Çarşamba, 16 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İşgalinin 76. Yıldönümünde Doğu Türkistan, İslam Ümmetinden Yardım İstiyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İşgalinin 76. Yıldönümünde Doğu Türkistan, İslam Ümmetinden Yardım İstiyor!

Haber:

1 Ekim, Çin'in Doğu Türkistan'ı işgalinin 76. yıldönümüdür.

Yorum:

Çin, 1949 yılında Doğu Türkistan'ı işgal etti ve o zamandan beri, terörle mücadele kapsamında olduğunu iddia ettiği suçları kınayan ve ortaya çıkaran binlerce sızdırılmış belgeye göre, Doğu Türkistan halkına karşı en iğrenç suçları işledi.

Çin, Uygurları gözaltına aldığı kamplar hazırlamış ve bunların rehabilitasyon, eğitim ve terörle mücadele kampları olduğunu iddia etmiştir.Ama bunlar, Türkistan halkının İslam kültüründen koparıldığı, ateizm ve komünizm kültürünün aşılandığı kamplardır. Dolayısıyla Çin, bu halkı ateist Çin'in bir parçası haline getirmek ve İslam'la mücadele etmek için çalışıyor.

Doğu Türkistan'da, bu uzun on yıllar boyunca Müslümanlar, kadınların tutuklanması, başörtülerinin çıkarılması, kadınlara saldırı ve tecavüz, zorla kürtaj ve kocalarından ve çocuklarından mahrum bırakılma gibi zulümlere maruz kalmışlardır.Çocuklar da, kendilerini ailelerinden mahrum bırakmayı, beyinlerini yıkamayı ve Çin'in ateist komünist kültürüyle aşılayarak rehabilite etmeyi amaçlayan Çin'in suçlarından kurtulamamıştır. Dolayısıyla Çin, gelmekte olan Müslüman nesli öldürüp onları İslam'la veya Müslümanlarla hiçbir bağı olmayan ateistlere dönüştürmeye çalışmaktadır.

Çin Komünist Partisi'nin “sosyalizmle uyumlu Çin İslam’ı” sloganı altında yürüttüğü kapsamlı planın bir parçası konumunda gelen yeni bir adımda, alimler ve vaizler tutuklanmış, Kur'an'lar yakılmış, camiler yıkılıp barlara ve gece kulüplerine dönüştürülmüştür. Ayrıca kamuya açık yerlerden Arapça kelimeler ve dini sembolleri de silmişlerdir.

On yıllardır direnen ve teslim olmayı reddeden bir halkın kimliğini ortadan kaldırmak için amansız bir şekilde çalışan Çin, Doğu Türkistan'ın evlatlarına zulmetme yöntemlerini iki katına çıkarmış ve onların İslam'dan dönmeleri için kullandığı işkence yöntemlerinde ustalaşmıştır.Karşılaştıkları şeylere rağmen bu halk, akide, sabır ve iman silahıyla bunlara karşı koymuştur. Bu halk, Kur'an'ları yakılan ancak evlatlarının kalpleri Kur'an'la dolu olan ve onu ezberleyen bir halktır.Avuçlarında her türlü zulüm ve baskıyla yanan kor bir ateşi tutar gibi dinlerine sımsıkı sarılan bu halk, yardım etmeleri ve kendilerini bu vahşi ejderhanın pençesinden kurtarmaları için İslam ümmetine haykırmaktadır. Peki kim icabet edecek ?

76. yıldönümünde, Uluslararası Doğu Türkistan Örgütleri Birliği, diğer 17 örgütle işbirliği içinde, işgal ve etnik temizliği şiddetle kınamak ve Çinli işgalciye karşı olduklarını vurgulamak amacıyla İstanbul'daki Çin konsolosluğu önünde kitlesel bir protesto gösterisi düzenlemiştir.Peki bu tür gösteriler, bu sessiz soykırıma bir son verecek mi?Ayrıca Çin, gösteriler veya ürün boykotlarından dolayı Türkistan halkının üzerinden elini çekecek mi?

Doğu Türkistan'da yaşananlar, “Rabbim Allah'tır” diyen bir halkın sessizce soykırıma uğramasıdır; bir de bu soykırıma, Gazze, Myanmar, Keşmir ve diğer Müslüman ülkelerde yaşananlar eklenmelidir.Bu, alçakların sofralarında yetimler gibi olan evlatları için ağlayanı olmayan ve dünyanın gözleri önünde İslam ümmetinin soğukkanlılıkla maruz kaldığı bir soykırımı anlatmaktadır.

Peki İslam ümmetinin evlatları, dinlerinin ve medeniyetlerinin kafir Batı ve avenelerinin hedefinde olduğunu fark etmeyecekler mi?Bunun Kafir Batı medeniyetinin, İslam medeniyetini yok etmek ve onu öldürmek için çaresizce çabaladığı medeniyetler savaşı olduğunu idrak etmeyecekler mi? Ey Allah'tan başka ilahın olmadığına ve Muhammed'in Onun Rasulü olduğuna şahitlik eden ümmetin muhlis evlatları, sizler neredesiniz?Bu insanlar, gecelerini gündüzlerine katarak dininize komplo kurup onunla savaşırlarken, sizler neredesiniz?!Allah'ın dini için kıskançlık ne zaman damarlarınızda kaynayacak ve Allah'ın dinini yardım etmek, onun bayrağını dalgalandırmak ve onun düşmanlarından intikam almak için tek bir adam gibi ne zaman ayağa kalkacaksınız?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Zinet es-Sâmit

Devamını oku...

İslam Sayesinde Sudan Halkı Tek Bir Potada Eritilmiş Ve İslam Devleti'nin Çatısı Altında Onurlu ve Adil Bir Hayat Yaşamışlardır

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İslam Sayesinde Sudan Halkı Tek Bir Potada Eritilmiş
Ve İslam Devleti'nin Çatısı Altında Onurlu ve Adil Bir Hayat Yaşamışlardır

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun 2024 yılı göstergelerine göre Sudan'ın nüfusu 49,4 milyondur ve nüfusun %96'sı Müslümanlardan oluşmakta olup Sudan'da küçük bir Hıristiyan topluluğu ve putperest dinlerini takip eden bireyler de yaşamaktadır. Sudan toplumu, 500'den fazla etnik gruptan oluşan Arap, Afrika ve Nubya kökenli kabilelerden oluşmaktadır; Araplar, nüfusun %70'ini oluşturan baskın etnik grup olup bunun yanı sıra Bejalar, Nubyalılar, Falata, Jabarta, Fur, Masalit ve benzerleri diğer gibi etnik gruplar da bulunmaktadır.Nitekim sömürgeciler bu çeşitliliği ve farklılığı, çatışmaları ve iç savaşları körüklemek için istismar etmişler ve planlarını uygulamak için kullanmışlardır; bu planlarının başında, özerklik, kendi kaderini tayin hakkı ve küçük etnik grupların hakları gibi temaları kullanarak Sudan'ı küçük devletçiklere bölmek gelmektedir; böylece kuzey güneyden ayrılmış ve şimdi de Darfur'un ayrılması konuşulmaktadır. Burada biz, Sudan toplumunun bileşenlerinin kökenlerine ve ayrıntılarına girme amacında olmadığımız gibi Sudan'ı parçalama mekanizması ve aşamaları hakkında konuşmayacağız; aksine burada bizim amacımız, bu farklı bileşenleri sadece İslam'ın tek bir potada eritebileceğini ve sadece Hilafet Devleti'nin onlara gözetim ve tabiiyet temelinde muamele etmeye ve onlar için adalet, eşitlik ve onurlu bir yaşam sağlamaya muktedir olduğunu açıklamaktır.

İslam'ın hükümleri, farklı, dahası savaşan halkları ve kabileleri bir araya getirerek onların kelimelerini birleştirmiş, saflarını eşit hale getirmiş ve onlardan gelişmiş bir ümmet ortaya çıkarmıştır; böylece onlar, tek bir Allah'a ibadet etmişler, tek bir kıbleye yönelmişler, (sayıca) onlardan en azı (bile) onların zimmetleri uğrunda koşmuş ve onlardan biri de, kanını dökmesinin ardından kendi kanını kardeşine feda etmiştir. Zira İslam, insanlar arasında ırk, renk veya cinsiyet temelinde bir ayrım yapmaz, aksine bakışını, insan olması bakımından insana odaklar; zira İslam nazarında insanlar eşit olup aralarındaki ayrım ise şekillerine, cinsiyetlerine veya ırklarına değil, onların amellerine dayanmaktadır ve aralarındaki üstünlüğün kriteri ise takva ve hayatlarında Allah'ın emirlerine ve yasaklarına bağlılıklarının boyutudur. Irk, renk ve cinsiyet gibi insanlar arasındaki farklılık hususuna gelince; bunlar, doğaldır ve Allah'ın ayetlerinden ve O'nun kudretinin alametlerindendir; dolayısıyla bunlara, olumsuzluk ve üstünlük bakışıyla bakılmaz. Nitekim Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” [Hucurat 13] Cabir İbn Abdullah Radıyallahu Anh’tan, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: يَا أَيُّهَا النَّاسُ، أَلَا إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ، وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ، أَلَا لَا فَضْلَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى أَعْجَمِيٍّ، وَلَا لِعَجَمِيٍّ عَلَى عَرَبِيٍّ، وَلَا لِأَحْمَرَ عَلَى أَسْوَدَ، وَلَا أَسْوَدَ عَلَى أَحْمَرَ إِلَّا بِالتَّقْوَى. أَبَلَّغْتُ؟ قَالُوا: بَلَّغَ رَسُولُ اللهِ. قَالَ: لِيُبَلِّغْ الشَّاهِدُ الْغَائِبَEy insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Beyaz derili olanın siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, siyah derili olanın da beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takva iledir. Sallallahu Aleyhi ve Sellem, tebliğ ettim mi? diye sordu. Oradakiler, Allah’ın Rasulü tebliğ etti dediler. Bunun üzerine Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bunları, burada bulunan bulunmayana tebliğ etsin.

İslam, insanı insana bağlasın diye uygun sahih bir bağ belirlemiştir ki bu bağ, kendisinden insanın tüm hayatındaki sorunlara çözüm getiren ve tek bir toplumdaki bireylerin ilişkilerini düzenleyen bir nizamın kaynaklandığı akide bağıdır; dikkat edin bu, İslam akidesi bağı olup vatancılık, milliyetçilik veya cahiliye kabileciliği ve asabiyeti bağı değildir; zira bu konuda Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: دَعُوهَا فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ Onu (milliyetçiliği) terk edin çünkü o kokuşmuştur.” Bu bağ sayesinde Suheyb er-Rumi, Bilal Habeşi, Selman-ı Farisi ve Ebu Bekir Arabi el-Kureyşi kardeş oldukları gibi bu bağ sayesinde İslam, birbirleriyle savaşan ve birbirlerine kin ve nefret besleyen Evs ve Hazrec kabilelerinin arasını birleştirmiştir; böylece onlar, birbirlerine sevgi besleyen kardeşlere dönüştüler, dinin Ensarları oldular ve Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e nusret verme ve İslam Devleti'ni kurma şerefine nail oldular. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌSen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” [Enfal 63]

İslam'ın teşrî/yasamayla ilgili getirdiği bu hükümlerin, Hilafet Devleti'nde uygulanması garanti altına alınmış olup Hilafet Devleti'nde, bugün olduğu gibi azınlık veya çoğunluk nitelendirmesi yoktur. Zira İslam, kendi sistemi uyarınca yönetilen topluma, mezhep veya cinsiyete bakılmaksızın sadece insan olarak bakar ve İslam Devleti'nde sadece tabiiyet, yani devlette ikamet etme ve ona bağlılığı şart koşulur. Dolayısıyla Hilafet Devleti, tüm insanlara sadece insan olarak bakar ve tabiiyet taşıdıkları sürece onları tebaası olarak kabul eder ve İslam Devleti'nin iç politikası, ister Müslüman olsun ister gayrimüslim olsun tabiiyet taşıyan herkese, İslam şeriatını uygular. Dolayısıyla da tabiiyet taşıyan herkes, ister Müslüman isterse gayrimüslim olsun İslam Devleti'nin tebaasıdır ve şeriata göre onların devlet üzerinde hakları olduğu gibi onların da devlete karşı hak ve yükümlülükleri vardır; böylece devlet, Müslüman ve gayrimüslim arasında bir ayrımı yapmaksızın, onların himayesinden, korunmasından, mallarının ve namuslarının korunmasından, güvenlik, geçim, refah, adalet ve huzurun sağlanmasından sorumludur; yani hepsi, bir tarağın dişleri gibi devlet önünde eşittir.

Nitekim İslam, zimmet ehli için de birtakım hükümler getirmiştir ki bunlardan bazıları şunlardır; zimmet ehli, dinleri hakkında fitneye düşürülmezler, İslam'a girmeye zorlanmazlar, aksine inandıkları, ibadet ettikleri ve yedikleri şey üzere bırakılırlar, aralarındaki evlilik ve boşanma meseleleri kendi dinlerine göre fasledilir, cihat ve zekat gibi Müslümanların mükellef oldukları hiçbir şeyden mükellef tutulmazlar, savaşmaya zorlanmazlar ancak onlardan Müslümanların ordusunun içerisinde savaşmak isteyen kimsenin kendi tercihiyle savaşması caizdir ve bu zimmiler, Allahu Teala'nın şu kavlinden dolayı cizye öderler ve bu para miktarı, ödeme gücü olan baliğ erkeklerden alınır: حَتّٰى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ Elleriyle cizye verinceye kadar.” [Tevbe 29] Burada el, güçten kinaye olup kadınlardan ve çocuklardan (cizye) alınmaz; eğer zimmi fakirleşirse, cizye ondan düşer ve devlet onun masraflarını Beytu’l Mâl’den karşılar. Yani zimmet ehline güzel bir şekilde muamele edilir ve onlara, yönetici ve kâdının önünde, işlerin gözetilmesinde, muamelatların ve ukubatların uygulanmasında, herhangi bir ayrım olmaksızın Müslümanlara bakıldığı gibi bakılır ve Müslümanların boyun eğdiği gibi onlar da İslam'ın hükümlerine boyun eğerler; zira onlar İslam Devleti'nin tebaası olup diğer tebaalar gibi onlarında tabiiyet hakkı, korunma hakkı, geçiminin sağlanması hakkı, iyi muamele hakkı, nezaket ve şefkat hakkı vardır ve adalet konusunda Müslümanların lehine olan onların da lehinedir ve adalet konusunda Müslümanların aleyhine olan onların da aleyhinedir. Yani Müslümanlara karşı adaletli olmak vacip olduğu gibi onlara karşı adaletli olmak da vaciptir. Kadın olsun erkek olsun veya Müslüman olsun gayrimüslim olsun tabiiyet taşıyan ve yeterliliğe sahip olan herkes, herhangi bir daire veya idarenin müdürü olarak atanabilir ve orada görevli olabilir; ayrıca zimmet ehli, yöneticilerin zulmü veya İslam’ın hükümlerinin kötü uygulanması hakkında şikayette bulunmak için ümmet meclisinde bulunabilirler.

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İslam Devleti'ni kurmasından bu yana İslam devletinin tarihine baktığımızda, gayrimüslimlerin İslam'ın yönetiminin gölgesinde izzetli ve onurlu bir şekilde yaşadıklarını görürüz. Çünkü İslam'ın yönetimi onlara tabiiyet ve gözetim açısından bakmakta olup İslam Devleti'nin altında birinci veya ikinci derece tabiiyet diye bir şey yoktur. Zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine-i Münevvere'de kurduğu ilk İslam Devleti kurulduğu anda bir çeşitlilik egemendi; çünkü İslam Devleti'nde muhacirler ve ensarlar olduğu gibi tebaası arasında Araplar, Araplar olmayanlar, Müslümanlar ve gayrimüslimler de vardı. Daha sonra İslam Devleti Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hayatta olduğu dönemde tüm Arap Yarımadasını kapsayacak şekilde genişledi, Raşid Halifeler ile onlardan sonra gelen Emeviler, Abbasiler ve Osmanlı dönemlerinde genişlemeye devam etti. Böylece çeşitlilik daha arttı; zira kabilelerden ve halklardan insanlar İslam'a girdiler ve Arap Yarımadasında bilinmeyen birçok dinin mensupları onun otoritesine boyun eğdiler ama ırk, renk, dil, kültür ve din farklılıklarına rağmen onların arasındaki ilişki ve devletle olan ilişkileri, genellikle uyum, anlaşma ve hüsnü muaşeret ilişkisiydi. Tarih kitaplarında da belgelendiği gibi İslam Devleti'nin zimmilere karşı gösterdiği birçok iyilik tanıklıkları vardır; örneğin Amr ibn Âs'ın Kıptilerle olan kıssası gibi; nitekim iyiliğin bir sonucu olarak onlar, İslam Devleti'nde yaşamayı tercih ettiler ve oraya sığındılar. Dahası kendi ciltlerinden olanlara karşı İslam Devleti'nin yanında yer aldılar; zira Haçlı Seferleri sırasında Doğu'daki Hıristiyanlar, Haçlıların onları kazanmaya ve İslam Devleti’ne karşı kışkırtmaya çalışmasına rağmen Müslümanların yanında yer aldılar ve Haçlılara karşı Müslümanlar birlikte savaştılar. Öyle ki Haçlılar, Müslümanları yenmek için güvendikleri kartlardan birini kaybetmiş oldular.

Buradan da ortaya çıkmaktadır ki; ırklarındaki ve dinlerindeki farklılıklara rağmen Sudan halkını, daha önce erittiği gibi tek bir potada eritme gücüne sahip olan sadece İslam’dır. Dr. Salah İbrahim İsa, “İslam’ın Sudan’a Girişi ve İnançların Düzeltilmesi Üzerindeki Etkisi” adlı kitabında şöyle diyor: “Bugün coğrafi olarak bilinen Sudan, Müslümanların girmesinden önce siyasi, kültürel veya dini açıdan tek bir varlık oluşturmuyordu; zira çeşitli etnik gruplar ve milletler ve farklı inançlardan oluşuyordu. Nubyalıların bulundukları Kuzeyde, Ortodoks Hristiyanlık bir din olarak yayılmıştı ve Nubya dili, farklı lehçeleriyle siyaset, kültür ve konuşma dilini oluşturuyordu. Doğu'da ise, Beja kabileleri yaşıyordu; bu kabileler, (Nuh'un oğlu Hâm'a nispet edilen) koruyucu kabilelerdi ve kendilerine özgü bir dili, ayrı bir kültürü ve kuzeydekinden farklı bir inancı vardı. Nitekim güneye doğru yöneldiğimizde, kendine özgü özellikleri, dilleri ve putperest inançları ile Zenci kabilelerinin olduğunu görüyoruz. Batı'da da durum aynıydı. Müslümanların Sudan'a gelmesi, bu bölgenin kimliğinde büyük bir değişime yol açarak dini ve kültürel özelliklerini değiştirdi ve İslam, bölgedeki çoğu halk arasında baskın bir din haline geldi. Kur’an dili, onların arasında ortak bir payda haline geldi. Böylece aralarında dini, siyasi ve içtimai düzeyde bir birlik oluştu; zira 652 yılında Müslümanlar ve Nubyalılar arasında göç için Bakt anlaşmasının ardından Müslümanlar gruplar ve bireysel olarak Sudan'a göç etmeye başladılar, beraberlerinde İslam'ı ve Arapça dilini de taşıdılar, mera ve ticaret arayışında olan Müslümanlar ülkenin yerli halkıyla kaynaştılar ve bölgede belirgin bir iz bıraktılar; zira bölge halkı, Hristiyanlık veya putperestlikten İslam'a geçti ve böylece Müslümanlar sayesinde bozuk inançlardan tevhid inancına, acem dillerinden Arapçaya geçtiler.” Bu da Hilafetin, herhangi bir ayrımcılık veya ayrım yapılmaksızın devletin tebaaları olarak onlara, onurlu bir yaşam, adalet ve istikrarı sağlamayı garanti eden siyasi bir sistem olduğunu ortaya koymaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Munasıra

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 01/10/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 01/10/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

◾️ "Söz Değil, İcraat Bekliyoruz!" Dedik
◾️ Sumud, 57 Ülkenin Acziyetini Göstermiştir
◾️ Trump'ın Gazze Planı

H. 08 Rabiu'l Sani 1447 - M. 01 Ekim 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

◾️"Söz Değil, İcraat Bekliyoruz!" Dedik
◾️Sumud, 57 Ülkenin Acziyetini Göstermiştir
◾️Trump'ın Gazze Planı

Devamını oku...

Trump’ın Planı Barbarca Bir Askeri İşgaldir ve Bu Planı Onaylayan Yöneticilerin Derhal Değiştirilmesi Elzemdir

Gazze’de iki yıldır süren soykırım savaşının gölgesinde, ABD Başkanı Donald Trump, 29 Eylül Pazartesi günü Beyaz Saray’da, cani Binyamin Netanyahu ile kameraların karşısına geçti. Düzenlenen ortak basın toplantısında, Trump Gazze’deki savaşı bitirmeyi ve Orta Doğu’ya sözde bir ‘kalıcı barış’ getirmeyi amaçlayan ayrıntılı bir planı açıkladı. Trump, düzenlenen basın toplantısında, “Bugün sadece Gazze için değil, Filistin meselesi için kapsamlı bir çözüm üzerinde çalışıyoruz.” dedi. Planının en öne çıkan maddeleri arasında, ‘Gazze Şeridi üzerinde Barış Konseyi adında yeni bir uluslararası denetim organının kurulması’ girişimi yer alıyor. Hatta daha da ileri giderek, ‘Bu konseye bizzat Gazze’de, Tony Blair ile birlikte ben başkanlık edeceğim’ dedi. “Arap ve Müslüman ortaklarımız Gazze için sorumluluk almaya hazır’ diyerek onları da bu plana dahil etti ve son olarak “Finansman şart, herkes için daha güvenli bir gelecek kuracağız” diyerek maliyeti de onlara yükleyeceğinin sinyalini verdi.

Dün itibarıyla, Katar, Ürdün, BAE, Endonezya, Pakistan, Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır dışişleri bakanları ortak bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Başkan Trump’ın Gazze’deki savaşı sonlandırmaya yönelik samimi gayretlerinin memnuniyetle karşılandığı belirtildi. Açıklamada bakanlar, anlaşmayı tamamlamak ve uygulanmasını garanti altına almak için Amerika ve ilgili taraflarla pozitif ve yapıcı bir şekilde işbirliği yapmaya hazır olduklarını teyit ettiler. Ayrıca, Trump’ın barışa bir yol bulma yeteneğine güvendiklerini vurguladılar ve bu bağlamda Trump’ın savaşı sona erdirmeyi içeren önerisini memnuniyetle karşıladıklarını belirttiler.

Aslında Trump’ın bu planı, Amerika’nın Yahudi varlığını bölgede kalıcı kılmak ve Filistin davasını tasfiye etmek için çalıştığı sömürgeci projelerinden sadece biridir. Trump’ın bu planı Batı’nın geçmişte sunduğu tüm diğer çözüm projelerini andırıyor. On yıllar boyunca Yahudi varlığının daha da genişlemesi ve Filistin halkına yönelik katliam, yıkım ve tehcir saldırganlığının aralıksız devam etmesi aradaki tek farktır. Yöneticilerin ihaneti ve iki devletli çözüm denilen şey de, Yahudi varlığını tanımayı ve onun güvenliğini ve istikrarını korumayı hedeflemektedir. Netanyahu’nun bile tenezzül etmediği o uluslararası Filistin devleti masalı ise, artık ucube bir özerklikten başka bir şey değildir!

Trump’ın toplayıp övgüler yağdırdığı ve özellikle de planını uygulamak için gösterdikleri işbirliklerinden dolayı methiyeler dizdiği Müslümanların yöneticilerine gelince, onlar artık zillet ve ihanet şerbetini içmiş, tadına doyamaz olmuşlardır! Gazze halkını yüzüstü bırakan ve onlara yardımdan kaçınanlar da onların ta kendileridir. Bölgeyi boyunduruk altına almak için Amerika ve Yahudi varlığı ile özdeşleşmeyi ve ülkelerini, halklarını ve ordularını ümmetin en azılı düşmanlarının hizmetine sunmayı kendilerine görev edinenler de onların ta kendileridir.

Kral’ın Trump’la görüştükten sonra eski başbakanları toplaması, Ürdün’ü korumak için değildir. Bu toplantı bir danışma veya şeffaflık adımı değil, tam tersine onlara Trump’tan aldığı emirleri dikte etmek içindir. Kral, Trump’ın planı üzerinde büyük ölçüde anlaşıldığını söyleyerek, onlardan da bu çizgide yürümelerini istedi. Bu korkakça tavır, Ürdün halkının, Amerika’nın zillet dolu çözümlerini reddeden ve bunu sokaklarda yürüyüşlerle, kahramanca eylemlerle haykıran onurlu duruşundan ne kadar korktuklarını gösteriyor.

Meseleye bilinçli bir gözle bakıldığında, İslam ümmetinin bugün çektiği tüm sıkıntıların temel nedeninin ne olduğu açıkça görülür. Sömürgeci ve kâfir Batı’nın kurduğu bu küçük ulus-devletlerde yaşanan işgallerin, katliamların, sürgünlerin, yağmanın, aşağılanmanın ve en önemlisi de İslam’ın yönetimden uzaklaştırılıp Allah’a isyan edilmesinin sebebi, İslam Devleti’nin yokluğudur. Halife bir kalkan gibidir; onunla korunulur, arkasında savaşılır. İşte bu yüzden, Müslümanların, kendilerine onurlarını, saygınlıklarını, kendi toprakları ve iradeleri üzerindeki egemenliklerini geri getirecek olan bu devleti kurmayı en öncelikli ve en hayati davaları haline getirmeleri kaçınılmazdır.

Amerika’nın sözde Orta Doğu için hazırladığı çözümler, bizim için bütünüyle ve her detayıyla kabul edilemezdir. Zira bu çözümlerin amacı, Filistin ve tüm İslam coğrafyası üzerinde hegemonya kurmaktır. Üstelik bu çözümler, dinimizde de en büyük haramlardandır! O bozguncuların, o sırtlanların ‘Bizim Amerika’ya ve onun maşasına gücümüz yetmez’ demelerinin ise zerre kadar hakikat payı yoktur!

أَلَيْسَ اللهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ“Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.” [Zümer 36] Tek başına savaşan Gazze bile Amerika ve Yahudilere kafa tutmuştur! Şu halde, idrak edilmesi gereken gerçek şudur ki, tek çözüm, bu piyon yöneticileri devirmek ve onların tahtlarının yıkıntıları üzerine tek bir İslam Devletini kurmaktır. Bunun dışındaki her şey beyhudedir ve şer’i çözümden uzaklaşmadır. İslam ümmetinin çektiği acıların uzatılmasından başka bir şey değildir. Hilafet, merkezi davadır, Allah’ın vaat ettiği zafere ve egemenliğe giden tüm kapıları açacak anahtardır.

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ“Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.” [Ali İmran 173]

Trump’ın Planı Barbarca Bir Askeri İşgaldir ve Bu Planı Onaylayan Yöneticilerin Derhal Değiştirilmesi Elzemdir

Gazze’de iki yıldır süren soykırım savaşının gölgesinde, ABD Başkanı Donald Trump, 29 Eylül Pazartesi günü Beyaz Saray’da, cani Binyamin Netanyahu ile kameraların karşısına geçti. Düzenlenen ortak basın toplantısında, Trump Gazze’deki savaşı bitirmeyi ve Orta Doğu’ya sözde bir ‘kalıcı barış’ getirmeyi amaçlayan ayrıntılı bir planı açıkladı. Trump, düzenlenen basın toplantısında, “Bugün sadece Gazze için değil, Filistin meselesi için kapsamlı bir çözüm üzerinde çalışıyoruz.” dedi. Planının en öne çıkan maddeleri arasında, ‘Gazze Şeridi üzerinde Barış Konseyi adında yeni bir uluslararası denetim organının kurulması’ girişimi yer alıyor. Hatta daha da ileri giderek, ‘Bu konseye bizzat Gazze’de, Tony Blair ile birlikte ben başkanlık edeceğim’ dedi. “Arap ve Müslüman ortaklarımız Gazze için sorumluluk almaya hazır’ diyerek onları da bu plana dahil etti ve son olarak “Finansman şart, herkes için daha güvenli bir gelecek kuracağız” diyerek maliyeti de onlara yükleyeceğinin sinyalini verdi.

Dün itibarıyla, Katar, Ürdün, BAE, Endonezya, Pakistan, Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır dışişleri bakanları ortak bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Başkan Trump’ın Gazze’deki savaşı sonlandırmaya yönelik samimi gayretlerinin memnuniyetle karşılandığı belirtildi. Açıklamada bakanlar, anlaşmayı tamamlamak ve uygulanmasını garanti altına almak için Amerika ve ilgili taraflarla pozitif ve yapıcı bir şekilde işbirliği yapmaya hazır olduklarını teyit ettiler. Ayrıca, Trump’ın barışa bir yol bulma yeteneğine güvendiklerini vurguladılar ve bu bağlamda Trump’ın savaşı sona erdirmeyi içeren önerisini memnuniyetle karşıladıklarını belirttiler.

Aslında Trump’ın bu planı, Amerika’nın Yahudi varlığını bölgede kalıcı kılmak ve Filistin davasını tasfiye etmek için çalıştığı sömürgeci projelerinden sadece biridir. Trump’ın bu planı Batı’nın geçmişte sunduğu tüm diğer çözüm projelerini andırıyor. On yıllar boyunca Yahudi varlığının daha da genişlemesi ve Filistin halkına yönelik katliam, yıkım ve tehcir saldırganlığının aralıksız devam etmesi aradaki tek farktır. Yöneticilerin ihaneti ve iki devletli çözüm denilen şey de, Yahudi varlığını tanımayı ve onun güvenliğini ve istikrarını korumayı hedeflemektedir. Netanyahu’nun bile tenezzül etmediği o uluslararası Filistin devleti masalı ise, artık ucube bir özerklikten başka bir şey değildir!

Trump’ın toplayıp övgüler yağdırdığı ve özellikle de planını uygulamak için gösterdikleri işbirliklerinden dolayı methiyeler dizdiği Müslümanların yöneticilerine gelince, onlar artık zillet ve ihanet şerbetini içmiş, tadına doyamaz olmuşlardır! Gazze halkını yüzüstü bırakan ve onlara yardımdan kaçınanlar da onların ta kendileridir. Bölgeyi boyunduruk altına almak için Amerika ve Yahudi varlığı ile özdeşleşmeyi ve ülkelerini, halklarını ve ordularını ümmetin en azılı düşmanlarının hizmetine sunmayı kendilerine görev edinenler de onların ta kendileridir.

Kral’ın Trump’la görüştükten sonra eski başbakanları toplaması, Ürdün’ü korumak için değildir. Bu toplantı bir danışma veya şeffaflık adımı değil, tam tersine onlara Trump’tan aldığı emirleri dikte etmek içindir. Kral, Trump’ın planı üzerinde büyük ölçüde anlaşıldığını söyleyerek, onlardan da bu çizgide yürümelerini istedi. Bu korkakça tavır, Ürdün halkının, Amerika’nın zillet dolu çözümlerini reddeden ve bunu sokaklarda yürüyüşlerle, kahramanca eylemlerle haykıran onurlu duruşundan ne kadar korktuklarını gösteriyor.

Meseleye bilinçli bir gözle bakıldığında, İslam ümmetinin bugün çektiği tüm sıkıntıların temel nedeninin ne olduğu açıkça görülür. Sömürgeci ve kâfir Batı’nın kurduğu bu küçük ulus-devletlerde yaşanan işgallerin, katliamların, sürgünlerin, yağmanın, aşağılanmanın ve en önemlisi de İslam’ın yönetimden uzaklaştırılıp Allah’a isyan edilmesinin sebebi, İslam Devleti’nin yokluğudur. Halife bir kalkan gibidir; onunla korunulur, arkasında savaşılır. İşte bu yüzden, Müslümanların, kendilerine onurlarını, saygınlıklarını, kendi toprakları ve iradeleri üzerindeki egemenliklerini geri getirecek olan bu devleti kurmayı en öncelikli ve en hayati davaları haline getirmeleri kaçınılmazdır.

Amerika’nın sözde Orta Doğu için hazırladığı çözümler, bizim için bütünüyle ve her detayıyla kabul edilemezdir. Zira bu çözümlerin amacı, Filistin ve tüm İslam coğrafyası üzerinde hegemonya kurmaktır. Üstelik bu çözümler, dinimizde de en büyük haramlardandır! O bozguncuların, o sırtlanların ‘Bizim Amerika’ya ve onun maşasına gücümüz yetmez’ demelerinin ise zerre kadar hakikat payı yoktur!

أَلَيْسَ اللهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ “Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.” [Zümer 36] Tek başına savaşan Gazze bile Amerika ve Yahudilere kafa tutmuştur! Şu halde, idrak edilmesi gereken gerçek şudur ki, tek çözüm, bu piyon yöneticileri devirmek ve onların tahtlarının yıkıntıları üzerine tek bir İslam Devletini kurmaktır. Bunun dışındaki her şey beyhudedir ve şer’i çözümden uzaklaşmadır. İslam ümmetinin çektiği acıların uzatılmasından başka bir şey değildir. Hilafet, merkezi davadır, Allah’ın vaat ettiği zafere ve egemenliğe giden tüm kapıları açacak anahtardır.

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ “Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.” [Ali İmran 173]

Devamını oku...

Lübnan Cumhurbaşkanı, Trump’ın Gazze’nin Peşkeş Çekilmesi Planının Hızlıca Onaylanması Çağrısında Bulundu!

Ey Lübnan halkı! Ey Filistin halkı! Ey İslam ümmeti! Lübnan Cumhurbaşkanı, Trump’ın Gazze’deki savaşı bitirmek için hazırladığı planın ivedilikle onaylanmasını istedi. Oysa bilindiği üzere bu plan, Yahudi varlığının savaş meydanında bilekle kazanamadığını (mücahitlerin teslimiyeti, esirlerin iadesi gibi) Trump’ın hileleriyle o cani varlığı hediye etme planıdır!

Yahudi varlığının Gazze ve tüm Filistin’de işlediği korkunç suçların en büyük destekçisi olan Trump’ın, Gazze’nin peşkeş çekilmesi için bir çözüm önerdiği hatta önermekle kalmayıp İslam ülkelerindeki bir grup yöneticiye dayattığı gün gibi aşikardır. Bu yöneticilerin birçoğu, sanki on binlerce şehidin kanının, yüz binlerce yaralı ve yerinden edilmiş insanın ve Gazze’nin evlerinden camilerine kadar tüm şehir ve köylerinin yerle bir edilmesinin, Beyaz Saray’dan gelen emirler karşısında hiçbir değeri yokmuş gibi bu planı desteklemek için hemen seferber oldu! Bu durum, katil caninin arkasındaki azmettiricinin artık davada yargıç kesilmesine benziyor!

Yahudilerin tüm maddelerinde yer aldığı o habis planın hızla kabulünü istemek, Amerikan sömürgecilik sistemine boyun eğmekten ve ümmete dayatılmak istenen siyasi normalleşme sürecine angajman olmaktan başka bir şey değildir. Tıpkı o meşum Camp David, Oslo ve Vadi Araba ihanet anlaşmalarında olduğu gibi, tarih bir kez daha tekerrür ediyor!

Trump’ın bir emriyle savaşın durdurulması, Gazze halkına bir lütuf değildir! Bu, Siyonist varlığı kurtarma operasyonudur! Mücahitlerin füzeleriyle burnu yerlere sürtülen katliam makinesine nefes aldırmaktır! Mücahitlerin füzeleri, işgal ordusunun ne kadar zavallı olduğunu, kahraman Gazze’nin iradesini kıramadığını ispatlamıştır! Filistin davasını yeniden bir İslam davası haline getirmiş ve o toprakların Yahudi pisliğinden temizleneceği günün yakın olduğunu ortaya koymuştur!

Ey Lübnan halkı! Anlaşılan o ki, Lübnan yönetimi, Yahudi varlığının sahtekarlığından, ihanetinden, dönekliğinden, imzaladığı tüm anlaşmaları çiğnemesinden ve Lübnan halkını bombalayıp öldürmesinden hiç ibret almamış. Aksi halde Lübnan Cumhurbaşkanının, Yahudilerin planın savaşı durdurma kısmını asla uygulamayacağını ve Trump’ın da onlara hiçbir yaptırımda bulunamayacağını adı gibi bildiği halde, bu uğursuz planı pazarlaması nasıl düşünülebilir ki?

Bu ülkenin yöneticilerinin ancak Batılı elçiliklerin emirleri doğrultusunda hareket ettikleri bir gerçektir. Onlar için ne kendi halklarının dökülen kanının ne de sizin kutsal değerlerinizin bir önemi vardır! Aslında onlar da diğer İslam ülkelerinin yöneticileri gibi, ülke ve halkın pahasına düşmanları dost edinirler. Bazılarının Gazze’nin kuşatmasında nasıl iş birliği yaptığını görmediniz mi? Bugün de Trump’ın emirlerini kabul etmek için nasıl birbirleriyle yarıştıklarını görmüyor musunuz? Bu gerçekten hem çok tuhaf hem de son derece şüphe çekici bir durumdur! Bundan daha tuhaf olanı ise, Müslüman halkların onların tahtlarını devirip onları dipsiz bir uçuruma yuvarlayamamasıdır.

Ey Müslümanlar! Yahudi varlığının savaşını durduracak olan tek şey, ordularınızdır. Ordularınız, dininize yardım etmek, Mübarek Toprağı kurtarmak ve onurunuzu korumak için harekete geçtiği zaman savaşı durduracaktır. Ne Güvenlik Konseyi’nin kararları ne de Trump ve avanesi ile diğer mücrimlerin inisiyatifleri savaşı durduramaz!

Bugün yapılması gereken şey bellidir: Bu piyon rejimleri devirmek, sömürgeci Batı’nın İslam toprakları arasına çizdiği sınırları yıkmak ve orduların bütün Filistin’i kurtarmak için harekete geçmesini ısrarla istemektir. Yoksa bizim görevimiz, kısmi çözümlerle işgale yama yapmak veya Allah düşmanlarının masasında şehitlerimizin kanı üzerinden bir pazarlığa oturmak değildir.

Ey Müslümanlar! Artık Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için ciddiyetle çalışmanın zamanı gelmiştir. Unutmayın! Sizi birleştirecek olan da, Mübarek Toprağı kurtaracak olan da, Amerika’nın ve Batı’nın ülkelerimizdeki sultasını yıkacak olan da sadece ve sadece Hilafettir!

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ“Fitne kalmayıncaya ve din sadece Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Tevbe 36]

Devamını oku...

Trump'ın Planı, Araçları Müslümanların Başındaki Yöneticiler Olan Bir Amerikan Mandasıdır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump'ın Planı, Araçları Müslümanların Başındaki Yöneticiler Olan Bir Amerikan Mandasıdır

Haber:

29 Eylül 2025 tarihinde Beyaz Saray, Gazze Şeridi'nde acil ateşkes çağrısı yapan ayrıntılı bir plan yayınladı ve bu planın ardından, Gazze Şeridi'ndeki siyasi ve güvenlik durumunun yeniden yapılandırılması ve düzenlenmesi için kapsamlı bir program uygulanacak.

Plan, Gazze'yi “silahtan arındırılmış bir bölge” haline getirmeyi ve uluslararası ve bölgesel garantilerle yönetim için bir geçiş mekanizması oluşturmayı amaçlamaktadır; bu mekanizma, uygulamayı izlemekle görevli yeni bir uluslararası kuruluş aracılığıyla doğrudan ABD Başkanı Donald Trump'ın denetimi altında olacaktır. (El Cezire Net)

Yorum:

Hayatın takas edilmesi, sırf hayatın teslim edilmesi karşılığındaki bir anlaşma kapsamında Trump, yirmi maddeden oluşan planını sundu; bu planın, Yahudi varlığı, onun güvenliği ve esirleriyle ilgili yönü tamamen açık bir şekilde ortaya konurken Gazze ve halkının kaderi ile ilgili olan diğer yönü ise belirsiz ve tuzaklarla  dolu olduğu gibi içeriği ise son derece kötü niyetli noktalarla doludur; zira bu noktaların tamamı, Filistin halkının terörist olarak damgalanmasını ve onların işgalciye karşı cihatlarının suç sayılmasını teyit etmektedir. Planın en kötü kısmı ise, Trump'ın kendisini Gazze'nin yöneticisi olarak ataması ve buranın “Barış Konseyi” adı verilen Amerikan mandası altında olmasıdır.

Lanetli planda geçenlere bakmaksızın Filistin davasının tarih boyunca ve onun kaybından bu yana sabit olan tek şey, Müslümanların başındaki yöneticilerin rolünün değişmemiş veya farklılaşmamış olmasıdır; zira onlar, Nekbe (1948 işgali) ve Nekse'den (kayıp, gerileme) bu yana ve hatta şu ana kadar, bazen yenilgi ve teslimiyetle, bazen ihanet ve yüzüstü bırakmakla, bazen de gizli anlaşma ve komplo yoluyla aynı kirli rolü oynamaya devam etmektedirler.Onların en aşağılık rolleri ise, Trump'ın planındaki son rolleri, yani planın uygulanmasında bizzat araç olmalarıdır; zira onların ağabeyleri Beyaz Saray'da onlarla bir araya gelmiş, onlara emirler vermiş ve onlar da bu emirlere itaat etmişler, Trump ve Netanyahu gibi suçlu katillerin ortaklaşa formüle ettiği planı ve Trump'ın liderlik rolünü memnuniyetle karşılayıp övgüler yağdıran açıklamalar yapmak için yarışmışlardır; oysa soykırımı finanse eden, destekleyen ve örtbas eden kişi Trump olmasına rağmen onlar onun “Gazze'deki savaşı sona erdirmek için gösterdiği samimi çabalara” övgüler yağdırmışlar ve “barışa giden yolu bulma yeteneğine olan güvenlerini” teyit etmişlerdir!

Müslümanların başındaki yöneticiler, Netanyahu'nun, Yahudilerin uzun vadeli güvenliğini sağlamak ve intihara varacak kadar yorgun düşen askerlerine biraz nefes aldırmak için mücahitlerin tasfiye edilmesi ve onların silahsızlandırılması gibi savaş yoluyla gerçekleştiremediği hedeflerini, kendi orduları, güçleri, yetenekleri ve fonlarıyla uygulamaya hazır olduklarını göstermişlerdir.Gazze halkı için bir teşvik olarak işgalin geride bıraktıklarını ve yeniden inşa yoluyla suç mahallindeki kanı temizlemeye tamamen hazırdırlar ancak planın reddedilmesi durumunda, grup liderlerini kucaklayanları korkutup kovmakla tehdit edip onları kendi kaderlerine terk ediyorlar.

Ancak adil ve doğru olmak gerekirse yöneticilerin sadece Netanyahu'nun savaş hedeflerini gerçekleştirmek için çalışmakla kalmayıp, aksine aynı zamanda kendi hedeflerini gerçekleştirmek için de çalıştıklarını söylemek gerekir; çünkü onların ve Yahudilerin uykularını kaçıran, tahtlarını sarsan ve güvenliklerini ve istikrarlarını tehdit eden ortak bir düşmanı vardır; dikkat edin bu ortak düşman, Filistin'de alevi asla sönmeyecek olan cihattır.Zira hepsi, İbrahim Anlaşmalarının altında rahatlayıp istikrarın tadını çıkarabilmek için bu sorunun çözülmesi gerektiği konusunda hemfikirdir!

Filistin halkının yokluğunda ve tahtlarının ve Trump'ın kendilerinden razı olması karşılığında Filistin'i satan bu yöneticiler, daha da iğrenç ve daha aşağılayıcı yeni bir sömürgecilik döneminin temellerini atıyorlar; böylece ümmeti aşağılıyorlar ve ümmeti bu yeni aşamaya sokarak onu yok ediyorlar; ümmet şu anda bir zayıflık içinde olsa da, bu sadece yöneticilerden kaynaklanmaktadır; çünkü ümmet için en büyük tehlike onlardır.

Sonuç olarak; askıya aldıkları dini ikame etmek için bir kapı ve engelledikleri Allah Subhanehu'nun yardımının gelmesi için bir neden olarak kurtuluşun anahtarı yöneticilerden kurtulmaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdurrahman El-Ladavi

Devamını oku...

Eski Katar Dışişleri Bakanı, Sudan Ordusunun Dış Güçlerin Elindeki Araçlar Olduğunu Açıkladı

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Eski Katar Dışişleri Bakanı, Sudan Ordusunun Dış Güçlerin Elindeki Araçlar Olduğunu Açıkladı

Haber:

Eski Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad bin Casim, Sudan'daki askeri liderleri ülkelerinin yıkımından doğrudan sorumlu tutarak, Sudan'ın istikrarı pahasına kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için çalışan dış güçlerin elindeki araçlar haline geldiklerini ifade etti.(Sudan News, 01/10/2025)

Yorum:

Şeyh Hamad'ın açıklaması, bu türden yaptığı ilk açıklama değildir; zira Mart 2018'de de X platformunda şöyle demişti: “Tüm Körfez ülkeleri, bir kısmı barışçıl, bir kısmı yabancı yardım, bir kısmı güç ve bir kısmı da öldürme yoluyla ortadan kaldırma noktasına kadar varan çeşitli yönleri içeren güç yoluyla yönetimde değişiklikler geçirmiştir.”Yine El Cezire ile yaptığı bir röportajda Hamad, El Cezire'nin Arap Baharı sırasında yaptıklarını kabul etmiştir; oysa El Cezire'nin Arap Baharı devrimlerini nasıl çarpıttığı ve Batı'nın ajanları olan zalim ve ajan rejimlerin geri dönüştürülmesine ve eskilerin yerini yeni yüzlerin getirilmesine nasıl yardımcı olduğu bilinmektedir.

Müslümanların başındaki yöneticiler, ülkelerinin ve halklarının başına gelenlere hiç aldırış etmiyorlar; çünkü onlar sadece efendileri olan Amerika veya İngiltere'nin çalışanlarıdırlar. İster askeri ister sivil liderler olsun Sudan'ın yöneticileri de bir istisna değillerdir; zira onlar, aynı cinstendirler.

H. 28 Receb 1342, M. 3 Mart 1924 tarihinde Hilafet Devleti yıkıldığından beri Müslüman ülkeler, sömürgeci kafirlerin eline geçmiş, otoriteleri gasp edilmiş ve aslında sömürgeci kafirler tarafından kontrol edilen ve ülke halkından olan yöneticiler tarafından sömürgeci kafir adına vekaleten yönetilen devletçikler kurulmuştur.Onların askeri ya da sivil olmaları önemli değildir; çünkü onların tek görevi, öldürme, yerinden edilme ve açlık gibi halkların başına gelenleri hiç önemsemeden Amerikan ya da İngiliz efendilerine sadakat göstermektir. Buna dair en kötü örnek Gazze’de yaşananlardır. Bizim Sudan'a gelince; bu anlamsız savaş, türetilmiş olan ve desteklenen milisler yoluyla ülkeyi harap metmiş ve insanları yerinden etmiştir; tüm bunlardan da kötüsü bu savaş, daha önce güneyin ayrılmasına yol açan aynı senaryoyu izleyerek Darfur'u ayırmaya çalışmaktadır.

Sudan halkının bu trajedilerden ve komplolardan kurtuluşu, sadece fitnecilerin ellerini koparacak, Müslüman ülkeleri birleştirecek, Müslümanlar için onurlu bir yaşam kuracak, dahası tüm dünyayı vahşi kapitalizmin cehenneminden kurtarmak için çalışacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulmasıyla olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER