Cumartesi, 29 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

10 Ekim Gazze Anlaşmasına Güvenmek Allah’ın Yahudiler Hakkındaki Ayetlerini Göz Ardı Etmek Demektir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

10 Ekim Gazze Anlaşmasına Güvenmek Allah’ın Yahudiler Hakkındaki Ayetlerini Göz Ardı Etmek Demektir!

Haber:

Gazze Hükümeti, Yahudi varlığının ordusunun 10 Ekim'den bu yana yürürlükte olan ateşkes anlaşmasını 497 kez ihlal ettiğini ve bu ihlaller sonucu 342 Filistinlinin hayatını kaybettiğini duyurdu. Yahudi varlığının sadece cumartesi günü gerçekleştirdiği 27 saldırıda 24 kişi hayatını kaybetti, 87 kişi yaralandı. (trthaber.com, 23/11/2025)

Yorum:

Yahudi varlığının Gazze halkına yönelik savaşında işlediği katliam, yıkım ve soykırımın üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçti; bu zaman zarfında Gazze’deki mücahitlerin göstermiş olduğu destansı kahramanlıkları ve Gazze halkının bu vahşet karşısındaki sabrı, metaneti ve kararlılığı, her ne kadar Müslümanların başındaki kalpleri taş kesilmiş ajan yöneticiler için bir anlam ifade etmemiş olsa da dünyadaki tüm Müslümanlar için bir ilham kaynağı olmuş ve onlara mümin bir kişinin kafir karşısında nasıl bir tavır sergilemesi gerektiğini göstermiştir; zira Müslümanlar Gazze’deki kardeşlerinin yaşamış oldukları vahşetten dolayı Gazze halkına destek vermek ve Yahudi varlığının korkunçluklarını da kınamak adına bir çok yürüyüşler, konferanslar, açıklamalar ve protesto gösterileri gerçekleştirmişler, Müslüman ordularını Gazze’deki kardeşlerine yardım etmeleri için harekete geçmeye çağırmışlar ve tüm dünya Müslümanlarını Yahudi varlığının işlediği soykırım ve vahşete karşı tepki göstermek için birleşmeye davet etmişlerdir. Tüm bu eylem ve çağrılardan sadece dünya çapındaki Müslümanlar değil, Batılı halklar da etkilenmiş ve onlar da birçok eylem ve gösteri düzenlemiştir.

Dünya çapında Yahudi varlığının vahşetine karşı gösterilen tüm bu tepkiler, Yahudi varlığına karşı olan kin ve nefreti artırmış, neredeyse tüm dünya halklarının hedefi haline gelmiş ve Yahudi varlığı ve başta Amerika olmak üzere ona destek veren tüm kafir Batılı ülkeler, özellikle Müslümanlar olmak üzere birçok dünya halkları tarafından şiddetle kınanmıştır. Tüm bunların ardından, gerek Yahudi varlığının Gazze mücahitleri karşısında istediği sonuca ulaşamaması, gerekse dünya halklarının şiddetli kınaması, Yahudi varlığını çıkmaza sokunca, onun bir numaralı destekçisi Amerika, hem Yahudi varlığını rahatlatmak hem de özellikle Müslüman halklarının Yahudi varlığına karşı olan öfkelerini dizginlemek için en sadık ajanı Sisi liderliğinde 10 ekim anlaşmasını yürürlüğe koymuştur; böylece Amerika, ne yazık ki gerek Müslüman halklarının gerekse diğer halkların öfkelerini dizginlemede başarılı olmuştur; zira Yahudi varlığı anlaşmaya rağmen katliamlarına devam etmiş ve Müslüman halkların onun katliam ve saldırılarına karşı tepkileri daha önceki tepkilerine kıyasla çok cılız kalmıştır. Bu ise küfrün başı Amerika’nın önerdiği anlaşmaya güven duymalarının ve Allahu Teala’nın Yahudiler hakkındaki kavlini göz ardı etmelerinin bir sonucudur. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir grup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.” [Bakara 100] Ve şöyle buyurmuştur: لَا يَرْقُبُونَ فِي مُؤْمِنٍ إِلّاً وَلَا ذِمَّةً وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَBir mümin hakkında ne ahit tanırlar ne de antlaşma. Çünkü onlar saldırganların ta kendileridir.” [Tevbe 10] Peki Allahu Teala’nın bu kavline rağmen Müslümanlar nasıl olur da tepkilerinde zayıflık gösterebilirler? Müslümanların tepkilerinde zayıflık göstermeleri, kafir Batı’nın önerdiği anlaşmaya güvenmek ve Allah’ın kavlini göz ardı etmek anlamına gelmiyor mu?

Bu yüzden Müslüman halklar, Rablerinin kavline kulak verip Yahudi varlığının asla yapılan anlaşmalara bağlı kalmayacağını bilmeleri ve hem kafir Batı’ya hem Yahudi varlığına hem de başlarındaki ajan yöneticilere karşı tepkilerini daha güçlü bir şekilde göstermeleri gerekir ki böylece Rabbimizin ayetlerine olan imanlarını ve bağlılıkları ortaya koymuş olsunlar. Böylece de umulur ki Allah, Müslüman halkların bu samimiyetleri ve bağlılıklarından dolayı onların elleriyle yardımını gönderir de hem Müslümanların hem de insanlığın tek kurtuluşu olan Raşidi Hilafet Devleti kurulur. فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُؤُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباً Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve «Ne zamanmış o?» diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ramazan Ebu Furkan

Devamını oku...

Kudüs'teki Vakıf Okulları İşgalin Çekici ile Otoritenin Örsü Arasındadır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Kudüs'teki Vakıf Okulları İşgalin Çekici ile Otoritenin Örsü Arasındadır!

Haber:

El Cezire, "Kudüs'teki Vakıf Okulları: Şehirdeki Filistinlilerin Eğitim ve Ulusal Kimliğini Korumada Önemli Bir Kaldıraçtır" başlıklı kısa bir rapor yayınladı ve raporda şöyle geçti; Kudüs şehrinde bulunan ve aslen Filistin Vakıflar Bakanlığı'na ve idari olarak da Filistin Eğitim Bakanlığı'na bağlı olan ve Filistin müfredatına göre faaliyet gösteren bu okullar, taksitli maaş ödemeleri nedeniyle onlarca yetenekli öğretmenin ayrılmasına yol açan nitelikli personel sıkıntısı ve son üç yılda öğrenci sayısında %15'ten fazla düşüş gibi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.El Cezire, bu okul binalarının çoğunun temel olanaklardan yoksun olduğu, bir kısmının işgal tarafından yıkılma tehdidiyle karşı karşıya kaldığı ve işgalin yeni inşaat ruhsatları veya genişleme ruhsatları vermeyi reddettiği eklemesinde bulundu.

Yorum:

Batı Şeria, Kudüs ve Gazze Şeridi'ndeki okulların tamamı, Filistin müfredatına dayalı olarak dört ana kategoriye ayrılmıştır ki bunlar şunlardır: Devlet okulları, Vakıf okulları, UNRWA okulları ve özel okullar. Devlet okulları ve Vakıf okulları, idari ve mali olarak Filistin Eğitim Bakanlığı'na bağlıdır.

Tabi ki Yahudiler, inşaat, yenileme veya genişletme izinleri vermemek ve her alanda kısıtlamalar getirmek suretiyle Kudüs'teki okullara baskı uygulamaktadırlar ki bu da onlardan beklenen bir davranıştır.Ancak bu okullar, personellerinin maaşlarını ödeyen Filistin otoritesine bağlıdır ve şu anda bu okullar, Yahudiler tarafından getirilen kısıtlamalar ve Filistin otoritesinin öğretmenlerin maaşlarını ödememesi nedeniyle kerpetenin iki çenesi arasında kalmış olup bu da öğretmenlerin mesleği bırakmayı düşünmeye başladığı bir noktaya kadar ulaşmıştır.

Kudüs şehrinin benzersiz yapısına rağmen Kudüs okullarının kısıtlanması konusunda Yahudi varlığı ile otorite arasındaki bu yakınlaşma, Filistin'in tamamındaki eğitim sürecinde yaşananlara ilişkin otorite ile sömürgeci Batı politikası arasındaki yakınlaşmanın neredeyse bir modeli niteliğindedir; nitekim Kudüs'ün özel statüsünü dikkate almayan ve okullar ve diğerleri aracılığıyla Kudüs'ün Yahudileştirilmesine yol açan adımlarda Yahudilerle birlikte hareket eden otorite, aynı zamanda Gazze ve Batı Şeria'daki öğretmenlere fon yetersizliği bahanesiyle baskı uygulayan ve okulları UNESCO standartlarına uygun hale getirmeye çalışan aynı otoritedir. Bu ise Netanyahu'nun Filistin müfredatının nasıl olması gerektiği konusunda Elon Musk ile yaptığı meşhur görüşmede dile getirdiği taleplerle örtüştüğü gibi aynı zamanda Avrupa Birliği'nin Filistin otoritesine sağlanan mali destek karşılığında müfredatın değiştirilmesi yönündeki talepleriyle de örtüşmektedir.

Dolayısıyla genel olarak otoritenin bölgelerindeki ve özel olarak da Kudüs Vakıf okullarındaki eğitim sürecinde yaşananları salt bir maaş krizi olarak görmek safdillik olur.Bu nasıl bir maaş krizi ki, güvenlik koordinasyonunu ve otoritenin cihazlarının insanları takip etmesini engelleyemiyor?!Eğitim sürecinin normal şekilde ilerlemesini engelleyen bu bahane de neyin nesi?!

Sözün özü Kudüs'teki okulların Yahudiler ve otoritenin olduğu kerpetenin iki çenesi arasında kalması, Batı Şeria'nın genelinde yaşananların küçük bir resmidir; peki okullarımız bu kerpetenin iki çenesi arasında ezilirken, akide ve bağlılığa dayalı nesiller inşa nasıl edilebilir?

Bu, eğitime yönelik oynanan oyunun yerel veya mali bir plan veya otoritenin başarısızlığı olmadığını, bilakis bizi cahil bırakıp dinimizden ve akidemizden uzaklaştırmaya çalışan ve Filistin halkını topraklarından tehcir etmek amacıyla onlara baskı uygulayan sömürgeci kâfirin eli olduğunu teyit etmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Hamad el-Vadi - Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

İhanet ve Kan Müttefikleri!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

İhanet ve Kan Müttefikleri!

Haber:

Bir temsilci şöyle diyor:Trump'ın Suudi liderle görüşmesi "şok edici" olmuştur. (New York Times)

Yorum:

Trump ile bin Selman arasında 2019 yılında yapılan ve hâlâ gizli tutulan telefon görüşmesi hakkında Washington'da yeniden alevlenen tartışma, Batı'nın basın özgürlüğünü destekleme iddialarının özünde yatan derin çelişkileri bir kez daha gözler önüne seriyor.Eski Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Eugene Windman, konuşmanın metninin yayınlanmasını talep etti ve konuşmanın içeriğini şok edici olarak nitelendirdi ve karşılık bir anlaşmanın yapılmış olması olasılığına dikkat çekti.Bu konuşma, gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın vahşi bir şekilde öldürülmesinden sadece birkaç ay sonra gelmiş olup ABD istihbaratı, bu suçun bin Selman tarafından onaylandığı sonucuna varmıştı.

Bu hafta, Trump'ın aleni olarak yaptığı açıklamalar, Batı'da, otorite veya stratejik çıkarlar tehdit edildiğinde hesap verebilirliğin bir kez daha feda edildiğini ortaya koymaktadır.Oval Ofis'te, ABD istihbaratının Kaşıkçı cinayetine karıştığını gösteren bulgulara atıfta bulunularak, Amerikalıların neden bin Selman'a güvenmesi gerektiği sorulduğunda, Trump bu endişeyi tamamen reddetmiştir.Nitekim o, veliaht prensin cinayet hakkında hiçbir şey bilmediğini iddia etmiş ve tüm meseleyi “Olur böyle şeyler!” şeklinde ürpertici bir yorumla geçiştirmiştir!Bu yüzden insan hakları ve basın özgürlüğüne yönelik kibirli söylemlerin, içi boş olduğu görülmektedir.

On yıllar boyunca Amerika, Mübarek, Kaddafi, Bin Ali ve Esad ailesi gibi diktatörleri desteklemiştir; bunun nedeni bu diktatörlerin insan haklarını savunmaları değil, aksine onların Batı'ya, kaynaklara, pazarlara ve jeopolitik nüfuza erişim garantisi vermeleriydi.Ama bu rejimler bir yük haline geldiğinde Batılı liderler, demokrasi ve insan hakları konusundaki söylemlerini yeniden canlandırmaktadırlar! Dolayısıyla bu bir ideoloji değil, bir gösteridir.

Tüm bunlar şu acımasız sonuca götürmektedir: Batı’nın çıkarlarıyla örtüşmediği sürece Müslümanların kanının hiçbir değeri yoktur.Bu yüzden Batı için basın özgürlüğü, bir seraptan ibarettir.Kaşıkçı cinayeti bir dönüm noktası değil, aksine daha derin bir ikiyüzlülüğün sembolüdür.Trump'ın bin Selman'ı şiddetle savunması, “Olur böyle şeyler” şeklindeki açıklaması ve onun basına yönelik saldırıları, sadece alaycı bir tavır değil, aynı zamanda açık bir skandaldır. Öldürülen bir gazetecinin hesabının sorulması, ekonomik veya siyasi nüfuzu tehdit ettiğinde, basın özgürlüğüne yönelik alkışlar susmaktadır.İşte bu, Batı'nın savunduğunu iddia ettiği demokratik değerlerde kök salmış olan bir ikiyüzlülüktür.Savunduklarını iddia ettikleri tüm değerler, ahlaki otorite ve ilkeler, çıkarlarını tehdit ettiği anda zehirli yalanlar olarak ortaya çıkmaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Heysem İbn Sabit - Amerika

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER