Perşembe, 17 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Emirin Ofisinin Üyesi Üstad Ahmed Bekir’in (Ebu Usame) Vefat Duyurusu

Emirin Ofisinin Üyesi Üstad Ahmed Bekir’in (Ebu Usame) Vefat Duyurusu

﴿مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَىٰ نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

“Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” [Ahzab 23]

Hizb-ut Tahrir Emiri, Emirin ofisinin üyeleri, Mezalim Divanı, Merkezi Medya Ofisi ve genel olarak Hizb-ut Tahrir… H. 22 Rabiu'l Evvel 1447, M. 14 Eylül 2025 tarihinde, yani bugün sabah seksen yedi yaşında vefat eden Emirin Ofisinin Üyesi Üstad Ahmed Bekir (Ebu Usame) için İslam ümmetine baş sağlığı diler.

Ebu Usame Hizb ut-Tahrir'in ilk kuşağından olup Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için Allah yolunda daveti taşımıştır... Nitekim kendisi hak üzere sebat etmiş, ölünceye kadar daveti taşımış ve ne rejimler ve onların tiranlığı, ne de uzun yıllar tutsak kaldığı Hafız ve Beşar Esad gibi zalimlerin korkunç hapishaneleri onu korkutamamıştır! Hapishaneden çıkınca oturup sessiz kalmamış, aksine adam gibi adamlar gibi güçlü ve kararlı bir şekilde Allah yolunda daveti taşımaya devam etmiş ve gözlerini, Hilafetin şafağına ve akidesi ve nizamıyla İslam'ın tatbik edilmesine dikmiştir... Ancak Rahman ve Rahim olan Allah, Allah Subhanehu ve Teala'nın izniyle onun için en büyük ve en yüce olanı seçmiştir. فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَلِيكٍ مُقْتَدِرٍMuktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.” [Kamer-55]

Allah sana rahmet eylesin ey Eba Usame, bizler senin ayrılışından dolayı mahzunuz ve biz, sadece Allah Subhanehu’nun razı olacağı şeyi söyleriz: الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَOnlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler.” [Bakara-155] Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz. 

H. 22 Rabiu'l Evvel 1447
M. 14 Eylül 2025

Özelde Kardeşiniz ve
Genelde Hizb-ut Tahrir Şebabı

Ata bin Halil Ebu El-Raşta

Devamını oku...

Müslümanlar Ne Zaman Bağımsızlıklarını Kazanacaklar?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Müslümanlar Ne Zaman Bağımsızlıklarını Kazanacaklar?

Sovyet iktidarının yıkılmasının ardından, 31 Ağustos 1991'de bağımsızlığını ilan eden Kırgızistan da dahil olmak üzere Orta Asya'da bir dizi ulus-devlet ortaya çıktı.

Tarih kitaplarına baktığımızda, Müslümanların 1924 yılında Osmanlı Hilafetinin yıkılmasıyla gerçek bağımsızlıklarını kaybettiklerini görmekteyiz. İngiltere ve Fransa, Arap ve Afrika bölgelerini Osmanlı Hilafetinden ayırmak için “bağımsızlık” sloganı attılar ve insanlar arasında Arapçılık ve Türkçülük gibi milliyetçi ve asabiyetçi sloganları yaydılar ve böylece ulus-milliyetçi devletler ortaya çıkmaya başladı.

Ardından I. Dünya Savaşı patlak verdi ve bu, Hilafetin yıkılmasına yol açan faktörlerden biri oldu.Sömürge ülkeleri işgallerinden dolayı daralınca, bu kez de İkinci Dünya Savaşı patlak verdi.Bu savaşın sonucunda, dünya liderliği için çalışan Amerika, “bağımsızlık” sloganlarının propagandasını yaptı.“Bağımsızlık” terimi, diğer sömürgeci güçlerin elinden kolonileri koparmak için bir fırsat yaratmak amacıyla icat edilmiş bir Amerikan projesiydi. Zira İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika süper bir güç olarak ortaya çıktı ve diğerlerinin nüfuz bölgelerine göz dikmeye başladı.

"Sömürgecilikten kurtulma" süreci Hindistan'da başladı; zira Amerika'nın "bağımsızlık" sloganı altında Hindistan ve Pakistan'daki devrimci hareketleri desteklemesinin ardından İngiltere, 1947'de bu iki ülkeye şekli bağımsızlık vermek zorunda kaldı. O tarihten bu yana Hindistan'da Amerika ile İngiltere arasındaki çatışma devam ediyor; nitekim İngiltere, Hindistan Ulusal Kongresi'ni desteklerken, Amerika bağımsızlık sloganı altında Hindistan Halk Partisi'ni desteklemektedir. Pakistan'a gelince; Amerika onu İngilizlerden tamamen koparmıştır.

Böylece her bölgede sömürgeciliğin sonlandırılması süreci, eski ve yeni sömürgeciler arasındaki bir çatışma olarak devam etti. Geçen yüzyılın altmışlarında sömürgeciliğin sonlandırılması, Sömürgeciliğin Sonlandırılması ve Özgürleşme Bildirgesi'ni onaylayan Birleşmiş Milletler'den güçlü bir destek aldı. Bunun üzerine 1960 yılında Sömürge Ülkelerine ve Halklarına Bağımsızlık Verilmesine Dair Bildirge’yi kabul etti. 1961 yılında, Amerikan başkanı Viyana'da Sovyetler Birliği lideri Kruşçev ile sömürgeleri aralarında paylaşmak üzere anlaştılar.Bunun sonucunda bağımsızlık hareketleri, Amerika ve Sovyetler Birliği'nin İngiltere, Fransa ve diğer sömürgeci güçlerin sömürgelerine sızmalarının yolunu açtı.

İngiltere, İngiliz Milletler Topluluğu aracılığıyla sömürgelerindeki nüfuzunu korumaya çalışırken, Fransa da Fransız Topluluğu aracılığıyla aynı şeyi yapmaya çalıştı. Sovyet iktidarının çöküşünden sonra Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu ve daha sonra askeri olarak Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ve ekonomik olarak da Avrasya Ekonomik Birliği aracılığıyla onların izinden gitmeye çalıştı.Ancak eski sömürgelerinin diğer uluslararası örgütlere açılması ve yeni sömürgecilerin buralara girmesi nedeniyle etkisi azalmaya devam etti.

Bugüne gelince; Kırgızistan'da eski sömürgeci güç olan Rusya'nın nüfuzu hala egemen durumdadır; ancak Amerika Birleşik Devletleri iç işlerimize sızmayı başarmış ve özellikle medya ve kadroların hazırlanması alanlarında somut başarılar gerçekleştirmiştir. Öte yandan yeni sömürgeciliğine başlayan Çin, en büyük kredi veren ve en büyük yatırımcı olarak ortaya çıkmış ve “Çin-Kırgızistan-Özbekistan Demiryolu” gibi stratejik projeler yoluyla önemli bir ekonomik nüfuza sahip olmuştur. Aynı şekilde maden ve hammaddelerin değerinin artmasıyla birlikte Avrupa'nın Orta Asya'ya olan ilgisi de artmış, bu da bölgede sömürgecinin sızmasına yönelik yeni girişimlere yol açmıştır.

Bu nedenle 31 Ağustos Kırgızistan halkı için Bağımsızlık Günü değil, yeni sömürgeciler arasında ülkemizdeki nüfuz çatışmasının başladığı gündür.Zira siyasi, ekonomik ve askeri bağımsızlığın gerçek tezahürleri, sömürgeci güçlerle bağlantılı kalmaya devam etmektedir.

Bu nedenle Müslümanlar olarak bizim, sömürgecilikten kurtulmanın yolunun İslam'ımızda olduğunu idrak etmemiz gerekir. Bu yüzden bizim İslam'ı öğrenmemiz ve hızla onunla amel etmemiz gerekir; çünkü sadece o zaman 1924'te kaybettiğimiz bağımsızlığımızı tekrar kazanabiliriz.Bunun için Müslüman ülkelerin suni sınırları tanımaması ve ulus devletlerin şekli bağımsızlığına aldanmaması gerekir. Bu yüzden bugün, ihtilaflarımızı bir kenara bırakıp birleşmemiz gerekir.

İşte sadece o zaman Gazze, Doğu Türkistan, Rohingya, Sudan ve diğer yardımsız bırakılan bölgeleri terk eden yöneticileri muhasebe edebileceğiz. Ve işte o zaman önümüzde ve arkamızda koruyu olarak duracak olan Hilafet Devleti'ne geri döneceğiz ve böylece gerçek bağımsızlığımızı kazanacağız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Yersiz Beklentiler: Türkiye'nin İade Ettiği Bir Vaiz Özbekistan'da Yargılanıyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yersiz Beklentiler: Türkiye'nin İade Ettiği Bir Vaiz Özbekistan'da Yargılanıyor

Haber:

Taşkent'teki Oçtepa Ceza Mahkemesi, “Mübaşir Ahmed” müstear adıyla tanınan din adamı Alişer Tursunov’a karşı açılan ceza davasının duruşmalarına 19 Ağustos'ta başladı. Bu haberi, Özbekistan Yüksek Mahkemesi Basın Dairesi Başkanı Aziz Ubeydov ifade etti. İddianameye göre Tursunov, Özbek Ceza Kanunu'nun şu üç maddesi uyarınca suçlanmaktadır:

* Madde 156, İkinci Kısım- Milli şeref ve haysiyeti rencide eden, din veya ateist inançlar temelinde vatandaşların duygularını rencide eden, cinsiyet, ırk, etnisite veya din temelinde toplumun grupları arasında düşmanlık, taassup veya fitne yaratmak amacıyla işlenen kasıtlı fiiller...

* Madde 244-1, Üçüncü Kısım, “g” fıkrası- medya organlarını, iletişim ağlarını veya interneti kullanmak yoluyla kamu güvenliği ve kamu düzeni için tehdit teşkil eden materyallerin üretilmesi, depolanması, dağıtılması veya sunulması.

* Madde 244-3- Dini materyallerin yasadışı bir şekilde üretilmesi, depolanması, ithali veya dağıtımı.

Bu suçlamaların toplamı, uzun bir hapis cezasına maruz bırakacaktır.

Yorum:

Diğer birçok dini şahsiyetler gibi Mübaşir Ahmed’in de, Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev'in iktidara geldikten sonra yaptığı reform vaatlerinin samimiyetine inandığını belirtmekte fayda vardır. Bu yüzden 2017 yılında Azon.uz web sitesi, Azon FM online radyosu ve Azon TV online TV kanalını bünyesinde barındıran Azon New Media Group'u kurmuştur. Böylece Azon.uz portalı, ​​dini ve eğitim konularını ele alan önde gelen Özbek medya kuruluşu haline gelmişti.

Mübaşir Ahmed 2021 yılında, Özbekistan Din İşleri Komitesi'nin portalın yayın politikasına yönelik baskı yaptığını bildirmişti ancak komite bunu o dönemde aleni bir şekilde yalanlamıştı.Daha sonra Azon.uz çalışanlarına, mahkemenin Özbekistan'ın dış ilişkilerine zarar verebileceğini ileri sürdüğü dini materyallerin yayınlanması nedeniyle para cezası verildi!

Portalın Ağustos 2023'te kapanmasının ardından Mübaşir Ahmed, birçok din adamı gibi çalışmalarını sürdürmek için güvenli bir yer olarak gördüğü Türkiye'ye taşındı.Aynı yılın kasım ayında Azon Global adında yeni bir online portal başlattı.Ancak aynı yılın Aralık ayı sonunda Türk kolluk kuvvetleri Mübaşir Ahmed'i gözaltına aldı, onu bir sınır dışı merkezine yerleştirdi ve birkaç ay gözaltında tuttuktan sonra serbest bıraktı.

Son olarak Özbek güvenlik güçleri, bu yılın Şubat ayında Tursunov hakkında "aşırılıkçı, ayrılıkçı, köktendinci veya diğer yasaklı örgütler gibi dini örgütler kurmak, liderlik etmek veya katılmak" suçlamasıyla ceza davası açıldığını duyurdu.Mayıs ayında Türk istihbarat servisleri tarafından tekrar gözaltına alınan şahıs, bu kez hızla Özbekistan'a iade edildi.

Mübaşir Ahmet meselesi, İslam ülkelerinin başındaki yöneticilerle iş birliği yaparak güvenlik ve fırsatlar bulmayı uman günümüz aktivistleri için bir örnek teşkil etmektedir. Bu yöneticilerin, her türlü ahlaki sınırı kaybettikleri ve sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri söylenebilir. Bu yüzden şayet siyasi çıkarları söz konusuysa, Müslüman kardeşlerini teslim etme konusunda asla tereddüt etmeyeceklerdir. Bu yöneticilerin gerçekte kendilerinin yönetmedikleri, aksine büyük ölçüde onları iktidara getiren sömürgeci Batılıların kendilerine verdiği rolü oynadıkları gerçeğinden bahsetmiyorum bile.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Mansur

Devamını oku...

Yahudi Varlığının Katar’a Yönelik Saldırısı Allahu Teala’nın Şu Kavlinin Doğruluğunu Teyit Etmektedir: “Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudi Varlığının Katar’a Yönelik Saldırısı Allahu Teala’nın Şu Kavlinin Doğruluğunu Teyit Etmektedir

وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ
“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120]

Haber:

Siyonistlerin azgınlığının tırmanmasının ve devam etmesinin gölgesinde Yahudi varlığı, 10/9/2025 Salı günü, Gazze'deki soykırımı ve mübarek Filistin topraklarında devam eden tutuklama ve ihlalleri durdurmak için Hamas hareketini temsil eden müzakere heyetini hedef almaya cesaret etti ve saldırı, Katar'ın başkenti (Doha'nın) merkezinde gerçekleşti.

Yorum:

Bu askeri operasyon, diğer suikastlardan ve Müslüman ülkelere yönelik devam eden bombalamalardan ayrı olmayıp ihlal edilen ümmet için normalleşmenin veya ateşkesin Müslüman kanına dokunulmazlık sağladığı iddialarının asılsızlığını ortaya koymakta, dahası ister Körfez yöneticileri gibi sadakat sloganı atsınlar, isterse İran ve yandaşlarının yöneticileri gibi düşmanlık sloganı atsınlar Batı ajanlarının yönettiği her toprakta Müslüman kanının döküldüğünü teyit etmektedir.

Ey İslam ümmeti: Bakın işte Yahudi varlığı, (ümmet için ahlaksız medya uyuşturucuları üreterek yumuşak bir arabulucu kılığına bürünen ve Müslümanların paralarını Amerika'ya ve onun arkasındaki Yahudi varlığına hizmet etmek için kullanan) Katar'daki Hamas liderlerini öldürmek için kaçınılmaz bir operasyon gerçekleştirdiği gibi (terk ettiği ve hala kendi çıkarlarına göre kullandığı sahte bir direnişin ticaretini yapan) İran’da da onları hedef almaktadır; dolayısıyla bu rejimlerin ve vatancı varlıkların tamamı, Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere ihanet ettikleri gibi yine onların tamamı işgalle aynı sofrayı paylaşmaktadırlar. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَمْ مَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَBinasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi?” [Tevbe 109]

Bu tiran rejimlerin, onlarca yıldır ruhlarınızı tüketmek için medyaları, okulları ve üniversiteleri aracılığıyla kalplerinize sevgi ve kutsallık sembolleri aşılamaları ve sizlerin de onların Allah’ın emrine aykırı olan bayraklarını, sınırlarını ve anayasalarını korumanız, çıkarlarını onların dinlerinin ve ümmetlerinin önünde tutan Batı’ya hizmet etmekten başka bir şey değildir.

Şüphesiz bir kavim kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe Allah o kavmin halini değiştirmez; o halde kalbinizdeki ve zihninizdeki düşünceleri değiştirin ve gerçek değişim metodu üzere dini ikame etmek için ciddi ve muhlis bir şekilde çalışanlarla birlikte çalışın; işte o zaman Allah sizin halinizi değiştirecektir.

Ey izzetli ümmetin evlatları: Dünya hayatı karşılığında dinlerini satan yöneticilerden ve birliğinizi dağıtan ve düşmanınızı sizin üzerinize egemen kılan ulusal asabiyetlerden ve karton sınırlardan bir yardım beklemeyin. Şüphesiz yardım, sizin göğsünüze çöreklenmiş bu rejimleri reddedip kökünden söküp atmakla, bütün hain siyasi ortamı değiştirmekle ve Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmakla gelecektir; zira Raşidi Hilafet Devleti, bu dünya düzeninin milletlere zulüm ve tuğyanı tattırmasının yanı sıra onlara zilleti de tattırmasının, onları helak yurduna yerleştirmesinin ve insanları Allah’ın dışında şehvet ve arzularının kölesi haline getirmesinin ardından sahadaki fitne ve fesadı söküp atmak, sizleri “لا إله إلا الله محمد رسول الله” sancağı altında birleştirmek, topraklarınızı Yahudilerden, Haçlılardan ve onların kuyruklarından kurtarmak, yeryüzünde Allah’ın şeriatını tatbik etmek ve tüm dünya için bir rahmet olsun diye insanların İnsanların Rabbine ibadet etmesi için sahada İslam’ın somutlaştığı bir yürütme organıdır.

وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Hac 40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Seyf Marzuk – Yemen

Devamını oku...

Sina’daki Mısır Takviye Kuvvetleri Yahudilerle Koordinasyon ile Mübarek Toprakları Kurtarma Görevi Arasındadır

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sina’daki Mısır Takviye Kuvvetleri

Yahudilerle Koordinasyon ile Mübarek Toprakları Kurtarma Görevi Arasındadır

Son günlerde Mısır ordusu, Kuzey Sina'da geniş çaplı hareketliliklere tanık oldu ve medya raporları bunu, 1979'da Camp David Anlaşması'nın imzalanmasından bu yana en büyük askeri konuşlandırma olarak nitelendirdi; nitekim kaynaklar, Filistinlilerin Sina'ya toplu şekilde sürülmesini önlemek amacıyla gerçekleştirilen bu adımda yaklaşık 40.000 asker ve yüzlerce zırhlı araç ve askeri teçhizatın kullanıldığını belirtiyorlar.Öte yandan İbranice kaynaklar, bu konuşlandırmanın, meşum antlaşmadan kaynaklanan güvenlik anlaşmaları çerçevesinde, gaspçı varlıkla tam bir koordinasyon içinde gerçekleştirildiğini vurguladılar.

Burada şöyle bir soru akla geliyor: Camp David'in çatısı altında ve Yahudilerin gözleri önünde gerçekleşmesi durumunda bu konuşlandırmanın şerî hükmü nedir? Ve bu askeri yığınağın şerî vacibi nedir?

Anlaşma, Sina'nın, sınırlı sayıda kuvvet dışında silahsızlandırılmış bir bölge olmasını, uluslararası gözlem güçlerinin varlığını ve Mısır ordusunun kendi topraklarındaki hareketini kısıtlayan güvenlik düzenlemelerini öngörmektedir. En tehlikelisi ise Yahudi varlığını tanıması ve Mısır'ı onunla kalıcı barış yapmaya mecbur kılması olmuştur. Tek başına bu bile anlaşmanın şer'an batıl olması için yeterlidir; çünkü Müslümanların topraklarında bir düşmana ve işgalciye meşruiyet vermek nasıl şer'an caiz olabilir ki? Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاًAllah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141] Kurtubi şöyle demiştir: “Bu ayet, kafirlere Müslümanların otoritesinden herhangi bir şey vermenin haram olmasının aslıdır.” Dolayısıyla Camp David Anlaşması, kafirlere, yetki, tanıma ve Filistin toprakları üzerinde sözde bir hak vermektedir.

Mevcut askeri konuşlandırma, anlaşma dışında veya bağımsız bir egemenlik kararı çerçevesinde değil, İbrani medyasının da itiraf ettiği gibi Yahudi varlığıyla koordineli olarak gerçekleştirilmiştir. Bu ise işin şu hakikatini ortaya koymaktadır: Bu güçlerin amacı, mübarek toprağı kurtarmak veya Yahudilerle savaşmak değildir, aksine sınırları kontrol etmek, Yahudi varlığının güvenliğini mücahitlerin veya silahların olası akınlarından korumak ve rejimin güvenliğini tehdit edebilecek olmasından dolayı Filistinlilerin Mısır'a tehcirini önlemektir; dolayısıyla bu kuvvetler, Filistinlilere yardım etmek veya İslam toprağını kurtarmaya çalışmak için orada değillerdir. Aslında bu askeri yığınaklar, anlaşma ile bağlantılı güvenlik sisteminin bir parçasıdır, yoksa Allah yolunda cihat etmek için hazırlanmış bir ordu değildir.

Müslüman ülkelerin orduları, özellikle de Kinane ordusu, Allah'ın kendilerine dine yardım etmelerini ve Müslümanların koruluğunu savunmalarını farz kıldığı güç ve kuvvet ehlidirler. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75] İbn Kesir, bu ayetin “mazlumları kafirlerin elinden kurtarmak için onlarla savaşmanın vacip olduğunun delili" olduğunu söylüyor.Bugün Filistin halkı, şeriatın kendilerine yardım etmemizi vacip kıldığı mazlumlar-zavallılar olduğuna dair en doğru örnektir; ancak Mısır ordusunun Camp David anlaşması kapsamında ve işgalciyle koordineli olarak seferber olması, Amerika'nın 1970'lerden beri Mısır ve ordusunu bağladığı zincirlerin daha da sıkılaştırılmasından ve ordunun gücünü, Yahudileri tehdit etmekten ziyade onların güvenliğini korumak için bir araca dönüştürmesinden başka bir şey değildir.

Bu asker ve tanklardan oluşan yığınağın görevi, sadece doğu Sina'ya değil, aksine sınırları aşarak Gazze ve tüm mübarek topraklara doğru harekete geçerek, gaspçı Yahudi varlığını kökünden söküp atmak olmalıdır. Çünkü mübarek toprak, gasp edilmiş İslam toprağı olup onun kurtarılması Müslümanların üzerine farz-ı ayn'dır. İmam Nevevi, Sahih-i Muslim'in şerhinde şöyle demiştir: “Kâfirler Müslümanlara ait bir beldeye girdiğinde, cihad bu beldenin halkının ve tüm herkesi kapsayıncaya kadar onlara yakın olanların üzerine farz-ı ayn'dır.” Bakın işte düşman tüm Filistin'i işgal etmiş olup Gazze'deki halkı öldürmeye ve aç bırakmaya devam etmektedir. Hangi farz, bundan daha büyük olabilir?Şeyhülislam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Düşman İslam beldesine girdiğinde, şüphesiz düşmanı püskürtmek en yakın olanın üzerine vaciptir.” Dolayısıyla Mısır, Filistin'e yakın-komşu olmasından dolayı bu vacibi yerine getirme konusunda daha öncelikli insanlardır.

Bu hareketlenmelerin gayesi, Gazze halkına yardım etmek veya Filistin'i kurtarmak değildir, aksine tehcirin gerçekleşmesi halinde rejimi halkın olası öfkesinden korumak ve aynı zamanda Yahudilere, sınırların güvende olduğunun ve Mısır'ın cihat ya da silah için bir kapı açmayacağının garantisini vermektir. Böylece Mısır ordusu, Amerika'nın Camp David'de öngördüğü şekilde görevini sürdürmeye ve Yahudi varlığını ortadan kaldırmak için değil onun güvenliğini korumak için vurucu bir güç olmaya devam etmektedir.

Mısır ordusundaki her asker ve her komutanın, Camp David anlaşmasının şer'an batıl olduğunu ve ona bağlı kalmanın caiz olmadığını bilmesi gerekir; çünkü bu anlaşma, cihad farzını iptal etmekte ve gaspçı varlığa meşruiyet kazandırmaktadır. Yahudilerle güvenlik koordinasyonu kurmak, şer'an haram olduğu gibi Allah'a, Rasulü'ne ve müminlere de bir ihanettir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْİçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.” [Maide 51] Taberi şöyle demiştir: “Yani Müslümanların aleyhine onlara yardım eden ve onları destekleyen kimse, hüküm ve bağlılık konusunda onlardandır demektir.” O halde nasıl olur da güvenlik olarak onlarla işbirliği yapıp Mısır sınırları onlar için bir kale haline getirilebilir?

Bu takviye kuvvetlerinin Camp David şemsiyesi altında ve Yahudi varlığıyla koordineli olarak kaldıkları sürece, şer'an hiçbir kıymeti olmadığı gibi ve ümmet için Rabbinin huzurunda bir mazerette olmaz. Aksine bu, batıl bir anlaşmaya bağımlılığın devam ettiğini ve şerî bir vacibi yerine getirme fırsatının kaçırıldığını teyit etmektedir.

Ey Kinane halkı: Allah yolundaki ribatınız (düşman saldırılarını önlemek veya sınır boylarında nöbet tutmak), Yahudilerin sınırlarını korumak veya onların varlığını güvence altına almak değildir; aksine sizin gerçek ribatınız, tüm Filistin'i kurtarmak ve onu Yahudilerin pisliklerinden temizlemek için İslam'ın geçitlerinde olmanızdır; dahası gerçek ribatınız, meydanlarda olmanız ve ordu içerisindeki evlatlarınızdan, mübarek toprağın halkına yardım etmesini, İslam toprağını kurtarmasını, sömürgecinin kölesi olan aşağılık ve utanç verici yöneticilere itaat etmeyi reddetmesini, dahası onları kökünden söküp atarak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti'ni kurmasını talep etmenizdir.

Ey askerler ve subaylar: Sizler ümmetin gücü ve kuvvetisiniz; yarın Allah sizlere, Gazze halkının kanı ve Allah'ın en aşağılık yaratıkları tarafından kirletilen İsra toprakları hakkında hesap soracaktır.Bu yüzden ya Allah'ın askerleri olacaksınız ya da tarih sizi, düşmanla batıl bir anlaşma imzalayarak zafer fırsatlarını heba edenler olarak kaydedecektir.

Ey Kinane askerleri: Sizler sadece askeri bir oluşumun bireyleri değilsiniz; aksine sizler, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmetinin bir parçasısınız; bu yüzden sizin, harekete geçmesi gereken bir öncü, çekilmesi gereken bir kılıç ve Gazze'de ve tüm Filistin'deki mazlumları savunmak için harekete geçmesi gereken bir destek olmanız gerekir. Zira oradaki kardeşleriniz katlediliyor, kuşatılıyor ve yok ediliyor ve siz onlara herhangi bir ordudan daha yakınsınız ve eğer isterseniz zincirleri kırmaya daha muktedirsiniz. Ellerinizi bağlayan emirler sizleri aldatmasın ve ruhsuz bir savaş akidesiyle fitneye düşürülmeyin; oysa gerçek bir savaş akidesi, Kur'an'dan kaynaklanan bir akidedir; dolayısıyla İslam'da bu ordular, rejimleri korumak veya aşağılık anlaşmaları savunmak için değildir, aksine ümmeti korumak, İslam'ın risaletini dünyaya taşımak, Müslümanların beldelerini savunmak ve Müslümanların düşmanlarının kalplerine korku salmak için oluşturulmuştur.

Ey Kinane askerleri: Artık sizlerin, gözlerinizin önünde yok edilen dininize, ailelerinize ve kardeşlerinize yardım etmenizin zamanı gelmedi mi?

Artık sizlerin, Mescid-i Aksa kirletilirken ve Gazze'deki çocuklar füzelerle parça parça edilirken kalplerinizin kıskançlıkla dolmasının zamanı gelmedi mi? Artık ruhlarınızın, sadece sömürgecinin çıkarlarını temsil eden hain rejimlerin talimatlarının zincirlerinden kurtulmasının zamanı gelmedi mi?

Bizler sizlere bireyler olarak değil, her biriniz kalbinde bir değişim tohumu taşıyan potansiyel kahramanlar olarak hitap ediyoruz.

İslam toprağını işgal eden gaspçı varlığı korumak için sizleri kullananın, sizleri sınırlara inanmaya sevk edenin, sizin Gazze’yi desteklemenizi engelleyenin, sizin katliamlara karşı sessiz kalmanızı emredenin ve Allah’ın sizlere yüklediği farzı yerini getirmekten sizleri mahrum bırakanın kim olduğuna dair gerçeği görmek için gözlerinizi açın? Şüphesiz o, düşmanla koordinasyon kuran, katliama karşı sessiz kalan, dahası Filistin'deki halkınızın kuşatılmasına ortak olan bir rejimdir.

Sizler, bu denklemi bozmaya, durumu tersine çevirmeye ve kardeşlerinize yardım etmeye muktedirsiniz.

Sadece sizin harekete geçmeniz, Allah için çıkmanız ve Amerika'nın veya Siyonist ittifakın rızasını değil de Allah'ın rızasını en yüce bir emir haline getirmeniz yeterlidir. Hatta şunu söylemeniz bile yeterlidir: İhanet etmeyeceğiz, sessiz kalmayacağız ve aşağılık geçitlerin, utanç verici anlaşmanın ve sömürgecinin çizdiği sınırların bekçisi olmayacağız.

Sizin rol modeliniz, darbe liderleri ve Camp David Anlaşmaları değil, Sa’d bin Ebi Vakkas ve Allah'ın keskin kılıcı Halib bin Velid olsun. Boyunlarınızda bir emanet olan silahlarınızı, sadece Allah'ın ve ümmetin düşmanlarına karşı doğrultun.

Gazze bugün sizlere çağrıda bulunmuyor... İcabet edecek olan var mı?

Kudüs bugün sizlere haykırıyor... Yardım edecek olan var mı?

Ümmet sizlerden, utançla değil, gururla tarihe geçecek bir tavır almanızı bekliyor.

Ey Kinane askerleri, artık şunu yapmanızın zamanı gelmiştir; ya değişimin adamları, zaferin mimarları ve İslam sancağının taşıyıcıları olacaksınız, ya da tarih sizleri ihanet sayfalarına kaydedecektir.

Allah’ım tebliğ ettik… Allah’ım Sen şahit ol.

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ

Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.” [Tevbe 14]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Mahmud El-Leysî - Mısır

Devamını oku...

Katar'da Hamas Heyetine Baskın!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Katar'da Hamas Heyetine Baskın!

Haber:

Yahudi varlığı, Doha'da Hamas heyetini hedef alan bir saldırı düzenledi. Yahudi varlığı yetkilisi, Tel Aviv'in Katar'da Hamas'a yönelik saldırıyı Washington'a bildirdiğini ve onun tam destek verdiğini belirtti.

Yorum:

Yahudi varlığının Filistin dışındaki bir Hamas siyasi heyetini hedef alması, onun kibrinin bir başka kanıtıdır; zira Yahudi varlığı, Müslümanların başındaki yöneticilerin, yazı yazılan mürekkebe bile değmeyen kınama açıklamaları dışında harekete geçmeyeceklerini biliyor.

Hamas'taki kardeşlerimiz ve Filistin'i önemseyen herkes aşağıdakiler için çalışmalıdırlar:

Birincisi: Katar, Mısır, Türkiye ve diğer rejimlerle ilişkileri koparmak; zira bu ülkelerin hiçbiri İslam’ın ve Filistin’in iyiliğini istemiyorlar.

İkincisi: Sömürgeci kâfir Batı'nın çözümlerinden beri olduklarını ilan etmek; zira onlar, İslam'ın ve Filistin'in gerçek düşmanıdırlar.

Üçüncüsü: Müslüman ordularına hitap ederek onlara açıkça, Yahudi varlığını kökünden söküp atmak ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için derhal harekete geçmeleri çağrısında bulunmak.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Cabir Ebu Hatır

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER