Perşembe, 17 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ey Ürdün Halkı ve Askerleri! Cel’ad Tümeni’nin Yığınağına, Yahudi Varlığının Ülkenize Yönelik Tehditlerine ve Rejimin İşbirliği ve Bağımlılığına Karşı Son Derece Dikkatli Olun!

Yahudi varlığı ordusu Merkez Komutanlığı, dün 10 Eylül 2025 günü yaptığı açıklamada, Ürdün Vadisi’nde ‘Gilead (Cel’ad) Tümeni’ adıyla yeni bir askeri birliğin kurulduğunu duyurdu ve Ürdün sınırı boyunca konuşlanacak olan bu bölgesel tümenin görevinin, Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz bölgesindeki Yahudi varlığının doğu sınırlarını korumak olduğunu belirtti. Komutan, “İsrail”in 7 Ekim 2023’te yaşadığı ve maruz kaldığı o acı hezimetten alınan dersler’ çerçevesinde böylesi bir adımın atıldığını kaydetti. Bu yeni askeri yığınak, Yahudi varlığı liderlerin ‘Büyük İsrail’ projesi kapsamında Ürdün ve diğer bölgelere doğru genişleme tehditlerinin ardından geldi. Söz konusu proje, Netanyahu’nun dile getirdiği, Trump’ın desteklediği ve Yahudi Maliye Bakanı Smotrich’in açıkça ilan ettiği bir projedir.

Yahudi varlığının açık ve doğrudan tehditler ortada, ordusu kapımızda! Bu, apaçık bir savaş ilanıdır! Peki Ürdün rejimi, hükümeti, medyası, meclisi ne yapıyor? Ölü taklidi yapıyor! Ölüm sessizliğine gömülmüş durumdalar! Konuşanlarsa küfür ve ihanet kusuyor! Utanmadan hala ‘iki devletli çözüm’ masalını anlatıyorlar, ‘gericilere izin vermeyiz’ diyorlar, katil Yahudi varlığının güvenliği ve refahı için çırpınıyorlar! Sanıyorlar ki bu halk ve bu ümmet, bu korkak düşmanın varlığını istiyor. Oysa bilmiyorlar mı ki bu ümmetin damarlarında, o kanserli uru söküp atmak için kaynayan bir öfke var!

Gazaba uğrayanlar yani zillet ve miskinlik damgası yemiş bu topluluk,

وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاؤُواْ بِغَضَبٍ مِّنَ اللهِ“İşte üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah’ın gazabına uğradılar.” [Bakara 61] artık tutunacakları tek dalın, Amerika’nın ipi olduğunu anladılar, ama o ip de istedikleri kadar sağlam değil, çürük! Tutundukları diğer dalları da, Arap dünyasındaki işbirlikçi yöneticilerin ipidir. O uşaklar ki, göstermelik savaşlarla bütün Filistin’i peşkeş çektiler; yetmedi, düşmanın Lübnan’ı, Suriye’yi, Irak’ı, Yemen’i, Katar’ı küstahça vurmasına göz yumdular. Ama artık Yahudiler, sonlarının yaklaştığını bildikleri bu hain yöneticilerin korumasına bile güvenmiyorlar. Çünkü bölge halkından kendilerine doğru büyük tehlike ve fırtınanın geldiğinin farkındalar! Nitekim Nisan 2025’te Netanyahu’nun yaptığı şu açıklama da bu gerçeği gözler önüne sermektedir: “Birkaç kilometre ötemizde Akdeniz kıyılarında bir halifelik kurulmasına izin vermeyeceğiz...”

Bu yüzden ne yaparlarsa yapsınlar boşuna! İsterlerse sınırlarına demirden setler çeksinler, binlerce asker yığsınlar, efendileri Amerika ve Avrupa onlara silah yağdırsın... Hiç fark etmez! Onlar, tarihten silecek, kökleri kazınacak o büyük savaşa doğru adım adım sürükleniyorlar. Nitekim Sâdık-ı Masdûk SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şu sözüyle bizleri müjdelemiştir:

لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمْ الْمُسْلِمُونَ، حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوْ الشَّجَرُ يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ، هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِMüslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. O harpte Müslümanlar Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; “Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür” der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” Allah’ın izniyle bu yakında olacaktır.

Ey Ürdün halkı! Ey Ürdün askerleri! Ey Müslümanlar! Biz, halkına asla yalan söylemeyen bir öncüyüz ve Allah yolunda hiç kimsenin kınamasından korkmayız! Şunu iyi bilin ki, rejimin sizi korumak ve savunmak gibi bir derdi yoktur. Çünkü o sizden, siz de ondan değilsiniz! Onun tek derdi kendi varlığını ve koltuğunu korumak ve Yahudi varlığı ile kâfir Batı’nın kaynaklarınızı ele geçirmesini sağlamaktır. ‘Ürdün, Amerika’nın stratejik ortağı ve müttefiki’ diyerek sizi kandırıyorlar. Oysa bu ortaklık, halk için değil, saray içindir! Bu söylemle rejim, sadece kendini korumaya çalışıyor. Amerika’nın ortağı olmaz, kölesi olur! Unutmayın, Amerika’nın dostu olmaz, sadece çıkarları olur! Baksanıza, Katar’daki devasa Amerikan üssü, Yahudi varlığının o topraklardaki Müslümanları vurmasına engel olabildi mi? Katarlı yöneticiler istedikleri kadar ‘biz stratejik ortağız’ diye övünsünler, sonuç ortada!

Ey Ürdün’ün kahraman ve cesur askerleri! Bu rejimin ve uşaklarının stratejisi bellidir: Yahudi varlığı ile anlaşma yapmak! Sadece anlaşma yapmak da değil, İslam’a ve Müslümanlara açılan savaşta onun yanında yer almak! Bu halkı ve ülkeyi yoksulluğa mahkûm ettiler. Sonra da kalkıp ‘karanlık zihniyet’ dedikleri, yani İslam’ı anlatan herkese karşı amansız bir savaş açtılar. Rejim, tercihini sömürgeci Batı’ya bağımlı olmak ve onların çıkarlarını yerine getirmek yönünde kullanmıştır. Artık rejimi Ürdün’ü korumaya zorlamanın; dininizi, ülkenizi ve onurunuzu savunmak için Yahudi varlığını ezip geçeceğiniz ve yeryüzünden sileceğiniz gerçek bir savaşa girmenin vakti gelmiştir! Yoksa Allah korusun, yarın çok geç olmadan bugünden harekete geçme fırsatını kaçırırsanız, Yahudi varlığının Katar’da yaptığı gibi Ürdün’e saldırması halinde kendi halkınızın dinmeyen öfkesinden ve gazabından asla kurtulamazsınız! Unutmayın, geçmişten ders çıkarma ve ibret alma konusunda Müslümanlar, o Yahudi varlığından çok daha önceliklidir.

Buhari ve Müslim’in Ebu Musa’dan rivayet ettiğine göre Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ مَثَلِي وَمَثَلَ مَا بَعَثَنِيَ اللهُ بِهِ كَمَثَلِ رَجُلٍ أَتَى قَوْمَهُ، فَقَالَ: يَا قَوْمِ إِنِّي رَأَيْتُ الْجَيْشَ بِعَيْنَيَّ، وَإِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْعُرْيَانُ، فَالنَّجَاءَ، فَأَطَاعَهُ طَائِفَةٌ مِنْ قَوْمِهِ، فَأَدْلَجُوا فَانْطَلَقُوا عَلَى مُهْلَتِهِمْ، وَكَذَّبَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ فَأَصْبَحُوا مَكَانَهُمْ، فَصَبَّحَهُمُ الْجَيْشُ فَأَهْلَكَهُمْ وَاجْتَاحَهُمْ، فَذَلِكَ مَثَلُ مَنْ أَطَاعَنِي وَاتَّبَعَ مَا جِئْتُ بِهِ، وَمَثَلُ مَنْ عَصَانِي وَكَذَّبَ مَا جِئْتُ بِهِ مِنَ الْحَقِّ“Benim meselim (yani benzerim) ve beni kendisiyle size Allah’ın Nebi gönderdiği şeyin meseli, ancak şu adamın benzeri gibidir ki, o kavmine geldi de: “Ey kavmim! Ben şurada iki gözümle bir ordu gördüm. Görüyorsunuz, ben çıplak bir nezirim. Hemen kurtulmaya, hemen kaçmaya bakınız der. Bu haber üzerine kavminden bir taife ona itaat ederek bütün gece vakar ve haysiyetle yürümüş ve kaçıp kurtulmuşlardır. Kavminden bir kısmı da onu yalanlamışlar da yerlerinde kalmışlardır. Bunun üzerine sabahleyin ansızın ordu onları basıp helak etmiş ve köklerini kazımıştır. İşte bu, bana itaat eden ve benim getirdiğime uyan kimse ile bana asi olan ve benim getirmiş olduğum hakkı yalanlayan kimsenin meselidir.”

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmî Sözcüsünün, Port Sudan Şehrindeki Ulu Cami Önünde Sudan Halkına Yaptığı Çağrının Metni... Amerika’nın Sudan’ı Bölmesine ve Darfur’u Koparmasına İzin Vermeyin

Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ“Şüphesiz bu, tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.” [Enbiya 92] Müslim’in rivayet ettiği hadiste Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

فَمَنْ أَرَادَ أَنْ يُفَرِّقَ أَمْرَ هَذِهِ الْأُمَّةِ وَهِيَ جَمِيعٌ، فَاضْرِبُوهُ بِالسَّيْفِ كَائِناً مَنْ كَانَ“Her kim, bu ümmet derli-toplu iken onun işini dağıtmak isterse, kim olursa olsun hemen kılıçla onu (n boynunu) vurun.”

Ey Müslümanlar! Milletlerin hayatında öyle kader anları, öyle hayati davalar vardır ki, bunlar için sadece iki seçenek bulunur: ya o davanın gölgesinde onurla yaşamak ya da onun uğrunda şerefle ölmek! Biz Müslümanlar için bu hayati davaları belirleyen, İslam akidesinin ta kendisidir. İşte bu ‘ya istiklal ya ölüm’ davalarından biri de devletin ve ümmetin birliğidir. Ne zaman ki biz bu davaya gereken önemi vermedik, Amerika, içimizden bazı işbirlikçileri de kullanarak ülkemizi parçaladı ve Güney Sudan’ı bizden kopardı. Şimdi ise yarım bıraktığı işi tamamlamak için geri döndü. Kardeş kanıyla yeni sınırlar çizerek ülkemizden geriye kalanı da bölmek, Darfur’u da koparmak istiyor. İçerideki ve dışarıdaki piyonlarının yardımıyla Amerika’nın bu hain planı, olayların hızlanmasıyla adım adım hayata geçiriliyor.

Dün sahte barış vaatleriyle, bizzat yöneticilerin ve isyancıların eliyle, siyasetçilerin ve bazı medyanın alkışları ve âlimlerin sessizliği eşliğinde Güney Sudan’ı bizden koparan Amerika, bugün aynı senaryoyu yeniden sahneliyor. Hedefinde bu kez Darfur’u Sudan’dan ayırmak var! Hızlı Destek Güçleri’nin (HDG), ele geçirmesi için her şeyi yaptığı El Faşer kenti hariç tüm Darfur’da kontrolü ele geçirmesi ve dolayısıyla ülkenin bölünmesine zemin hazırlamasına göz yumuyor. Hatta bu güçler, Nyala’da paralel bir hükümet kurarak fiilen bir devlet bile kurdular. Şimdi size soruyorum: Göz göre göre ülkenizin bir parçasının daha koparılmasına izin mi vereceksiniz? Allah, kâfir sömürgecinin planlarını boşa çıkarmak için canınızı ortaya koymanızı istemiştir; Sizden bunun hesabını soracaktır.

Ey Sudan halkı! Haydi bu oyunu bozun, ajanların ve münafıkların kökünü kazıyın, hayatınızı yeniden doğru yola koyun. Mümin aynı delikten iki kez ısırılmaz. Bizler, Güney Sudan’ın koparılmasıyla Amerika tarafından bir kez zaten ısırıldık. Şimdi aynı hatayı tekrarlayıp Darfur’u da ayırmasına izin mi vereceğiz?! Buhari Ebu Hurayra’dan rivayet edildiğine göre Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

لَا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ“Mümin bir delikten iki kez ısırılmaz”

O halde ey Müslümanlar! Allah’a itaat etmek için ayağa kalkın ve devletin birliği meselesini, uğrunda ya yaşanacak ya da ölünecek bir ölüm-kalım meselesi haline getirin! Arface’den rivayet edildiğine göre “Ben, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle buyururken işittim:

مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ“Siz yönetim işinde bir adam üzerinde birleşmiş iken, birisi gelip sizin asanızı kırmak ya da cemaatınızı parçalamak isterse onu öldürün.”

Şimdi söyleyin, biz sevgili Peygamberimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e mi itaat edeceğiz, yoksa kâfir ve sömürgeci Amerika’ya mı? Elbette, hiç şüphesiz ki biz, Yüce Rabbimizin emrine uyarak Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e itaat edeceğiz. Zira Rabbimiz şöyle buyuruyor:

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُوا فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ“Allah’a itaat edin, Rasûle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki elçimizin görevi sadece açıkça tebliğ etmektir.” [Maide 92]

وَما آتاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَما نَهاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقابِ“Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun; Allah’tan sakının, doğrusu Allah’ın cezalandırması çetindir.” [Haşr 7]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Heyeti, Sayda ve Çevre İlçeler Müftüsünü Ziyaret Etti

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti heyeti, Sayda şehrindeki siyasi, toplumsal ve İslami camianın önde gelenleriyle sürdürdüğü iletişim faaliyetleri çerçevesinde Sayda ve Çevre İlleri Müftüsü Şeyh Salim Susa’nı ziyaret etti. Heyete, Merkezi Temas Komitesi üyesi Hacı Ali Aslan başkanlık ederken, heyette Etkinlik Komitesi üyesi Mühendis Bilal Zeydan ve Sayda sorumlusu Hacı Hasan Nahhas da yer aldı.

Görüşmede, aralarında Sayda’nın İslami kimliğini değiştirmeye yönelik çabalar, tutuklu Müslümanların durumu, toplumsal cinsiyet (gender) dayatması ve İbrahimî Din tartışmalarının da bulunduğu çeşitli konular ele alındı.

Görüşmede söz konusu meseleler etraflıca tartışıldı. Bu konuların Sayda toplumuna yansımaları hakkında karşılıklı fikir alışverişinde bulunuldu.

Görüşmede, Sayda’nın İslami kimliğinin korunmasının ve tutuklu Müslümanların davasının desteklenmesinin gerekliliği üzerinde fikir birliğine varıldı. Ayrıca, toplumsal ve ailevi değerleri olumsuz etkileyen toplumsal cinsiyet (gender) ve İbrahimî dinler gibi girişimlere karşı durulmasının önemi vurgulandı.

Bu ziyaret, Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti’nin, toplumdaki İslami değerleri koruma ve Sayda’daki etkin şahsiyetlerle diyaloğu pekiştirme çabaları kapsamında gerçekleştirildi.

Devamını oku...

Sömürgeci Amerika, Stratejik Limanlarımız ve Denizlerimiz Üzerinde Hegemonya Kurmak ve Böylece Jeopolitik Hakimiyetini Pekiştirmek Üzere Taşeronu Excelerate Energy’i Kullanıyor

Amerika Birleşik Devletleri’nin eski Bangladeş Büyükelçisi Peter D. Haas, 4 Eylül Perşembe günü Dışişleri Bakanı Esad Alem Siam ile yaklaşık bir saat süren bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin içeriğine dair resmi bir açıklama yapılmadı; ancak basına yansıyan bilgilere göre, görüşmede ABD’den sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatı olasılığının yanı sıra mevcut iş birliği ve gelecekteki projelerin ele alındığı bildirildi.

Haas şu anda merkezi Teksas’ta olan çok uluslu Excelerate Energy şirketinde stratejik danışmanlık yapıyor. Halihazırda şirket, Cox’s Bazar’daki Maheshkhali’de bir yüzer sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) terminali işletiyor. Gelecekte de Patuakhali’deki Payra’da bir başka LNG terminali daha kurma planları bulunuyor. Haas, Dakka’da Dışişleri Bakanı ile bu şirketin temsilcisi olarak bir araya geldi. Excelerate Energy gibi şirketler, ABD’nin jeopolitik etkisini artırmada kritik rol oynuyor. Bu rol, daha geniş Hint-Pasifik stratejisiyle tamamen uyumlu. ‘Yumuşak sömürgecilik’ olarak nitelendirilebilecek bu olgu, Amerika’nın iktisadi diplomasi enstrümanları vasıtasıyla icra ettiği bir yöntemdir. Günümüz Amerikası, küresel etki alanını 18. yüzyıl usulü sömürgeci işgallerle genişletmeye çalışmıyor. Onun yerine enerji anlaşmaları gibi ince bir stratejiyle dünyaya yön veriyor. Enerji anlaşmalarıyla ülkeleri kendine bağlıyor ve onları gönüllü bir müttefik haline getirerek kendi jeopolitik çıkarlarına hizmet ettiriyor. Nihayetinde bu küresel düzen, stratejik deniz yollarının ve jeopolitik açıdan kritik geçiş noktalarının Amerika’nın kontrolü altında kalmasını sağlıyor.

Bu yüzden Amerika ile yapılan enerji anlaşmaları, yalnızca enerji altyapımızı onlara teslim etmek ve ekonomik egemenliğimizi riske atmak anlamına gelmez. Zira mesele sadece ithal ve pahalı LNG’ye (sıvılaştırılmış doğal gaz) daimî bir bağımlılık yaratarak enerji güvenliğimizi tehdit etmekle kalmıyor. Bunun çok daha ötesinde, Bangladeş’i uzun vadede enerji ihtiyacını karşılayabilmek için Amerika liderliğindeki deniz güvenlik sistemine muhtaç hale getiriyor. Böylece ekonomik istikrarımız, Amerika’nın kendi hegemonyasını sürdürmek için bize sağlayacağı korumaya bağımlı hale gelecektir.

Bangladeş’in bu denli eşsiz bir stratejik konuma sahip olması, Amerika’nın bölgedeki küresel üstünlüğünü koruma mücadelesinde ülkeyi kilit bir rekabet alanına dönüştürmesinin asıl nedenidir. Bengal Körfezi, kritik Malakka Boğazı’nın hemen yanında ve Çin’in ana enerji hatlarının geçtiği güzergâh üzerinde yer aldığı için stratejik öneme sahiptir. İşte bu yüzden Amerika, bölgedeki en güçlü müttefiki (vekili) olan Japonya’yı Bangladeş’teki Matarbari derin su limanına yatırım yapmaya yönlendirmiştir. Devasa gemileri ağırlayabilen bu liman, kilit bir stratejik avantaj sunuyor. Bu liman sadece dev ticaret gemileri için değil, aynı zamanda gelecekte Amerikan, Japon, Hint ve OUAD ortaklarının savaş gemileri için de bir üs olma potansiyeli taşıyor. Bu durum, bizim ulusal çıkarlarımız pahasına, doğrudan Amerika’nın stratejik çıkarlarına hizmet ediyor.

Ey Bangladeş halkı! Sizi, egemenliğimizi ve geleceğimizi tehdit eden bu yakın tehlikeye karşı uyarıyoruz. Bu tehlike, kıyılarımıza ordularıyla bayrak dikerek değil, bakanlık koridorlarında imzalanan enerji anlaşmalarıyla sızan, Amerika’nın dizginlenemez sömürgeci hegemonyasıdır. Bu yöntem çok daha sinsi ve dolayısıyla çok daha tehlikelidir. Amerika kendisini bir ortak gibi gösterse de aslında stratejik limanlarımızı ve denizlerimizi sömürüyor, egemenliğimizi zayıflatıyor.

Söz konusu anlaşmaların, yozlaşmış zenginlerimizin ve rüşvetçi siyasetçilerimizin sessizliğini satın alması şaşırtıcı değil. Ancak asıl endişe verici ve hayal kırıklığı yaratan durum, özellikle Temmuz ayaklanmasından sonra, tanıdığımız samimi siyasetçilerin ve düşünürlerin bu Amerikan anlaşmaları karşısında sus pus olup sessizliğe bürünmesidir! Onların bu sessizliği, Amerika’nın siyasi kurumlarımızla ve ‘sivil toplum’la uzun yıllara dayanan ilişkisinin bir sonucudur. Bu ilişki, Amerikan dünya görüşüyle uyumlu liderler ortaya çıkarmıştır. Bu kişiler en iyi ihtimalle, bu anlaşmalara salt ekonomik birer mesele olarak bakıyorlar. Oysa bu anlaşmaların bizi siyasi olarak Amerika’nın bir ortağı değil, ‘daimî bir piyonu’ konumuna düşürdüğü gerçeğini göremiyorlar.

Bu nedenle, biz Hizb-ut Tahrir / Bangladeş olarak sizleri, bu boyun eğişe artık sessiz kalmamaya çağırıyoruz. Gelin, bizimle birlikte hareket edin. Çünkü bizim, sömürgeci Amerikan hegemonyasına karşı koyacak net bir projemiz var. Sizin güçlü ve kararlı desteğinizle Hizb-ut Tahrir, Allah’ın izniyle, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurarak sizi sömürgecilerin köleliğinden kurtaracak kolektif bir güce ulaştıracaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

Devamını oku...

Arap Rejimlerinin Ulusal Egemenliklerini Koruma Konusundaki Acizlikleri

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Arap Rejimlerinin Ulusal Egemenliklerini Koruma Konusundaki Acizlikleri

Haber:

9 Eylül 2025 Salı günü Yahudi varlığı, Müslüman ülkesinin egemenliğini zedeleyen ve tüm bölgenin güvenliğini tehdit eden tehlikeli bir tırmanışla Katar'ın başkenti Doha'ya saldırdı.

Yorum:

Bu, ABD dış politikasının Yahudi varlığıyla olan suç ortaklığını ifşa etmekte ve Arap rejimlerinin sözde ulusal egemenliklerini korumaları konusunda aciz olduklarını ortaya koyduğu gibi Yahudi varlığıyla normalleşme ve güvenlik koordinasyonu politikalarının, kendilerinin güvenliğini sağlamadaki başarısızlığını da ortaya koymaktadır.

Yahudilerin Katar, Yemen, Lübnan, Suriye, İran ve diğer İslam beldelerine yönelik saldırıları, Amerika'nın önderliğindeki kafir Batı'nın İslam ümmetine karşı yürüttüğü ve Yahudi varlığını uygulayıcı bir araç olarak kullandığı kapsamlı haçlı seferi çerçevesinde gerçekleşmektedir; zira Amerika, ülkelerimizi parçalamaya ve onların zayıf ve gerçek egemenliği olmayan devletçiklere bölünmüş bir halde kalmalarını sağlamaya çalışmaktadır.

Ayrıca Katar da dahil olmak üzere İslam beldelerinde var olan devletçikler, sömürgecinin elindeki araçlardır; zira bu devletçikler, bu ülkelerin itaat etmelerini sağlamak ve onların egemenliklerine nüfuz etmeyi kolaylaştırmak için Batı tarafından kurulmuşlardır. Nitekim bu devletçikler, Yahudi varlığıyla normalleşmek ve şantaj ve nüfuz etmeyi açık hale getiren güvenlik ve askeri anlaşmalar imzalamak yoluyla Yahudi varlığının güçlenmesine katkıda bulunmaktadırlar.Ayrıca bu saldırı ile, ümmeti korkutmak, aciz çaresiz hissettirmek ve “tehditlerle yüzleşme” gerekçesi altında onu daha fazla normalleşmeye ve taviz vermeye sevk etmek istemektedirler.

Dolayısıyla, Yahudilerle iş birliği yapan yöneticilerin ihanetini ifşa etmek ve ümmetin vahdeti için gerekli olan bir adım olarak onları ortadan kaldırmak için çalışmak gerekir. Aksi takdirde Yahudilerin saldırıları güçlü bir tepkiyle karşılanmazsa daha da artacaktır. En kötü senaryo ise saldırganlığı diğer İslam beldelerine de kapsayacak şekilde genişleyecektir.

Son olarak Katar ve diğer İslam beldelerinde yaşananların, Yahudi saldırganlığının sınırları ve egemenlikleri tanımadığını, onlarla barışın ölümcül bir yanılsama olduğunu ve İslam ümmetinin gerçek bir birlik ve caydırıcı güç olmadan güvenli ve istikrarlı olamayacağını ümmete hatırlatan bir uyarı olduğunu söyleyebiliriz.Dolayısıyla zafer ve kurtuluşa giden yol, kanı, namusu ve ülkeyi koruyacak olan Raşidi Hilafetin yeniden kurulmasıyla başlayacaktır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يرًاۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌKendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir. Onlar, başka değil, sırf «Rabbimiz Allah'tır» dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” [Hac 39-40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Fadi Es-Sülemi – Yemen

Devamını oku...

Darfur'a Her Yerden Ölüm Geliyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Darfur'a Her Yerden Ölüm Geliyor!

Haber:

Darfur'daki Yerinden Edilmiş Kişiler ve Mülteci Kampları Genel Koordinasyonu, Darfur bölgesinde koleradan ölenlerin sayısının 429'a yükseldiğini ve 10.854 vaka bildirildiğini açıkladı.

Darfur'da kolera vakaları ve ölümler geçen haziran ayında kaydedilmeye başlandı ancak temmuz ayından bu yana toplam sayı sürekli olarak artıyor.Darfur'daki Yerinden Edilmiş Kişiler ve Mülteci Kampları Genel Koordinasyonu Sözcüsü Adem Rical'in yayınladığı rapora göre, Darfur bölgesinde dün, perşembe günü 192 yeni kolera vakası ve altı vefat kaydedildi.Raporda, salgının Darfur'un çeşitli bölgelerinde yayılmaya devam ettiğini vurguladı ve bu bölgeler arasında Zalingei çevresindeki alanlar ve köyler, Orta Darfur'daki Jebel Marra, Güney Darfur'daki Nyala ve Doğu Darfur'daki Sharia bölgesindeki yeni bir rezervuarın yanı sıra aynı şekilde hastalığın benzeri görülmemiş bir hızla yayıldığı yerinden edilmiş kişilerin bulunduğu kamplar da yer alıyor.(Sudan Tribune, 12 Eylül 2025)

Yorum:

2003 yılından bu yana savaşlar ve çatışmalarla harap olan Darfur’a, şu anda canlı olan her şeyi yok eden her türlü savaş ona doğru ilerliyor; zira Hızlı Destek Güçleri'nin Hartum ve el-Cezire'deki kontrol alanları daraldıktan sonra Sudan'ın dört bir yanından toplanan saha savaşları, tüm savaşları ülke dışından ve içinden gelen paralı askerlere devrederek medya tarafından bile unutulmuş olan Darfur'a ağırlığını koymuş olup böylece bu sıkıntılı bölgede her türlü vesileyle ölüm en çok ulaşılabilir ve erişilebilir bir şey haline gelmiştir. Ardından izolasyon merkezlerindeki tıbbi malzeme ve diğer hizmetlerin yetersizliği nedeniyle hastalıklar ortaya çıkmaktadır.

El Faşir kuşatmasına gelince; insanlığın alnındaki bir utanç lekesi olan başka olayların gerçekleştiği bir trajedidir; zira savaşın belirleyicisi olan ve kendileri için geriye kalan son yer olması itibariyle Darfur hareketlerinden İngiliz ajanlarının çaresizce savaştığı bu şehirde canlar kaybediliyor ve buraya her türlü yaşam kaynağının girmesi engelleniyor.Amerikan planlarını uygulayan Hızlı Destek Güçlerine gelince; kimin ölüp kimin sağ kaldığı onların umurlarında değildir. Zira her savaş kaybından sonra masum sivillerden intikam almaya başvuruyorlar. Şehrin dış bölgelerinde yer alan Abu Shouk mülteci kampını defalarca saldırdılar ve sakinlerine karşı katliamlar yaptılar, dolayısıyla onları öldürdüler ve onlara işkence ettiler.Darfur'un dört bir yanındaki yerinden edilmiş kişiler, beraberlerinde getirdikleri saman ve kumaştan yapılmış yırtık pırtık çadırlarda, açık havada ve yerde yatarak yaşıyorlar, hayvanların içtiği yağmur suyu birikintilerinden topladıkları kirli içme suyunu ve hayvanlarla paylaştıkları yetersiz ve kalitesiz yiyecekleri (ambaz) paylaşıyorlar. Böylece yağmurların etkisiyle yayılan doğal afetler ve her zaman refah içindeki köyleri kasıp kavuran mevsimsel foseptiklerin yayılmasıyla birlikte acımasız bir kıtlık yaşanıyor.

Bizler burada, güç ve kuvvet ehlinde olan muhlis evlatlarımıza acil bir soru yöneltiyoruz:Darfur halkının, kendilerine hiçbir faydası olmayan bu savaş ve çatışmalardan kurtulmalarının zamanı gelmedi mi?Onlara yardım etmek ve sizin de tanık olduğunuz Amerika ile İngiltere arasındaki vekalet savaşında on yıllardır süren mezalimlerini ortadan kaldırmak için harekete geçmenizin zamanı gelmedi mi? Bu yüzden Allahu Teala’nın şu çağrısına icabet etmeniz gerekir: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Gâde Abdulcabbar (Ümmü Evâb) – Sudan

Devamını oku...

Yahudi Varlığının Katar’ı Vurması ve Buna Yönelik Tepki

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudi Varlığının Katar’ı Vurması ve Buna Yönelik Tepki

Haber:

Çeşitli medya kuruluşları, Yahudi varlığının 9 Eylül 2025 tarihinde Doha'yı vurduğu haberini aktardı.

Yorum:

Beyaz Saray, Trump'ın Orta Doğu'ya barış getirmek istediğini açıklarken, İngiltere ise Doha'ya yapılan bombalı saldırıyı en şiddetli şekilde kınadığını söyledi.

Böylece diğer ülkeler Yahudi varlığının Katar'ı bombalamasını kınayıp eleştirirken Katar Başbakanı ise şöyle dedi: “Ülkemiz egemenliğini koruma hakkına sahiptir.” Aynı şekilde şöyle dedi: “Netanyahu haydut bir adamdır.” Ve şöyle dedi: “Netanyahu gibi birinin hain olması doğaldır.” Ve şöyle dedi: “Netanyahu, kişisel çıkarlarını gerçekleştirmek için bölgenin güvenliğini istikrarsızlaştırıyor.”

Amerika'nın suçlu Yahudi varlığının önemli bir ortağı ve destekçisi olduğu bilinmekte olup her ne kadar ondan daha az suçlu olmasa da Gazze ve Batı Şeria'daki halkımıza karşı işlediği tüm katliamlara ortak olmaktadır; Başkan Trump'ın barış ve istikrarla ilgili yaptığı açıklamalar ise Amerika'nın Orta Doğu'yu kontrol etme ve burayı kendi çıkarlarına göre bölme hedefine ulaşmak için zaman kazanmaktan başka bir şey değildir.Barış ve istikrar ise saptırma, aldatma ve apaçık yalandan ibarettir.Bu bombalamayı kınayan ve eleştiren ülkeler ise, halklarının gözüne kum serpmekten başka bir şey yapmıyorlar.Katar'a gelince; Katar'ın ne olduğunu biliyor musunuz?O, Amerika'nın bölgedeki vaftiz annesidir; o halde hangi egemenlikten bahsediyorlar? Sonra eğer bu egemenlik size aitse, o halde bu egemenliği korumanın neresindesiniz?

İbret almıyor musunuz? Anlamıyor musunuz? Akletmiyor musunuz?!Amerika sizin egemenliğinizi, güvenliğinizi veya istikrarınızı umursamıyor.Zira Amerika'nın kendini sevmesi ve kendi çıkarı, tüm değerlerin ve anlaşmaların üstündedir.Dolayısıyla Amerika, her zaman krizler yaratmaya çalışıyor; bu yüzden Amerika lanetli Bush'un Irak'ı işgali sırasında söylediği gibi “yaratıcı kaosun” sahibi olup uluslararası anlaşmaları ihlal eden, gittiği her yere yıkım, tahribat ve bölgesel veya yerel savaşlar çıkaran ve uluslararası terörizmin sahibi de bizzat Amerika'dır.

Amerikan hegemonyasından kurtulmak için ondan bağımsız olmak ve ondan ayrılmak gerekir;bu ise ancak İslam'ın otoritesini yeniden tesis etmek ve Allah'ın emirlerine uymak için ciddi bir şekilde çalışmakla olacaktır. Zira Allah Subhanehu ve Teala muhkem Kitabı’nda şöyle buyurmaktadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّEy iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir.” [Mümtehine 1] Ve şöyle buyurmuştur: مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعاًKim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.” [Fatır 10]Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh bunu şu sözleriyle yazmıştır: “Şüphesiz biz zelil bir kavimdik Allahu Teala bizi İslam ile aziz kıldı. Eğer biz izzeti Allah’ın bizi aziz kıldığı yerden başka bir yerde ararsak Allah bizi yeniden zelil edecektir.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mustafa El-Emin – Irak

Devamını oku...

Bu Mutant Varlığın Arbedesini Kim Durduracak?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Bu Mutant Varlığın Arbedesini Kim Durduracak?

Haber:

Birçok Arap ve uluslararası haber kanalı, Yahudi varlığının ordusunun 9 Eylül Salı günü Katar'ın başkenti Doha'daki toplantıları sırasında Hamas'ın üst düzey liderlerini hedef aldığını ve istihbarat bilgilerin sağlanmasının ardından hassas bir saldırı düzenlediğini bildirdi ve İbranice kaynaklar da operasyon hakkında ABD'ye önceden haber verildiğini belirtti.

Yahudilerin savaş uçakları Çarşamba günü öğleden sonra Sana ve Hudeyde limanı da dahil olmak üzere Yemen'in birçok bölgesine gelişmiş füzelerle şiddetli bir bombardıman başlattı ve saldırıda binalarda büyük hasar meydana geldi ve onlarca kişi de hayatını kaybetti.

Daha önce de bu varlığın uçakları Suriye'deki birçok yeri bombalamıştı. Bu suç eylemlerine paralel olarak El Cezire ve El Arabiya dahil olmak üzere çeşitli haber kaynaklarına göre Gazze'deki halkımıza uygulanan ablukayı kırmak amacıyla Tunus'un Sidi Bou Said limanında demirlemiş olan Özgürlük Filosu gemilerinden biri de yangın bombası atan bir insansız hava aracı tarafından saldırıya uğradı.

Tunus İçişleri Bakanlığı, 10 Eylül Çarşamba akşamı yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Dün Sidi Bu Said limanında demirlemiş gemilerden birine yapılan saldırı önceden planlanmış bir saldırı olup Bakanlık, sadece Tunus'ta değil, tüm dünyada kamuoyunun bu saldırıyı kimin planladığını, kimin iş birliği yaptığını ve kimin üstlendiğini öğrenebilmesi için tüm gerçeği ortaya çıkarmak üzere gerekli tüm soruşturma ve incelemeleri yürütüyor.” 

Yorum:

Yahudi varlığının bu tekrarlanan saldırıları, onun vahşi ve iğrenç yüzünü açıkça ortaya koymaktadır; zira onun suçları tarif edilemez bir boyuta ulaşmış olup bu, artık tüm dünyanın gözü önünde açık bir olgu haline gelmiştir;onu destekleyen ülkeler de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki halk hareketleri bunun delilidir. Uydu televizyon kanalları tarafından yayınlanan öldürme, yıkım ve açlık görüntüleri, liderlerinin medeniyet ve kentleşmeyle ilgili söylemlerine rağmen onun kanlı Nazi yüzünü ortaya çıkarmıştır.

Belki de bazı Avrupalı politikacıların ve büyük spor kulüplerinin bazı üst düzey antrenörlerinin yaptığı açıklamalarda, bu varlığın işlediği suçları açık bir şekilde kınamaları ve reddetmeleri ve onun cezalandırılması ve onunla ilişkilerin kesilmesi yönündeki açık çağrıları, bu varlığın açığa çıkmasının ve kan dökme eğiliminin açık bir kanıtıdır.

Ayrıca Sidi Bou Said limanındaki gemilerden birine saldırı düzenlendiğini duyduklarında Tunus halkının büyük bir halkçı destek göstermesi ve Sidi Bou Said limanında bulunan Özgürlük Filosu'na bu gece gösterdiği destek, bu ümmetin halklarının bu gaspçı varlığın gerçek doğasının farkında olduklarının ve onu tanımayı ya da onunla normalleştirmeyi reddettiklerinin açık bir kanıtıdır; hatta normalleşmenin suç sayılması için açıkça çağrıda bulunmuşlardır.

Gerçekten yürekleri ısıtan şey, bugün Tunuslu gençlerin bilinç düzeyi ve sınırların açılması ve Gazze'deki halkımıza destek olmak için orduların harekete geçirilmesi çağrısında bulunan sloganların atılmasıdır. Aynı zamanda Arap yöneticilerin ajanlıklarını, çarpık iktidar koltuklarına sarılmalarını ve efendilerinin emirlerine boyun eğmelerini ifşa etmeleridir.

Gazze'yi desteklemek için düzenlenen bu gösteride atılan sloganlar arasında şunlar vardı:

"Bizim korkacağımızı veya gideceğimizi mi sanıyorsunuz!

Biz buradayız ve burada kalacağız; kardeşlerimizin acısı dinene ve umut geri dönene kadar burada kalacağız.

Zincirler kırılana ve kuşatma kaldırılana kadar

Gazze'deki çocuklarımızın üzerine zafer güneşi doğana ve karanlık dağılana kadar

Biz Filistin'in yanındayız; Filistin'i ve onu desteklemek isteyen ve Filistin halkına uygulanan ablukayı kaldırmak isteyen herkesi destekliyoruz.

Allah'ın bize yardım edeceğinden ve Allah'ın yardımının yakın olduğundan eminiz.”

Allah'ın yardımı, onu hak edenler ve Allah'ın vaadinin hak olduğuna imanı ve yakinliği sarsılmayanlara kişiler için olup düşmanlarına güvenip onların ayaklarına kapanan ya da geçici bir mevki ya da geçici bir iktidar koltuğu uğruna efendilerinin önünde boyun eğmiş ve aşağılanmış bir şekilde yaşayanlar için değildir.

Bu ümmet hala hayattadır. Sayıları az olmasına ve birçokları boyun eğip çoğu insan da düşmanın saldırganlığını ve suçlarını kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kabul etmiş olmasına rağmen fırtına karşısında başlarını eğmeye razı olmayan erkekler ve kadınlar yetiştirmektedir.

“Gazze'deki halkımızın onurlu bir şekilde öldüğü gibi, biz de onurlu bir şekilde yaşamaya ve onurlu bir şekilde ölmeye devam edeceğiz ve buradan ayrılmayacağız.”

Bu bilinç bir umut ışığıdır; çünkü bu ümmet, bu varlığın sadece bir işgal değil, kendi başkentindeki sömürgecinin süngü başı olduğunu, onun gayesinin ümmeti parçalamak olduğunu, onunla normalleşmenin ve onu tanımanın büyük bir ihanet olduğunu ve şeri olarak reddedilmesi gerektiğini ve tek ve pratik çözümün, İslam ümmetinin şerî ve hadarî projesinin, yani Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin arkasında kenetlenmesi gerektiğini idrak etmiştir.

Bugün ümmetin açıkça idrak etmesi gerekenin, köklü çözümün Yahudi varlığını koruyan ve onun nefesini tutan ajan rejimlerin elinde olmadığı, bilakis İslam'a yardım etmek ve bu varlığı ortadan kaldırmak ve onu kökünden söküp atmak için harekete geçtiğinde ümmetin ordularının elinde olmasıdır; Allah'ın izniyle çok yakında kurulacak olan Hilafet, ümmeti birleştirecek, onun enerjisini harekete geçirecek ve ordularına sadece Gazze'yi değil, denizden nehre tüm Filistin'i kurtarmak için liderlik edecektir.

Peki bu gaspçı varlığın arbedesini kim durduracak? Bu mesele, yöneticilerini kökünden söküp atarak otoritesini yeniden tesis ettiğinde ve kendisini tam bir kurtuluşa götürecek Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurduğunda İslam ümmetinin elinde olacaktır. وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباًNe zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ali İbn Salim – Yemen

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER