafere ve kurtuluşa doğru götürecek ve zaferleri gerektiği gibi kullanacak birine teslim edilmesini talep etmeleri gerekir.

Ey Pakistan ordusu içindeki muhlis subaylar! Siyasi ve askeri liderleriniz, mübarek zaferlerinizi heba ettiler ve binlerce kez sizin liderliğinize layık olmadıklarını ve sizin gerçek düşmanlarınız olduklarını kanıtladılar; onlar gırtlaklarından aşağı inmeyen Kur'an ayetlerini okudular ve omuzlarına şövalyeleri andıran nişaneler taktılar ama gerçekte onlar ikiyüzlülerdir. Zira Allah Subhanehu ve Teala, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl da döndürülüyorlar.” (Münafıkun 4)

Bu nedenle onları devirmek daha da vacip bir hale geldiği gibi sizleri gerçekten temsil eden Hizb-ut Tahrir'e nusret vermek de ertelenmesi caiz olmayan acil bir vacip haline gelmiştir. O halde kışlalarınıza geri dönüp zaferlerinizi rüzgârın alıp götürmesine izin vermeyin; zira sizler, Hizb-ut Tahrir gibi muhlis ve saf bir liderliğin altında, Keşmir'i kurtarmaya, Pakistan'da Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurarak dini ikame etmeye muktedirsiniz. وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَDe ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” [Tevbe 105] 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

Trump'ın Körfez Ülkeleri'ni Ziyaretindeki Yatırım Anlaşmaları Sahip Olmayanın Hak Etmeyene Vermesidir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump'ın Körfez Ülkeleri'ni Ziyaretindeki Yatırım Anlaşmaları

Sahip Olmayanın Hak Etmeyene Vermesidir!

Haber:

ABD Başkanı Donald Trump, 16 Mayıs 2025 Cuma günü, dört gün süren Arap Körfezi bölgesindeki üç ülkeye yaptığı ziyareti tamamladı ve ziyaretinde anlaşmalar ön plana çıktı; sonuç olarak, üç ülkeden toplamda yaklaşık 3,2 trilyon Dolar -ki bu 3,6 trilyon Dolara ulaşabilir- tutarında yatırım anlaşmaları imzalandı ve bu yatırımların önümüzdeki yıllarda pompalanması bekleniyor. (BBC Arabic, Uyarlanmıştır)

Yorum:

Trump, turuna iki günlük Suudi Arabistan ziyaretiyle başladı ve bu sırada Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile bir görüşme gerçekleştirdi ve 300 milyar Doları aşan 145 anlaşma imzalanmasının yanı sıra Suudi Arabistan-ABD Yatırım Forumu'na da katıldı ve Suudi Arabistan, dört yıl içinde ABD ile ortaklık fırsatlarına 600 milyar Dolar pompalama sözü verdi.

Katar ziyaretine gelince; Emir Tamim bin Hamad ile bir oturum gerçekleştirdi ve 240 milyar Doları aşan birçok anlaşmanın imzalanmasına tanık olundu ve Katar, 1,2 trilyon Dolarlık ekonomik alışverişi artırma taahhüdünde bulundu.

Üçüncü ve son durak olan Birleşik Arap Emirlikleri'nde, başkentteki Qasr Al Watan (başkanlık sarayı) 200 milyar Doları aşan anlaşmalar açıklandı ve Birleşik Arap Emirlikleri, önümüzdeki on yıl içinde 1,4 trilyon Dolarlık yatırım yapma taahhüdünü teyit etti.

Bu ziyaretle de yetinmeyip Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ile bir görüşme gerçekleştirdi, ABD-Körfez zirvesine ve ABD-BAE İş Forumu'na katıldı ve turunu, Katar'daki Diriyah şehrini ve Al Udeid Hava Üssü'nü ve Abu Dabi'deki Şeyh Zayed Büyük Camii'ni ziyaret ederek sürdürdü ve “İbrahim Aile Evi”ni ziyaret ederek sonlandırdı.

Amerikan Başkanı'nın dikkatle planladığı ziyaretler ve anlaşmalar, tahtlarından düşmekten korkmaları nedeniyle Körfez'deki bekçi yöneticileri kullanmak içindir. Zira onlar,bekalarını sağlayacak her şeyi ihlal ediyorlar. Hatta bu, bölgedeki servetlerin heder olmasına yol açsa bile. Sanki bu servetler kendilerine emanet edilmemiş de onların malıymış gibi. Oysa bu servetler İslam ümmetinin mülkü olup onların görevi ise sadece bunları koruyup geliştirmek ve Allah'ın emrettiği yere koymaktır ki böylece herkesin ihtiyacına göre dağıtılarak adalet gerçekleşsin ve ümmetin ihtiyacı olan her şey için, Allah Subhanehu ve Teala’nın razı olduğu adil bir şekilde harcama yapılarak yeterlilik hasıl olsun.

Bu yöneticiler ve Müslüman ülkelerin başındaki diğer yöneticilerin hayatlarında önemsedikleri tek şey, onurları pahasına bile olsa -tabii hala onurları varsa- tahtlarının bekasını korumaktır; hatta bu onların, ülkeyi ve içindekileri sömürgeci kafire ucuza satmalarına ve ülkenin tamamen yok olmasına yol açsa bile; zira onlar, küfür ülkelerine ve kafir efendilerine boyun eğmekten başka bir şey bilmezler.

Artık Allah Subhanehu ve Teala'nın onlardan doğru bilinci, Amerikan başkanıyla görüşmeyi kestiklerini ve bazıları ölüm, açlık ve hastalıktan dolayı helak olan ve geriye kalanları ise, eğer Müslüman orduları, yöneticilerinin kendilerini bağladığı zincirleri kırıp onları kurtarmaz, sonra doğrudan bir veya daha fazla yöneticiyi devirmeye yönelerek Yahudilerle ve Müslüman ülkelerin herhangi bir yerindeki işgalci ve gaspçı olan herkesle savaşmak için ordulara hemen emir verecek Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermezlerse, helak olmanın eşiğinde olan Gazze halkını kurtarmak için orduları harekete geçirmelerini görmesinin zamanı gelmedi mi?!

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَنُرِي فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ

Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları vârisler kılmak, o yerde onları iktidar yapmak; Firavun ile Hâmân’a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi göstermek istiyorduk.” [Kasas 5-6]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Raziye Abdullah

Devamını oku...

Tekno Kapitalizmin Bir Başka Başarısızlığı Elektronik Dolandırıcılığın Güneydoğu Asya Sınırlarını Kontrol Etmesidir

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tekno Kapitalizmin Bir Başka Başarısızlığı

Elektronik Dolandırıcılığın Güneydoğu Asya Sınırlarını Kontrol Etmesidir

Haber:

DW kanalı 15 Mayıs tarihli haberinde, Güneydoğu Asya'da son zamanlarda düzenlenen güvenlik kampanyalarına rağmen, elektronik dolandırıcılık çetelerinin bölgede nüfuz ve güç kazanmaya devam ettiğini bildirdi.Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) tarafından yayınlanan son raporda, Asya'daki suç şebekelerinin milyarlarca Dolarlık elektronik dolandırıcılık faaliyetlerini genişletmeye devam ettikleri bildirildi.Bu nedenle 2023 yılında Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinin yaklaşık 37 milyar Dolar, Amerika'nın ise 5,6 milyar Dolar (94 trilyon Rupi) kaybettiği tahmin ediliyor.

UNODC'nin Güneydoğu Asya ve Pasifik Bölge Temsilcisi Vekili Benedict Hoffman'a göre, bu suç çeteleri sürekli olarak gelişmekte ve şu anda faaliyetlerini Afrika, Avrupa, Güney Amerika ve diğer bölgelere yaymaktadır. Hoffmann, DW'ye şöyle dedi: “Bu, yüksek derecede gelişmiş ve sürekli olarak yeni teknolojilere dayanan organize bir suçtur.”

Bu yılın başlarında, Myanmar, Kamboçya ve Laos'taki yetkililer, çoğu sınır bölgelerinde bulunan geniş çaplı dolandırıcılık merkezlerine karşı harekete geçti. Nitekim onlar, birçok web sitesini kapattılar ve bu bölgelere seyahat etmeleri için kandırılan ve daha sonra dolandırıcı olarak çalışmaya zorlanan Müslüman ülkeler de dahil olmak üzere binlerce insan ticareti mağdurunu kurtardılar.

Yorum:

Tekno kapitalizm ya da kapitalizmin teknolojik ilerleme üzerindeki hakimiyeti, insan hayatı üzerindeki tehlikelerini bir kez daha ortaya koymuştur.Zira kapitalizm, teknolojiyi insan hayatını desteklemek için değil, aksine para yapma makinelerini desteklemek için tasarlanmıştır. Bu yüzden yapay zeka, robotik, büyük veri ve nesnelerin interneti gibi en son bilim ve teknolojilerin gelişimi, daha geniş ölçekte, insanlığın sorunlarını çözmek bir yana insana hizmet etmek için değil, iş dünyasının ve siyasi oligarşinin çıkarlarına hizmet etmek için kullanılmaktadır.

Asya'yı hedef alan elektronik dolandırıcılık çetelerinin ve mafya örgütlerinin büyümesi, bu bölgedeki yoksulluk oranının yüksek olması ve düşük teknoloji kültürü ile bağlantılı olabilir.Yoksulluk ve dijital kültürün düşük seviyesi bir araya geldiğinde bu, Asya toplumlarını manipülatif dijital dolandırıcılık uygulamalar için daha açık bir hale getiriyor.

Kapitalizm, doğal kaynakları ve hatta insan kaynaklarını, bu tür elektronik dolandırıcılık mafyasının temelini oluşturan kumarhaneler aracılığıyla yasadışı kumar faaliyetleri de dahil olmak üzere sadece piyasa/para döngüsünün bir parçası haline getirmiştir.Kapitalizmde devletin temel rolü, piyasa mekanizmasının “koruyucusu” olarak, büyümenin yavaşlamadan devam etmesini sağlamaktır.Ancak bu rolün, özellikle devletin işlevini yerine getiremediği Myanmar'da olduğu gibi, birçok başka büyük suçun da açığa çıkmasına yol açtığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Mekong Nehri bölgesi, paranın egemenlik merkezi olması nedeniyle büyük suç faaliyetleri için son derece elverişli bir bölge haline gelmiştir.Sonuç olarak kapitalizm altında teknolojinin hızlı ilerlemesi topluma zarar verip onu yok etmekte, halkları insanlığından soyutlamakta, bilakis insanlığı, insanlık medeniyetinden çıkarma eğilimindedir.Bu fasit hedef, insanlık hadaratını giderek daha fazla tahrip eden kapitalizmin gölgesinde devam etmektedir.Allahu Teala'nın şu kavlini düşünün: لَا يَغُرَّنَكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُواْ فِي الْبِلَادِİnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın!” [Al-i İmran 196]Yani ülkenin dört bir tarafında, orada burada serbestçe dolaşan kâfirlerin faaliyetlerine asla aldanmayın ve kanmayın, zira onlar sizi geçici zenginlik, mevki ve zevklerle baştan çıkarmaya çalışıyorlar demektir.Bu ayet, Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hitap etmekle birlikte onun ümmetine de hitap etmektedir.

Batı'nın İslam beldelerine getirdiği dijital teknoloji bizi aldatmamalı, onların gücü ve teknolojik gelişmişlikleri bizi etkilememelidir.Tüm bunların da ötesinde, bu acımasız gücü alt edebilecek daha güçlü bir güç daha vardır.Dikkat edin bu, İslami Hilafetin altında İslam ümmetinin iman, ideoloji ve kardeşlik gücüdür; böylece teknolojik vizyon her zaman Allah'ın vahyi ve kudretiyle yol gösterici olacaktır.İşte o zaman teknoloji, insanın açgözlülüğü ve paranın gücüyle değil, ahlakı, insani değerleri ve insanlığı yücelten İslam'ın sınırları içinde yönetilecektir!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Fika Komara

Devamını oku...

Hindistan ve Pakistan Arasındaki Askeri Olay Amerika'nın Avrasya'daki Stratejisine Nasıl Hizmet Etti?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Hindistan ve Pakistan Arasındaki Askeri Olay
Amerika'nın Avrasya'daki Stratejisine Nasıl Hizmet Etti?

Giriş:

10 Mayıs 2025'te, ABD Başkanı Donald Trump, “Truth Social” platformu üzerinden Hindistan ve Pakistan arasında “tam ve hemen ateşkes” olduğunu ilan etti; bu açıklama, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Başkan Yardımcısı Mike Pence'in öncülüğünde ABD'nin arabuluculuğuyla yapılan uzun görüşmelerin ardından gelmiş, anlaşma, Yeni Delhi saatiyle 17:00'da (GMT 11:30) yürürlüğe girecek.

1. Çatışmanın tarihsel arka planı

Keşmir çatışması: 1947'de Hint Yarımadası'nın bölünmesinden bu yana, iki ülke Keşmir bölgesini kontrol etme mücadelesi vermiş ve üç savaşın (1947, 1965, 1971) yanı sıra tekrarlanan sınır çatışmalarına sahne olmuştur.

Nükleer caydırıcılık doktrini: Hindistan ve Pakistan nükleer tersaneye sahip olup bu da her bir yerel askeri tırmanışın nükleer çatışmaya dönüşme riskini beraberinde getiriyor.

2. Son olaylar silsilesi

1. 22 Nisan 2025: Hindistan'ın Keşmir bölgesindeki Pahalgam kenti yakınlarında düzenlenen “terörist” saldırıda 25 Hint askeri ve bir Nepal vatandaşı hayatını kaybetti ve Hindistan, saldırıyı Pakistan İstihbarat Servisi'nin (ISI) desteklediği yönünde suçlamada bulundu.

2. Hindistan, cruise füzeleri ve insansız hava araçları kullanarak Pakistan toprakları içindeki "terörist altyapıya" karşı Sindoor Harekâtı başlattı.

3. 8-9 Mayıs gecesi: Pakistan, Hindistan'ın askeri tesislerini hedef aldığı Bunyan-un-Marsoos operasyonunu başlattı ve Yeni Delhi ise hava sahasını kapatarak tepki verdi ve yedek kuvvetleri çağırdı.

4- 10 Mayıs 2025: ABD'nin arabuluculuğu, Yeni Delhi saatiyle akşam saat 5'te acil ateşkesin ilan edilmesiyle sonuçlandı.

3. Amerika Birleşik Devletleri'nin ve arabulucu araçların rolü

Diplomatik arabuluculuk: Marco Rubio ve Başkan Yardımcısı Vance'in liderliğinde Hindistan ve Pakistan dışişleri bakanlarıyla ayrı ayrı telefon görüşmeleri yapıldı.

“Truth Social” üzerinden iletişim: Trump, kendi platformunu duyuru için kullandı, bu da mesajların formüle edilmesinde ve doğrudan Yeni Delhi ve İslamabad'daki kamuoyuna ulaştırılmasında bir esneklik sağladı.

Stratejik zamanlama: Açıklama, karşılıklı saldırıların üzerinden dört gün geçtikten sonra geldi ve bu da çatışmanın nükleer savaşa dönüşme riskini azalttı.

4. Amerika'nın çatışmadan elde ettiği kazançlar

1. Hindistan'ın konumunun güçlendirilmesi

Yeni Delhi, baskı altında bir disiplin ortaya koydu ve bu da, askeri ve uzay bilgilerinin paylaşımına yönelik COMCASA ve BECA anlaşmalarının hızlandırılmasını ve “Hint ve Pasifik Okyanusları”ndaki ortaklığının teyit edilmesini haklı çıkardı.

2. Pakistan-Çin ittifakının kontrolü

İslamabad'ın Pekin'e yönelik tarafsız olmayan tutumunu fırsat bilen Washington, krizi istismar ederek sınırlı askeri kanalları yeniden açtı (örneğin F-16 filosunun modernizasyonu) ve bu da Pakistan'ın Çin'e olan tam bağımlılığını azalttı.

İşte size bu ittifakın detayları:

Şubat 2025'te Trump yönetimi, Pakistan'ın F-16 savaş uçaklarının bakım programını desteklemek için 397 milyon dolarlık bir bütçe ayırdığını duyurdu ve bu uçakların kullanımına sıkı kısıtlamalar getirilerek bu uçakların yalnızca terörle mücadele ve isyan operasyonlarında kullanılması ve Hindistan ile herhangi bir çatışmada kullanılmaması şartı konuldu.

ABD desteğinin ayrıntıları:

a. Bakım ve güncelleme: ABD desteği, Pakistan'ın F-16 savaş uçaklarının, yapısal güvenliğin gerçekleşmesi de dahil olmak üzere kapsamlı bakımını, motor bakımı ve yazılım güncellemelerini içermektedir.

b. Sıkı denetim: Uçakların kullanımını gözetlemek ve Pakistan'ın konulan kısıtlamalara bağlılığını sağlamak için Amerikalı müteahhitlerden oluşan bir teknik güvenlik ekibi (TST) kuruldu.

c. Uygulanan kısıtlamalar: ABD'nin kısıtlamaları, uçakların yalnızca terörle mücadele ve isyan operasyonlarında kullanılması, Hindistan'a karşı kullanılmasının yasaklanması ve uçak ve ekipmanların altı ayda bir envanterinin çıkarılması gibi sıkı denetim önlemlerini içermektedir.

Jeopolitik boyutlar:

Bu adım, F-16 filosuna destek gibi sınırlı askeri iş birliği kanallarının yeniden açılması ve bu uçakların kullanımında sıkı kontrollerin uygulanması yoluyla Pakistan'ın Çin'e olan askeri bağımlılığını azaltmayı amaçlayan ABD stratejisinin bir parçası olarak gelmiştir.

3. İstihbarat bilgilerinin edinilmesi

Çatışma, Çin ve Pakistan'ın füzelerinin ve insansız hava araçlarının savaş alanında performansını test etme ve gelecekte Pekin ile olası bir çatışmaya karşı güç değerlendirmelerini güncelleme fırsatı sağlamıştır.

4. Uluslararası arabulucu rolünün vurgulanması

ABD'nin arabuluculuğu, Washington'u iki nükleer güç arasındaki çatışmayı yatıştırabilen “akil” bir taraf olarak ortaya çıkmasına imkân sağladı ve bu da onun küresel sistemdeki istikrarın garantörü olma konusundaki konumunu güçlendirdi.

5. Çin'i çevreleme stratejisinin desteklenmesi

Çin'i Avrasya'da kontrol altına alma stratejisinin bir parçası olarak bu olay, ABD, Hindistan, Japonya ve Avustralya arasındaki Dörtlü İttifak'ın (Quad) harekete geçirilmesine ve bunun sembolik manevralardan daha derin bir güvenlik uyumuna yükseltilmesine yol açtı.

Bölgesel ve uluslararası etkiler

İndus Su Anlaşması'nın askıya alınması: Pakistan ateşkesin ardından geçici askıya alma kararını kaldırdı, ancak gerginlik hayati önem taşıyan su anlaşmalarının kırılganlığını ortaya koymuştur.

Uluslararası tepkiler: Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkeler Keşmir'deki terör saldırısını kınayıp itidal çağrısında bulunurken, Mısır ve Fas ABD'nin güvenliği sağlama çabalarını memnuniyetle karşıladı.

Nükleer denge: Kriz, nükleer caydırıcılığın ihlal edilmesinin tehlikesini bir kez daha ortaya koymuş ve büyük Avrupa ülkeleri, Güney Asya'da nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarının yenilenmesi çağrısında bulunmuştur.

Sonuç ve şerî çözüm:

Meydana gelen olaylar, Avrasya'daki olayların ana yönünün, Müslümanların çıkarları veya istikrarları değil, Amerikan çıkarları olduğunu kanıtlamaktadır. Gerçek şerî çözüm, kâfir güçlerin arabuluculuğu ya da Müslümanların kaderini onların hesaplarına bağlamakla olmaz, bilakis Allah'ın şeriatını tam olarak tatbik edecek tek bir İslami varlığın kurulmasıyla olur.

Kitap ve sünnet üzere biat edilen bir İmamın liderliğindeki Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti, izzet ve iktidarı gerçekleştirmenin, ülkelerin kafirlerin hegemonyasından ve ajanların tiranlığından kurtulmasının yoludur.

Müslümanlara sarsılmaz bir izzeti garanti eden şerî, içtimai, siyasi, ekonomik ve akidevi çözüm işte budur.

هَـذَا بَلاَغٌ لِّلنَّاسِ وَلِيُنذَرُواْ بِهِ وَلِيَعْلَمُواْ أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ
İşte bu, bütün insanlara, bununla hem uyarılsınlar hem Allah’ın ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler hem de akıl sahipleri öğüt alsınlar diye yapılmış bir bildirimdir.” [İbrahim 52]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Baha El- Hüseynî – Irak

Devamını oku...

Ne Umduk Ne Bulduk!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ne Umduk Ne Bulduk!

Haber:

Irak'ın başkenti Bağdat'ta Cumartesi günü düzenlenen Arap zirvesinin sonuç bildirisinde, uluslararası toplum Gazze'deki kan dökülmesinin durdurulması için baskı yapmaya teşvik edildi ve Filistinlilerin her türlü sürgün ve yerinden edilmesine kesin olarak karşı olunduğu vurgulandı. (El Cezire Net)

Yorum:

Bağdat'ta düzenlenen Arap zirvesinden birkaç gün önce, efendileri Amerikan başkanı Körfez bölgesine geldi ve hiçbir yönetici ondan, Yahudilerin Gazze'ye yönelik savaşını durdurmasını istemeye cesaret edemedi, aksine bu ziyaret izzetli Gazze halkı için bir felaket oldu ve Yahudi varlığı masum Gazze halkını öldürmeye devam ederken hiç kimse parmağını dahi kıpırdatmadı.

Körfez ülkeleri tarafından Trump'a ödenen üç trilyon Doları aşan meblağlar, Suriye ve Gazze'yi yeniden inşa etmeye ve tüm Arap ülkelerinin borçlarını ödemeye yeterlidir ancak günümüzdeki mevcut yöneticilerimizin yaşadığı alçaklık ve bağlılıktan dolayı, sömürgeci Batı'yı razı etmek için bu ümmetin sahip olduğu şeyleri kullanıp israf ediyorlar ve onları razı etmek için bunu kurban olarak sunuyorlar.

Bu kanlı ve utanç verici olaydan birkaç gün sonra, utanç ve ahlak duygusundan yoksun Arap Zirvesi toplandı ve sonuç bildirisinde, Allah'ın hakkında bir sultan indirmediği kararları açıkladı ve bu kararların ilki, Filistin meselesini merkezi mesele haline getirmekti!Bu bir yalan ve iftiradır; çünkü Filistin halkı, tüm hain Arap yöneticilerinin gözü ve kulağı önünde yok edilirken, onlar bu suçlu varlığın yaptıklarına karşı çıkmak için kıllarını dahi kıpırdatmıyorlar ve halklarının Filistin'de olanlara öfkelerini göstermek için harekete geçmelerine de izin vermiyorlar.Bu yüzden Avrupa ve Batı sokakları harekete geçerken Müslüman ülkelerin sokakları ise Gazze halkına destek için harekete geçmiyor!Ayrıca her saniye öldürülen bu halka yardım gönderilmesi talebini bahane ettiler ancak kesinlikle tek bir somun ekmek bile girdirilmedi.

Bugünün yöneticilerimiz, ülkemizde Batı'nın işlerini gözeten kişilerdir;zira onlar, bizleri toplu ve tek tek öldürmesi için Batı'ya gerekli her şeyi temin ediyorlar ve Yahudi varlığını korumak ve kafir Batı'nın eksikliklerini gidermek için onlara destek veriyorlar.

Bundan, zirvenin üzerine odaklandığı ve sahiplerinin kendilerini yükümlü kıldığı şeyin, ümmet için zararlı ve yıkıcı olduğu sonucuna varıyoruz; zira Batı'ya boyun eğip yaptırımların kaldırılmasını tavsiye ettiler ve her bir başkana ayrı ayrı, iyi komşuluk ve başkalarının sorunlarına karışmama konusunda imalı sözler söylediler ve bütün bunlar özellikle Filistin halkına yönelikti.

Başımıza musallat olan bu yöneticiler bir araya gelip iyi bir şey yapmadan dağılıyorlar, bilakis ümmete zarar veriyorlar, ümmetin sorunlarını sömürgeci kâfirlere teslim ediyorlar; zira onlar, Allah'tan ve Allah'ın kullarından utanmayan hainler olup düşman onlardan korkmuyor, dostlar da onlara saygı duymuyor; dolayısıyla onlar düşmanlarını küçük düşürmeden önce kendilerini küçük düşürdüler.

Şimdi yöneticilerimizin itaat edip boyun eğdiklerini görüyoruz; çünkü onlar bu şekilde yetiştirildikleri için boyun eğmekten başka bir şey bilmiyorlar. Bu yüzden bizim görevimiz, bu yöneticileri kaldırıp atmak, işlerin dizginlerini yeniden ele geçirmek, Allah'ın şeriatını yeniden hakim kılmak ve çaba gösterenlerin çabası ve çalışanların çalışması sayesinde ortaya çıkma zamanının yakın olduğunu müjdelediğimiz Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmaktır.O halde onlarla tek bir el olun; zira fırsat bir kez gelir, bu yüzden onu değerlendirmek ve kervanı kaçırmamak için bugünden itibaren çalışmak gerekir; zira kafirleri dost edinip onlara güvenmek, zaman, onur ve izzet kaybından başka bir şey değildir.Dolayısıyla herkes kendi pozisyonuna göre hazırlıklı olsun ve Allah ve Rasulü için çalışmaya başlasın ki Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bize yönelik müjdesi gerçekleşsin ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti yeniden tesis edelim.

Bu kâfirler ise bugün çıkarları konusunda anlaşmazlığa düşmüş ve yapılarını yıkmış olsalar da ancak onlar, Allah'ın izniyle yakında kurulacak olan Raşidi Hilafet karşısında yeniden tek saf oluyorlar. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: كَيْفَ وَإِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لاَ يَرْقُبُواْ فِيكُمْ إِلاًّ وَلاَ ذِمَّةً يُرْضُونَكُم بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَNasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.” [Tevbe 8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nebil Abdulkerim

Devamını oku...

Keşmir ve Filistin'i Kurtaracak Olan Sadece Raşidi Hilafettir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Keşmir ve Filistin'i Kurtaracak Olan Sadece Raşidi Hilafettir!

Haber:

16 Mayıs 2025'te Başbakan Şahbaz Şerif, Hindistan'a, Keşmir de dahil olmak üzere anlaşmazlıkların çözümü ve terörle ortak mücadele için kapsamlı bir diyalog masasına oturmayı teklif etti ve Yeni Delhi'ye, iki komşu ülkenin geçmişte üç savaş yaşadığını ve bu savaşlardan halkların sadece acı çektiğini hatırlattı.(El-Fecr Gazetesi)

Yorum:

22 Nisan 2025'te işgal altındaki Keşmir'de 26 sivilin silahlı kişilerce öldürüldüğü Pahalgam olayının ardından, Hindistan'ın olayın arkasında Pakistan merkezli örgütlerin olduğu şeklindeki suçlamasından sonra Pakistan ve Hindistan sınırlı bir savaşa girdiler.Yaklaşık dört gün süren çatışmaların ardından, 7 Mayıs 2025 sabahı dünya büyük bir hava savaşına tanık oldu ve her iki tarafın 100'den fazla savaş uçağının katıldığı savaşta, Hindistan'a ait beş uçak düşürüldü ve bu uçakların arasında ünlü Fransız yapımı Rafale uçağı da bulunuyordu.Her iki taraf, Keşmir'deki kontrol hattında çatışmaya girdi ve birbirlerinin askeri tesislerini hedef aldılar.10 Mayıs Cumartesi günü, ABD Başkanı Trump, “ABD'nin arabuluculuğunda yapılan uzun görüşmelerin ardından, Hindistan ve Pakistan'ın tam ve hemen ateşkes üzerinde anlaştığını duyurmaktan memnuniyet duyarım” şeklinde bir tweet attı.

Bir kez daha Pakistan'daki ajan yöneticiler, Keşmir'i kurtarmak için altın bir fırsatı kaçırdılar.Allah'a hamd olsun Pakistan Silahlı Kuvvetleri Hindistan'ın saldırısına güçlü bir şekilde karşılık verdi.Ülkede coşkulu bir atmosfer vardı ve insanlar ordularını destekliyordu ve bu sefer kuvvetlerimizin Srinagar'ı kurtarana kadar durmayacağını umuyorduk.Ancak her zamanki gibi Amerika, işlerin korkak Hindistan'ın lehine gitmediğini görünce hemen müdahale etti ve ateşkes çağrısında bulundu. Pakistan'ın başındaki yöneticiler de sanki sabırsızlıkla bunu bekliyormuşçasına hemen kabul ettiler!

Şimdi Pakistan yöneticileri Hindistan'ı, Keşmir, İndus Su Anlaşması ve ortak terörle mücadele konularını içeren kapsamlı bir diyalog için müzakere masasına çağırıyor ve bölgede savaş istemediklerini, Modi'nin kabul etmesi durumunda Hindistan'a her konuda teslim olmaya hazır olduklarını göstermeye çalışıyorlar.

Bizim müzakereleri reddetmemiz gerekir; zira Keşmir üzerinde müzakere yapmak caiz değildir; çünkü Keşmir İslam toprağıdır ve kuvvetlerimizin bu toprakları cihad yoluyla kurtarması farzdır.Hiç kimse Hindistan'ın müzakereler yoluyla Keşmir'den vazgeçeceğini veya Pakistan'a daha fazla su vereceğini sanmasın, aksine Hindistan daha fazlasını almaya çalışacaktır.Peki Pakistan, nasıl olur da işgal altındaki Keşmir'de savaşan ve Hindistan tarafından terörist olarak nitelendirilen mücahitlere karşı Hindistan ile birlikte savaşabilir?!

Bu müzakere teklifi, Keşmir'den vazgeçmek ve Müslümanlara ihanet etmekten başka bir şey değildir. Bu teklif sadece Hindistan'ın çıkarlarına hizmet etmekte ve Amerika'nın çıkarlarını gerçekleştirmektedir.Keşmir meselesinin, Hindistan'ın Çin'i çevreleme stratejisinde merkezi bir rol oynaması için güçlü şekilde çözülmesi Amerika'nın çıkarınadır; nitekim Amerika, 5 Ağustos 2019'da Hindistan'ın Keşmir'i ilhak etmesine izin vererek ve Pakistan'ın yöneticilerinden oluşan ajanlarına Hindistan'a karşı herhangi bir askeri harekât yapmamalarını emrederek bu meseleyi çözmeye çalışmaktadır.Amerika, Keşmir'i ilhak edip Pakistan'ın Keşmir'den vazgeçmesini sağladıktan sonra, Keşmir ve Pakistan'daki Müslümanların Keşmir'in kurtuluşundan umudunu kesip gerçekliği kabul edeceklerini sanmıştır.Ancak bu gerçekleşmemiş, aksine Keşmir'deki özgürlük hareketi devam etmiştir.Bu nedenle Pakistan ile Hindistan arasında son zamanlarda tırmanan gerginlik yoluyla Amerika bu sorunu çözmek istiyor.

Allah'ın izniyle, Keşmir ve Pakistan'daki Müslümanlar bu müzakereleri açıkça reddedip silahlı güçlerinden Keşmir'i kurtarmak için cihat ilan etmelerini talep ederlerse, bu Amerikan planı başarısız olacaktır.

Mevcut liderliğin, Allah Subhanehu ve Teala'nın emirlerine itaat etmek yerine Amerika'ya boyun eğdiği için Keşmir'i kurtarmak için cihat ilan etmeyeceği açıkça ortadadır;bu nedenle Pakistanlı Müslümanlar, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapan evlatlarından, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelerini talep etmeleri şer'an vaciptir.İşte o zaman orduları, Keşmir'i ve mübarek toprak Filistin'i kurtaracaktır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Ey iman edenler! Allah’tan korkun. O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” [Maide 35]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Şehzad - Pakistan

Devamını oku...

Rohingyalıların Çektiği Acılar ve Müslümanların Başındaki Liderlerin İhmalkarlığı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Rohingyalıların Çektiği Acılar ve Müslümanların Başındaki Liderlerin İhmalkarlığı!

Haber:

Birleşmiş Milletler, Hindistanlı yetkililerin Rohingyalı mültecilerin insanlık dışı yöntemlerle sınır dışı ettiği yönündeki raporların araştırılması çağrısında bulundu.İddialar, mültecilerin sadece can yelekleriyle Andaman Denizi'ne girmeye zorlanmalarını da içeriyor.Bu önlem, Pakistan ile gerginliğin tırmanmasının ortasında Müslüman azınlığa karşı yürütülen daha geniş çaplı kampanyanın bir parçasıdır.Birçok Rohingya ve Bengal mültecisi, yasal belgeleri olanlar da dahil olmak üzere sınır dışı edildiler.İnsan hakları grupları, gerekli olan yasal önlemlerin eksikliğini eleştiriyorlar.Bazı mülteciler Bangladeş sahil güvenlik güçleri tarafından kurtarılırken, diğerleri Myanmar'a döndüklerinde zulüm göreceklerinden korkuyor.Hindistan hükümeti bu iddialara bir yanıt vermedi. (New York Times)

Yorum:

Rohingya Müslümanlarının durumu, İslam ümmetinin zayıf evlatlarını korumadaki başarısızlığının trajik bir örneğidir.Rohingya Müslümanları, Myanmar rejimi tarafından toplu katliam, cinsel şiddet ve zorla yerinden edilme de dahil olmak üzere vahşi zulümlere maruz kalmıştır.Çektikleri sıkıntının şiddetine rağmen, Müslüman çoğunluğa sahip olan ülkelerin tepkisi büyük ölçüde yetersiz kalmıştır.Birçok lider, ümmetin toplumsal çıkarlarından ziyade ulusal çıkarlarını ön planda tutmuş, bu da Rohingya krizinin köklü nedenlerini çözmek için koordineli bir çalışmanın eksik kalmasına yol açmıştır.

Rohingyalıların acıları, müdahale etmek için gücü ve kaynakları olmasına rağmen bunu yapmamayı tercih eden Müslüman çoğunluğa sahip komşu ülkelerin kayıtsızlığı nedeniyle daha da ağırlaşmıştır.Bunun yerine Rohingyalıların maruz kaldığı sistematik zulmü çözmeyen sınırlı insani yardımlar sağlıyorlar.Bu sembolik yardım, mültecilerin uzun süredir devam eden acılarını hafifletmeye yönelik çok az şey yapmaktadır; zira mülteciler, belirsizlik durumunda kalmaya devam ediyorlar, evlerine geri dönemiyorlar ve kendilerini kabul eden ülkeler de onları hoş karşılamıyorlar.

Rohingya krizi ile Gazze'deki durum arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.Zira her iki durumda da Müslümanlar, şiddetli zulme maruz kalırken, komşu ülkelerdeki kardeşleri de kayıtsız kalmaya devam etmektedir.Gazze halkı, Yahudi varlığının işgali, ablukası ve askeri saldırısından dolayı on yıllardır acı çekmektedir; buna rağmen İslam ülkelerinin tepkisi büyük ölçüde sembolik kalmıştır.Her ne kadar dayanışma ve insani yardımlar hakkında arızi ifadeler olsa da, işgali sona erdirmek ve Filistin halkının haklarını geri elde etmek için kesin açık bir çalışma görülmemektedir.

Rohingya ve Filistinlileri korumadaki başarısızlık, vahdet ve fiili liderlik gibi İslam ümmetinde daha geniş bir sorununun altını çiziyor.Ümmet, küresel işlere etki etme ve kendini koruma konusunda muazzam bir potansiyele sahip ancak bu potansiyeller, iç bölünmeler ve ulusal çıkarların toplumsal refahın önüne geçmesi nedeniyle heba olmaktadır.Müslümanların başındaki liderlerin, güçlerinin birlikte yattığını ve zayıf toplumları korumak için ahlaki ve dini bir vacipleri olduğunu idrak etmeleri gerekir.

Müslüman çoğunluğa sahip olan ülkelerin, sembolik jestlerin ötesine geçerek Rohingya ve Filistinlilerin karşı karşıya kaldığı zulmü çözmek için somut adımlar atmaları gerekir.Baskıcı rejimlere baskı yapmaya yönelik bu diplomatik çabalar, mültecilere güvenli sığınak sağlamayı ve onların davası için uluslararası desteği seferber etmeyi de içermektedir.Aynı zamanda ümmetin, ulusal gündemleri aşarak cemai çalışmaya öncelik vererek daha fazla birlik ve iş birliği için çalışması gerekir.

Rohingya ve Filistinlilerin sıkıntısı, İslam ümmeti için çalışmaya yönelik bir davet olup bu, ümmetin gücünün, evlatlarını koruma kabiliyetinde yattığını ve gerçek bir liderliğin, zulme karşı kararlılıkla çalışmak yoluyla ortaya çıktığını hatırlatmalıdır. Müslümanların başındaki liderlerin, artık bu meydan okumaya karşı koymalarının ve ümmetlerine karşı vaciplerini yerine getirmelerinin zamanı gelmiştir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Asvar

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER