Perşembe, 24 Zilkâde 1446 | 2025/05/22
Saat: 06:17:51 (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yahudilerin Saldırılarına Devam Etmelerini Sağlayan Müslümanların Sessizliğidir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudilerin Saldırılarına Devam Etmelerini Sağlayan Müslümanların Sessizliğidir!

Haber:

Yahudi varlığının Suriye'nin çeşitli yerlerine yönelik saldırıları ve güneye doğru ilerlemesi, aynı şekilde Beyrut, Beka Vadisi ve Lübnan'ın çeşitli bölgelerine yönelik saldırıları,Gazze'deki askeri harekâtı genişletmek, Gazze'yi tamamen işgal etmek ve halkını yerinden etmekle ilgili tehditleri, ayrıca Batı Şeria’ya yönelik saldırıları ve kampları yok etmeleri, Yemen’e saldırmaları, Hudeyde limanını bombalamaları ve Sana havaalanını tahrip etmeleri yönündeki haberler yaygınlaşıyor.

Yorum:

Şöyle diyen kişi ne kadar da doğru söylemiştir: “Cezadan emin olanın, ahlakı kötü olur.” Bu söz tamamen, her gün sağda solda Müslüman ülkelere saldıran ve Müslümanların başındaki yöneticilerin damarlarındaki kanın kaynamayacağından ve onların sabah akşam Yahudi ordusu tarafından kanları dökülen binlerce Müslümanın intikamını almak için ordularını harekete geçirmeyeceğinden emin olan, bu nedenle giderek daha da kibirlenerek Gazze'de, Batı Şeria'da, Lübnan'da, Suriye'de ve Yemen'deki halkımıza karşı suçlarını ve saldırılarını tırmandıran Yahudi varlığına intibak etmektedir. Oysa Allah Subhanehu ve Teala onlar hakkında şöyle buyurmuştur: ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُOnlara zillet ve meskenet damgası vurulmuştur.” [Al-i İmran 112]Onlar, Müslümanların başındaki yöneticilerin ihaneti olmasaydı Filistin'de ayakta kalamayacak olan gazaba uğramış aşağılık bir kavimdir; onlardan her gün duyduğumuz küstahça açıklamalar, kin ve nefret dolu tehditler, onların çirkinliklerinden, gizli nefretlerinden ve yaptıkları kötülüklerden sadece buzdağının görünen kısmıdır. Dolayısıyla onlar, Allah Subhanehu ve Teala’nın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir: لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِّلَّذِينَ آمَنُواْ الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُواْ İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın.” [Maide 82] Eğer Müslümanlar, kardeşlerine karşı işlenen korkunç katliamlar, yıkımlar ve yerinden etmeler karşısında sessiz kalır ve kıllarını dahi kıpırdatmazlarsa, Yahudiler, henüz Yahudilerin ateşine maruz kalmamış diğer ülkeleri de kapsayacak şekilde saldırı ve genişlemelerine devam ederek suçlarını, küstahlıklarını ve cüretkarlıklarını artıracaklardır.

Mısır ve Ürdün halkı, kötü yöneticilerin Yahudi varlığıyla yaptıkları normalleşme anlaşmalarının, kendilerini, gazaba uğramışların saldırılarından koruyacağını sanmasınlar; zira onlar, Allah Subhanehu ve Teala’nın bize haber verdiği gibi Müslüman hakkında bir ahit ve anlaşma gözetmeyen ve kendilerine hiçbir şekilde güvenilmeyen bir kavimdir.

Genel olarak Müslümanların, özel olarak da Mısır ve Ürdün halkının yapması gereken şey, Rablerinin şeriatının kendilerine vacip kıldığı gibi kardeşlerini kurtarmak ve onlara yardım etmek için harekete geçmeleri, ordularını kışlalarından çıkarıp harekete geçmeye zorlamaları ve bu orduların kararlarını, sömürgeci kafir Batı ve onun süngü başı ve ileri üssü olan mutant Yahudi varlığı lehine kullanan zararlı ve ajan yöneticileri kökünden söküp atmalarıdır; aksi takdirde Mısır, Suriye, Lübnan ve Yemen'in akıbeti onları da etkileyecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Velid Belibel

Devamını oku...

Ahmed Eş-Şara, Allah Düşmanı Macron'u Ziyaret Etti!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ahmed Eş-Şara, Allah Düşmanı Macron'u Ziyaret Etti!

Haber:

Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Avrupa ülkesine yönelik ilk ziyaretini Fransa'ya gerçekleştiriyor.

Yorum:

Suriye’nin geçici cumhurbaşkanının Avrupa ülkesine yönelik ilk ziyaret için Fransa'yı seçmesi, Müslümanların, İslam ve ehliyle savaşılmasına, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret edilmesine, aynı zamanda Şam devrimcilerinin çağrıda bulunduğu tüm fikir ve değerlere darbe indirilmesine ve Şam devriminin İslam ile hükmetmek olan sabitesinden büyük bir sapmayı teyit eden bir adımdır.

Ahmed eş-Şara, Allah'ın düşmanı Macron'a yaptığı ziyaretin, Allah ve Resulü'ne karşı savaşında onun yaptıklarını onaylamak olduğunu, bunun da onu daha da küstahlaşmaya sevk edeceğini, dolayısıyla Suriye liderliğinin taifeler ve onların kuyruklarından oluşan toplumun tüm bileşenlerinin garantörü olmasını ve saygı göstermesini, “terörizm” ile yani İslam’a savaşmayı talep edeceğini, ancak bu şekilde Fransa'nın Suriye'ye yönelik yaptırımları hafifletme konusuna bakacağını bilmiyor mu?

Suriye geçici liderliği, saf ve muttaki davet taşıyıcılarını hapishanelerde tutmakla ve diğer kan dökücüleri ve namusları ihlal edenleri affetmekle yetinmediği gibi Yahudilerin saldırılarına sessiz kalmakla da yetinmemiş, aksine Yahudilerle Birleşik Arap Emirlikleri'nin sponsorluğunda dolaylı müzakereler yürüttüğünü açıklamıştır; dolayısıyla bu ziyaret, boyun eğmek ve kâfir Batı'nın İslam'a ve ehline karşı savaşını onaylamak anlamına gelmektedir.

Uluslararası sisteme yalvarmak, onun iradesine, kararlarına ve diktelerine boyun eğmek, Allah'ın ve kullarının en yaman düşmanlarının önünde Şam halkına ve devrimcilerine yakışmayan beyaz bayrağı çekerek teslimiyet ve diz çöktürmek amacıyla kirli bir şantaj kartı olarak kullanılan yaptırımların kaldırılması serabını ummak içindir; bu yalvarışın, dünya utançtan ve ahirette zor bir hesap vermekten başka bir getirisi yoktur ve bu, kınanması ve mücadele edilmesi gereken tehlikeli kaygan bir zemindir. Nitekim onun tehlikesi, sadece mevcut yönetimi değil, aksine en değerli şeylerini feda eden ve binlerce şehit veren devrim halkını da kapsayacaktır.

Peki çok geç olmadan ibret alacak olan var mı?!

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍDinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” [Bakara 120]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdulilah Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Trump'ın Dünyaya Gümrük Tarifesi Dayatma Konusundaki Küstahlığı Amerika ve Onun Kapitalist Sistemini, Ekonomik, Güvenlik ve Siyasi Olarak Alt Üst Edecektir

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Trump'ın Dünyaya Gümrük Tarifesi Dayatma Konusundaki Küstahlığı Amerika ve Onun Kapitalist Sistemini, Ekonomik, Güvenlik ve Siyasi Olarak Alt Üst Edecektir

(Birinci Bölüm)

İkinci Dünya Savaşı ve komünizmin çöküşünden (1989-1991) sonra, bir dizi siyasi gelişmeler ortaya çıktı; bu gelişmelerden en önemlisi, küresel kapitalist ekonominin büyümesi ve Doları küresel para birimi haline getiren ve dünya ekonomisini kontrol etmek ve ona hakim olmak için Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'nü kuran Amerika Birleşik Devletleri tarafından kontrol edilen tek kutuplu bir dünya düzeninin kurulması olmuştur. Bu yüzden Nixon'ın dünyayı şoke ettiği gibi, torunu Trump'ın da dünyaya (180 ülkeye) gümrük vergisi koyarak dostun hakkını ve adaletini umursamaması, düşmana hiç aldırış etmemesi ve ekonomik olarak en güçlü rakibi olduğu için gözünü Çin'e dikmesi doğaldır. Ancak Trump'ın pervasızlığı ve kapitalist sistemin yozlaşmışlığı, Amerika Birleşik Devletleri'nin ve küresel ekonomik sistemin çöküşünü hızlandıracaktır. Zira özgürlükler ilkesine dayandığından ve gümrük vergisi koyma özgürlüğü her bir ülkenin hakkı olduğundan dolayı ABD başkanı dünya ülkelerine gümrük vergileri koydu ancak bazı ülkeler buna benzer şekilde karşılık vermiş, bu da bir yanda Amerika, diğer yanda ise (cesaretin galip geldiği çoğunluk) 180 ülke arasında küresel bir ekonomik savaşın patlak vermesine yol açmıştır.

Konuyu anlayabilmemiz adına, bunun yüzde ile ilgili değil, yurtdışından ithal edilen malların yüzdesi ile ilgili olması, yani iskonto oranının ithal edilen malın miktarına göre olmasıdır; örneğin Çin'in dünya ile olan ticareti, 3,6'sı ihracat ve 2,4'ü de ithalat olmak üzere 6 trilyon Dolara ulaşmış olup dünya ile ticaret yapan ve ticaret dengesinde fazlalık veren en büyük bir ülkedir. Amerika'nın dünya ile ticaretine gelince; 3,2'si ithalat ve 2,2'si ihracat olmak üzere 5,4 trilyon Dolardır ve yaklaşık 1,2 trilyon Dolarlık bir ticaret açığı vardır; dolayısıyla ithal edilen mallarda bir artış söz konusudur. Basit bir ticari anlayışla; tacir, vergi ve kayıpları kendi omuzlarına almaz, bilakis malın fiyatını artırarak bunları halkın omuzlarına yükler. Böylece enflasyon oranlarında bir artış meydana gelmiş ve Amerikalı bir kişi yolculuğunda yavaş yavaş acılar çekmeye başlamış ve ayrıca üretim oranında bir artış ve ithalatlar oranında da bir azalma olmuştur. Bu doğal bir durumdur, dolayısıyla ekonomik faaliyetlerde bir zayıflama meydana gelmektedir. Her iki durumda da, Amerika'nın 1980'lerde içine düştüğü bir kriz olan stagflasyona yol açacağı gibi (ki bazı çalışmalar, önümüzdeki günlerde yaklaşık 5.000 işçinin işten çıkarılarak işsizlik oranının artacağını söylüyor) ithalat üzerindeki vergilerin artırılması da Amerika içindeki tüketim seviyesinde bir yavaşlamaya yol açacak, bu da yurtdışına yapılan ihracatın daralmasına neden olacaktır; bu ise ihracatlarında Amerika'ya bağımlı olan sözde gelişmekte olan ülkelerin ihracat seviyesine zarar verecektir. Böylece bu ülkeler, ticaret savaşı nedeniyle ekonomilerinde bir yıkım planıyla karşı karşıya kalacakları gibi alternatif çözümlere başvurmak zorunda kalacaklardır. Bu ülkeler ise Amerika'nın atar damarları mesabesindedir.

Vergilerin yükselmesinden sonra borsalar ve petrolde bir çöküş, arz-talep oranında azalma meydana gelecek, dolayısıyla kapitalistler hisse senetlerini ve tahvillerini satmaya ve sadece altının olduğu güvenli limanlara başvurmaya başlayacaklardır; bu nedenle altın fiyatlarında sürekli bir artış ve dalgalanmanın olduğunu gördüğünüz gibi ABD şirketlerinin ve büyük kapitalistlerin Vietnam, Çin, Güney Kore ve diğerlerine göç ettiğini görmekteyiz.

Son olarak kurtuluş ve çözüm, muhlislerin genel olarak şu şekildeki söylemlerinde açıkça görülmektedir: “Bu mesele ancak Allah'ın Kitabı’na ve Sünnetine dönmekle düzeltilebilir." Dakik ve ayrıntılı çözüme gelince; bu da Hizb-ut Tahrir'in İslam'da Ekonomik Sistem kitabında söylediği şeydir ki bu da altın ve gümüşü, paranın temeli kılmamızdır; nitekim sonunda insanlar bunu anladı ve altını güvenli bir liman olarak adlandırdılar. Kapitalist sistemin ve Dolara bağımlılığın, dünyanın sefaletinin ve insanların otoriter Amerika'ya ve onun tiranlarına köleliğinin nedeni olduğu basiret sahibi herkes için açığa çıkmıştır; zira bu çağın Firavunu Trump'ın da şu sözleriyle kabul ettiği gibi bizzat Amerikan halkı bu ateşle yanıp kavrulmaktadır; “ABD Başkanı Donald Trump, ticaret ortaklarına uyguladığı gümrük tarifeleri nedeniyle vatandaşlarının ekonomik acı çektiklerini kabul etmiştir.”

Bu sistem, halkının omuzlarındaki acıları kaldırmaya muktedir değildir; daha doğrusu halkın arzusunu da gerçekleştiremez, zira bir şeyi kaybeden, onu veremez.

Bizim için açığa çıkmıştır ki Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve Dünya Bankası, halkların kanını emmek, kemiklerini öğütmek ve onları Amerikan devine doyurucu bir yemek olarak servis etmek üzere tasarlanmış kapitalist kurumlardır.

Dolayısıyla ey Müslümanlar; bunlar, küresel bir sistemin çöküşünün, alternatif bir sistemin kurulmasının, kendisinden dolayı insanların mutsuz olduğu ve fesadını ve zulmünü fark ettikleri sistemin çöküşünün ve metodunun doğruluğu tarih tarafından kanıtlanmış bir sistemin doğuşunun başlangıcının müjdeleridir. Nasıl olmasın ki; zira o, alemlerin Rabbinin ve hayat, kainat ve insanın yaratıcısının katından gelen bir sistemdir. أَمْ حَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تَرْجِعُونَSizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” [Mu’minun 115]

Devam edecek…

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Bekrî Adem Muhammed Mekkî – Sudan

Devamını oku...

Trump’ın Bölge Ziyareti, Müslümanların Zenginliklerine El Koyma ve Yöneticilerin Köleliğini Pekiştirme Operasyonundan Başka Bir Şey Değildir

ABD Başkanı Donald Trump, önümüzdeki hafta Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’a gideceğini açıkladı. Yahudi yetkililerin Axios’a verdiği bilgiye göre, Gazze’ye yönelik savaş nedeniyle Yahudi varlığı ziyaret programında yer almıyor. Ancak aynı yetkililer, Trump’ın Netanyahu’ya gerekli gördüğü adımları atması için yeşil ışık yaktığını da belirttiler. Yahudi varlığı Başbakanı Binyamin Netanyahu, pazartesi akşamı yayınladığı bir video mesajında, mini Bakanlar Kurulu’nda Gazze’deki askeri operasyonların kapsamının genişletilmesi kararı alındığını duyurdu. ‘Gideon Arabaları’ adını verdiği askeri-politik entegre plan çerçevesinde, Gazze’nin tamamını yeniden işgal etmeyi, sakinlerini göçe zorlamayı, esirleri kurtarmayı ve tüm direnişçileri etkisiz hale getirmeyi hedeflediklerini açıkladı.

Böylece Allah düşmanı Trump, hain yöneticilerin desteğiyle Müslümanların servetini yağmalamak üzere bölgeye geliyor. Bu paralar, ABD ekonomisini canlandırmak amacıyla ülkeye yatırım olarak pompalanacak, İslam’a ve Müslümanlara karşı yürütülen savaşın finansmanında kullanılacak, Gazze, Yemen, Suriye ve Lübnan’a karşı yürüttüğü katliamlara destek olmak için Yahudi varlığına milyarlarca dolar ve silah akışını sürdürecek. Diğer yandan Trump, Gazze’ye karşı yürütülen soykırım savaşını sürdürmesi için Yahudi varlığına yeşil ışık yaktı. Bunun üzerine Yahudi varlığı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Gazze’yi haritadan silmek için yeni bir plan açıkladı. Smotrich “Savaş bittiğinde Gazze yerle bir olacak... Araplar yeni bir Felaket (Nekbe) yaşamalı.” dedi.

Yahudiler, Trump’ın silah anlaşmaları ve parasal yardımlar gibi sağladığı sınırsız destek ve Gazze’deki savaşa devam etmeleri için yaktığı yeşil ışık sayesinde daha da pervasız hale gelmişlerdir. Artık hiçbir şeyi umursamıyorlar. Özellikle Müslümanların yöneticilerinin desteğini aldıktan sonra işledikleri suçların sonuçlarına zerre kadar aldırış etmiyorlar. Artık Orta Doğu’nun çehresini değiştirmekten açıkça söz etmeye başladılar.

Müslümanların yöneticileri ise, Gazze halkına sahip çıkacakları ya da savaşı durdurmaları için Amerika ve Yahudilere baskı yapacakları yerde Trump’a oluk oluk para akıtıyorlar! Tabii bu paranın bir kısmı da Yahudilere gidiyor! Dahası, ellerinden Gazze ve Yemen halkının kanı damlayan Allah düşmanı Trump’ı ise, sanki en sevdikleri dostlarıymış gibi büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılıyorlar! Bu yöneticilerin bizi düşürdüğü şu hale bakın! Kendi paramızla katlediliyor, soykırıma maruz kalıyoruz! Düşmanımız, elleri bizim kanımızla kızıla boyanmış, dişleri etimize batmış halde ülkemize geliyor. Bizim yöneticilerimiz ise onu törenle karşılıyorlar!

Şüphesiz Müslümanların yöneticileri, ümmetin zayıflığının ve hor görülmesinin yegâne sebebidirler. Batı’nın ülkemiz ve kaynaklarımız üzerindeki hegemonyası ve hakimiyetinin birer aracıdırlar. Yahudi varlığı ve Batılı sömürgecilerin emniyet sibobudurlar. Dolayısıyla ümmet onlardan kurtulmak ve tahtlarının enkazı üzerine Raşidi Hilafeti kurmak için gerekli adımları atmadıkça, ölüm, zillet ve perişanlık kadehini yudumlamaya, öldürülüşümüze tanıklık etmeye devam edeceğiz ama hiçbir şey yapamayacağız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Ey Pakistan Ordusu! Srinagar’da Hindu Hükümranlığına Son Verin! Savaşı Alevlendirin! Keşmir’i Özgürleştirin ve Hindistan Yarımadasının Liderliğini Ele Geçirin!

6 Mayıs’ı 7 Mayıs’a bağlayan gece, Hindistan devleti, Azad Keşmir ve Pakistan’daki bazı şehirlerdeki camilere ve sivil bölgelere saldırı düzenledi. Saldırılarda onlarca Müslüman şehit oldu. Bunun üzerine Pakistan Hava Kuvvetleri beş Hindistan savaş uçağını düşürdü ve bazı askeri bölgeleri hedef aldı. Hindistan devletinin, Pakistan silahlı kuvvetleri aslanlarının imanı, cesareti ve askeri yetenekleri karşısında hiçbir direnç gösteremediği görülüyor. Müşrik Hindu lider Modi, Trump’ın talimatıyla bölgenin jandarmalığına soyunarak Hint Alt Kıtası’ndaki Müslümanlar üzerinde otorite kurmaya çalışıyor. Hindu zorba, Arap yöneticilerin Müslüman ordularını Yahudilere karşı dizginlediği gibi, Pakistan yöneticilerinin de Pakistan ordusu aslanlarını dizginleyebileceği kuruntusuna kapıldı.

Ne var ki Pakistan ordusunda yürekleri şehadet aşkıyla yanıp tutuşan pek çok subay bulunmaktadır. Savaş meydanında düşmanla vuruşmaya can atmaktadırlar. Hindu müşriklerinin hakimiyetini kabul etmektense, savaş meydanında canlarını feda etmeye hazırdırlar. Pakistan ordusunun aslanları, iki iyilikten birine ya zafer ya şehadet onuruna erişmek için hazır ve nazır bekliyorlar. Allah Subhânehu ve Teâlâ, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve müminler uğruna canlarını feda etmeye hazır bu kahramanlar, gerçekten yiğitlik ve celadet örneği sergilemektedirler. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُم بِإِذْنِهِ حَتَّى إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الأَمْرِ وَعَصَيْتُم مِّن بَعْدِ مَا أَرَاكُم مَّا تُحِبُّونَ“Siz Allah’ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz.” [Ali İmran 152]

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri! Hindu Devletinin Pakistan’a saldırma cüreti göstermesi ve bölgesel hakimiyet arzusu, yöneticilerin cihadı terk etmelerinin doğrudan bir sonucudur. Zira Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in emirlerine karşı gelindiğinde ve Keşmir’deki işgale yönelik şer’i hükümlere uyulmadığında, korkak bir düşman karşısında yenilgi ve zillet kaçınılmaz olacaktır. Yöneticilerimizin cihadı “terörizm” olarak tanımlaması, uluslararası düzene boyun eğmesi ve Pakistan ordusunu ulus-devlet sınırlarına hapsetmesi, Hindu Devletini ve Modi’yi güçlendirmiştir. Bugün gelinen noktada Modi Pakistan’a saldırma hakkını kendinde bulabiliyor. Pakistan yöneticileri, Hindistan’ın Batılı müttefiklerine Pahalgam saldırısını açıklamakla ve askeri inisiyatiften kaçınmak için gerekçeler üretmekle meşguller. Oysa Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

مَا تَرَكَ قَوْمٌ الْجِهَادَ إِلَّا عَمَّهُمُ اللهُ بِالْعَذَابِ“Bir kavim cihadı terk ettiğinde, Allah mutlaka onlara, hepsini bağlayan bir azap gönderir.” [Taberani]

Düşmanın saldırısını geri püskürterek elde ettiğiniz o şeref ve zafer, kazandığınız o muazzam başarı, yalnızca ve yalnızca Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın yolunda cihat etmenizin bir sonucudur. Peki, şimdi bu onur, zafer ve başarıdan yüz çevirip Amerikan ve Hindu yönetiminin köleliğine geri mi döneceksiniz? Allah Subhânehu ve Teâlâ cihat ile zafer ve başarının yolunu berrak bir şekilde ortaya koymuşken ulus devlet ve dünya düzeni, yeniden ayaklarınıza pranga mı olacak?! Düşmana yanıt vererek, gerçek gücünüzü ve kudretinizi keşfettiniz. Bu gücünüzün kaynağı, cihat ruhunuzdur, yalnızca Allah’a tevekkül etmenizdir ve İslam ümmetinin desteğidir. Öyleyse, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emirlerine sımsıkı sarılın. Direnç, hoşgörü, dengeli karşılık, uluslararası toplumun arabuluculuğu, diplomasi ve müzakereler gibi siyasi ve askeri çözümleri reddedin. Keşmir’in kurtuluşu için savaş ateşini yakın. Korkak ve aşağılık düşmanın belini kırın! Kontrol Hattı’nı geçip Srinagar’a doğru ilerleyin. Bu dünya düzenini ayaklarınızın altına alıp ezin, Keşmir’in tamamını kurtarın, nehirlerimizin hakimiyetini yeniden ele geçirin, Modi yönetiminin belini kırın. Hint Alt Kıtası’nın gerçek varisleri olun, bu coğrafyayı İslam’ın nuruyla yeniden aydınlatın!

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri! Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti olarak biz, Allah Subhânehu ve Teâlâ’dan size şu anki zaferinizden çok daha büyük bir zafer, çok daha görkemli başarılar bahşetmesine niyaz ediyoruz. Hindistan’ın fethine katılma onuruna nail olmanızı temenni ediyoruz. Allah’tan sizi tarih kitaplarına Selahaddin Eyyubi ve Sultan Abdülhamid’in varisleri olarak yazmasını diliyoruz. Her şeyden önce, Allah’tan sizlerin, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret veren, bu sayede ilk İslam Devleti’nin kuruluşuna zemin hazırlayan Sad b. Muaz ve Medineli Ensar’ının halefleri olmanızı niyaz ediyoruz. Haydi öyleyse ileri atılın ve Hizb ut Tahrir’e nusret verin! Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafetin kurulması için nusret verin. Ve üç büyük müjdeye: Hindistan’ın fethi, Filistin’in kurtuluşu ve İkinci Hilafet çatısı altında ümmetin vahdeti müjdesine nail olun. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ“Onlarla savaşın ki Allah sizin elleriniz ile onları cezalandırsın, rezil rüsva etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Müminlerin kalplerine şifa versin.” [Tevbe 14]

Devamını oku...

Yahudi Ordusu Pervasızca Terör Estirerek Müslümanların Meskûn Mahallerini Bombalarken, Ordularımız Kışlalarında Pinekliyorlar!

Yahudi varlığı, Husi güçlerinin Ben Gurion Havalimanı’na yönelik son füze saldırısına misilleme olarak pazartesi akşamı Yemen’in Kızıldeniz kıyısındaki Hudeyde Limanı ve bir çimento fabrikasına ağır hava saldırıları düzenledi. Yahudi yetkililer, saldırıya 30’dan fazla savaş uçağının katıldığını, en az 8 hava saldırısı gerçekleştirildiğini ve Hudeyde Limanı ile çevresine 50 bomba atıldığını ifade ettiler. Aradan henüz 24 saat geçmeden, Yahudi hava kuvvetleri Yemen’e ikinci bir saldırısı daha düzenledi. Saldırıda, Sana Havalimanı’nın pistleri, kontrol kulesi, bir elektrik santrali, yakıt depoları ve başka bir bölgedeki bir fabrika hedef alındı. Saldırı sonucunda Sana Havalimanı’ndaki uçuşlar durduruldu.

Yahudi ordusu, bölgede pervasızca hareket etmeye devam ediyor. Savaş uçakları, bölge semalarında serbestçe dolaşarak Suriye, Lübnan ve Yemen’e hava saldırıları düzenliyor, sivilleri hedef alıyor ve altyapıyı yok ediyor. Yahudi varlığı, güvenliğini sağlamak, Gazze mücahitlerinin ellerinde paramparça olan o sahte prestijini kurtarmak için bu saldırıları gizleme gereği bile duymuyor. Gazze’yi tamamen tecrit edip katliamlarını rahatça sürdürmek istiyor! Gazze halkını göçe zorlamak ve direnişçileri teslim almak için uzun vadeli planlarını devreye sokmuş durumda.

Tüm bunlar Amerika’nın onayıyla, Yahudilere sağladığı silah ve parayla ve bölge yöneticilerinin tam bir suç ortaklığıyla gerçekleşiyor. Bu yöneticiler, Yahudi uçaklarının pervasızca dolaşması, cirit atması ve işlediği suçlarla övünmesi için hava sahamızı açıyorlar. Savaş uçaklarını önlemek için en ufak bir çaba bile göstermiyorlar. Ama Yahudi varlığına doğru fırlatılan füzeleri durdurmak için tüm güçlerini seferber ediyorlar. Ne hazin bir çelişki!

Asıl büyük felaket ise Müslümanların gözünü diktiği ve ümmetin umudu olan orduların takındığı tavırdır. Onların bu tavrı, büyük bir hayal kırıklığıdır. Nasıl tahammül edebiliyorlar kışlalarında yatmaya? Savaş ve cenk ehli olmayan bir avuç Yahudi’nin, Gazze’de kardeşlerini katlettiğini, Şam, Lübnan ve Yemen şehirlerini bombaladığını, tüm bölgede pervasızca terör estirdiğini görmüyorlar mı? Nasıl sessiz ve hareketsiz kalabiliyorlar?

Filistin, Suriye, Yemen ve tüm İslam ülkelerine yardım etmek, onları ümmetin bünyesine yerleşmeye ve yayılmaya çalışan kötü huylu kanser olan Yahudi varlığından kurtarmak, askeri, subayı ve genelkurmay başkanları olmak üzere tüm ümmetin ordularının görevidir. Yahudi varlığının suçlarını ve kötülüklerini durdurmanın tek yolu, Müslüman ordularının harekete geçmesidir. Bu yüzden, ey subaylar ve genelkurmay başkanları! Sizi, dininizi, ümmetiniz ve halkınızı savunmak için harekete geçmeye çağırıyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 39]

Devamını oku...

Bu İşin Şakası Yok, Durum Gayet Ciddi

Bu İşin Şakası Yok, Durum Gayet Ciddi
Suriye’deki Askeri Operasyonlarıyla Yetinmeyen Yahudiler, Siyasi Operasyonlarına da Başladılar

Suriye yönetimi ile Dürzi şeyhleri ve liderleri arasında Süveyda ili için varılan anlaşma dün pazar günü yürürlüğe girdi. Kudüs El-Arabi’ye bilgi veren güvenlik kaynaklarına göre, yerel polis güçleri Sura El-Kubra köyüne girdiler, genel güvenlik unsurları ise Süveyda ile Dera’yı ayıran idari sınırların dışına çekildiler.

Bu arada, Süveyda çevresindeki El-Sura El-Kübra ve El-Mezra’da bulunan güvenlik ve askeri güçlere, anlaşmanın birinci aşamasının yürürlüğe girmesiyle birlikte ana üslerine dönme talimatı verildi.

İki gün önce Dürzilerin liderleri, ileri gelenleri, şeyhleri ile dini ve sosyal grupların temsilcileriyle varılan anlaşma, Süveyda ilinde İçişleri Bakanlığı ve adli kolluk kuvvetlerinin rolünün arttırılmasını, buna karşılık tüm güvenlik ve askeri güçlerin Süveyda ili çevresinden çekilmesini öngörüyor.

Kaynaklara göre, Süveyda ve çevresinde konuşlanacak gruplar, yöre halkından olup İçişleri ve Savunma Bakanlıkları bünyesinde faaliyet gösterecekler.

Anlaşma, ‘adem-i merkeziyetçilik yönetimine doğru atılmış somut bir adım’ olarak değerlendirildi.

Şam yönetimine bağlı Genel Güvenlik güçlerinin kentten ayrılması, Şam ile Süveyda arasında varılan anlaşma uyarınca kente yerel polis gücünün konuşlandırılması, Vali Mustafa Bekur’un yetkilerinin sembolik düzeye indirgenmesi, Suriye’nin yeni siyasi haritasının Şam, Fırat’ın Doğusu ve Süveyda olmak üzere üç ana bölgeye ayrılmasının bir işareti olarak değerlendiriliyor.

Şam hükümetinin sözde “azınlıklar” meselesine yaklaşımındaki siyasi beceriksizliği ve azınlıklar meselesinin İslami hukuk çerçevesinde çözüme kavuşturulmaması, ülkenin bölünmesine zemin hazırlamakta, “azınlıklar” sorununu daha da derinleştirmekte, dış müdahalelere kapı aralamakta, içerideki unsurların manipülasyonunu olanak sağlamaktadır.

2011’de devrime kalkışan Suriye halkı, dış güçlerin kökünü kazımak, Suriye halkının işlerine ve topraklarına karışılmasını engellemek gibi temel hedef ve ilke belirlemişti. Ancak bugün bu müdahalenin bu denli belirgin ve açık bir şekilde yaşanıyor olması gerçekten şaşırtıcı! Eski rejimin başındaki kasabın ülkeden kaçmasının ardından Yahudilerin Suriye’nin iç işlerinde söz sahibi olması, ülke için son derece kritik ve tehlikeli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Süveyda’daki anlaşmanın satır aralarında, Yahudi varlığının bazı Dürzi liderlerle temaslar kurduğunu ve onları adem-i merkeziyetçilik talebine yönlendirdiğini okumak mümkündür. Onlara fiili özerklik tanıyan bir anlaşma, pek çok tarafın kendi çıkar ve ayrılıkçı beklentileri için fırsat kolladığı bir ortamda, başkalarını da benzer adımlar atmaya cesaretlendirebilir.

Acaba silahlarını teslim etmemeleri neyin işareti?!

Peki ya kendi işlerini kendilerinin yönetmesi ve valilik makamının yalnızca “sembolik” bir pozisyon olarak kalacağının belirtilmesi ne anlama gelmektedir?

Kendilerini savunmak bahanesiyle silahlarını teslim etmemelerine izin verilmesi de neyin nesi? Neye ve kime karşı savunacaklar kendilerini?

Bir devlet, topraklarının bir köşesinde otoritesinin sarsılmasına nasıl göz yumabilir?!

Süveyda’da varılan bu anlaşma, devletin tüm topraklarında sağlaması gereken ulusal egemenlik anlayışının alenen ihlali anlamına gelmektedir! Nitekim Fırat’ın doğusunda SDG ile yapılan benzer anlaşma, rejim kalıntılarının sahil şeridindeki emellerini tetiklemiş ve geçtiğimiz Ramazan ayındaki provokatif eylemlerine zemin hazırlamıştır.

Yaşananlar, sadece eksik bir egemenliğe boyun eğmekten öte, adeta özerk bir yönetimin temellerinin atılması anlamına gelmektedir. Böyle bir yönetim şeklinin hayata geçmesi durumunda, kan gövdeyi götürecek demektir. Bu bölgeler, yeniden devletin otoritesine girene dek kanlı çatışmalar yaşanacaktır. O halde tüm bu çaba neden ve hangi amaç uğruna?

Uzun vadeli sonuçları olan böylesi bir anlaşmaya karşı çıkmanın farz olduğu ortadadır. Halk, ülkenin parçalanması için değil, İslam yönetimi altında birleşmesi için devrime kalkışmıştır. İslam Devleti, şeriat hükümlerine göre tüm vatandaşlarının haklarını herhangi bir ayrım gözetmeksizin güvence altına alacaktır.

Herhangi bir zümreye veya topluluğa özel ayrıcalıklar veya özerk bir yönetim tanıtan kararların hiçbir meşruiyeti yoktur. Suriyeliler bu kararları asla kabul etmeyeceklerdir! Bu tür kararlar ancak Suriye halkına komplo kuran devletleri ve onların işbirlikçilerini memnun edebilir.

Yahudi varlığının Suriye’ye müdahalesi ve bu işi kendi uşakları eliyle kotardığı artık su götürmez bir gerçektir! Dürzilerin savunuculuğuna soyunmuş, onların korunması gerektiğinden bahsetmiş ve nihayetinde Yahudi varlığı kuklalarının istediği şekilde bir anlaşma sağlanmıştır!

Bugün gelinen noktada yaşanan tüm bu gelişmelerin ardından net bir tavır sergilenmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde bu tür talepler, caydırıcılık ve hesap verilebilirlik olmadığı sürece, dışarıdan gelen telkinlere kulak veren, Şeriatın yasalarına ve devrimci halkın isteklerine sırt dönenler var olduğu müddetçe gündemde kalmaya devam edecektir.

Bu devrim, ulvi bir ideal uğruna başlamış ve bu ideal için sarsılmaz esaslar belirlenmiştir. Dolayısıyla bu ilkelere asla ve hiçbir surette halel getirmemeliyiz. Şu hâlde yapılması gereken, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet çatısı altında Rabbimizin Şeriatını uygulayarak devrimimizi ve kazanımlarını güvence altına almak ve devrimimizin değişmez ilkelerini hayata geçirmektir. Devletlerin sinsi planlarına, doymak bilmez hırslarına ve bencil çıkarlarına yem olmamanın yegâne yolu budur.

إِنَّفِيذَلِكَلَذِكْرَىلِمَنْكَانَلَهُقَلْبٌأَوْأَلْقَىالسَّمْعَوَهُوَشَهِيدٌ“Şüphesiz ki bunda kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” [Kâf 37]

 

Devamını oku...

Bir Davet Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.” [Bakara 155]

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Allah’ın rahmetiyle mağfur olduğuna inandığımız merhum Âlimuddin Muhammed el-Hasan Ahmed’in vefatını teessürle bildirir.

Bu acı kaybımızda kalplerimiz hüzünle dolu, ancak Allah’ın takdirine olan rızamız tamdır.

Merhum, 12 Zilkade 1446 / 10 Mayıs 2025 Cumartesi günü Kadarif şehrinde ebediyete intikal etti. Küçük yaşlardan itibaren İslami hayatın yeniden başlatılması ve Hilafet Devleti’nin kurulması için mücadele eden merhum, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti encümen üyesi Şeyh Muhammed El Hasan’ın oğlu idi.

Allah’tan, hastalığını günahlarına kefaret kılmasını, gençliğine karşılık cenneti lütfetmesini, onu engin rahmeti ve mağfiretiyle kuşatmasını, onu Peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihlerle birlikte Firdevs’e yerleştirmesini niyaz ederiz. Onlar ne güzel dostturlar. Ailesine, eşine, kardeşlerine ve tüm akrabalarına taziyelerimizi iletiyoruz. Ayrıca bu acı kayıptan dolayı, dava taşıyıcı tüm kardeşlerimize de taziyelerimizi iletiyoruz.

Gözlerimiz yaşlı, yüreklerimiz sızılı. Ey Âlimuddin! Senin ayrılığın ciğerimizi dağladı! Ancak biz, sadece ve sadece Rabbimizin razı olacağı bir söz söyleriz.

إِنَّا للهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ“Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.” [Bakara 156]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER