Perşembe, 17 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

El Aksa, İnsanlık Mirası Değil, Şerî Bir Meseledir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

El Aksa, İnsanlık Mirası Değil, Şerî Bir Meseledir!

Haber:

16 Eylül 2025 Salı günü El-Ehram Gate, Mısır'ın Baş Müftüsü ve Dünya Fetva Otoriteleri Genel Sekreterlik Başkanı Dr. Nazir Ayad'ın Astana'da düzenlenen Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı olağanüstü oturumunda yaptığı konuşmada, dini mekanların gelecek nesiller için korunması gereken insani mirasın asli bir parçası olduğunu vurguladığını, Ayad'ın savaşların, cehaletin ve aşırılığın bu mirasa yönelik en büyük tehditler olduğuna işaret ettiğini ve müftünün, Kudüs, Gazze ve Batı Şeria'da Yahudilerin işlediği ihlalleri uluslararası hukuk ve BM anlaşmalarının açık bir ihlali olarak nitelendirerek eleştirdiğini ve uluslararası kurumların bu konuda bir rolünün olmamasının sorgulanması gerektiğini söylediğini aktardı. Uluslararası yasaları harekete geçirerek ve dini kurumları ve toplulukları sürece dahil ederek aşırılıkçılıkla mücadele etmek için Sisi liderliğindeki Mısır'ın deneyiminin, ulusal restorasyon girişimleri ve uluslararası çabalara katılım yoluyla mirası korumak ve dini mekanları muhafaza etmek için ilham verici bir model oluşturduğuna dikkat çekti. Son olarak bu toplantının kutsal yerleri korumak için küresel işbirliği güçlendirmek üzere bir platform olduğunu vurgulayarak, bunun ortak bir dini ve insani sorumluluk olduğunu ifade etmiştir.

Yorum:

Müftünün sözlerine zahiri olarak bakıldığında, bunların kutsal mekanları korumaya yönelik onurlu bir çağrı olduğu düşünülebilir, ancak gerçekte bunlar, tamamen Batı medeniyetiyle uyumlu olup İslam'dan ve Müslümanların hayati davaları konusunda yapması gerekenlerden tamamen kopuktur.Dolayısıyla bu, Birleşmiş Milletler tarafından tesis edilen Batı değerler sistemine, uluslararası hukuka ve insan haklarına dayanmakta; Müslümanların bağımsız ve şerî referansı, yani vahiy olan Kur'an, sünnet ve bu ikisinin irşad ettikleri tamamen göz ardı edilmektedir.

Müslümanlar, davalarına çözüm bulma konusunda Birleşmiş Milletler kararlarından veya uluslararası hukuktan hareket edemezler; çünkü bu ikisi, sömürgeci Batı tarafından dünya üzerindeki hegemonyasını pekiştirmek için oluşturulmuş olup biz ise Allahu Teala'nın şu kavline göre hareket ederiz: فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْAralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma.” [Maide 49] Şafii Rahimehullah şöyle demiştir: (Allah'ın Kitabı, Rasulü’nün sünneti veya ümmetin icması dışında hüküm vermek helal değildir).  Bu, hükmetmenin, uluslararası sözleşmelere veya Batı kanunlarına göre değil, sadece şeriata göre olması gerektiği konusunda kesin olan bir asıldır.

Resmi söylem, Yahudi varlığının Mescid-i Aksa ve İslam'ın kutsal mekanlarına yönelik ihlallerinin, uluslararası hukuku veya insan haklarını ihlal ettiği gerçeğine odaklandığında bu yaklaşım, meseleyi şerî mecrasından uzaklaştırmaktadır.Oysa Filistin meselesi, bir insan hakları meselesi ya da medeniyetler arası bir çatışma değildir, aksine cihat yoluyla kurtarılması gereken işgal altındaki İslam toprakları meselesidir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِSize ne oldu da zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75]Nitekim alimler, işgalcinin püskürtülmesinin vacip olduğu konusunda icma etmiştir. İbn Kudame şöyle demiştir: “Düşman İslam beldelerinden birine girdiğinde cihat etmek, bu belde halkının ve onlara yakın olanların üzerine farz-ı ayn’dır.”Bu şerî hüküm, ister “birlikte yaşama” dilini pazarlamak olsun, isterse uluslararası çağrıda bulunmak şeklinde olsun, ümmeti vacibinden uzaklaştırmak isteyen tüm saptırmaların yolunu kesmektedir.

Müftünün “ebedi insani değerler” ve “insanlığın ortak mirası” hakkındaki sözleri, insan iradesini kutsallaştıran ve onu değerlerin kaynağı olarak gören Batı kültürüne olan bağlılığını yansıtmaktadır. Oysa İslam akidesi, değerlerin kaynağının sadece vahiy olduğunu belirtmektedir. Zira yasama, insana değil Allahu Teala’ya aittir. إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُHüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir.” [Yusuf 40]Bu nedenle “dünya barışı” veya “uluslararası hukuku” kendisiyle hükmedilmesi gereken bir şemsiye haline getiren her türlü söylem, bu akidenin özüne aykırıdır.

Mescid-i Aksa ve diğer İslami mukaddesatlar dini ve insani yerler değildir, aksine Allahu Teala'nın mescitleri, uluslararası topluma yapılan çağrılarla değil, cihat yoluyla korunmaları gereken şerî bir hükümdür. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَاAllah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır!” [Bakara 114]Savaşlarda, başta Ebu Bekir Radıyallahu Anh olmak üzere Raşid Halifelerin vasiyetlerinde, kiliseleri ve ibadet yerlerini yıkmanın yasak olduğunu vurgulamıştır.Ancak bu, insan haklarına dayalı olarak değil, gayrimüslimlerle ilişki konusundaki şerî hükme dayalı olarak olmuştur. Ancak Yahudi varlığı gibi işgalci bir düşmanın saldırmasına gelince; bu konudaki şerî hüküm, Güvenlik Konseyi'ne şikayette bulunmak değil, silahı kuşanıp işgali caydırmaktır!

Bu söylemin en tehlikeli yanı, ümmeti hayati davası konusunda yanlış yönlendirmesidir. Zira söylemin, Müslüman orduların Filistin'i kurtarmak için harekete geçmelerinin vacip olduğu konusunda Müslüman ordulara yönelik olması yerine, onların savaş doktrinini ve hayati davasını değiştirmekte ve insanları uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler tüzüklerinin diliyle boğmaktadır. Böylece pusula, Allah'ın ümmete farz kıldığı şerî vacipten saptırılmaktadır.

İslam ümmeti, şeriatın esaslarına göre hareket etmek ve enerjilerini birleştirip kutsal yerlerini kurtaracak olan Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmakla emredilmiştir. Güvenlik Konseyi'nden çözümler beklemeye veya bir arada yaşama ve barış için girişimlerinde bulunmaya gelince; bu, ümmetin birincil ve hayati davasını sulandırmaktan ve bir vehimden başka bir şey değildir.

Nevevi şöyle demiştir: “Kâfirler Müslümanların beldesine girerse, o beldenin halkından mükellef olan herkesin onlarla savaşması ve onlara yakın olanların da onlara yardım etmesi gerekir.” Maverdi de şöyle demiştir: “Cihad farz-ı kifayedir, ancak kafirler bir beldeye inerse, o zaman farzı-ı ayn olur.”Mescid-i Aksa'yı kirleten işgalden bahsetmeden, mirasa yönelik bir tehdit olarak “cehalet ve aşırılıktan” bahsetmek, gerçeklerin çarpıtıldığını ve şerî vacibin gizlendiğini teyit etmektedir;zira şerî tavır, Filistin meselesinin, tamamen İslami bir mesele olup bunun hükmü ise, Filistin'i Yahudilerden kurtarmak için cihad etmektir.Hiçbir koşulda bunu uluslararası hukuka veya Birleşmiş Milletler sözleşmelerine bağlamak doğru değildir; çünkü bunlar ümmete felaketlerden başka bir şey getirmeyen sömürgecinin araçlarıdır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ Fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” [Enfal 39]Filistin'i kurtarmanın ve kutsal yerleri korumanın şerî yolu işte budur: Yani sömürgecinin kurumlarına yalvarmak değil, işgalcilerin otoriteleri yok olana kadar onlarla savaşmaktır. 

Bugün ümmetin, uluslararası hukuku süsleyen ve Batı sistemine boyun eğmeyi meşrulaştıran seslere değil, kendisine şerî vacibi hatırlatan samimi alimlere ihtiyacı vardır. Dolayısıyla umut, ümmetin evlatlarının, özellikle de ordularının, dinlerini savunmak ve topraklarını kurtarmak için harekete geçmelerine bağlıdır. Bu da Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayıdır: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez.

Müslüman alimlerin vacibi, ümmeti ve ordularını Filistin'i kurtarmaya ve ordular ile bu vacip arasındaki tüm engelleri ortadan kaldırmaya teşvik etmektir; bu engeller arasında, Yahudi varlığını koruyan, onun hayatta kalmasını sağlayan, hatta onun için gerçek bir demir kubbe olan hain ve utanç verici rejimler yer almaktadır.

وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ

Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!” [Al-i İmran 187]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...

Değişim Davetini ve Emanetini Taşımak!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Değişim Davetini ve Emanetini Taşımak!

İslam ümmeti, her bir taraftan krizlerle parçalanmış bir şekilde sömürgeci Batı'ya siyasi, ekonomik ve askeri bağımlılığın yükü altında acı bir gerçeklik içinde yaşamaktadır. İslam ümmetinin ülkeleri bölünmüş, zenginlikleri yağmalanmış, kanları ihlal edilmiş, kutsalları kirletilmiş olup halkları da küfürle yöneten, sömürgecinin çıkarlarını koruyan ve onun projelerini uygulayan zalim ve hain rejimler altında ezilmiş durumdadır.Bu gerçekliğin ortasında, davet taşıyıcıları büyük bir güvenle hareket etmektedir; zira onlar için hastalığı teşhis etmeleri yeterli değildir, aksine onların ümmete bir çare sunmaları ve İslam ümmetini gerçek kurtuluş yoluna yönlendirmeleri gerekir; kurtuluş yolu İslam’ın yolu ve onun, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin temsil ettiği kamil bir hadari ve siyasi projesidir.

Davet taşıyıcısı, sadece bireysel bir reformcu ya da insanlara sadece ahlakın faziletlerini ya da bireysel itaatleri hatırlatmakla yetinen bir din vaizi değildir; aksine davet taşıyıcısı, İslam'ı bir hayat, devlet ve toplum nizamı olarak gören ve Allahu Teala'nın şu kavlinin ağırlığını hisseden pratik siyasi projeyi taşıyan bir devlet adamıdır:وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِSizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun.” [Al-i İmran 104]Allah'ın burada taşınmasını emrettiği hayır, bir akide, bir sistem ve bir yaşam biçimi olarak İslam'ın tamamıdır. Bu yüzden davet taşıyıcısının, davetini cüzi reformlarla veya gerçekliğin ağırlığını hafifletmekle sınırlandırması kabul edilemez; aksine onun daveti, İslam'ı uygulayan ve İslam'ı bir risalet olarak dünyaya taşıyan bir devlet kurarak İslam akidesi temelinde gerçek bir kalkınma gerçekleştirmek için olmalıdır.

Bundan dolayı bu zamanda davet taşıyıcısının en büyük sorumluluğu aşağıdaki şekilde ortaya çıkmaktadır:

1- Sömürgecinin komplolarını ve onun, ümmeti demir yumrukla yöneten ve onu kitlelerin önünde açıkta bırakan yöneticilerden, rejimlerden ve uluslararası kuruluşlarından oluşan araçlarını ifşa etmek.

2- Ümmeti dinine bağlamak ve bilincini İslam'a ve pratik siyasi akidesine bağlamak; şöyle ki, ümmetin, kurtuluşun ancak İslam’ın sistemleri, hükümleri ve çözümleriyle birlikte yönetim, siyaset, ekonomi ve toplumda bir bütün olarak hükmedilmesiyle olacağını idrak etmesi.

3- Ümmetin değişim konusunda kendisine ve gücüne güvenmesini ve Batı'nın sahte materyalist medeniyetine karşı duyduğu aşağılık kompleksinden kurtulmasını sağlamak.

4- Müslümanların kalplerinde vela ve bera mefhumlarının anlamlarını pekiştirmek; zira ne kadar demokrasi veya insanlık sloganlarıyla süslenirlerse süslenilsinler Müslümanların dostlukları Allah'a, Rasulü'ne ve müminlere olup düşmanlıkları ise İslam'ın düşmanlarına karşıdır.

5- Yoğun kültürlenme ve gerçek bilinç yoluyla ümmeti İslam projesini taşımaya hazırlamaktır ki böylece bu projeyi benimseyebilecek ve onu gerçekleştirmek için siyasi mücadeleye girebilecek bir hale gelebilsin.

Bugünkü çatışma, sadece sınırlar veya kaynaklar üzerindeki bir çatışma değildir, aksine özünde Rabbani bir risalet olarak İslam ile dini hayattan ayırmaya dayanan Batı medeniyeti ve ondan kaynaklanan demokrasi, kapitalizm ve liberal sistemler arasındaki hadari ve akidevi bir çatışmadır.Yoksulluk, işsizlik, boğucu borçlar, baskı, zulüm, despotluk, kültürel istila ve İslam'ın çarpıtılması gibi ümmeti etkileyen krizler tek bir hastalığın belirtileridir ki o da, Müslümanların vakıasında İslami yönetimin yokluğu ve İslam'ın yönetim sistemlerinden uzaklaştırılmasıdır.Bugün Müslüman ülkelerdeki iktidar rejimler, farklı şekilleri ve sloganlarına rağmen insan yapımı kanunlarla yönetmekte, sadece Batı'nın yönlendirmelerine göre hareket etmekte ve Colani'nin Suriye'de ve Erdoğan'ın da Türkiye'de yaptığı gibi İslam'ı iç tüketim ve insanları aldatmak için kullanılan sloganlardan ibaret görmektedirler.

Bu nedenle davet taşıyıcılarının görevi, ümmeti sorunun köküne odaklamak ve geçici çözümler veya cüzi reformlar arayışıyla ümmetin dikkatini dağıtmamaktır.Egemenlik şeriata geri verilip Allah'ın indirdikleriyle hükmedecek bir devlet kurulmadıkça, Batı bu ümmetin boğazını sıkmaya devam edecektir.

Bu asırda davet taşıyıcısının üzerine düşen, köklü değişime davet eden peygamberlerin görevine benzer büyük bir görev üstlendiklerinin bilincinde olmasıdır.Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَآءُ مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ أَبَدًاİbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: «Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.” [Mümtehine 4]Dolayısıyla davet taşıyıcısının aşağıdaki sıfatlarla süslenmesi gerekir:

Ne kadar kısıtlama, hapis cezası veya medya çarpıtmasıyla karşılaşırsa karşılaşsın hak üzere sebat etmek.

Belalara sabretmekle birlikte yardımın Allah Azze ve Celle'nin elinde olduğuna ve O'nun mümin ve çalışan kullarına istihlaf ve iktidarı vaat ettiğine inanmak.

İslam'ın siyasi hükümlerine ilişkin gerçek bir bilinç; şöyle ki, Batı'nın projelerine aldanmamak veya orta çözümlere kaymamak.

Ümmete, sadece duygusal olarak değil, fikri olarak liderlik etme gücü; bu da açık ve pratik bir proje, yani Raşidi Hilafet projesini sunarak olacaktır.

Allah Azze ve Celle'ye karşı ihlaslı olmak; dolayısıyla mevki, makam ve övgü talep etmemek, aksine sadece Allah'ı razı etmek ve O'nun dinini yeryüzünde ikame etmek için çalışmak.

Ümmet, sadece fikirleri alan pasif bir kitle değildir; aksine, hükümlerini uygulayacak ve onu dünyaya taşıyacak İslam Devleti'ni kurmak için çalışmaların birincil muhatabıdır; bu yüzden davet taşıyıcısı ümmete alternatif olarak çalışmaz, aksine ümmetin saflarında ve onun evlatlarının arasında çalışarak onları İslam projesini benimsemeye teşvik eder; bu da aşağıdaki hususları gerektirir:

1- İslam hakkında bilinçli bir kamuoyu oluşturmak, yani ümmet arasında, İslam'ın tek çözüm olduğu konusunda fikri ve duygusal bir kanaatin oluşması.

2- Ümmeti rejimleri devirmek için harekete geçirmek, onların ihanetini ifşa etmek ve onların ümmetin kalkınmasının önündeki en büyük engel olduğunu açıklamak.

3- Ümmeti, şerî hükümlere bağlı kalmak ve tüm yabancı fikirleri reddetmek üzere eğitecek sahih İslami fikirleri yaymak.

4- Ümmet ile davet taşıyıcıları arasında güven köprüleri kurmak ki böylece ümmet onların projesini benimsesin ve onların etrafında birleşsin.

Daveti taşımak, ancak ümmetin davet taşıyıcıyla kaynaşmasıyla gerçekleşebilir;zira ümmet, kuvvet ve sayısal güce sahip olduğu gibi devlet kurulduğunda onu kucaklayacak, onu savunacak ve onun otoritesini genişletecek olan da ümmettir.

Şeriat, iktidarın yolunun demokratik sandıklar ya da büyük güçlere yalvarmakla değil, aksine değişim konusunda Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in metodunu takip etmekle olacağını açıklamıştır; bu da içerisinde İslam'ın somutlaştığı ve davasını hayati bir dava haline getiren bir kitlenin oluşması için bireylerin derin bir şekilde kültürlenmesiyle, İslam ve projesi hakkında bilinçli bir kamuoyu oluşturmak için ümmetle kaynaşmakla ve bununla birlikte ümmet içindeki güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmekle başlamalıdır ki böylece onlar yönetimi, İslam'ın hadari projesinin bilincinde olan ve onu uygulamaya ve devletini kurmaya muktedir olan ümmetin evlatlarından olan muhlislere teslim etsinler. Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Medine'de ilk İslam devletini kurana kadar takip ettiği metot bu olduğu gibi bugün takip edilmesi gereken metot da budur.

Ey genel olarak ümmetin ordularının ve özel olarak da Kinane ordusu içindeki muhlisler: Sizler, şeriatın hakkın ensarları ve dinin koruyucuları olarak hitap ettiği güç ve kuvvet ehlisiniz.Allah'a, Rasulü'ne, O'nun dinine ve ümmete karşı işlenen en büyük ihanet silahlarınızı, ülkeyi ve insanları ümmetin düşmanına teslim eden, Sykes-Picot sınırlarını koruyan, Gazze'yi kuşatan, Filistin'e desteği engelleyen ve halkınızı sömürgeciye hizmet etmek için köleleştiren hain rejimleri korumak için kullanmaya devam etmenizdir.

Artık ümmetinizin yanında yer almanızın ve dinlerini, ülkelerini ve ümmetlerini satan yöneticilerden beri olmanızın zamanı gelmedi mi?Artık Allah'ın dinine yardım etmek için silahlarınızı şahlandırmanızın, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak ve ümmetin izzetini ve onurunu yeniden kazanmak için muhlis bir şekilde çalışanlara nusret vermenizin zamanı gelmedi mi?يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا أَنْصَارَ اللَّهِEy iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun.” [Saf 14]

Bugün ümmet size sesleniyor, Mescid-i Aksa sizden yardım istiyor ve şehitlerin kanı yüzünüze haykırıyor;o halde zalimlere yardım etmeyin, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in çağrısına cevap veren ve onlarla birlikte ilk İslam Devleti'ni kuran Ensar gibi olun.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mahmud El-Leysî - Mısır

Devamını oku...

Es-Sudani, Katar'ın Bombalanmasını “Şok Edici Bir Olay” Olarak Nitelendiriyor ve “İslam İttifakının” İlan Edilmesi Çağrısında Bulunuyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Es-Sudani, Katar'ın Bombalanmasını “Şok Edici Bir Olay” Olarak Nitelendiriyor ve “İslam İttifakının” İlan Edilmesi Çağrısında Bulunuyor!

Haber:

14 Eylül 2025 Pazar günü, Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, “İsrail'in” Katar’ı bombalamasını kınadı ve saldırganlığa karşı koymak için birleşik bir İslam ittifakının kurulması çağrısında bulundu."Bağdat El Yevm" tarafından aktarılan bir açıklamada es-Sudani, bombalamayı şok edici ve tüm uluslararası hukuk ve normların ihlali olarak nitelendirerek, bunun suçlu “İsrail” hükümetinin saldırgan yaklaşımını teyit ettiğini vurguladı.Bu tehdide karşı koyma bağlamında es-Sudani, Müslüman ülkelerin İslami bir siyasi, güvenlik ve ekonomik ittifak kurması çağrısında bulunarak, Müslüman ülkelerinin savunma amaçlı ortak bir güvenlik gücü şeklinde bir ittifak kurmamaları için hiçbir neden olmadığını belirtti.Başbakan, “saldırganlığın Katar ile sınırlı kalmayacağı” uyarısında bulunarak, Müslüman ülkelerinin “buna karşı koymak için kullanabilecekleri birkaç kozları” olduğunu vurguladı ve “İsrail hükümetinin her şeyi göz ardı ettiği ve iki yıldan fazla bir süredir Gazze'de sistematik bir katliam yaşandığı” eklemesinde bulundu. (Bağdat El Yevm)

Yorum:

Şok edici olay, bir kişi, grup veya ümmeti hiçbir hazırlıkları olmadan yakalayan ve onların davranış bozukluklarına neden olan beklenmedik olağanüstü bir olaydır;bu yüzden tüm fikir ve hayatın sorunlarına yönelik tedaviler ve çözümler için temel fikri bir kaideye sahip değillerse, o zaman onlar, çalkantılı bir hayat içinde kalmaya devam edeceklerdir.

Yahudi varlığının Katar'ı bombalaması ve es-Sudani'nin saldırganlığa karşı koymak için İslam ittifakı çağrısı yapması bizi şu önemli soruyu sormaya sevk ediyor:Yahudilerin İslami bir ülkeye yönelik saldırganlığı yeni bir şey midir?! Yoksa 1948'de Yahudi devletinin kurulmasının ilan edilmesinden, dahası Müslümanların devleti olan Osmanlı Hilafetinin yıkılıp elliden fazla zayıf devletçiğe bölünmesinden, Filistin'e İngiliz mandasının dayatılmasından, ardından 1948, 1956 ve 1967'de yaşanan tiyatro savaşlarının ardından Filistin'in, Allah'ın yarattıklarının en aşağılığı olan Yahudilere teslim edilmesinden, Filistin'in teslim edilmesi konusu resmi bir hale gelsin diye Filistin Kurtuluş Örgütü ve Arap Birliği'nin kurulmasından ve aynı şekilde zihinleri Müslümanların tüm sorunlarına yönelik gerçek çözümden uzaklaştıran ve Filistin'in kaybolmasına ve Müslümanların başlarına onlar hakkında hiçbir anlaşma ve ahit gözetmeyen yöneticilerin musallat olmasına neden İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kurulmasından bu yana mı başlamıştır?

Bu nedenle her Müslüman'ın pusulasını düzeltmesi ve orduları seferber edecek, Müslümanlar arasındaki suni sınırları ortadan kaldıracak, başta İsra ve Mirac toprakları olmak üzere işgal altındaki İslam ülkelerini kurtaracak, sınırları koruyacak ve dünyanın dört bir tarafına adaleti ve refahı yayacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti'ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışanlarla bir birlikte çalışması gerekir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ Biz seni ancak âlemlere rahmet olsun diye gönderdik.” [Enbiya 107]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Abdulhamid – Irak

Devamını oku...

Acizlik Zirvesi... Saldırganlık Karşısında Yapılan Eylemsiz Açıklamalar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Acizlik Zirvesi... Saldırganlık Karşısında Yapılan Eylemsiz Açıklamalar!

Haber:

Doha'da düzenlenen olağanüstü Arap-İslam zirvesi, Yahudilerin Katar'a yönelik saldırısını kınadı ve acil uluslararası müdahale çağrısında bulundu. Zirvenin sonuç bildirgesinde, bu saldırganlığın ve buna eşlik eden soykırım, etnik temizlik ve kuşatma gibi saldırgan uygulamaların, bölgede barış ve birlikte yaşama fırsatlarına ciddi bir tehdit oluşturduğu vurgulandı.

Katılımcı liderler, Gazze'deki ateşkes çabalarında önemli bir arabulucu rol oynayan bir ülkeye yönelik saldırının tehlikeli bir tırmanış ve uluslararası arabuluculuk ve barış çabalarının doğrudan engellenmesi olduğunu ifade ederek Katar ile mutlak dayanışmalarını ve ülkenin güvenliğini, egemenliğini ve istikrarını korumak için atılan tüm adım ve önlemlere desteklerini vurguladılar.

Yorum:

Hilafetin yıkılmasından bu yana ümmetin durumu, sadece yaşam düzeyi ve ülkeler arasındaki ilişkiler düzeyinde değil, bilakis aynı zamanda İslam'ın, onun acil sorunlarını ele alınış biçimi açısından da kökten değişmiştir. Geçmiş yıllarda tepkiler o kadar izzet ve haysiyet taşıyordu ki düşmanları dehşete düşürüyordu; öyle ki milletler, en zayıf oldukları durumlarda bile mezalime karşı sessiz kalmayan Müslümanların gücünden korkuyorlardı.

Bir Müslümana karşı yapılan herhangi bir saldırıdan dolayı büyük ordular harekete geçiyordu; çünkü o zamanki mefhum gayet açıktı ki o da; Müslümanların savaşları ve barışları bir olduğu gibi davranışları da birdi. Bugün ise bunun tam tersi bir durumdayız; zira sırtımız düşük bir hale geldi ve herkes bizim üzerimize binmeye çalışıyor!Nitekim saldırılara karşı zayıf tepkimiz ortaya çıktı;zira zirve, sadece bir kınama bildirisi yayınladı, ancak kan ve vücut parçalarının sahneleri, ciddi bir eyleme yol açmadı.Hatta liderler bir araya gelip birbirlerini övmekle meşgul olurken bile katliamlar gerçekleşti.

Nitekim ümmetin izzetini çalan aynı koro bir kez daha toplandı ve daha tek bir kelime etmeden konuşmasının sınırları belirlenmişti ki o da kınayın, eleştirin ve bu eşanlamlıların sınırları içinde ne isterseniz yapın ancak adam gibi adamların yapabilecekleri sınırları aşmayın şeklindeydi. Ayrıca onlar, onlarca yıldır denendiler ancak bundan fazlasını yapamadılar.Bir hutbesinde onları “çöplüğün zirvesi” olarak adlandıran Celil Şeyh Ahmed es-Semri'ye Allah rahmet etsin.

İzzet, bir ajandan veya bir hizmetkardan değil, kendini Allah'a teslim etmiş, Allah'ın emirlerine ve O'nun razı olduğu sisteme göre hareket eden özgür bir insandan gelir. Dolayısıyla izzet, ithal edilmiş parazitli veya yabancı laik fikirlerden değil, Rabbani ideolojik bir fikirden kaynaklanır.

Yaşanan ve yaşanmakta olan bir zulüm ve saldırı, ancak özgür bir kişi tarafından püskürtülebilir; ama siz, Ekselansları! Sizler bundan çok uzaksınız! Aramızda Allah'ın emriyle hükmeden bir yönetici olmadıkça bunları hiç kimse kaldıramayacaktır; bu yönetici ise, ordulara liderlik edecek, kalkanları kıracak ve saldırganları hak olan bir otoritenin altına sokacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşid bir Halife'dir. Bu ise Allahu Teala’nın izniyle çok yakındır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...

Sudan: Darfur’un Ayrılması Planını Akamete Uğratmak Amacıyla Port Sudan Mitingi!

  • Kategori Sudan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti:
Darfur’un Ayrılması Planını Akamete Uğratmak Amacıyla Port Sudan Mitingi!

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Amerika’nın Darfur’u Sudan’dan koparma planına karşı yürüttüğü kampanya çerçevesinde, Sudan’ın birçok şehrinde protesto eylemleri düzenledi. Parti, 12 Eylül 2025 Cuma namazının ardından Port Sudan'daki Büyük Camiide tekbir ve tehliller eşliğinde, medya ve siyasi seferberlik destekli bir miting düzenledi. 

Miting sırasında, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sancakları gökyüzünü süsledi. Ayrıca, Darfur planının engellenmesi, ümmetin birleştirilmesi, Allah'ın indirdikleri ile yönetecek Nübüvvet minhacı üzere Raşidi Hilafet'in kurulmasıyla O'nun şeriatının uygulanması çağrısı yapıldı.

İdari başkent Port Sudan’da Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü kalabalığa bir konuşma yaptı. Sözcü konuşmasında, milletlerin ‘uğrunda ya yaşanacak ya da ölünecek’ ölüm-kalım meseleleri olduğunu belirtti. İslam akidesinin bu meseleleri belirlediğini ve ‘devletin ve ümmetin birliğinin’ de bunlardan biri olduğunu vurguladı. Bu meseleye gereken önemi vermediğimiz için Amerika’nın Güney Sudan’ı koparmayı başardığını söyleyen sözcü, şimdi de Amerika’nın kanlı sınırlar çizerek yeni devletler kurmaya çalıştığını ve Darfur’u ayırmak için Güney Sudan’daki senaryonun aynısını hazırladığını ifade etti. Buhari ve Muslim, Ebu Hureyre'den (ra) rivayetle, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu aktarmıştır: لَا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ "Bir mümin, aynı delikten iki kez ısırılmaz."

Yapılan çağrıda Sudan halkından, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e itaat ederek Amerikan planını boşa çıkarmak için ayağa kalkmaları istendi.

Birçok haber sitesi, protestoyu fotoğraflarla birlikte haberleştirdi. Ayrıca, siyasi ve medya grupları arasında önemli bir etkileşimi oluşturarak, Darfur meselesinin ülkenin gündemine taşınmasına yol açtı. Belki de bu, ülkenin samimi âlimlerini, siyasetçilerini, medya çalışanlarını ve ordu subaylarını bu suç planını engellemeye teşvik edecektir.

Sudan’ın çeşitli şehirlerinde düzenlenen tüm bu eylemlerde halk, tekbir ve tehlillerle büyük bir coşku gösterdi. Katılımcılar, Hizb-ut Tahrir’in bu önemli konulara sahip çıkmasını ve ümmeti kuşatan tehlikelere karşı daima uyarıda bulunmasını takdirle karşıladıklarını ifade ettiler.

Cumartesi, 20 Rabi'ul Evvel 1447 - 12 Eylül 2025

Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayetindeki Merkezi Medya Ofisi Delegesi 

sudan vilayeti

sudan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER