Perşembe, 17 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ülkenin Samimi Güçleri, Geçici Hükümet’in Sömürgeci Kafir ABD Karşısındaki Uşak Politikalarına Karşı Tek Vücut Olmalıdır

Bu geçici hükümet tam bir ihanet içinde! ABD’nin piyonu ‘Arakan Ordusu’ sınırlarımızda cirit atarken kılını bile kıpırdatmazken, Ukrayna’daki Amerikan macerası için askerlerimizi ölüme göndermeye dünden razıdır! İşte ispatı: Aralık 2024 ile 10 Eylül 2025 tarihleri arasında Myanmar merkezli isyancı bir grup, Naf Nehri ve Bengal Körfezi’nde tam 325 balıkçımızı kaçırdı. (bdnews24.com, 12 Eylül 2025) Ne acı bir ironidir ki Yunus hükümeti, kendi topraklarımızda faaliyet gösterip halkımızı ve egemenliğimizi tehdit eden ABD piyonu Arakan Ordusu’na göz yumarken, yeni-emperyalist efendisi Amerika’yı memnun etmek için alelacele Ukrayna’nın destek ve imdadına koşmuştur. NBC News’in haberine göre ABD, Rusya-Ukrayna arasında bir barış anlaşması sağlanması durumunda oluşturulacak tampon bölgeye BM barış gücü göndermeyi planlıyor ve bu güce Bangladeş gibi NATO üyesi olmayan ülkelerden de askerlerin dahil edilebileceği belirtiliyor. Bangladeş geçici hükümetinin Dış Politika Danışmanı Touhid Hossain, basına yaptığı açıklamada, Bangladeş’in olası bir operasyona katılmaya sıcak baktığını belirtti. Bu sırada, Hindistan Sınır Güvenlik Gücü (BSF) sınırda insanlarımızı alçakça katletmeye devam ediyor, son aylarda katledilenlerin sayısı arttığı halde hükümetimiz onları korumak için kılını bile kıpırdatmamaktadır! Hal böyleyken, hükümetimizin kendi ülkemizde ihtiyaç duyduğumuz askerleri Batı’nın emir erliğini yapsın diye yurt dışına göndermeye kalkışması, tam bir riyakarlık örneğidir.

Ey Bangladeş ordusunun sadık subayları! Şunu ısrarla belirtiyor ve size tekrar tekrar hatırlatıyoruz ki; bu BM barış gücü misyonları, ABD öncülüğündeki yeni-sömürgeciliğin birer maşasından başka bir şey değildir. Bu misyonlar, coğrafyaları ateşe atmak ve ABD öncülüğündeki Batı’nın sömürü düzeni için stratejik kaynakları ve zenginlikleri yağmalamak amacıyla kullanılmaktadır. Bu projelere katılarak, siz de o saldırgan kafirlerin emperyalist planlarının bir parçası ve suç ortağı oluyorsunuz.

Ey subay ve ey askerler! Bu hain yöneticileriniz, sizleri Batılı kapitalist düzenin elinde bir piyon haline getirdiler! Bir avuç döviz ve Batılı efendilerinin sadakati uğruna, size o şerefli tarihinizi unutturmak istiyorlar. Oysa unutmayın ki bu dünyada, Peygamber Efendimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in zamanından bu yana insanlığı kafirlerin karanlığından aydınlığa çıkaran yegâne güç Müslüman ordusu olmuştur. Raşidi Hilafet ordusu kendi sınırlarına hapsolmamış, Allah yolunda cihat ederek dünyanın yarısını İslam’ın sancağı altına almıştır. Fakat bugün bu yöneticiler sizi öyle bir duruma düşürdüler ki, bırakın tüm dünyayı, kendi sınırlarınızı dahi koruyamaz hale geldiniz. Oysa şanlı Hilafet ordusu, üç kuruşluk altın ve gümüş için asla Roma ve Pers’in paralı askeri olmamış, lüks bir hayat peşinde koşmamıştır! Ama ne yazık ki bu hain yöneticiler, BM görevlerinden kazandığınız haram dolarları bile size birer şeref madalyası gibi takmışlardır! Bu ulus-devletin başındakiler sizi ne kadar aşağılık bir duruma düşürdüklerine bir bakın!

Sizi, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i yeniden kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermeye davet ediyoruz. Hayattaki yegâne gayeniz, Hilafet’i yeniden kurmada kilit rol oynamak ve Batılı kafir güçler ile onların sömürü düzenini yeryüzünden silmek olmalıdır. Unutmayın ki, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den bu yana geçen 1400 yıllık tarihte, hiçbir nesil, İslam’ı kâmil manada yeniden ayağa kaldırmak için böylesine tarihi bir fırsat ile yüz yüze gelmemiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ“O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Saff 9]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Vilayeti, Siyasetçiler, Aydınlar, Gazeteciler ve Ülkenin Genç Nesli Dahil Olmak Üzere Tüm Bilinçli İnsanları, “Bangladeş 2.0: Teslimiyet mi, Kurtuluş mu?” Başlıklı Çevrimiçi Siyasi Konferansı İzlemeye Davet Ediyor

Zalim Hasina, halkın kanıyla canıyla ödediği bedellerle devrilmiş olsa da, insanların umut ve beklentileri karşılanmamıştır. ABD, İngiltere ve Hindistan, Bangladeş siyasetine pervasızca müdahale etmekte ve bu halk ayaklanmasının hedeflerine ulaşmasını engellemek için tuzaklar kurmaktadır. Ayaklanmanın sözde koruyucusu olan geçici hükümet ise ‘devlet reformu’, ‘anayasa reformu’, ‘Temmuz Beyannamesi’ gibi isimler altında halkı kandırmakta ve aslında Amerika’nın gündemini hayata geçirmektedir. Halkın ‘Yeni Bangladeş’ (Bangladeş 2.0) hayalini gerçekleştirmek yerine, mevcut idareciler Hasina’nın zalim düzenini sürdürmenin derdine düşmüştür.

İşte bu ihanet karşısında Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Vilayeti, 24 Temmuz Kıyamı’nı zafere ulaştırmak ve halka yol göstermek amacıyla ‘Bangladeş 2.0: Teslimiyet mi, Kurtuluş mu?’ başlıklı çevrimiçi bir siyasi konferans düzenleyecektir. Ülkenin içinde bulunduğu bu kritik siyasi dönemde siyasi bir bilinç kazanmak ve atılacak adımlara karar vermek üzere sizleri bu konferansı izlemeye davet ediyoruz. Konferansa ilişkin ayrıntılar şöyledir:

Konferansın tarihi ve saati: 19 Eylül 2025, Cuma, saat 19:00

Canlı Yayın Platformu: ALWAQIYAH.TV

Konferans Konuşmaları:

1- Konuşma: Temmuz Ayaklanması’nda Halkın Taleplerini Boşa Çıkarmaya Yönelik ABD-İngiltere-Hindistan Komplosu

2- Konuşma: ‘Bangladeş 2.0: Yeni Sömürgecilik ve Seküler-Kapitalist Sistemin Baskısından Kurtuluş Yolu

3- Konuşma: Ayaklanmanın Nihai Hedefine Ulaşması İçin Yol Haritası

Devamını oku...

Seller de Olsa, Keşmir Meselesi de Olsa, Ekonomi de Olsa Ya da Hindistan’ın Nehirlerimizi İşgal Etmesi da Olsa... Sorunlarımızın Çözümü İçin O Sözde Uluslararası Düzeni Daha Ne Kadar Bekleyeceğiz?

Hayber Pahtunhva eyaletinin kuzey kesimlerini, özellikle de Buner ve çevresini vuran yıkıcı sellerde yüzlerce kişi hayatını kaybetmiş; evler, hayvanlar, mülkler ve araçlar sulara kapılmıştı. Bu felaketin ardından şimdi de yeni sel dalgaları Pencap eyaletinden geçerek Sind eyaletine doğru ilerliyor. Daha önce şiddetli yağmurlar Karaçi’yi de vurmuştu. Biz Allah Subhânehu ve Teala’dan bizleri korumasını ve esenlik vermesini niyaz ediyoruz. Zira Allah ‘dan selamet ve afiyet dileriz, zira meteoroloji uzmanları yağışların süreceğini söylüyorlar. Yöneticilerimiz ise ellerini açıp beklemekten ve işi tamamen uluslararası düzene havale etmekten başka hiçbir şey yapmıyor! İşi gücü bırakmış, bütün bu felaketi sanki kendi iradeleriyle hiç ilgisi olmayan bir ‘iklim değişikliği’ masalına bağlıyorlar. Üstüne bir de, ‘Eğer uluslararası sistem devreye girmezse biz mahvoluruz’ havasındalar. İnsanların canının ve malının güvenliği kendilerine değil de sanki Birleşmiş Milletler’e emanetmiş gibi davranıyorlar!

Bu yöneticiler için milyonların sefaleti, sadece ‘yardım’ maskesiyle dünyadan para dilenmek için bulunmaz bir nimet! Ve tabii ki o paraların akıbeti belli: toplanan paralar doğrudan kendi ceplerine ve kasalarına iniyor. Geride bıraktığımız on yılda Pakistan, ‘iklim finansmanı’ adı altında her yıl 1.4 ila 2 milyar dolar arasında bir fon aldı. Özellikle 2020 yılında yaşanan sel felaketinin ardından 2021 yılı içerisinde Pakistan’a sağlanan finansman 4 milyar ABD doları seviyesine ulaştı. Dahası, gözlerini daha da yükseğe dikerek uluslararası sistemden mevcut ‘iklim yardımlarını’ tam sekiz katına çıkarmasını istedi. Bu talepler arasında, IMF’nin ‘Dayanıklılık ve Sürdürülebilirlik Fonu’ kapsamında iklim değişikliğine uyum ve afet riski yönetimi için ayrılan bir milyar dolarlık bir kaynak da bulunuyor. Nitekim 9 Ocak 2023’te Cenevre’de düzenlenen ‘İklime Dirençli Pakistan’ konulu uluslararası konferansta, Pakistan’ın 8 milyar dolarlık talebini bile aşan yardım sözleri verildi. Ancak bugüne dek bu vaatlerin %20’sinden daha azı yerine getirildi. İşte böylece bu yöneticiler, krizi çözmek için parmaklarını kıpırdatmak yerine tüm sorumluluğu uluslararası sisteme yıktılar ve bu esnada gelen paraların bir bölümünü ceplerine indirmeyi de ihmal etmediler.

Aslında bu acziyet sadece sel felaketine özgü bir durum değil. Bu, sorunlarımızın çözüm anahtarının uluslararası güçlerin elinde olduğuna, onlarsız ne adım atacak gücümüz ne de bir derdimize derman olacak takatimiz olduğuna iman etmiş yöneticilerin kronik bakış açısının bir yansımasıdır. Ne yazık ki yöneticilerimiz de politika belirleyicilerimiz de Batı’nın yönetim modellerine hayranlıkla bakıyorlar; onlara tabi olmayı ilerlemenin, çağdaşlığın ve profesyonelliğin tek yolu sanıyorlar. Zaten şaşmamak gerek, çünkü çoğu doğrudan o sistemin fırınında pişip önümüze konulmuştur. Aslında büyük güçlere iç işlerimize burnunu sokma ve kendi çıkarlarına hizmet eden planlarını bize dayatma fırsatını altın tepside sunan şey, tam da bu teslimiyetçi ‘vizyon’dur. İster Keşmir meselesinin Birleşmiş Milletler’in insafına bırakılması olsun, isterse hayati önemdeki İndus Suları Anlaşmasının Dünya Bankası’na emanet edilmesi olsun işte bunların hepsi bu çarpık zihniyetin acı meyveleridir. İster cari açık, ister bütçe açığı, isterse de enerji krizi söz konusu olsun; yöneticilerimiz, benimsedikleri bu vizyon gereği çözümü hep Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) dayattığı gündem ve reçetelerde aradılar. İşin en acı yanı ise, yine bu teslimiyetçi zihniyet yüzünden, toplumun farklı kesimlerinin hakları bile Avrupa ve Amerika’nın ajandalarına göre biçimlendiriliyor ve bu da haliyle Pakistan halkının dinmeyen protestolarına neden oluyor. Dahası, ‘kurumsal reform’ gibi süslü lafların arkasına saklanarak, Dünya Bankası veya Asya Kalkınma Bankası gibi kuruluşların emriyle devletin en mahrem kurumlarına bile pervasızca müdahale ediliyor. Pakistan’ın askerî ve savunma politikaları, sınır meseleleri ve Afganistan stratejisi Pentagon, CENTCOM ve ABD Dışişleri’nin kontrolünde yürütülüyor. İşte bu teslimiyetçi zihniyetin bir sonucu olarak, bağımsızlığımız uluslararası sisteme rehin verilmiş durumdadır İşin trajikomik yanı ise, bu yöneticilerin, sahip oldukları bu köle ruhlu zihniyet yüzünden ulusal sorunları çözmekteki beceriksizliklerini ‘Ne yapalım, Allah’ın takdiri!’ diyerek örtbas etmeye çalışmalarıdır. Eğer zerre kadar ahlaki cesaretleri olsaydı, çıkıp başarısız olduklarını adam gibi itiraf ederlerdi!

Oysa İslam’da Halife, halkın tüm işlerini eksiksiz bir şekilde yönetmekle yükümlüdür ve Müslümanların herhangi bir meselesini gayrimüslim bir otoritenin iradesine terk etmesi kesinlikle caiz değildir. Allah Subhânehu ve Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir” [Nisa 141] Ayet, kafirlerin Müslümanların işleri üzerinde en ufak bir söz sahibi bile olunmasına izin verilmemesini emretmekte ve bunu kesin olarak haram kılmaktadır! İşte Halife, bu köle ruhlu zihniyeti ayaklar altına alacak ve Müslümanların tüm meselelerinin sorumluluğunu bizzat üstlenecektir. Mevcut bütçe kayıtlarına göre Pakistan, tam 8.2 trilyon rupiyi faiz ödemelerine kurban ediyor. Halife, haram olan bu para musluklarını sonuna kadar kapatacak ve bu kaynağı, halkımızı sellerden ve felaketlerden koruyacak dev projelere aktaracaktır! Şu bir gerçektir ki, bu yöneticiler ve onların temsil ettiği bu kanser gibi yayılan bağımlılık zihniyeti kökünden kazınmadıkça, Pakistan Müslümanlarının kurtuluşu mümkün olmayacaktır.

Devamını oku...

Sömürgecilerin İradesine Göre “Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı!”

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sömürgecilerin İradesine Göre “Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı!”

Sömürgeci kafir Batı'nın nüfuzu Müslüman ülkeleri ayrıştırmış, dolayısıyla ülkeleri bölerek birçok parçaya ayırmış ve mafsallarını parçalayarak bir parçası burada, bir parçası orada her tarafı kırılmış bir halde bırakmıştır; tıpkı parçalanma ve etnik federalizm gibi Irak'ta yaşananlar, doğunun batıdan ayrılması gibi Pakistan'da yaşananlar, Doğu Timor'un Endonezya'dan ayrılması gibi Endonezya'da yaşananlar, güneyin kuzeyden ayrılması gibi Sudan'da yaşananlar gibi; böylece parçalanmış olan Müslüman ülkeler, daha fazla parçalanma ve bölünme yolunda ilerlemeye başlamıştır.

Nitekim İslami ülkelerimiz, Amerika ve Avrupa arasında servet ve nüfuz mücadelesi için bir otlak haline gelmiştir; bugün Sudan'da olduğu gibi ister hükümet ister isyancı hareketler içinde olsun ümmetin bazı evlatlarının bu çatışmanın birer araçları olması üzücü bir durumken bu çatışmada tek kaybeden, kendi işlerini kontrol edemeyen masum insanlar olmuştur.

Kâfir Batı, Sudan'da bölücü hedeflerini gerçekleştirmek için birçok habis yöntem ve araçlar kullanmış, birbiri ardına planlar tasarlamış, ırkçı, aksine coğrafi ve kabile naralarını körüklemiş ve uluslararası siyaset dilinde ayrılık ve bölünmenin eufemistik (örtmece) ifadesi haline gelen “kendi kaderini tayin etme hakkı” fikrinin propagandasını yapmıştır.

Nitekim bölünme silsilesi, İngiltere'nin 1882'de Mısır'ı işgal etmesinden itibaren başlamıştır; zira İngiltere, İslam beldeleri için çizdiği plana uygun olarak onları bölmeye başlamıştır; dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, 1953 yılında Sudan halkı için “kendi kaderini tayin etme hakkı” ve uluslararası gözetim altında referandum yapılmasını öngören bir anlaşma imzalayarak, kamuoyunu bölünme fikrini kabul etmeye hazırlamıştır; dolayısıyla bu anlaşma, Mısır'dan ayrılmak ve 1956 yılında Sudan Cumhuriyeti'ni ilan etmek için bir zemin hazırlamıştır.

İngiltere'nin kurnazlığı ve kötülüğü bu sınırda da durmamış, aksine mesele Sudan'ı kuzey ve güney olmak üzere iki devlete bölmek için çalışmaya kadar gitmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra, yani 1922 yılında bu planı uygulamak için çalışmaya başlamış, kuzey ile güneyi birbirinden izole etme politikası izlemiş, güney bölgelerde (Ekvator, Bahr al-Gazal ve Yukarı Nil) İslam'ın yayılmasına sıkı kısıtlamalar getirmiş, kuzeylilere ait bütün gelenek ve göreneklerin yayılmasını engellemiş, bu da güneylilerin kuzeylilere şüphe ve kuşkuyla bakmalarına neden olmuştur. Ayrıca İngiltere 1930 yılında güneylilerin kuzeylilerden farklı olduklarını belirten bir kararname çıkarmış, isyancıları desteklemek, casusluk yapmak, fitneyi körüklemek, isyan ve itaatsizlik ruhunu yaymak ve Müslümanlara karşı düşmanca ve kötü niyetli fikirler yaymak hedefiyle misyonerliği ve misyoner liderleri seferber etmiştir. İşte bunlar, Sudan'dan ayrılmadan önce komşu sömürgelerindeki ajanları aracılığıyla, doğrudan ve dolaylı olarak kuzeyliler ile güneylilerin arasını uzaklaştırmak için İngiltere'nin benimsediği birçok önlem ve tedbirlerdir.

Nüfuzun İngiltere'nin elinden Amerika'ya geçmesiyle birlikte Amerika da bölünme fikrini benimsedi ancak kendi yöntem ve araçlarıyla; Sudan'da, kapitalist ideolojinin kendilerine dayattığı mefhumdan hareketle Amerikan ve İngiliz çıkarları arasında bir anlaşmazlık olmasına rağmen ancak güneyi kuzeyden ayırma ve Sudan'ı bölme gibi temel fikir üzerinde aralarında herhangi bir anlaşmazlık yoktur ve ikisi arasındaki bu yakınlaşma, İslam beldelerinin durumunda olduğu gibi bazı uluslararası meselelerde ortaya çıkmaktadır.

Küfür ülkeleri olan Amerika ve İngiltere'nin Güney Sudan'ı kuzeyden ayırmak için üzerinde anlaştıkları en tehlikeli yöntemlerden biri de şudur; meseleyi uluslararasılaştırmak, yani meseleyi sahiplerinin elinden alıp büyük güçlerin eline bırakarak onların arzularına ve çıkarlarına göre çözülmesini ve tasfiye edilmesini sağlamaktır. Güney Sudan meselesinde yaşanan şey işte budur; zira birçok uluslararası aktörün müdahalesi nedeniyle sanki Sudanlı değilmiş, daha da ötesi sanki İslami değilmiş gibi bir hale gelmiştir! Güney Sudan, otuz beş misyonerliğe kadar ulaşan misyonerlik çalışmalarına ve misyonerlere açılmasının yanı sıra aynı zamanda insani dürtülerle ve sözde insan haklarını korumak için çalışıyormuş gibi görünen, varlıklarını meşrulaştırmak için maddi yardımlarda bulunan ve bu kisve altında sabotaj yapan kuruluşlara da açılmıştır; çünkü Sudan, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olduğu yönündeki söylentilerin aksine hakikatte Allah'ın muazzam doğal kaynaklar bahşettiği zengin bir ülke olduğu için yardımlara ihtiyacı yoktur!

Nitekim İsyancılar ve devlet arasında anlaşmalar imzalandı ve mesele, sanki güneydeki Afrikalı Hıristiyanlar ile kuzeydeki Arap Müslümanlar arasında köklü bir ihtilafmış gibi ortaya çıktı; bunun üzerine güneyliler için “kendi kaderini tayin etme hakkı” olarak adlandırdıkları şeyi öngören “İlkeler Beyannamesini” onayladılar ki böylece bu fikir yeniden gündeme gelecek ve buna yönelik referandumun (halk oylaması) ardından ayrılma fikri onların önlerine açılan seçeneklerden biri olacaktı.

Tam da bu şekilde oldu; zira 9/7/2011'de güneyin ayrılması resmi olarak ilan edildi ve bir devlet haline geldi; böylece İngiltere ve Amerika, uğruna çabaladıkları şeyi gerçekleştirdiler ve Sudan Cumhuriyeti Başkanlığı ve Bakanlar Kurulu, (daha önce bilinen) Güney Sudan'ın kendi kaderini tayin etme kararı referandumunun sonucunu resmen kabul ettiklerini açıkladılar. Sonuçta %98,83 oranında ayrılma ve (kâfir Batı'nın hayali olan) güney devletçiğinin kurulması lehine oy çıktı. Nitekim o dönemde ABD Başkanı Obama, kurnazca bir zekayla planladığı bu sonuçtan dolayı Güney Sudan halkını tebrik etmiş ve Güney Sudan'ın yöneticileri ve politikacıları da bunu inanılmaz bir aptallıkla uygulamıştır!!

Bakın işte bugün Güney Sudan, iktidardaki iki ortak olan Cumhurbaşkanı Salva Kiir Mayardit ve birinci yardımcısı Riek Machar arasında aylarca süren askeri ve siyasi gerginliklerin ardından iç savaşın eşiğine gelmiş ve bu gerginlikler, son haftalarda yeniden başlayan askeri çatışmalara kadar tırmanmıştır. Uzun yıllardır devam eden mevcut çatışma, büyük ölçüde Dinka ve Nuer kabileleri arasındaki bir rekabetten kaynaklanıyordu ve 2013-2018 yılları arasında beş yıl süren ve yaklaşık 400 bin kişinin ölümüne yol açan ve 2018'de kırılgan bir barış anlaşmasıyla sona eren iç savaş da dahil olmak üzere çok sayıda askeri çatışmaya yol açmıştı.

Kabile, etnik veya bölgesel anlaşmalar üzerine kurulan ülkelerin akıbeti işte budur. Bakın işte Sudan'ın bölünmesi silsilesi, mevcut çatışmaların ortasında hala bu saate kadar etmektedir. Nitekim Hızlı Destek Güçleri'nin Darfur'da kontrol ettikleri bölgelerden Mısır'a yönelik ihracatı askıya almasının ardından, Darfur bölgesinin Sudan'dan ayrılabileceğine dair işaretler ufukta görünmeye başlamıştır. Bunu, Hızlı Destek Güçleri komutanının danışmanı Paşa Muhammed Tabik, Hızlı Destek Güçlerinin kontrolündeki bölgelerde acilen bir hükümet kurulması ve bu adımın Sudan devletinin birliğini korumak için uluslararası toplum tarafından memnuniyetle karşılanması ve derhal tanınması gerektiği şeklinde açıklamıştır.

Buna ek olarak Sudan'da yaşanan hızlı saha olayları tek bir yönde ilerliyor ki o da: ordunun Sudan'ın çoğu bölgesinde kontrolü yeniden ele geçirmesi ve batı bölgesi, özellikle de Darfur'u Hızlı Destek Güçleri'ne bırakmasıdır; eğer bu eğilim devam ederse, ülke fiili bölünmeye doğru ilerleyecektir.

Görünün o ki Amerika Birleşik Devletleri'nin çıkarı, Güney Sudan'da yaptığı gibi Darfur'un ayrılmasını hızlandırmaya doğru kaymış durumdadır; daha önce Darfur sorununa siyasi çözümler getirilmesi konusundaki konuşmaları göz ardı etmişti; çünkü hem Güney hem de Darfur dosyasıyla aynı anda meşgul olmak istemiyordu; bu yüzden o zamana kadar Darfur dosyasını alevlendirmeyi bırakmıştı. Dolayısıyla sadece insani ve güvenlik dosyaları ile yerinden edilmiş kişiler sorununu ele almış ancak bunları ciddi bir şekilde çözmeye çalışmamıştır; aksine her seferinde Avrupa tarafındaki sıcak ortamı yatıştırmaya ve Darfur dosyasının sıcaklığını tam olarak bilmesine rağmen uluslararası toplumu bölgedeki durumun sakin olduğu konusunda tatmin etmeye çalışmıştır. Bilindiği üzere Darfur'daki çatışma başlangıçta kabileler arasında tarım alanları, sulama, otlatma ve su kaynaklarıyla ilgili yaşanan basit geleneksel sorunlardan ibaretti ve bu sorunlar kabile liderleri tarafından hızla çözülüyordu. Bu tür sorunların tüm kabile bölgelerinde yaygın olduğu ve hareketli kabile toplumlarında ortaya çıkan doğal anlaşmazlıklardan biri olduğu bilinmektedir; ancak Amerika'nın Güney Sudan’ı, -özellikle İngiltere ve Fransa'ya- (güney Sudan’da) bir rol vermeden izole etmesinin sonucunda Avrupa, bir yanda Arap kabileleri, diğer yanda da hepsi Müslüman olan Afrikalı kabileler arasında Darfur'da fitne ateşini tutuşturmuştur. Dolayısıyla Avrupa, Amerika'yı zor durumda bırakmak ve o dönemde Amerika'ya sadık olan el-Beşir'in konumunu istikrarsızlaştırmak için Darfur meselesini askeri, siyasi ve medyatik olarak gündeme getirmeye odaklanmıştır ki böylece Amerika güneydeki değerli avının tadını çıkaramasın ve hatta Avrupa Sudan'da kendisine bir dayanak noktası bulabilsin.

Artık dosyaya sıkıca sarılmanın zamanı gelmiş olup işte Amerika da tam olarak bunu yapmaktadır; böylece Sudan, Amerika'nın elinde istediği gibi oynadığı bir oyuncak haline gelecek ve Amerika'nın Sudan'daki devam eden çatışmaya ve Darfur'a getireceği çözüm, Amerika'nın güneyi ayırmak için uyguladığı senaryoların aynısı olacaktır; böylece de Amerika Sudan'ı parçalamak ve bölmek şeklindeki istediği şeyi gerçekleştirecek ancak bunu, Sudan'ın evlatlarının katılımları, icraatları, işbirlikleri veya sessizlikleri sayesinde gerçekleştirecektir!

Sudan halkının bu komplolar ve çatışmalar karşısında alması gereken tutum ve Sudan bölgelerinin düşmesini durdurmak için yapması gereken şey, batılda ısrar etmemek ve düşmanlarımızın istedikleri siperlere yerleştirdikleri satranç taşları olmaya boyun eğme ve kabullenme politikasını sürdürmemektir. Aynı zamanda bizim üzerimize düşen, ülkemizin sorunlarını çözmek için suçlu Amerika'ya güvenmememiz ve ülkemizin ümmetin düşmanları arasında bir savaş alanı haline gelmesine izin vermememizdir; çünkü bu İslam’ın kabul etmediği bir şeydir; zira bu, aşağılanma, zayıflık, bölünme, parçalanma, yıkım ve Allah'a, Rasulü'ne ve müminlere ihanet gibi ülkeyi büyük bir felakete doğru sürüklemektedir. Ayrıca bu şekilde kafirler insanları öldürüyorlar, servetleri yağmalıyorlar, hakları gasp ediyorlar ve Müslüman ülkelerde serbestçe gezip dolaşıyorlar; zira onlar nezdinde Filistin ile Irak arasında ve Endonezya, Afganistan, Sudan ve diğer Müslüman ülkeler arasında hiçbir fark yoktur.

Peki ümmet ne zaman uyanıp da düşmanlarının kim olduğunu öğrenecek, dolayısıyla düşmanlara karşı bu anlayışa göre hareket edecek, onların araçlarını tanıyıp onları bir çekirdek gibi çitleyip atacak ve kalkınma ve kurtuluş yolu olarak sadece İslam'ı benimseyerek izzeti ve onuru için çalışacak? Bu ise ancak Allah’ın şeriatını uygulamak ve ümmetin, siyasi ve büyük küçük diğer tüm konulardaki hayatını hidayet Peygamberi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i takip etmekle olacaktır. Zira Mevla Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماًHayır, Rabbine andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiği hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 65] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ الْآَخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاًEğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Rasul’e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” [Nisa 59] İşte büyük kurtuluş budur. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24] Peki icabet edecek misiniz?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Rana Mustafa

Devamını oku...

Hayvan Sizsiniz, Hatta Daha Da Sapıksınız!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Hayvan Sizsiniz, Hatta Daha Da Sapıksınız!

Haber:

ABD Dışişleri Bakanı Rubio, “Her şey 7 Ekim'de başladı. Barbar hayvanlar masum insanları kaçırdı” dedi. (El Cezire (X Platformu) 15 Eylül 2025)

Yorum:

Küçüklerin büyüklerine dil uzatmaları bu dünyanın talihsizliklerinden biridir... Zira 7 Ekim 2023'teki büyüklerden birinin ayakkabısındaki bir toz zerresi bile, Amerika ve yeryüzündeki tüm kafirlerden daha hayırlı ve daha şereflidir.

Rubio ve onun gibileri hakkında Rabbu'l İzzet şöyle buyurmaktadır:إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلاً Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” [Furkan 44] Ve O’nun hak olan kavli şöyle buyurmaktadır: لَهُمْ قُلُوبٌ لَّا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَّا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَّا يَسْمَعُونَ بِهَا أُولَئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” [Araf 179]

Bu kısa alanda, bu Rubio'nun ait olduğu Batı medeniyetinin barbarca tezahürlerini ayrıntılı olarak ele almak için yeterli yer olmadığı gibi aynı şekilde bu Rubio'nun ülkesinin tarih boyunca işlediği acımasız suçları gözden geçirmek için de yeterli yer yoktur; ancak bu anlamı ifade eden birkaç örnek vermek yeterli olacaktır:

1780 yılında (George Washington, General John Sullivan'a, İrokua Kızılderililerinin evlerini yıkmasını ve köyleri, kasabaları ve kalıntıları yeryüzünden silinene kadar barış çağrılarını görmezden gelmesini emretti. General, Washington'un emirlerini yerine getirdikten sonra ona bir mektup yazarak, “muhteşem bahçelerden oluşan bu güzel bölgeyi, korku ve tiksinti uyandıran terk edilmiş harabelere” dönüştürdüğünü bildirdi. George Washington, James Dwight'a yazdığı mektupta, “Kızılderilileri silah zoruyla evlerinden çıkarmak, vahşi hayvanları ormanlarından çıkarmaktan farksızdır” dedi.) (Munir Al-Akkaş'ın “Başkalarını Feda Etme Hakkı: Amerika ve Soykırım” kitabından alıntı).Amerika Birleşik Devletleri'nin başkentinin bu Washington'un adıyla isimlendirildiği bir sır değildir ve şaşırtıcı da değildir; çünkü deve dışkısı devenin varlığına işaret eder.

Aynı zamanda el-Akkaş, Başkan Theodore Roosevelt'in Kızılderililere yönelik katliamlardan birini “1864 Sand Creek Katliamı” olarak nitelendirdiğini ve şöyle dediğini belirtmiştir: “Sand Creek katliamı ahlaki ve yararlı bir eylemdi, çünkü yozlaşmış ırkların yok edilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.”

Amerika'nın doğrudan katkıda bulunduğu Gazze'deki soykırım suçları gözümüzün önünde, canlı yayında ve iki yıldır devam ederken neden tarihin derinliklerine dalalım ki?

Ey akil insanlar, Amerika alçak bir devlettir ve alçak birine nezaketle davranırsanız, isyan eder. Yüz milyarlarca Dolarlık hediyelerin ve anlaşmaların, Amerika'nın kötülüğünü önleme konusunda bir faydası oldu mu? Kesinlikle hayır, asla da olmayacaktır.

Bu devletler işte böyledir ey akil insanlar; zira onların damarlarından sömürgecilik akmakta olup haçlı nefretleri onların kalplerine işlemiş ve ırkçı üstünlük nefislerinde bir kanaat haline gelmiştir.

Hal böyleyken nasıl olur da kendimizi onların kollarına atabilir ve Rabbimiz Subhanehu'nun şu kavlini de sırtımızın arkasına atabiliriz:إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” [Mümtehine 9]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Usame Es-Suveynî

Devamını oku...

Altını Kontrol Alanından Uzaklaştırmak İçin Hasis ve Çaresiz Girişimler!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Altını Kontrol Alanından Uzaklaştırmak İçin Hasis ve Çaresiz Girişimler!

Haber:

11 Eylül Perşembe günü, Ğays Ebu Hilal Investing.com için “Altının veda partisi bugün başlıyor ve sona eriyor” başlıklı bir haber yazdı. Haberde şöyle dedi: “ABD'de enflasyon verileri, Avrupa Merkez Bankası'nın faiz kararı ve Merkez Bankası Başkanı Lagarde'ın konuşmasıyla aynı güne denk geliyor…Bu da dram, kaos ve fiyat dalgalanmalarıyla dolu bir gün olduğu anlamına geliyor.Suudi saatiyle 15:15'te açıklanacak Avrupa faiz oranı kararının önemi küçümsenmemelidirArdından Suudi saatiyle 15:45'te başkan Lagarde ile bir basın toplantısı düzenlenecektir...”Çünkü altının sadece bugün Avrupa verilerine tepki vermesine alışkınız ve altının son dönemdeki trendini değiştirmesi pek olası değildir.”

Yorum:

2025 yılı başından bu yana bu ve buna benzer sitelerde, altının kağıt para üzerindeki görünümü ve uzun bir süre ondan uzaklaştıktan sonra dünya genelinde insanların ona olan ilgisi hakkında olumsuz haberler içeren onlarca manşetler yayınlandı.Manşetlerin örnekleri şöyledir:“Çöküşten önce hazırlıklı olun: 2025 yılı altın fiyat tahminleri”, “Altında inanamayacağınız rakamlar, dikkat edin”, “Altın fiyatı tahminleri: Mayıs 2025'e kadar yeni bir tarihi zirveye doğru”, “Nisan ve Mayıs aylarının dalgalanmalarının ardından... Haziranda, altın için sürprizler ve önemli olaylar bekleniyor”, “2025 için altın fiyat tahminleri: Altın, enflasyon verileriyle birlikte yükselecek mi?”, “Altın fiyatları... 2025 için en endişe verici rapor” ve “Altın, tarihi zirvelere ulaştıktan sonra düşüşe geçti... Enflasyon verileri ise mercek altında.”

İşte bunların tamamı, altın fiyatlarının küresel çapta yükselişine veda eden ve bunun sadece piyasadaki çalkantıların bir sonucu olduğunu belirten bu haberin başlığıyla uyumludur! Bu da altın alıcılarını ve altın haberlerini takip edenleri, altın fiyatlarındaki yükselişin önemli olmadığına, geçici bir balon olduğuna ve kaçınılmaz olarak yakında sona ereceğine ikna etmek içindir!Ayrıca bu, büyük miktarda banknot, tahvil ve hisse senedi sahiplerini bunları elinde tutmaya ikna etmek ve satmayı düşünmekten vazgeçirmek için yapılan çaresiz bir girişimdir;ayrıcaparalarını yok olmaktan korumak için sahip olduklarından vazgeçip bunların yerine altına yönelmelerinden ve 2008 küresel ekonomik krizinin ardından akranlarının uğradığı kayıplardan sonra ve dünya ekonomik krizin eşiğindeyken, onları değerli sarı madenden uzaklaşmaya ikna etme girişiminden bahsetmiyorum bile.

Keskin gözlemciler, -yirmi yıl boyunca- dünya çapındaki ülkelerin altın rezervlerini ne ölçüde koruduklarını kesin olarak biliyorlardı; zira bu ülkeler arasında birçoğu altın rezervlerini artırmak için acele ederek yüzlerce ton altın satın almıştır.

Altının, ekonomik felaketlere yol açan bir yokluğun ardından, özel olarak küresel para işlemlerinde ve genel olarak ekonomide kendi tahtına geri dönüşü ufukta görünmeye başladı.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Bangladeş: Çevrimiçi Siyasi Konferans: Bangladeş 2.0: Teslimiyet mi, Kurtuluş mu?

  • Kategori Bangladeş
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Bangladeş Vilayeti
Çevrimiçi Siyasi Konferans:
Bangladeş 2.0: Teslimiyet mi, Kurtuluş mu?

24 Temmuz'da gerçekleşen ve zorba Hasina'yı kaçmaya zorlayan kitlesel ayaklanmanın ardından, Bangladeş halkı yeni bir Bangladeş (Bangladeş: 2.0) arzuladı. Ayaklanmayı yatıştırmak için, İngiliz yanlısı yönetim siyasi iktidarı ABD'ye sadık Yunus liderliğindeki geçici hükümete devretti. Halk, Bangladeş'te köklü bir değişim talep etti, ancak ABD ve İngiltere, Batı sömürgeci sistemini, yani baskıcı seküler kapitalizmi olduğu gibi bırakarak halkın özlemlerine karşı komplo kurdu. Reform adı altında, yüzleri değiştirerek başarısız sistemi korudular. Bir yandan ayaklanmanın sahte koruyucuları haline gelen geçici hükümet, halkın can ve mal güvenliğini sağlamak yerine ABD'nin jeopolitik ve ekonomik çıkarlarını öne sürerek halkına ihanet ediyor, diğer yandan ABD yanlısı siyasi partiler iktidar payları için rekabet ediyor, siyasi çatışmalar, gasp, işgal ve şiddet yoluyla kanun ve düzeni bozuyorlar. Batı sömürgecileri ve onların bölgesel polisi Hindistan, siyasetimize sürekli müdahale ediyor, özellikle de halkın İslam sistemine dönüp İslamî yaşam tarzını yeniden başlatma arzularına karşı propaganda yürütüyor.

Bu siyasi konferans, Temmuz 2024 ayaklanmasında halkın arzularına karşı ABD-İngiltere-Hindistan komplosunu ortaya çıkaracak ve ayaklanmayı doğru yöne, yani devletin kapsamlı bir değişime doğru yönlendirecektir.

Bize katılın... 

Hizb ut Tahrir / Bangladeş Vilayeti Medya Bürosu

Cuma, 27 Rabiu'l Evvel 1447 - 19 Eylül 2025

bangladesh en

Basın Açıklaması İçin TIKLAYINIZ

bangladesh en

Tarih ve Yer

Tarih: 19 Eylül 2025
Saat: 16:00 (Medina Saati)
19:00 (Bangladeş Saati)
Süre: 1 saat 30 dakika

bangladesh en

Konferans CANLI Yayını

bangladesh en

Odysee Sitesinden Konferansın Canlı Yayını

bangladesh en

2025 09 19 BNG CONF EN

bangladesh en

Daha fazla bilgi için:

Hizb-ut Tahrir Bangladeş Vilayeti Resmi Websitesi

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

bangladesh en

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Beyaz Nil Eyaleti Kosti Şehri Heyeti, Ulusal Birlik Partisi Genel Sekreteri Dr. Muhammed el-Heysem’i Ziyaret Etti

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti heyeti, 12 Eylül 2025 Cuma günü Kosti şehrindeki Azrak Taybe Kompleksi’nde Ulusal Birlik Partisi Genel Sekreteri Dr. Muhammed el-Heysem’i ziyaret etti.

Hizb-ut Tahrir üyesi Dr. Ahmed Fadl es-Seyyid’in başkanlık ettiği heyette, yine parti üyelerinden Üstat Abdülmecid Osman (Ebu Hacer) ve Üstat Muhammed Babikir de yer aldı.

Tanışmanın ardından heyet başkanı, ziyaretin Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti tarafından Darfur’un ayrılmasını önlemek amacıyla başlatılan kampanya kapsamında yapıldığını belirtti. Bu planın ülkenin bütünlüğü için büyük bir tehlike oluşturduğunu vurgulayan başkan, devletin ve ümmetin birliğinin, uğrunda ölüm kalım prosedürü işletilecek bir varlık yokluk meselesi olduğunu ifade etti.

Heyet ayrıca, partinin geçmişte Güney Sudan’ın ayrılma planını boşa çıkarmak için yürüttüğü kampanyayı hatırlatarak, bu ayrılığın Sudan’a getirdiği felaketlere ve Amerika’nın bu konudaki başarısına dikkat çekti. Heyet, Amerika’nın şimdi de Darfur’u ayırmaya çalıştığını kaydetti.

Ardından heyet başkanı, Dr. Muhammed el-Heysem’e sorumluluğunu hatırlatarak, ‘Arkanızdaki insanları Amerika’nın bu cani planı hakkında aydınlatmalısınız’ dedi. Dr. el-Heysem, heyetin bu sözlerini onaylayarak ümmetin birliğinden yana olduğunu ve bunu bir ölüm-kalım meselesi olarak gördüğünü vurguladı. ‘Kâfir Batı’nın Darfur’u ayırma planını engelleme konusunda Hizb-ut Tahrir’in projesine katılıyoruz’ diyen Dr. el-Heysem, ‘Parti bu yolda yürümeye devam etmeli. Darfur’u Sudan’dan koparmayı hedefleyen bu kirli planı boşa çıkarmak için el ele vermeliyiz’ diye ekledi.

2025 09 13 Sudan OS 2 Pic 1

2025 09 13 Sudan OS 2 Pic 2

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER