Pazartesi, 13 Zilhicce 1446 | 2025/06/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kendi Yıkımımızı Finanse Etmek!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kendi Yıkımımızı Finanse Etmek!

Haber:

Trump, Suriye'ye ve Ortadoğu'yu sallayacak bir başkana dönüşen cihatçısına kucak açtı. (CNN)

Yorum:

Trump, Amerika'nın bir zamanlar terörist olarak nitelendirdiği Suriye'nin yeni başkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya geldi. Ancak şimdi takım elbise giymiş bir şekilde Trump ve Muhammed bin Selman'ın yanında durmuş kameralar flaşları patlarken tokalaşıyor.

İslam beldelerinin yöneticileri, boyun eğme tavırları konusunda herhangi bir utanç duymadılar; zira Gazze'ye bombaların yağdırılmasına yeşil ışık yakan suçluyu karşıladılar, ona gülümsediler ve onunla anlaşmalar imzaladılar.

Trump, bir iş adamı gibi hareket ederek, Suudi Arabistan'a 142 milyar Dolar değerinde silahlar, Katar'a 1,2 trilyon Dolar değerinde ekonomik paket ve belki de başkanlık uçağının yerine hediye olarak verilecek lüks bir Boeing uçağı gibi ihanetle dolu anlaşmalar imzaladı. Peki bunun karşılığında ne verildi? ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımlar kaldırıldı; bu da Ahmed eş-Şara ve Suriye'nin servetini yeni bir hedef haline getirdi.

Bizler, kendi yıkımını finanse eden bir ümmetiz! Zira servetlerimiz tüketildi ve silahlara dönüştü. Şehirlerimizi yıkan bombalar, kendi kaynaklarımızla satın alındı. Dolayısıyla bu yöneticiler, bizim yıkımımızı sağladılar. Zira onlar, ordularımızı zincire vuruyorlar, ilerlememizi engelliyorlar ve servetlerimizi yağmalıyorlar. Bu yüzden onlar tarafsız değillerdir, aksine tamamen ortaktırlar ve bizim ölümümüzü ve yıkımımızı istiyorlar.

Bu rejimler, sömürgeci kâfir Batı'ya boyun eğmekte ve onun çıkarlarına hizmet etmektedir. Eğer ümmet ayağa kalkıp bu rejimleri yıkmaz ve tüm Müslümanlar için gerçek bir hayat sistemi olarak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmazsa, tiranlar tebessüm edip ölülerimizi sessizce toprağa gömerken bu kâbus içinde sıkışıp kalmaya devam edeceğiz ve servetlerimizin yıkımımız için kullanılmasını izleyeceğiz!

وَلَا تَرْكَنُوٓاْ إِلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنْ أَوْلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Zalimlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.” [Hud 113]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Heysem İbn Sabit - Amerika

Devamını oku...

Olaylar, Gerçekleri Ortaya Çıkarıp İfşa Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Olaylar, Gerçekleri Ortaya Çıkarıp İfşa Ediyor!

Haber:

ABD Başkanı Donald Trump Çarşamba günü, Riyad'da iki ülke arasında 25 yıl sonra ilk kez gerçekleşen görüşmenin ardından Suriye'nin geçici başkanı Ahmed eş-Şara'nın, Yahudi varlığıyla normalleşme konusunda olumlu bir tavır sergilediğini söyledi.Trump, Suudi Arabistan'ın başkentinden Doha'ya giderken başkanlık uçağında gazetecilere şunları söyledi: “Ona, umarım işler istikrara kavuştuğunda İbrahim Anlaşması'na katılırsınız' dedim. O da 'Evet' dedi. Ancak önlerinde yapacakları çok iş var.” (Emirates Today, uyarlanmıştır)

Yorum:

Birincisi: Trump ile Ahmed eş-Şara arasındaki görüşme sona erer ermez, onun grupları onu, görüşmeyi ve alınacak kararları savunmaya başlamış olup bu kararlar arasında, İsra ve Mirac topraklarını gasp eden Yahudi varlığıyla normalleşme de vardır ve bu kararların gerekçeleri, iğrenç ve alçakça bir düzeye ulaşmış olup cevap verme düzeyine bile çıkmamış, bilakis bu adamın önceden tehlikeli ve büyük bir rol için hazırlandığını ve istihbaratın onu yakından takip ettiğini açıkça ortaya koymuştur (ki ABD'nin özel temsilcisi James Jeffrey, eş-Şara'nın Colani iken ABD'nin onunla eski bir ilişkisi olduğunu ve ABD'nin onu Beşar Esad'dan koruduğunu açıklamıştır! Suriye Gözlemevi)

Burada konu Ahmed eş-Şara değildir, aksine onun etrafındaki bazı kişilerin, sultanın alimlerinin suç sahibi olan herkesi haklı çıkardıkları gibi onun tutum ve açıklamalarını haklı çıkarması, konuşmanın Kudüs'ün kurtarılmasından Yahudilerle normalleşmeye intikal etmesi, İdlib ve Hama'da güvenlik güçlerinin, Arap uyruklu yabancı cihatçıları hedef alarak, Colani'nin kendisini tanıması karşılığında Trump'ın taleplerini ne kadar hızlı yerine getirdiğini dünyaya kanıtlamak için harekete geçmesi ve birçok kaynakların, Colani ve çetesinin, Yahudi varlığının şahsiyetleriyle birçok görüşmeler yaptığını ve büyük tavizler verdiğini ve vereceğini bildirmesidir.

İkincisi:Ey mücahitler, ilkelerden haram olan maslahatlara intikal etmek caiz midir?Şeriatla hükmetmeyi terk etmek caiz midir?!Sizinle aynı siperde savaşan mücahitler ve savaşçılara karşı savaşmak caiz midir?Düşmanla görüşmek ve onun taleplerini yerine getirmek caiz midir? Küçük etnik gruplara yetkiler verilmesi, bölgeleri yönetmesi ve kamu mallarını satması caiz midir?

Allah için size soruyorum; hangi yüzle Allah'ın huzuruna çıkacaksınız ve hangi yüzle silah arkadaşlarınızı ve mücahitleri tutuklayacaksınız?!O halde neden suçlu ve hain Beşar rejimine karşı ayaklandınız ve sonra gelip onun işlemediği ya da açıklamadığı şeyleri işlediniz?

Üçüncüsü: Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِي آتَيْنَاهُ آيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَاOnlara (Yahudilere), kendisine ayetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan kimsenin haberini oku.” [Araf 175] Ve Allahu Teala’nın şu kavline kadar: وَمَن يُضْلِلْ فَأُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَKimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir.” [Araf 178]İbnü'l-Kayyim Rahimehullah, bu misale ilişkin olarak şu faydalı ve güzel sözleri söylemiştir: “Bu örnekler Kuran'da ibret ve ders almak için verilmiş olup Allah bunun hakkında şöyle buyurmuştur: وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَFakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.” [Ankabut 43]İlimle murat edilen amel, itibar ve ibret almaktır; eğer insan bilgi sahibi olup da bunu davranışlarında ve tavırlarında göstermez ve amellerinde de bir artışı olmazsa, bu onun hakkında bir eksiklik olur.Bundan daha da kötüsü, eğer alim, özellikle fitne zamanlarında değişir, dönüşür ve sıyrılır ve insanları saptırmaya, aldatmaya ve sahip olduğu ilmini insanları aldatmak ve saptırmak için kullanmaya başlarsa işte bu, olabilecek en kötü şeydir.” Yine İbnü'l-Kayyim Rahimehullahu Teala şöyle demiştir: “Subhanehu, kendisine kitap verilen, başkalarının engellediği ilmi öğrenen, onunla amel etmeyi terk edip hevasına uyan, Allah'ın gazabını rızasına, dünyasını ahiretine, yaratılmışı da Yaratıcısına tercihen kimseyi, hayvanların en aşağılığı olan, düşük bir konumu olan ve hırsı midesinden öteye geçmeyen köpeğe benzetmiştir…”

Dördüncüsü: Ey savaşçılar, Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَا نَهَيْتُكُمْ عَنْهُ فَاجْتَنِبُوهُ، وَمَا أَمَرْتُكُمْ بِهِ فَافْعَلُوا مِنْهُ مَا اسْتَطَعْتُمْ، فَإِنَّمَا أَهْلَكَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ كَثْرَةُ مَسَائِلِهِمْ، وَاخْتِلَافُهُمْ عَلَى أَنْبِيَائِهِمْSize herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine muhalefet etmeleri helâk etti.” [Buhari ve Müslim]

O halde normalleşmeyi, davet taşıyıcılarını hapsetmeyi ve savaşçılardan kurtulmayı nasıl haklı çıkarabilirsiniz? Hangi yüzle Allah'ın ve ümmetinizin karşısına çıkacaksınız?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulhakim Abdullah

Devamını oku...

Trump ile Husiler Arasındaki Anlaşmayı, Suudi Arabistan ve Mısır Memnuniyetle Karşıladı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Trump ile Husiler Arasındaki Anlaşmayı, Suudi Arabistan ve Mısır Memnuniyetle Karşıladı!

ABD Merkez Komutanlığı, 15 Mart 2025 tarihinde Husilere karşı savaş ilan etti; komutanlığa göre saldırılar, Husilerin Gazze'ye destek için ticari ve askeri gemilere düzenlediği saldırılar nedeniyle aylardır ticari seyrüseferin askıya alındığı Kızıldeniz'de güvenliği yeniden tesis etmeyi amaçlayan geniş çaplı bir operasyonun başlangıcı niteliğindedir.

6/5/2025 Salı günü, Yahudi varlığının savaş uçakları, 24 saat içinde ikinci kez Yemen'e saldırı düzenledi ve bir dizi hava saldırısıyla Sana Uluslararası Havalimanı ile başkent Sana'nın çevresindeki Henyaz, Zahban ve Asir bölgelerindeki üç elektrik santralini ve Sana'nın kuzeyindeki Amran Çimento Fabrikası'nı hedef aldı. Ayrıca 5 /5/2025 Pazartesi akşamı Hudeyde limanına ve Bacil çimento fabrikasına da birkaç hava saldırısı düzenlendi.

El-Arabi televizyonu, 7 Mayıs 2025 tarihinde, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Husilerle yapılan anlaşmaya Yahudi varlığının da dahil edildiğini söylediğini şöyle aktardı: Trump'ın ve Umman'ın açıklaması Kızıldeniz'deki seyrüseferle ilgilidir.

Amerika'nın Yemen'e savaş ilan ettikten sonraki iki ay boyunca, özellikle de sözde anlaşmanın ilan edilmesinden önceki son hafta içinde gerçekleştirdiği saldırılar, Amerika ile İran arasında yürütülen müzakerelerde İran'a baskı kartı olarak kullanmak amacıyla gerçekleştirilmiştir; zira Husiler, İran'ın bölgedeki kolları olup bu saldırılar Husi milisleri için ölümcül olmadı, aksine kamuoyunu kendi lehlerine çevirerek bundan faydalandılar. Amerika ise Babülmendep Boğazı'ndaki Husilerin eylemleri nedeniyle büyük sıkıntı yaşayan Avrupa'ya baskı yapmak için bu saldırılardan yararlandı.

Amerika'nın saldırılarından birkaç saat sonra, yani 6 Mayıs 2025'te Trump, “Operasyon başarıyla tamamlandı ve Husilerin gemileri ve deniz seyrüseferini tehdit etmesini durduracak bir anlaşma sağlanmasının ardından Yemen'e yönelik saldırılar derhal durdurulacaktır” demişti. (El Cezire TV)

Husilerin herhangi bir gemiye saldırmamayı derhal kabul ettiklerini belirten grubun resmi sözcüsü Muhammed Abdulselam, Trump'ın açıklamasının hemen ardından El Cezire kanalına yaptığı sesli açıklamada şunları söyledi: “Anlaşma, ABD gemilerinin füze saldırılarımızdan tamamen dışlanmasını içeriyor.” Ve grup, Amerikan gemilerinin önünde seyrüsefer tehdidinde bulunmama sözü verdi.

Trump, 28 Nisan 2025'te Sisi'ye, Amerikan gemilerinin Süveyş Kanalı'ndan ücretsiz geçişine izin vermesini emretti ve Sisi ise Trump'ın emrine, sanki Trump'ın Amerika'nın sömürgelerinde temsilci olarak çalışan birine verdiği bir emirmiş gibi herhangi bir tepki göstermedi, dolayısıyla Kızıldeniz, Babülmendep’ten Süveyş Kanalı'na kadar Amerika'nın kontrolü altına girmiş oldu. Bu, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin memnuniyeti ve Mısır'ın ise boyun eğmesiyle, Amerika'nın Tiran ve Sanafir adalarında iki üs inşa etmesine izin verilmesiyle eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir; bu üslerin amacı, Amerikan ordusunun Süveyş Kanalı'nın güvenliğini üstlenmesi ve Gazze Şeridi'ne silah ve askeri teçhizat nakli için kullanılabilecek şüpheli gemilerin geçişini engellemektir!

Husilerin, deniz seyrüseferini engellemeden Gazze'ye destek vermesine gelince; bu, Amerika'ya bir zarar vermemiş, aksine Amerika'ya denizde güç kazandırmıştır; aynı zamanda Yahudilerin mübarek toprak Filistin'i işgaline de son vermemiştir. Bu anlaşma sayesinde İslam düşmanlarının bize yakın hedefleri etkisiz hale getirilmiş ve destekçilerin uzaktaki hedefleri hedef almasına izin verilmiştir!

Amerika ile Husiler arasındaki bu anlaşma, Husi'lerin, Birleşmiş Milletler'in zalim sözleşmelerine saygı duyan, kâfir uluslararası sistemle uyum içerisinde olan ve onun politikalarını memnun etmeye çalışan ve meşruiyetinin uluslararası olarak tanınması için hazırlık yapan ulusal vizyona sahip cumhuriyetçiler olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca grubun bazı liderleri, bu anlaşmanın Amerika'nın Sana'nın meşruiyetini tanıdığı anlamına geldiğini açıklamıştır. Peki Husilerin takipçilerinin, liderlerinin uluslararası sistemle özdeşleşme konusundaki tutumları hani nerede; oysa bu liderler, Amerika'ya ölüm, zafer İslam'ındır sloganıyla beyinlerimizi çatlatıyorlar ve kendilerinin Kur'an-i bir hareket olduğunu söylüyorlardı?

Başka bir bağlamda, İngiltere'nin ajanlarının, Geçiş Konseyi üyeleri tarafından yapılan çok sayıda açıklamayla Yahudilerle ilişkilerin normalleştirilmesi yönündeki isteklerini, ayrıca Kızıldeniz ve Babülmendep’de deniz seyrüseferini tehdit eden “Husi terör saldırılarından” korunmak amacıyla uluslararası sistemin kendilerine destek vermesini talep ettiklerini gözlemledik. Bu durum onları insanların gözünden düşürmekte olup bu tavizlere rağmen Amerika'nın rızasını kazanamayacaklar; çünkü Amerika, tavizleri ne kadar büyük olursa olsun, İngiltere'nin ajanlarına güvenmiyor. Bu yüzden Husi grubu, Umman'ın arabuluculuğuyla Amerika ile bir anlaşma yaparak Kızıldeniz'de barışı sağlama girişiminde bulundu ve yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Gelecekte, Kızıldeniz ve Babülmendep’teki Amerikan gemileri de dahil olmak üzere taraflardan herhangi biri, bir diğerini hedef almayacaktır."

Son olarak bu ümmetin muhlis evlatlarına diyoruz ki: Rabbimiz Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: وَلَا تَرْكَنُوٓاْ إِلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنْ أَوْلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَZalimlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.” [Hud 113] Kızıldeniz'deki Amerikan çıkarlarını hedef almamak bizim için bir güvenlik anlamına gelmediği gibi kâfir güçleri birbirlerinden uzaklaştırmak anlamına da gelmez;zira Amerika, Yahudilerin nabzını attıran ana damardır ve eski başkanı Biden'ın lisanı ise şöyle demişti: “Eğer İsrail olmasaydı, mevcut olmasaydı onu icat etmemiz gerekirdi.” Yahudiler ise Kuran-ı Kerim'in nâssıyla Allah'ın en aşağılık yaratıklarıdır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُواْ إِلاَّ بِحَبْلٍ مِّنْ اللهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ“Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur.” [Al-i İmran 112] Eğer Amerika'nın, Batı'nın ve Müslümanların başındaki ajan yöneticilerin ipi-himayesi olmasaydı, Yahudiler mücahitlerimizin karşısında bir ay bile dayanamazlardı. Yahudi varlığının can damarını kesmek, ona kesin bir darbe indirmek ve onu İslami topraklarımızdan söküp atmak isteyen bir kimse, öncelikle devletini, mücahitlerin kâfirlere açık hale gelmesini ve onların kolayca vurulmasını kolaylaştıran vatancılık ve demokratik anayasalar temelinde değil de hayatın her alanında İslam akidesi temelinde inşa etmeli, savaşı kesinlikle akide esasına göre hesaplamalı, elinden geldiğince kuvvet hazırlamalı ve hiçbir bedel bizi, Allah'ın dinini desteklemekten döndürmemelidir. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْEy iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz/sizi sabit kılar.” [Muhammed 7]

Düşmanın ölümcül noktasını belirleyen ve onu öldürücü bir darbeyle şaşırtacak olan, halkına asla yalan söylemeyen ve sizleri Allah yolunda cihat etmeye davet edip teşvik eden bir liderlikle yardımlaşmaktır; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ إِن يَكُن مِّنكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُواْ مِئَتَيْنِ وَإِن يَكُن مِّنكُم مِّئَةٌ يَغْلِبُواْ أَلْفاً مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَفْقَهُونَEy Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.” [Enfal 65]

Amerika'nın çıkarlarını bizim saldırılarımızın dışında tutmak, onun varlığını güçlendirir ve köklerini sağlamlaştırır; bu yüzden kâfirlerin bize yönelik gücünü kırmak, onların çıkarlarına saldırmayı bırakmakla değil, bilakis Rabbimiz Subhanehu'nun Rasulü Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e, ondan sonra da bize emrettiği gibi müminleri Allah yolunda cihat etmeye ve savaşmaya teşvik etmekle olur: فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللهِ لاَ تُكَلَّفُ إِلاَّ نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَسَى اللهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَاللهُ أَشَدُّ بَأْساً وَأَشَدُّ تَنكِيلاًArtık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.” [Nisa 84] Bu ise herhangi bir savaş değildir, aksine Allah’ın kelimesini yüceltmek için olan bir savaştır; bu savaş ise, İslam’ı içeride kamil ve kapsamlı bir şekilde tatbik edecek ve hidayet ve rahmet risaletini Allah’ın kullarına emrettiği gibi davet ve cihat yoluyla dünyaya taşıyacak bir İmamın arkasında Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in devleti gibi bir devlet yoluyla olur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Seyf Marzuk – Yemen

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 20/05/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 20/05/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- Gazze'de Artarak Devam Eden Katliamlar
- Trump'ın Ortadoğu Ziyareti
- Boğaziçi Üniversitesi'nde Başlayan İslam Düşmanlığı

H. 22 Zilkade 1446 El-Muvafık M. 20 Mayıs 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Pakistan: Ey Allah'ım! Keşmir'in Kurtuluşu Filistin'in Kurtuluşunun Öncüsü Olsun!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:

Ey Allah'ım! Keşmir'in Kurtuluşu Filistin'in Kurtuluşunun Öncüsü Olsun!

Hindistan'ın geçen ay “Keşmir'deki bir silahlı saldırıdan sorumlu terörist altyapı” olduğunu söylediği Pakistan içindeki dokuz bölgeyi 6 Mayıs gecesi bombalamasının ardından Pakistan ve Hindistan arasındaki karşılıklı bombardıman Keşmir'deki ateşkes hattının büyük bölümünde devam ediyor. İleriye dönük pratik yol asla Keşmir'i işgal altında bırakan sınırlı bir çatışma olamaz. Cihat birkaç ganimet ve kelle ile sona ermez. Müslüman topraklarının özgürleştirilmesi ve Allah'ın Kelamının en yüce olarak yükseltilmesiyle sona erer. Bundan daha azı Allah'a, Resulüne ve müminlere karşı ihanettir.  Bu yüzden Allah'a tam bir itaatle, tüm gücümüzle savaşa girmeliyiz. İkinci Raşidi Hilafetin kurulduğunu ilan etmeli ve Filistin'in kurtuluşunun başlangıcı olan Keşmir'de bir Cihad yürütmeliyiz.

#TimeforKhilafah

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

10 Zilkade 1446 - 8 Mayıs 2025

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

 

Devamını oku...

Sakın ha! ABD Yaptırımlarının Kaldırılması, Egemenliğin Kaybedilmesi ve Yahudilerle Normalleşme İçin Bir Girizgâh Olmasın!

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Eş-Şara, çarşamba günü Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenen Körfez-ABD Zirvesi marjında Amerikan mevkidaşı Donald Trump ile bir araya geldi. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın da hazır bulunduğu görüşmeye, Suudi basınına göre Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da video konferans yoluyla katıldı.

Beyaz Saray, çarşamba günü Riyad’daki buluşmada ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed Eş Şara arasında gerçekleşen konuşmanın bir bölümünü paylaştı. Beyaz Saray’dan edinilen bilgiye göre Beyaz Saray Sözcüsü yaptığı açıklamada, Başkan Trump’ın Eş Şara’yı “İsrail” ile İbrahimi Anlaşmalar’a katılmaya davet ettiğini bildirdi. Trump ayrıca, Washington’un ‘terörist’ kabul ettiği Filistinli grupların Suriye’den çıkarılmasını ve DEAŞ’ın geri dönmesini engellemek için Amerika’ya destek verilmesini talep etti.

Buna karşılık, Eş Şara, Trump’a Amerikan şirketlerini Suriye’nin petrol ve doğal gaz sektörüne yatırım yapmaya davet ettiğini bildirdi.

Trump, dün salı günü ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları sonlandırma kararı aldığını duyurdu.

Yaptırımlar konusuna gelecek olursak, her vicdanlı insan elbette Suriye halkının ekonomik yükünün hafiflemesinden (eğer gerçekleşirse) dolayı memnuniyet duyacaktır. Ama biz yine de Yüce Rabbimiz’in şu uyarısını hatırlatmadan yapamayacağız:

مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلاَ الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ“Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler.” [Bakara 105] Suriye halkına yönelik yaptırımların devam ettirilmesi, başlı başına büyük bir adaletsizlikti. Eski rejim ortadan kalktığına göre, bu haksızlığın sebebi de kalmamıştır. Dolayısıyla, yaptırımların kaldırılması, İslam düşmanlarının Şam halkına bahşettiği bir lütuf değildir! Unutulmamalıdır ki, Trump ve Batı, karşılıksız hiçbir şey vermezler. Onların Suriye’den istediği şeyler, doğrudan egemenliğimizi dokunan konulardır. Bu talepler, güvenlik, siyasi ve ekonomik alanlarda birçok tavizi içeriyor. Bağımlılık, ‘İbrahimi Anlaşmaları’, Yahudi varlığı ile normalleşme, ‘aşırılık ve terörle mücadele’, inancımıza yabancı laik bir yönetim ve anayasa dayatılması, ülkenin kaynaklarının bizim değil, sömürgecilerin çıkarları doğrultusunda kullanılması gibi meseleleri de kapsıyor.

Bilindiği gibi İslam ülkelerindeki laik rejimlerin yöneticileri, Amerika’ya hizmet etmek, onu hoşnut etmek, kendi çıkarlarını korumak ve iktidarlarını sürdürmek için ‘yatırım’ adı altında ümmetin yüz milyarlarca dolarını çarçur etmektedir.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi İbn Selman, tıpkı Suudi Arabistan’ın zenginliklerini ve kaynaklarını peşkeş çektiği gibi, Suriye’nin de zenginliklerini ve kaynaklarını peşkeş çekmeye çalışmakta, sahip olmadığı hakları hak etmeyenlere devretmektedir. Oysa bu kaynaklar ve diğer kamu malları Müslümanlarındır. İslam Hilafeti bunları işletecek ve gelirini vatandaşlarına paylaştıracaktır. Petrol, gaz ve madenler gibi kamu mülkiyetleriyle ilgili birilerine imtiyaz tanınması veya anlaşma yapılması caiz değildir.

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın gözünü bile kırpmadan Trump’a verdiği yüz milyarlarca dolar, eğer Müslümanların refahı ve ilerlemesi için harcansaydı, İslam coğrafyasına büyük bir kalkınma getirebilirdi.

Bugün Suudi Arabistan’da yaşananlar, hafife alınamayacak ve sessiz kalınamayacak kadar kritik bir gelişmedir. Amerika’nın ruh halini ve düşünce yapısını tanıyanlar, Trump’ın zihniyet ve yaklaşımını bilenler, bu durumun ciddiyetini ve vahametini anlayacaktır. Trump, halkların zenginliklerini sömürmeyi ve Amerikan egemenliğini pekiştirmeyi tek önceliği haline getirmiş bir kapitalisttir.

Amerika’nın, Yahudi varlığıyla normalleşme anlaşmalarını dayatma çabalarına boyun eğmek ve İbrahimi anlaşmalarını dayatmaya çalışmak, büyük bir risktir ve kabul edilemez bir adımdır. Buna asla boyun eğmemeli, tüm gücümüzle karşı koymalıyız. Zira Filistin davası, bir inanç ve din meselesidir; tüm Müslümanların bir meselesidir. Hiçbir şekilde, eğri büğrü bir iktidar koltuğu uğruna bu davadan taviz verilmesi kabul edilemez. İktidarını korumak için bu yola sapanlar, halkın gazabıyla yüzleşecektir!

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın küstah politikalarına, Müslüman ülkelerin yöneticilerinin yaptığı gibi boyun eğmekle, ‘evet efendim’ demekle, Müslümanların varlıklarını ve egemenliklerini peşkeş çekmekle, emrettiklerini yapmakla karşılık verilemez. Bu tür politikalar karşısında İslami değerlerden ve şeriattan kaynaklanan ideolojik bir duruş sergilemeli; Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamalıyız.

Suudi Arabistan’da, Bin Selman’ın katılımıyla ve Suriye’deki yeni hükümet üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olan Erdoğan’ın onayıyla yaşanan gelişmeler, büyük bir tehlikenin habercisidir. Devrimin zorlu yıllarında Erdoğan’ın politikalarını yakından görmüş olan bizler, bizi sürükledikleri bu riskli durumu ve içine düşürdükleri derin tuzağı tüm çıplaklığıyla biliyoruz. Ülkemizi nasıl sattıklarının ve özellikle petrol ve gaz gibi kaynaklarımızı nasıl yağmalayacaklarının farkındayız. Bu zenginlikler halkın ortak malıdır ve hiç kimsenin bunlar üzerinde keyfi bir tasarrufta bulunma hakkı yoktur.

Gazze ve Filistin’de halkımıza soykırım yapan, kutsallarımızı işgal eden, Mescid-i Aksa’yı gasp eden Yahudi varlığı ile normalleşmek ve ‘İbrahimi Anlaşmaları’na katılımı kabul etmek hem büyük bir felakettir hem de Allah ve samimi kulları nezdinde büyük bir suçtur.

Yaşananlar tüm boyutlarıyla son derece ciddi bir meseledir. Bu sürece dâhil olmaktan kaçınmalı, aksine reddederek insanları olası risklere karşı uyarmalıyız. Özellikle tarafların, geçmişte devrimimiz ve Suriye’ye karşı kurdukları kumpaslar ve devrime kürtaj yapmak için oynadıkları roller göz önüne alındığında, onların bu adımlarının nelere mal olabileceği gün ışığı gibi açıktır.

Ey Şam diyarındaki samimi Müslümanlar! Durum gerçekten çok ciddi! Uyanık olmalı ve dikkatli davranmalıyız. Şehitlerimizin kanlarına ve halkımızın, eski rejimin enkazı üzerine İslami yönetimi kurmak için yaptığı fedakârlıklarına ihanet etmemeliyiz. Pişmanlığın hiçbir fayda etmeyeceği o gün gelmeden önce, dökülen kanların ve verilen fedakârlıkların kıymetini bilmeliyiz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” [Hud 113]

Devamını oku...

Yahudi Varlığı ile İletişim Kanalları Açmak, Barışmak ve Normalleşmek Kaygan Bir Zemindir ve Ne Dinimiz Ne de Dürüst Kardeşlerimizin Kabul Ettiği Büyük Bir Kötülüktür

Üç güvenilir kaynak, 7 Mayıs 2025 Çarşamba günü Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (İsrail) ile Suriye arasında güvenlik ve istihbarat konularına odaklanan gizli bir iletişim kanalı açtığını söyledi. Aralarında bir Suriyeli güvenlik yetkilisinin ve bölgesel bir istihbarat görevlisinin de bulunduğu kaynaklar, Reuters’a yaptıkları açıklamada, örtülü diyaloğun güvenlik, istihbarat konuları ve ‘güven inşası’ kisvesi altında yürütüldüğünü ifade ettiler. Konuya yakın bir kaynak, girişimin, Suriye Devlet Başkanı Ahmed Eş-Şar’a’nın 13 Nisan’da Abu Dabi’ye gerçekleştirdiği ziyaretin ardından başladığını belirtti. Reuters’a konuşan güvenilir kaynaklar, Suriye Devlet Başkanı Ahmed Eş-Şar’a’nın, Körfez bölgesindeki mevcut ziyareti sırasında ABD Başkanı Donald Trump ile görüşebilmek amacıyla Şam’da Trump Kulesi inşa edilmesi, (İsrail) ile barış sürecine girilmesi ve ABD’ye Suriye’nin enerji kaynaklarına doğrudan erişim sağlanması gibi teklifleri içeren bir strateji geliştirdiğini kaydettiler. (France 24)

Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile ortak basın toplantısı düzenleyen Suriye Devlet Başkanı Eş-Şar’a, arabulucular aracılığıyla (İsrail) ile dolaylı görüşmeler yapıldığını belirtti. Eş Şara, “Arabulucularla birlikte bölgedeki durumun sakinleşmesi ve gerginliğin azaltılması için çabalar sürüyor. Böylece olaylar, her iki tarafın da kontrolünü kaybetmesine neden olacak bir noktaya gelmeden önce önlenebilir” dedi. “İsrail”in Suriye’ye müdahalesinin rastgele ve düzensiz olduğunu belirten eş Şara, “Ayrıca “İsrail”, 1974 tarihli anlaşmayı ihlal etmiştir. Şam’a ulaşmamızdan itibaren, ilgili tüm taraflara Suriye’nin 1974 anlaşmasına bağlı olduğunu ve UNDOF güçlerinin (Birleşmiş Milletler’in Golan Tepeleri’ndeki Ateşkes Gözlem Gücü) mavi hatta geri dönmeleri gerektiğini bildirdik.” ifadelerini kullandı.

Fransa Cumhurbaşkanı, güvenlik konusunda “İsrail”le görüşmeler yapılmasını istediğini söyledi. “İsrail”in şu anki tutumunun kabul edilemez olduğunu ve daha fazla işbirliğine dayalı yeni bir yol izlenmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca, müzakereler için bir kapı aralamak gerektiğini ve Suriye’nin bölge için çok önemli bir ülke olduğunu vurguladı.

Kahrolası eski rejimin düşüşünden bu yana Yahudi varlığı, Suriye’de pervasızca hareket etmekte; topraklarını ve hava sahasını ihlal ederek kaynaklarını, silahlarını, askeri üslerini ve havalimanlarını açıkça hedef almaktadır. Suriye’nin bazı bölgelerini işgal eden Yahudi varlığı, ‘azınlıkları koruma’ bahanesiyle çeşitli taraflara destek vermekte ve bu grupları kendi çıkarları doğrultusunda bir araç olarak kullanmaktadır. Yahudi varlığının bu pervasız saldırganlığa karşı ise Yahudiler ve arkasındaki güçlere haddini bildirecek, ideolojik ve kararlı bir yanıt verilmemiştir. Oysa Allah’ın yardımıyla, İslam düşmanlarının arkasında durduğu despot bir zalimi devirme onuruna nail olan bir halk, (savaşta ve karşılaşmada Allah’ın en korkak varlıklarıdır) Yahudi varlığına şeytanın vesveselerini unutturabilecek güçtedir. Kararlı ve ideolojik bir yanıt verilmesi yerine, bu saldırganlığın durdurulması için uluslararası toplumdan yardım dilenme politikası izlenmiştir. Halbuki Filistin topraklarında bu kanser hücresini oluşturan, onu koruyup kollayan, İslam devletinin, yönetiminin ve egemenliğinin geri dönmesinden korkulduğundan dolayı İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açması için o habis ura yeşil ışık yakan uluslararası toplumun ta kendisidir. Bu uluslararası toplumun başında ise, Gazze’de bir avuç mümin mücahide karşı, kanserli varlığı ve ordusunu desteklemek için ona her türlü silah yardımı yapan Amerika gelmektedir. Tüm bu desteklere rağmen, Gazze’deki samimi bir avuç mücahit, az sayıdaki imkânlarıyla ve her türlü ihanet ve yalnızlığa rağmen, Yahudi varlığını ordusunun ve askerlerinin burnunu yere sürtmeyi başarmışlardır.

Allah’ın yardımıyla eski rejimi deviren ve ihanetin acısını tatmış olan Şam devrimi, ümmetin tüm potansiyelini seferber etmeli, İslam’ın yönetimini ve devletini kurmak üzere ümmetin gücünü birleştirmeli, başta Filistin halkına yardım etmek olmak üzere ümmetin varlık yokluk meselesini benimsemeli ve Filistin’i Yahudilerin pisliğinden temizlemek için çalışmalıdır. Gazze halkı, esir Kudüs ve hüzünlü Mescid-i Aksa dâhil olmak üzere tüm Filistin’in bizden beklediği şey budur. Şam halkı, topraklarımızı ve kutsallarımızı işgal eden o ucube varlığın onlarca yıldır süren zalim ve karanlık dönemini sona erdirmek için hemen harekete geçmelidir. Ancak ne var ki zararlı yöneticiler, kendi iktidarlarını güvence altına almak amacıyla orduların stratejik rolünü küçültme politikası izlemişler, Yahudi varlığını birinci savunma hattı haline getirmişlerdir. Halbuki bu ordular, ümmetin toplumsal ve siyasi iradesi harekete geçtiğinde mevcut düşman güçlerinin tek bir çatışma turunu dahi sürdüremeyeceği kapasitededir. Tekbir ve tahlillerle harekete geçtiklerinde, Yahudi varlığı tarih olacaktır.

İşte olması gereken şeri ve ideolojik tutum budur. Filistin davasına sahip çıkmak ve Yahudi varlığının pervasız saldırılarına karşı koymak böylesine bir duruş gerektirir. Güç ve pazı gösterisine rağmen Yahudi siyasetçileri korkaktır. Yahudi varlığının üstünlüğü, tamamen yanılsamadır ve kırılgandır; Allah’ın izniyle eninde sonunda yıkılacaktır, yıkılmaya mahkûmdur! Bu ucube varlığı kökünden söküp atmaktan başka çare yoktur!

Hep söyledik, yine söylüyoruz, bu varlığa karşı barış söylemleri ve nutukları atmak boşunadır, ona dalkavukluk yapmak ve yumuşaklık göstermek beyhudedir. Yahudiler için tek çözüm vardır, o da Kurân’da İsra süresinde geçen çözümdür:

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً“İki vaatten ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.” [İsra 7]

Suriye halkı, Rabbimizin vaadini gerçekleştirmeye ve kardeşlerine yardım etmeye en layık halktır. Zira Amerika’nın perde arkasından piyonları, ajanları ve maşaları aracılığıyla desteklediği eski Esed rejiminin 14 yıllık zulüm ve zorbalık deneyiminden sonra hakkın yanında yer almanın ve hakka yardım etmenin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar.

İşbirlikçilerin ‘komşularla barış’ maskesi altında yürüttüğü bu kalleşçe plan, Suriye devriminin ruhuna ihanettir! Milyonlarca şehidin kanı üzerine inşa edilen ‘sözde cesurların barışı’, emperyalistlerin bölgeyi teslim alma projesidir! Bu adım, halkın direnişini bitirmek ve devrimi katletmek için atılmış bir hançerdir!

Yahudi varlığıyla iletişim kurma düşüncesi ve girişimi, gerekçesi ne olursa olsun büyük bir suçtur, kaygan bir zemindir ve utanç lekesidir. Çok büyük fedakârlıklar veren bir devrimin çocuklarının bu cürümlere suskun kalması caiz değildir.

Pragmatik tutumları ne dinimiz kabul eder ne de erkeklerimizin onuru! Suriyeli Müslümanlar bu pragmatik tutumları asla kabul etmez, hatta en ağır günahtan sayar. Çünkü pragmatizm, yaptırımların kaldırılması ve yıkılmaya yüz tutmuş bir iktidarın ayakta tutulması umuduyla taviz bataklığına sürüklenmenin başlangıcıdır.

İslam akidesine dayanmayan ve samimi insanların desteğini almayan bir yönetim, komplocu devletlerin çıkarlarına hizmet ettikten sonra yıkılmaya mahkûmdur.

Şam ve çevresi İslam ülkelerindeki İslam’ın yiğitleri, devrim ve fedakarlıklarının gerçek temsilcisi olan, onları izzet ve yüceliğine taşıyacak olan dürüst bir liderliğin ardında cihat ve zafer gününe tamamen hazırdır. Zafer ancak, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in dönüşünü müjdelediği İslam Devleti’nin yeniden kurulması ve Allah’ın şeriatının eksiksiz bir şekilde uygulanmasıyla mümkündür. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.” Şam’ın, İslam’ın merkezi ve kalesi olması için Allah’a dua ediyoruz! Bunun dışındaki her yol, yabancı ülkelerin, Batıyı memnun edip bizi mutsuz eden politikaların, kararların ve yasaların peşinden gitmek demektir.

Yahudilerle olan mücadelemiz, bir sınır mücadelesi değil, bir varoluş mücadelesidir! Bu mücadele Allah’ın İsra Suresi’ndeki ilahi hükmü gerçekleşinceye kadar ölüm-kalım meselesi olarak görülmelidir! Allah’ın izniyle bu kesinlikle gerçekleşecektir. Biz Allah’tan bunun yakın zamanda gerçekleşmesini niyaz ediyoruz.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ “Şüphesiz ki bunda kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” [Kâf 37]

Devamını oku...

Yeni Rıhtım Konteyner Terminali’nin ABD Güdümündeki Sömürgeci DP World Şirketine Devredilmesi, Ülkenin Egemenliğini Tehlikeye Atacaktır

Ülkenin egemenliği hiçe sayılıyor! Geçici hükümet, Chittagong Limanı gibi stratejik ve ekonomik bir değeri, ‘kapasite artırma’ yalanıyla yabancılara devrediyor! En çok gelir getiren Yeni Rıhtım Konteyner Terminali (NCT) bile, küresel güçlerin güdümündeki DP World’e teslim edilmek üzere! Chittagong Limanı, Bangladeş’in Bengal Körfezi ve Hint Okyanusu’na açılan gözbebeğidir! Bu liman, ekonomimizin can damarı olduğu kadar, jeopolitik ve askeri gücümüzün de temel taşıdır. Uluslararası ticaretin %90’ının gerçekleştirildiği ve gelirinin %60’ının Yeni Rıhtım Konteyner Terminali’nden elde edildiği bu limanın, yabancı bir şirkete devredilmesi, ülkenin ekonomik egemenliğinin ciddi şekilde zayıflamasına yol açabileceği gibi, aynı zamanda jeopolitik, askeri ve stratejik risklerle karşı karşıya kalınması ihtimalini de artıracaktır. DP World, Dubai merkezli küresel bir lojistik şirketidir. Liman geliştirme, denizcilik hizmetleri, lojistik ve teknoloji tabanlı ticaret alanlarında küresel çapta tanınan bir şirkettir. Kafir sömürgeci güçler, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık, jeopolitik çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla bu şirketi askeri amaçlarla kullanmaktadır.

Dubai’nin, Orta Doğu’da Batılı sömürgeci güçlerin stratejik müttefiki ve Yahudi varlığı ile iş birliği içinde olduğu da not edilmelidir. Örneğin Dubai, 31 Mart-11 Nisan 2025 tarihleri arasında Yunanistan’daki Andravida Hava Üssü’nde düzenlenen çok uluslu hava tatbikatı INIOCHOS-25’e ABD, gasıp Yahudi varlığı ve Hindistan ile birlikte katılmıştır. (13 Nisan 2025 THE ECONOMIC TIMES) Bu gelişme, Çhittagong Limanı’ndaki Yeni Rıhtım Konteyner Terminali’nin DP World’e verilmesinin aslında Amerikan sömürgeciliğinin bölgede tesis edilmesinin bir adımı olarak görülüyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ, Müslümanları kafirlerin egemenliğine karşı uyarmaktadır:

إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ “Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edivermenizi istemektedirler.” [Mümtehine 2]

Ey insanlar! Devrik diktatör Hasina’nın, iktidarda kalabilmek adına Bangladeş’in güneyindeki Matarbari derin deniz limanını, ABD’nin Hindistan-Pasifik Stratejisi’nde taşeronluk yapan Japonya’ya devrettiği biliniyor. Bu devir, Japonya ile ortaklık maskesi altında aslında ABD’nin Bangladeş’in stratejik limanlarına sızma projesinin bir parçasıdır. Buna ek olarak hain Hasina rejimi, Bangladeş’in derin denizlerindeki 15 hidrokarbon sahasını da ABD’li enerji devi ExxonMobil’e peşkeş çekmiştir! (Daily Jugantar, 25 Nisan 2023) Bu şirket, ABD Kongresi ve Beyaz Saray’la kolkola çalışan emperyalist bir aparattır! Mevcut geçici hükümet de devrik Hasina hükümetinin politikalarını sürdürerek, stratejik öneme sahip Çhittagong Limanı’ndaki çeşitli projeleri yabancı yatırım adı altında DP World’e devredilmesi sürecine start vermiştir. DP World, dünya limanlarında ABD Donanması ile aktif bir işbirliği içindedir! Dünya genelindeki birçok limanda ABD Donanması ile iş birliği yapan DP World’ün Bangladeş karasularında faaliyet göstermesi, Amerikan kontrolünün daha da güçlendirilmesi anlamına gelir. Ülkede Amerikan hegemonyasını güçlendirmek, ülkenin egemenliğini satmakla eşdeğerdir.

Ey insanlar! Bangladeşli işçilerin aylık 2 milyar doları bulan döviz girdisi karşısında, DP World’in 1 milyar dolarlık yatırımının ballandıra ballandıra anlatılması bir aldatmacadan ibarettir! Bir göz boyamadır! Limanlarımız ve doğal kaynaklarımız gibi stratejik varlıklarımızı yabancı işgalinden korumak için kendi kapasitemizi ve liman yönetimimizi güçlendirmek zorundayız! Ancak bu şekilde egemenliğimizi koruyabilir, ekonomimiz gerçek anlamda güçlendirebiliriz! Ne yazık ki, Batı’nın uşağı siyasetçilerin, ülke halkının çıkarlarına yönelik herhangi bir siyasi hedefi bulunmamaktadır. Kendi kapasitemizi geliştirmek yerine, yabancı şirketlerin ve onların sömürgeci efendilerinin çıkarlarını koruma gayreti içerisindedirler. Bu nedenle, aldıkları tüm kararlar ve attıkları tüm adımlar, sömürgeci efendilerinin çıkarlarını korumak ve böylece kendi iktidarlarını sağlama almak üzerine endekslidir. Dolayısıyla, ülkenin stratejik kaynakları bu din düşmanı yönetici zümrenin elinde asla güvende değildir. Bu zümre, halkın kendi kaynaklarından hak ettiği ölçüde yararlanmasına asla izin vermeyecektir. Hizb-ut Tahrir olarak biz, yalnızca Nübüvvet metodu üzere Hilafetin, Şeriat’a göre yöneteceğini, petrol, doğalgaz ve limanlar gibi hayati kaynaklarımızı yabancı düşmanların tahakkümünden kurtaracağını hatırlatıyoruz. Yaklaşan Hilafet, İslam ümmetini tek çatı altında toplayacak ve stratejik kaynaklarını dünyanın süper gücü olmak için kullanacaktır.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ“O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Saff 9]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER