Çarşamba, 16 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Küstah Trump’ın Değil Onurlu Gazze Halkının Yanında Durun

Gasıp Yahudi varlığı “İsrail”in Gazze’de gerçekleştirdiği işgal ve soykırımın üzerinden iki yıl geçti. 7 Ekim’de yaşadığı büyük hezimeti gölgelemek için işgalci varlığın Gazze’de başlattığı soykırım ne yazık ki üçüncü yılına giriyor. Her günü ayrı bir katliam, her günü ayrı bir vahşet olan bu iki yılda tüm dünya işgalci Yahudilerin akıl almaz barbarlığına şahit oldu. Katiller, hedef gözetmeksizin çocukları, bebekleri, yerleşim alanlarını, okulları, camileri ve hastaneleri vurdular. İslami beldelerin yöneticileri ise defalarca toplandılar, konuştular, kınadılar ve dağıldılar. Her kınama yeni bir saldırı ve katliam için onları cesaretlendirdi. İşgalci “İsrail” öyle azgınlaştı ki aylarca Gazze’ye bir lokma ekmeğin, bir yudum suyun girmesine dahi izin vermedi.

İşgalci katiller Sadece Gazze’ye değil, Suriye, Lübnan, İran, Yemen ve Katar’a, son olarak ta Tunus’tan yola çıkan Sumud filosuna da saldırdı. Bütün bunlar yaşanırken Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Arap rejimlerinden bazı yöneticiler New York’ta ABD Başkanı küstah Trump’ın masasında toplanıp mücahitlerin silahsızlandırılmasını, Gazze’yi işgal ve Filistin’e ihaneti içeren planı konuşup Trump’a övgüler yağdırdı.

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti olarak 7 Ekim’in ikinci yılında İslami camiaların desteği ve on binlerce Müslüman’ın katılımı ile İstanbul, Ankara ve Şanlıurfa’da “Söz Değil İcraat Bekliyoruz” başlığı ile yürüyüşler gerçekleştirdik. Kol kola yürüdüğümüz tüm İslami gruplardan, iştirak eden tüm Müslümanlardan, korkmadan hakkı haykıran âlim ve hocalardan Allah razı olsun diyoruz. Yürüyüşlerden sonra yapılan basın açıklamalarında yöneticilere somut adım atmaları için şöyle seslendik: “Ey Güç ve İktidar Sahipleri; Sizler yüzbinlerce masum katledilirken kınadınız, şiddetle kınadınız ve hiçbir işe yaramayan diplomatik görüşmeler yaptınız. Çok iyi biliyorsunuz ki bunların hiçbirisi çözüm adına somut ve caydırıcı adımlar değildi. Çünkü işgalci Siyonistler söz ile durmaz, üçüncü yılına giren soykırım hamaset ile son bulmaz, Gazzeli mazlumlar sadece konuşarak kurtulmaz. Öyleyse artık zaman söz zamanı değil, icraat zamanıdır, artık yapılması gereken somut ve caydırıcı adımlardır.”

İktidara küstah Trump’ın değil, onurlu Gazze halkının yanında durmasını, söz ile değil artık somut adımlar ile icraat yapmasını haykırdık. Terör yuvası İncirlik Üssü ve Kürecik Radar İstasyonu’nu kapatılmasını, işgalcilerin ordusunda görev alan çifte vatandaşların vatandaşlıktan çıkartılıp yargılamasını, ticaretin tamamen bitirilmesini, gayrı meşru varlık ile diplomatik ilişkilerin kesilmesini, hiçbir işe yaramayan BM kararlarının yok sayılmasını, Gazze’ye insani koridor açılmasını, Sumud filosunun donanma ile korunmasını, “İsrail”i terör varlığı olarak görmesini ve ABD’nin iki devletli çözüm planını artık dillendirmeyi terk etmesini söyledik.

Yine Filistin topraklarında tek bir işgalci kalmayana dek mücahitlerin yanında durması gerektiğini de özellikle hatırlattık. Ancak ne yazık ki bu çağrımızdan bir gün sonra CB Erdoğan, ABD Başkanı küstah Trump’ın planını desteklediğini ve kendisini takdir ettiğini açıkladı. Türkiye ve Arap rejimlerinin desteklediği bu plan, Gazze’deki direnişi terör olarak görmekte, tüm Filistin topraklarında işgale meşruiyet vermektedir. Kesin olan bir şey var ki bu plan, Gazze’de asla hayat bulmayacaktır. Allah’ın izni ile Trump’ın masasında koltukları için umut bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacaklardır.

Katil Netanyahu ve işgalci Yahudilere ise sözümüz şudur: Ey aşağılık korkaklar! Müslüman anneler çocuklarına sizin düşmanlığınızı emziriyor, babalar evlatlarına sizinle savaşmayı vasiyet ediyor, gençler sizi mağlup edecek orduda yer almak için gün sayıyor. İşte o ordu Raşidi Hilafet’in ordusudur, işte o gün müminlerin kalbi Allah’ın yardımı ile ferahlayacak, zalimlerin ise yüzü kararacaktır.

Devamını oku...

SAYI 567 Çıktı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi El-Raye Gazetesi

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

El-Raye Gazetesi Yeniden Yayında

 

Biz, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi olarak takipçilerimiz ve Merkezi Medya Bürosu Web Sayfası misafirlerimize, Hizb-ut Tahrir tarafından 1954 yılında başlatılan El-Raye Gazetesinin tekrar yayına başlatılmasını duyurmaktan gurur duyarız. Karanlık ve zorba rejimlerin baskısı sonucu haftalık yayınlanan gazete durdurulmuştu. Şimdi Hizb-ut Tahrir El-Raye Gazetesini Allah’ın izniyle tekrar başlatacaktır.

Devamını oku...

Ebu Usame, Ahmed Bekir (Hazim) İle Arkadaşlık Şerefi, Allah Ona Rahmet Etsin

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Ebu Usame, Ahmed Bekir (Hazim) İle Arkadaşlık Şerefi, Allah Ona Rahmet Etsin

Hizb-ut Tahrir'in ilk kuşağından olan Ahmed Bekir (Hazim), H. 22 Rabiu’l Evvel 1447, M. 14 Eylül 2025 sabahı, seksen yedi yaşındayken Rabbinin huzuruna intikal etti. Kendisi uzun yıllar boyunca bu daveti taşıdı, bu uğurda uzun hapislere ve şiddetli işkencelere katlandı ancak Allah'ın fazlı ve yardımı sayesinde hiç zayıflık göstermedi, değişmedi ve yılmadı.

1980'lerde ölmüş olan Hafız Esad'ın yönetimi günlerinde Suriye'de gizlice uzun yıllar geçirmiş, 1991 yılında Hava Kuvvetleri İstihbarat Servisi tarafından Hizb-ut Tahrir gençlerinden bir grupla birlikte tutuklanmış ve mücrim Ali Memluk ve Cemil Hasan'ın gözetiminde en ağır işkenceye maruz kalmıştır; zira Ebu Usame bazı arkadaşlarıyla birlikte bir dizi sorgulamanın ardından sorgu odasına giren birisi bana, sorgu odasının duvarlarına sıçrayan et parçaları ve kan izlerini gördüğünü haber vermiştir.

Mezzeh'deki Hava Kuvvetleri İstihbarat Şubesi'nin zindanlarında bir yıldan fazla kaldıktan sonra, diğer arkadaşlarıyla birlikte Sednaya Hapishanesi'ne nakledildi ve burada on yıl hapis cezasına çarptırıldı; karşılığını sadece Allah'tan umarak burada yedi yılını sabrederek geçirdi, sonra Allah ona bir çıkış yolu bahşetti.

Hapishaneden çıkmasının ardından doğrudan daveti taşımayı sürdürdü ve 1999 yılının Aralık ayı ortasında Suriye'de yüzlerce parti gencinin tutuklanmaları başlayıncaya kadar da devam etti; nitekim Beyrut'taki evine baskın düzenlendi ve Mezzeh Havaalanı'ndaki Hava Kuvvetleri İstihbarat Şubesi'ne götürülmek üzere kaçırıldı ve burada da korkunç işkencelerin yeni bir aşaması başladı.Yaşlı olmasına rağmen karşılığını sadece Allah'tan umarak Allah'ın yardımıyla sabredip sebat etti.

Yaklaşık bir yıl sonra Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından yargılanmak üzere yeniden Sednaya Hapishanesine nakledildi, burada da on yıl hapis cezasına çarptırıldı ve Allah'ın onun için yazdığı yaklaşık sekiz yılı geçirmesinin ardından Allah ona bir çıkış yolu bahşetti.

Ben, 2001 yılının tamamını onunla birlikte Sednaya Hapishanesi'nde geçirdim; hatta üçüncü katın sol tarafındaki 5 (A) yatakhanesinde hemen onun yanındaydım ve ben ona sevgili amcam diye seslenirdim.

Nitekim birlikte yemek yedik, yan yana uyuduk, kültür ve fikirleri etüt ettik.  Ondan kültür elde ettiğimiz gibi yine ondan sabır ve sebatı da öğrendik.

İnsanları seven, gençlere özen gösteren, onlara zaferin ve Allah’ın vaadinin gerçekleşmesinin yakın olduğuna dair güven aşılayan cömert biriydi.

Allah'ın Kitabı'nı ezberler, onu gece gündüz okur, çoğu gece kalkar ve şafak yaklaşınca gece namazını, ardından da sabah namazı kılmak amacıyla uyandırmak için beni sallardı.

Ben hapishaneden çıktım, ardından 2004 yılında tekrar hapse girdim; 2005 yılının başlarında yeniden Sednaya Hapishanesine nakledildik ve burada, 2001 yılının sonunda ilk kez serbest bırakıldığımızda hapishanede kalanlarla tekrar bir araya geldik. Onların arasında Allah rahmet eylesin sevgili amcam Ebu Usame Ahmed Bekir (Hazim) de vardı.

Hapishane duvarlarını, demir parmaklıkları, ailelerimizden ve sevdiklerimizden ayrı kalmayı unutmak için yatakların önünde uzun süreler yürüyüş yapardık. O yıllarca hapiste kalmış ve o kadar çok şey çekmişken, biz nasıl yapamazdık ki!

Ona yakın olmama ve onunla uzun zaman geçirmeme rağmen, hiç şikayet ettiğini veya sızlandığını görmedim, sanki hapishanede değil de hapishane duvarlarının dışında uçuyormuş gibi; çoğu zaman okuduğu Kuran ile uçuyordu, Allah'ın vaadine ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesine olan güveninin kanatlarıyla uçuyordu.

En karanlık ve en şiddetli koşullarda, özlemle büyük zaferin ve Rasulümüzün Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu müjdesinin gerçekleşeceği günü bekliyorduk: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra Nübüvvet minhacı üzere Hilafet olacaktır.”Hilafetin ve dalgalanan Ukab Râyesi'nin gölgesi altında bir araya gelmeyi arzuluyorduk.Ancak Allah onun, zorluk evinden ebedi ve baki olan evine irtihal etmesine hükmetti.

Allah’tan onun Firdevs-i Ala’da olmasını temenni ediyoruz ve biz Allah'a karşı kimseyi temize çıkarmayız.

Sevgili amcamız Ebu Usame:

Allah'tan seni engin rahmetiyle kuşatmasını, geniş cennetinde sana bir yer vermesini ve seni salihler ve şehitlerle birlikte kılmasını ve çektiğin eziyetler ve işkenceler karşılığında seni cennetin en yüksek dereceleriyle ödüllendirmesini temenni ediyoruz. Yine Allah Azze ve Celle’den seni ve bizleri, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in havzasında bir araya getirmesini ve rahmetiyle muamele etmesini diliyoruz. 

Bizim tesellimiz, senin merhametlilerin en merhametlisine dönüyor olmandır ve biz sadece Allah'ı razı edecek şeyi söyleriz; şüphesiz biz Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ebu Satif Jeju

Devamını oku...

Türkiye: İkinci Yılında Meydanlardan Gazze İçin Ortak Çağrı

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti
İkinci Yılında Meydanlardan Gazze İçin Ortak Çağrı
 
İktidara Ortak Çağrı: 2 Yıl Geçti! Söz Değil, İcraat Bekliyoruz!" Yürüyüşlerinin Ortak Canlı Yayını
 

Yaklaşık bir asırdır süren işgal ve katliamlara karşı Filistinli mücahitlerin başlattığı Aksa Tufanı Harekâtı’nın ikinci yıl dönümü münasebetiyle Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti’nin organizesiyle İstanbul, Ankara ve Şanlıurfa’da “İktidara Ortak Çağrı” başlığı altında yürüyüş ve basın açıklamaları gerçekleştirildi.

Gazze’de 24 aydır devam eden soykırım, kuşatma ve işgal altında sahipsiz bırakılan Müslümanları savunmak için Köklü Değişim öncülüğünde “Gazze İçin Birleşelim” şiarıyla çok sayıda İslami sivil toplum kuruluşunun ortaklaşa düzenlediği yürüyüşte “2 Yıl Geçti Söz Değil İcraat Bekliyoruz” sloganıyla iktidara seslenildi.

Yahudi varlığı İsrail’in Gazze’ye uyguladığı vahşi ablukayı kırmak için gemilerle yola çıkan Sumud Filosu’na da destek verilen yürüyüş ve basın açıklamalarına erkek, kadın, çocuk binlerce Müslümanın yanı sıra âlim, hoca, gazeteci, aktivist ve basın mensupları katıldı.

Öğle namazını müteakiben İstanbul’da Fatih Camii'nden Beyazıt Meydanı'na; Ankara’da Kocatepe Camii'nden Sıhhiye Meydanı'na; Şanlıurfa’da ise Ali Şelli Parkı'ndan Rabia Meydanı'na doğru yapılan yürüyüşlerde kortejler oluşturan Müslümanlar, Kelime-i Tevhid bayrakları, tekbirler ve ezgiler eşliğinde Aksa Tufanı’nı ve Gazze halkını selamlayarak tarihi görüntülere sahne oldular.

Her bir kortejin önünde Gazze ile ilgili mesajlar içeren pankartlar taşındı. Yol boyunca atılan sloganlar arasında şunlar yer aldı: “Gazze’ye selam, direnişe devam”, “Aksa Tufanı Yahudi’nin mezarı”, “Ordular Aksa’ya”, “Sumud seferde donanmalar nerede?”, “Ya Gazze’yi kurtarın ya ümmete yol açın”, “İslam ümmeti zilleti kabul etmez”, “Kınama! Konuşma! İcraat!”, “Oturma! Uyuma! Harekat!”, “ABD’yle iş tutmam, Müslümanım, Müslüman”, “Kahrolsun hain işbirlikçi rejimler”, “Ordular birleşsin, İsrail’i yok etsin”, “Müminler birleşecek, İsrail yenilecek”, “Fecri sadık doğacak, İsrail kahrolacak”, “İnsanlığın vicdanı Siyonizmi yenecek”, “Lebbeyk, lebbeyk, lebbeyke ya Aksa”, “Tek ümmet, tek devlet, tek çözüm: hilafet”.

Yürüyüşün tamamlanmasının ardından meydanda düzenlenen programa ve konuşmalara geçildi. İstanbul’daki programda basın açıklamasını Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, Ankara’da Köklü Değişim adına İslam Boztepe ve Şanlıurfa’da Köklü Değişim adına Said Doğan yaptı.

Basın açıklamasında, Gazze’yi yüzüstü bırakan Türkiye ve diğer İslam beldeleri yönetimleri muhatap alınarak şu ifadeler kullanıldı:

“Sizler; yüzbinlerce masum katledilirken kınadınız, işe yaramayan diplomatik görüşmeler yaptınız. Tweetler attınız, mitingler düzenlediniz. Bazılarınız susmayı, bazılarınız ise sürekli konuşmayı seçti. Sizler çok iyi biliyorsunuz ki bunların hiçbiri çözüm adına somut ve caydırıcı adımlar değildi. Çünkü işgalci siyonistler söz ile durmaz. Üçüncü yılına giren soykırım hamasetle son bulmaz. Gazzeli mazlumlar sadece konuşarak kurtulamaz.

Öyleyse artık zaman söz zamanı değil, icraat zamanıdır. Yapılması gereken somut ve caydırıcı adımlardır. Bizler sizlerden söz değil, icraat bekliyoruz! Hamaset değil, hareket bekliyoruz! Kınama değil, yaptırım bekliyoruz!”

Açıklamada ayrıca Gazze için yapılması gereken işler ve atılması gereken somut adımlar dokuz madde halinde sıralandı. Son kısımda ise “Ey yeryüzünün en korkak ve en alçak varlıkları olan işgalci Yahudiler” başlığı altında, soykırım şebekesi İsrail’e yönelik şu ifadeler yer aldı:

“Artık tüm Müslüman anneler çocuklarına sizin düşmanlığınızı emziriyor. Babalar, evlatlarına sizin o topraklardan sökülüp atılmanızı vasiyet ediyor. Gençler, sizinle savaşacak orduda yer almak için gün sayıyor. Yediden yetmişe Müslümanlar, sizi ve arkanızdaki Batılı sömürgeci kâfirlerin zulüm ve katliam dolu sistemlerini yeryüzünden söküp atacak Raşidi Hilafet için gece gündüz çalışıyor. İşte bu çok yakında gerçekleştiğinde müminlerin kalpleri Allah’ın yardımıyla ferahlayacak; zalimlerin ise yüzleri kararacak ve kalpleri korkuyla dolacaktır.”

Basın açıklamasının sona ermesinin ardından İstanbul’da Gazeteci-Yazar Ahmet Varol, Tevhid Dergisi’nden Enes Yelgün, Kur’ana Nebevi Davet’ten Ahmet Turgut Ulucak, Kur’an Nesli Derneği’nden Şükrü Hüseyinoğlu, ilahiyatçı-yazar Dr. Abdurrahim Şen; Ankara’da Köklü Değişim adına Abdullah İmamoğlu ile Tevhid Dergisi’nden Emin Acun; Şanlıurfa’da ise İmam Buhari Medresesi Başmüderrisi Molla İbrahim Halil Kaplan, Seyda Molla Ahmed Tuxubî, Tevhid Dergisi adına Salim Kandemir, Şanlıurfa STK Platformu Dönem Sözcüsü İbrahim Coşkun, Rahmet Damlası Derneği Başkanı İmam-Hatip Mehmet Emin Kutluay ve Şirazi İlim ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Seyda Bünyamin Kılıç birer konuşma gerçekleştirdiler.

Gazze ve tüm mazlum beldelerdeki Müslümanların kurtuluşu için yapılan duaların ardından programlar sona erdi.

#SözDeğilİcraat

Pazar, 6 Rabiu'l Ahir 1447 - 28 Eylül 2025

turkiye vilayeti

- ÖZET GÖRÜNTÜLER -

- İSTANBUL -

- ANKARA -

- ŞANLIURFA -

turkiye vilayeti

- ETKİNLİKLERDEN KARELER -

turkiye vilayeti

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Bağımlılığın, Müslüman Ülkelere Maliyeti!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bağımlılığın, Müslüman Ülkelere Maliyeti!

Haber:

Birleşmiş Milletler'in iki devletli çözüm konulu konferansı sırasında Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli, “Ateşkes sağlandığında Mısır, Arap-İslam “toplumunu” yeniden inşa planı için gerekli fonları mobilize etmek üzere Gazze Şeridi'nin yeniden inşası konulu uluslararası bir konferansa ev sahipliği yapacağına” dikkat çekti.

Yorum:

Gazze savaşı ikinci yıldönümüne yaklaşırken ve Yahudilerin suçlarının dünyaya ifşa olmasıyla birlikte, savaşın sona ereceğine dair işaretler görünmeye başladı ve Müslüman ülke liderleri de tekrarlanan bir senaryo kapsamında Müslümanların paralarıyla Gazze'yi yeniden inşa etme planını uygulamak için hazırlanıyorlar. Buna en yakın örnek 2014 yılında Gazze'ye karşı yapılan savaştır;zira hain yöneticilerimiz Yahudilerin zulmüne tanık oldukları halde kıllarını dahi kıpırdatmadılar, hatta Yahudiler, yeniden inşa planlarını uygulamak için ortaya çıktıklarında bile Yahudilerden yaptıklarının bedelini ödemelerini talep etmediler. Aksine bunun yerine, çoğu sömürgeci kafir Batı'ya giden Müslüman ülkelerin servetlerinden ödüyorlar; bize kalan az miktardaki kırıntılar ise, Yahudilerin suçlarının faturasını ödemek için kullanılıyor ve yöneticilerimiz de savaşın sona ermesinden dolayı seviniyorlar, bunu bir zafer olarak görüyorlar ve müzakerelerin savaşı sona erdirmeyi başardığını düşünüyorlar. Hatta suçlu, binaların yıkılmasından, iki yıl süren acılardan ve kaybedilen canlardan sorumlu bile tutulmuyor.

Mısır rejimi tarafından Mart 2025'te hazırlanan plana göre, Gazze'nin yeniden inşasının maliyeti yaklaşık 53,2 milyar Dolar olarak tahmin edilmekte olup bu, eşi benzeri görülmemiş bir yıkımın boyutunu yansıtan devasa bir rakamdır. Aklı başında bir insan, suçlunun hiçbir şekilde katkı sağlamayacağını bilerek bu miktara kendi iradesiyle gönüllü olarak katkı sağlamayı kabul etmez! Ancak bizim yöneticilerimiz kendi kararlarını verme yetkisine sahip değillerdir; zira onlar, bölgede istikrarı sağlamak ve kendi nüfuzunu güvence altına almak isteyen sömürgeci kâfir Batı'nın emirlerini yerine getirmek için koşturuyorlar ve Yahudiler de gerek bunu gerekse suçlarının yükünü üstlenecek Ruveybida yöneticiler olduğunu bildikleri için Gazze'yi yıkıp yok ettiler.

Koltuklarını korumak için aşağılık bir şekilde Trump'a trilyonlarca Dolar veren yöneticilerimiz, Gazze'nin yeniden inşası için Batı'dan emir almaya hazırlardır ve onlardan hiçbiri Yahudilerden tek bir dolar bile katkıda bulunmalarını istemeye bile cesaret edemezler; zira onlar, paralarımızı altın tepside sunmaları için Batı tarafından aramıza yerleştirilmiş ajanlardır. Bu yüzden düşmanımıza boyun eğen bu liderleri kaldırıp atmaktan ve İslam Devleti olan devletimizi, yani Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni yeniden kurmaktan başka bir çözüm yoktur.

إِن يَنصُرْكُمُ اللَّهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَAllah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.” [Al-i İmran 160]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdurrahman Şakir - Mısır

Devamını oku...

İslam İşbirliği Teşkilatı Festivali, Katar ve Arap Ülkelerinin, Bulutların Üzerinde Vahşice Havlayan Amerika'nın Yıpranmış Çizmesi Olmadaki Israrlarıyla Sona Ermiştir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İslam İşbirliği Teşkilatı Festivali, Katar ve Arap Ülkelerinin, Bulutların Üzerinde Vahşice Havlayan Amerika'nın Yıpranmış Çizmesi Olmadaki Israrlarıyla Sona Ermiştir!

Haber:

Yahudi varlığının Katar'daki Hamas üyelerine yönelik fırlattığı füze saldırısının ardından, 15 Eylül 2025'te Doha'da düzenlenen Acil Arap-İslam Zirvesi'nin (İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği) nihai bildirisinde, Yahudilerin Katar'a yönelik saldırısının sert bir şekilde kınandığı ve bunun bölgede barış umutlarına indirilmiş acı verici bir darbe olduğu ifade edildi. Bildiride, üye devletlere, Yahudi varlığı ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini yeniden gözden geçirme ve ona karşı yasal önlemler alma çağrısında bulunuldu.

Yorum:

Daha önceki taslak bir açıklamada, bu önlemlerin, “Mevcut ve gelecekteki anlaşmalar da dahil olmak üzere Yahudi varlığıyla ilişkilerin normalleşmesi yolunda elde edilen tüm kazanımları” tehlikeye atacağı uyarısında bulunulmuştu.İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Devletleri Ligi, yıllardır ve on yıllardır alışkanlık haline getirdikleri gibi kınama ve uyarılar yayınlamaya devam ediyor ve bununla birlikte, Arap Devletleri Ligi üyeleri için durum normal seyrini sürdürüyor.

Resmi Emirates Haber Ajansı'na göre, BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid, New York'ta düzenlenen BM Genel Kurulu toplantılarının aralarında Yahudilerin Başbakanı Netanyahu ile bir araya gelmiş ve Gazze'deki savaşı sona erdirmenin aciliyetini vurgulayarak, “BAE'nin, Filistin ve İsrail halklarının beklentilerini karşılayan iki devletli bir çözüm temelinde kapsamlı barışın sağlanmasına yönelik tüm girişimleri destekleme konusundaki sarsılmaz kararlılığını” yinelemiştir.Arap liderleri ile ABD yönetiminin açıklamaları karşılaştırıldığında, aradaki tek farkın hitap şeklinin olduğu gözlemlenmektedir. Zira ABD yönetimi Yahudilere olan sevgisi ve onların varlığına yönelik sonsuz desteğiyle övünürken Arap liderler ise Yahudi varlığının suçlarını kınamaktadırlar. Ancak hem efendi hem de ona bağlı olan kuklaları, bölgede Yahudi varlığının tam entegrasyonu üzerinde hemfikir olup Filistinlilere karşı yapılan soykırımı, ortak hedeflerinin önündeki bir engel olarak görüyorlar.

İki devletli çözümle ilgili konuda bile herhangi bir fark yoktur. Hatta Trump, Batı Şeria'nın ilhakının “gerçekleşmeyeceğini” aleni bir şekilde açıklayarak, Netanyahu'nun kendi hükümeti içindeki bazı iç baskıyı bile hafifletmiştir.Filistin devleti olsun ya da olmasın Arap Birliği Ligi, üye ülkelerinin sözde liderlerinin palyaço gibi üzerinde oturdukları tahtlarını koruyabilmeleri için Orta Doğu'daki yüz milyonlarca insan üzerinde Amerikan hegemonyasını koruyan sıcak hava ile doldurulmuş içi boş bir balon olarak kalmaya devam edecektir.  

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdullah Rubin

Devamını oku...

Ey Kinane Askerleri! Gazze Sınır Kapılarının Yardım Kamyonlarına Değil, Ordulara ve Zırhlı Araçlara İhtiyacı Var

Gazze’deki insanlık dramı, artık kelimelerin kifayetsiz kaldığı, eşi görülmemiş bir felakete dönüşmüştür. Resmî verilere göre şehit sayısı 65 bini geçti; bazı uluslararası raporlar ise bu sayının %40 daha yüksek olabileceğini, yani 100 binin üzerinde olabileceğini belirtiyor. Bölge nüfusunun %90’ını teşkil eden yaklaşık 1.9 milyon kişi ülke içinde yerinden edilmiş kişi statüsündedir. Bu insanlar, en temel insani ihtiyaçlardan bile mahrum, korkunç koşullarda hayata tutunmaya çalışıyorlar. Gazze, özellikle de kuzey bölgeleri, gerçek bir kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya. Hastanelerin durumu ise içler acısı; %30’dan bile az kapasiteyle çalışmaya çabalıyorlar. İlaç yok, yakıt yok... Bu yüzden on binlerce hasta, göz göre göre yavaş bir ölüme terk edilmiş durumda. Bu rakamlar, yaşanan trajedinin büyüklüğünü gözler önüne seriyor ve Gazze’de Müslümanlara karşı aleni bir soykırım yürütüldüğünü kanıtlıyor! Peki es Sisi ne diyor? Sınır kapılarını zorla açmanın büyük güçlerle çatışmaya girmek anlamına geleceğini söylüyor! Gazze halkı için savaşa girme çağrılarına kulak asarak güya Mısır’ı yeni bir savaşa sürüklemek istemediğini öne sürüyor! Gerçekte ise Gazze ve ehline nefes aldırmayan bir ablukayı reva görüyor; elinden gelse onlara soludukları havayı bile yasaklardı. Mısır’ın gazını ve Nil’in suyunu peşkeş çeken de ülkeyi on yıllarca bağımlı kılacak borçlara ve anlaşmalara mahkûm eden de o değil midir? Rejimin borcunun 2050’de %55’e düşeceğini söylemesi ve bunu bir hedef olarak belirlemesi bu ihanetin en büyük kanıtı ve Mısır halkına yapılmış en büyük hakarettir!

Temel sorun, yardımların miktarı veya mekanizması değildir. Aksine temel sorun, ümmeti İslam’a göre yönetecek, potansiyelini birleştirecek ve tüm gücünü düşmanına karşı yönlendirecek ideolojik bir siyasi yapının yokluğu meselesidir. Bu ümmet on üç yüzyıl boyunca Hilafet sancağı altında yaşamıştır. Bu dönemde ümmet, bir karış toprağını bile işgal etmeye yeltenen düşmana derhal karşılık vermiştir. Bugün ise, Hilafet’in yokluğunda Filistin, hem parçalanmışlığın hem de dışa bağımlı rejimlerin esiri olmuştur. Halkı feryat eder hale gelmiştir ama ne yazık ki imdatlarına koşan yok! Oysa ümmetin bütün alimleri, zulüm gören Müslümanlara yardım etmenin bir farz olduğu konusunda hemfikirdir. Nitekim İmam Şafii şöyle demiştir: “Eğer bir düşman Müslümanların topraklarına girerse, gücü yeten herkesin ona karşı savaşması farz olur” İbn Kudâme ise şöyle der: “Düşman bir beldeye saldırdığında, o belde halkının onu defetmesi vacip olur ve cihat o durumda farz-ı ayn haline gelir” Bu demektir ki Gazze’yi savunmak bütün ümmete kesin bir farzdır; daha da pekiştirilmiş bir farzdır. Bu farz en çok da komşu ülkeler, özellikle de Mısır için söz konusudur.

Es Sisi’nin Gazze halkına yardımın ancak Yahudilerle koordinasyon içinde olabileceği yönündeki sözü ise beş para etmez bir bahanedir, hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Zira bir saldırgan, nasıl olur da aynı anda hem davanın tarafı hem de hakemi olabilir? İslam hukukuna göre, Müslüman çocuklara yiyecek ve ilaç götürmek için ümmetin düşmanından izin istemek gibi bir durum kabul edilemez. Aksine Mısır ile Gazze arasındaki o utanç duvarlarının, sınırlarının, tel örgülerinin yerle bir edilmesi farzdır! Ümmetin tüm kaynaklarının, Gazzelilerin bir lokma ekmeğini ve bir yudum ilacını bile kontrol eden Yahudilere meşruiyet kazandırmak için değil, Gazze halkına yardım için seferber edilmesi farzdır!

Ey ümmetin orduları ve özellikle de Mısır ordusu içindeki samimi subaylar! Gazze’deki çocukların kanı, kadınların namusu ve erkeklerin parçalanmış cesetleri sizin boynunuzun borcudur, size emanettir. Allah, kıyamet günü “kardeşlerinize yardım etmek için ne yaptınız” diye size soracaktır? Kardeşleriniz imdat diye feryat ederken, sizden medet umarken, o kışlalardaki gücü ve silahları paslanmaya terk etmenizin geçerli hiçbir mazereti olamaz! Allah’ın dinine yardım etmeniz ve ümmetinizin safında yer almanız farzdır! Haydi, sömürgecilerin size vurduğu prangaları söküp atın ve silahlarınızı doğrultmanız gereken yere: Allah’ın ve sizin düşmanınıza doğrultun. Ve bilin ki ümmet sizinle beraberdir. Ve Allah’a karşı samimi olursanız, şüphesiz Allah da sizin yardımcınız olacaktır.

إِنْ تَنْصُرُوا اللهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ“Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” [Muhammed 7]

Devamını oku...

İki Eylül Devrimi’nin Yıldönümü Kutlamalarına Kısa Bir Bakış: Biri Yemen’e Seküler Düzeni Getirdi, Diğeri İse Onu Kurumsallaştırmaya Çalışıyor!

Her yıl Eylül ayında Yemen’de iki olay kutlanır: Birincisi, 26 Eylül 1962’de Kuzey Yemen’deki monarşinin yıkılışının yıldönümü. İkincisi ise, 21 Eylül 2014’te Husilerin başkent Sana’ya girerek kuzey vilayetlerini kontrolleri altına almalarının yıldönümü.

Sözde meşru hükümet - özellikle de Kongre Partisi ve Yemen Islah Partisi ile müttefikleri diğer partiler -, medyadaki borazanları ve yandaşları, Husi hareketine saldırmak ve halkı onlara karşı ayaklanmaya çağırmak için birinci olayı bir kaynak ve bahane olarak kullanılırlar. Bu çevreler, Husileri 1962 öncesi İmamet yönetiminin bir devamı sayıyorlar. Ancak buradaki tuhaf ironi şudur ki, 1962 devrimi Yemen halkını kurtarmak yerine onları kâfir Batı’nın kucağına atmıştır.

Husilerin her yıl kutlamaya başladıkları Sana’ya girişlerinin yıldönümü olan ikinci olaya gelince; bu olay da İslam’ın uygulanmasıyla sonuçlanmamış, tam tersine önceki devrim gibi laik cumhuriyet sistemini uygulamayı sürdürmüş, Kur’an Yürüyüşü gibi parlak bir isim altında İslam’ı sadece göstermelik bir slogan olarak kullanmıştır!

Her iki yıldönümünde de medyada büyük bir gürültü koparılmaktadır. Bu yüzden, Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti Medya Bürosu olarak biz, iman ve hikmet halkı için bu sis perdesini aralamayı bir görev bildik. O nedenle soruyoruz, bu iki devrimin ortak noktası nedir ve aralarında gerçekten bir fark var mıdır?

Her iki devrim de Sykes-Picot sınırlarını kutsal kabul edip yüceltmektedir. Oysa Sykes-Picot anlaşması, Hilafet’in hasta adam olarak anıldığı en zayıf döneminde bile tek bir İslam sancağı altında bulunan Yemen, Hicaz, Şam, Irak, Mısır, Cezayir gibi Müslüman toprakları arasına sınırlar çizmiş ve bu sınırları kalıcı hale getirmiştir. Diğer bir deyişle Sykes-Picot sınırları, bugün ümmeti paramparça eden o değersiz milliyetçilik fikrini yüceltmiş, günümüzde yaşanan katliamlar karşısında ümmetin ‘Mübarek Toprak Filistin’deki’ evlatlarının yardımına koşmasını engellemiştir. Aslında ümmet bugün Yahudilerin kökünü kazımayı arzuluyor. Onu bu eylemden alıkoyan şey ise, Batılı kafirlerin ümmetin arasına ektiği bu yapay ulus-devlet sınırlarıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ“Müminler ancak kardeştir.” [Hucurat 10] Allah Subhânehu ve Teâlâ, Müslümanlar arasında bölünmeyi haram kılmıştır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعاً وَلَا تَفَرَّقُوا “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” [Ali İmran 103] Biz, diğer insanlardan ayrı, tek bir ümmetiz. Bizi birbirimize bağlayan bağ, tek bir devlet ve tek bir yönetici altında İslâm akidesi olmalıdır.

Şüphesiz, her iki devrimin tarafları da Sykes-Picot bayrağını dalgalandırmakta, onu kutsamakta ve yüceltmektedir. Halbuki bu bayrak, farkında olsalar da olmasalar da sömürgeciliğin çıkarlarına hizmet etmektedir. Onu yere atanı yargılamaktadırlar. Oysa bu Batılı sömürge düzeninin bir mevzuatıdır. Her iki tarafın da kutsadığı bu bayrak, Müslümanları temsil etmeyen ve İslam akidesinden doğmayan kör bir cahiliye ve asabiyet (kavmiyetçilik) bayrağıdır. Hatta daha da ileri giderek, her iki taraf da nesillerin zihnine bu bayrağın kutsal olduğu fikrini aşılamak için çabalamıştır. Bu nedenle, Yemen’deki Müslümanların Sykes-Picot paçavrasının, sömürgeciliğin bir artığı olan iğrenç bir ırkçılık ve cahiliye bayrağı olduğunu idrak etmesi gerekir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bizleri bu tür bayrakları taşımaktan ve onlara davet etmekten şiddetle sakındırmıştır! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

دَعُوهَا، فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ“Onu (milliyetçiliği) bırakın çünkü o kokuşmuştur”

لَيْسَ مِنَّا مَنْ دَعَا إِلَى عَصَبِيَّةٍ  “Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran bizden değildir” Buna karşılık, İslam Devleti’nin sancak ve bayrakları vardır. İslam Devletinin sancağı beyazdır ve üzerinde siyah bir yazıyla Kelime-i Tevhid, yani ‘Lâ ilâhe illallah Muhammed’un Rasûlullah’ yazılıdır.

إِنَّ النَّبِيَّ ﷺ دَخَلَ مَكَّةَ يَوْمَ الْفَتْحِ وَلِوَاؤُهُ أَبْيَضُ“Şüphesiz, Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Fetih günü Mekke’ye girdiğinde livası (sancağı) beyaz idi.” [İbn Mace] Bayrağı ise siyahtır ve üzerinde beyaz hat ile ‘Lâ ilâhe illallah Muhammedun Rasûlullah’ yazılıdır.” Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ غَداً رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ، وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ“Yarın sancağı Allah’ı ve Rasûl’ünü seven, Allah’ın ve Rasûlü’nün de kendisini sevdiği bir kişiye vereceğim. O sancağı Ali’ye vermiştir.[Müttefikin Aleyh] Peki, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Ali’ye Sykes-Picot bayrağını mı vermiştir?!

Şüphesiz, birinci devrim dini hayattan ayırmış, ikincisi ise bu ayrılığı devam ettirmiş, İslam’ın özü olan din-devlet birlik ve bütünlüğüne geri dönülmemiştir. Aksine, her ikisi de ülkeyi, laik sistemin hamisi olan Birleşmiş Milletler’in boyunduruğu altına sokmuştur. Ölüp giden Ali Salih’in her gün BM’den dem vurduğunu çok iyi biliyoruz. Bugün de ‘meşru’ denilen yönetimin tüm unsurları aynı yolu izliyor. Nitekim Alimi’nin 25 Eylül 2025’te BM’de yaptığı konuşma bunun kanıtıdır. Alimi, “Siz de biz de, bu kurumun [BM’nin] insan onurunun, halkların onurlu bir yaşam, güvenlik, kalkınma ve barış hakkının emin bekçisi olacağına dair söz verdik.” dedi ve Yemen’i terörden kurtarmak için uluslararası bir koalisyon kurmanın zamanını geldiğini söyledi. Alimi işte Birleşmiş Milletler’i bu sözlerle övmüştür! Hem de, o kurumun Yemen’in, tüm İslam beldelerinin ve bugün Gazze’nin başına gelen her felakette bir suç ortağı olduğunu bile bile! Diğer taraftan Mehdi el-Meşat da 17 Haziran 2025 Salı günü yaptığı bir konuşmada “Hiçbir uluslararası sözleşme, bir kimsenin kuduz köpeğini istediği kişinin üzerine salmasına izin vermez. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, devletlerarası ilişkileri düzenleyen bir anlaşmadır ve biz onun ihlal edilmesine izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullanmıştır. İşte bu, Allah’ın şeriatını bir kenara atmak ve Tağut’a başvurmak için yapılmış apaçık bir çağrı ve davettir! Oysa Allah, o tâğût hakkında şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَن يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلَالاً بَعِيداً“Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa 60] Halbuki Yüce Allah’ın şu sözlerine uyması yeterdi:

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ“Tağut’a kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele.” [Zümer 17]

İslam, ‘Lâ ilâhe illallah Muhammed’un Rasûlullah’ gibi apaçık ve net bir akidedir. Bu inançtan, siyaset, ekonomi ve uluslararası ilişkiler de dahil olmak üzere hayatın her alanını düzenleyen bir sistem doğar. İslam’ın sancağı da Ukâb’dır. İslam Devleti; Necid, Hicaz, Yemen, Irak, Mısır ve Şam gibi merkezlerden başlayarak batıda İspanya’ya (Endülüs), doğuda Endonezya’ya, kuzeyde Çeçenistan ve Kırım’a, güneyde ise Sahra Çölü’ne kadar genişlemiştir. İslam devleti, değersiz ulusal, etnik ve ırksal bağların ötesine geçmiştir. Çünkü bu bağların hepsi, Müslümanları bölmek ve onların tek bir Halife’nin emri altında toplanmalarına engel olmak için üretilmiştir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إذا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ، فاقْتُلُوا الآخِرَ منهما“İki Halifeye biat edildiği zaman, onlardan sonuncusunu öldürün.” Egemenlik kayıtsız şartsız şeriata, otorite de ümmete ait olmalıdır. Ümmet de bu yetkisini, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devleti’nde, İslam’la yönetmesi şartıyla biat ettiği birine devreder. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ“Şüphesiz ki, Rasûllerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” [Mümin 51] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Sellem de şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.” Ey iman ehli! Sakın ha her çağıranın peşinden gitmeyin!

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER