Çarşamba, 16 Rebiu’s Sânî 1447 | 2025/10/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Erdoğan’ın BM Konuşması: Söz Var, İcraat Yok!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Erdoğan’ın BM Konuşması: Söz Var, İcraat Yok!

Haber:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Gazze’de yaşananları “soykırım” olarak nitelendirdi, “İsrail’in” her gün çocukları öldürdüğünü vurguladı ve uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’den fotoğraflar paylaşarak “Gazze’de bir savaş yoktur; bu, işgal, tehcir ve toplu kıyım politikasıdır” dedi.

Cumhurbaşkanı ayrıca, “Dünya beşten büyüktür” söylemini yineleyerek BM’nin yapısını eleştirdi, NATO ve ABD ile ilişkilerin güçlendiğini, Türkiye’nin 2026’daki NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağını duyurdu. Çevre, yapay zekâ, sıfır atık ve aile vurguları da konuşmanın diğer başlıkları arasındaydı.

Yorum:

Cumhurbaşkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşmasında, başta Filistin olmak üzere birçok küresel meseleye dikkat çekti. Ancak İslami bir zaviyeden bakıldığında, bu sözler altı boş, somut icraattan uzak ve küresel sömürgecilik sisteminin sınırlarını aşamayan bir retorikten öteye geçemedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri özellikle Filistin konusunda vicdanlara seslenmiş olabilir. Ancak İslami bakış açısıyla bakıldığında bu konuşmanın en büyük eksiği, güçlü sözlerin fiiliyata dönüşmemesidir. Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken, Gazze tam bir abluka altında bir ölüm ve imha kampına dönüşmüşken bu durumda “mazlumların tercümanı” olmak sadece sözden ibaret kalmaktadır.

BM eleştirisi de yüzeysel kalmıştır. “Yeniden yapılandıralım” denilen BM, bizzat zalimlerin kurduğu düzendir. Ümmetin görevi, çökmüş bu sistemi yeniden ayağa kaldırmak değil, İslami temelde yeni bir dünya düzeni kurmak olmalıdır. Erdoğan’ın uzun süredir diline pelesenk ettiği “dünya beşten büyüktür” sözü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş üyeden oluşmasına yönelik bir eleştiri gibi görünüyor ve küresel düzenden nefret eden halklar nezdinde memnuniyetle karşılanıyor olsa bile gerçek olan, Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturduğu bu düzenden artık memnun olmadığı ve değiştirmek isteği ile bu konuda reform talep eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinin uyum içinde olmasıdır.

Dahası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın övgüyle bahsettiği NATO ile ilişkilerin güçlendirilmesi Müslümanların izzetine değil zilletine işarettir. Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Libya’ya kadar milyonlarca Müslümanı katleden bir örgütle iş birliği övünç kaynağı değil, utanç vesilesidir.

“İki devletli çözüm” söylemi de sömürgeci bir bakış açısının ürünüdür. Hem Filistin meselesinde hem de Kıbrıs meselesinde gündeme gelen bu ifade, Filistin toprakları üzerinde Yahudi varlığını, Kıbrıs adası üzerinde de Rum varlığını tanımaktan başka bir şey değildir. Oysa her ikisi de işgalci varlıklardır. Çözüm bu işgallerin tanınması ve meşru kabul edilmesi değil, işgalci varlıkların ortadan kaldırılmasıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM konuşması, etkili sözler ve çarpıcı tespitler içerse de Türkiye’nin son iki yıldır Gazze’de süren soykırım karşısında izlediği fiili siyasete bakıldığında hiçbir anlam ifade etmemektedir.

Erdoğan’ın BM konuşması sonrasında Trump ile yaptığı görüşmenin detayları, sahip olduğu muazzam stratejik konum ve büyük güç dinamiklerine rağmen Türkiye’nin nasıl bir zafiyet içerisine düşürüldüğünü ortaya koymaktadır. ABD ile henüz kapsamı açıklanmamış olan büyük anlaşmalar yapılmıştır. Türkiye’de sivil nükleer tesislerin kurulması, Türk Hava Yolları’nın ABD’den yüzlerce yolcu uçağı, F-35 ve F-16 savaş uçakları, askeri ekipman, hatta ABD’den gemilerle taşınacak LNG satın alınması, hatta Türkiye’de bulunan bazı nadir toprak elementlerinin ABD’ye tahsis edilmesi gibi konular gündemdedir.

Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kapıda karşılaması, üst düzey protokoller uygulaması, koltuğunu çekmesi, yan yana aynı koltukta oturması, iki saatten fazla süren basına kapalı bir görüşme yapması ve her fırsatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övgülerle anması boşuna değildir.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun sözleri ibretliktir: “Türkiye’nin de aralarında bulunduğu diğer bütün ülkeler, bizden bu işlere dahil olmamızı adeta yalvararak istiyor… Sonuçta, bu işin parçası olmak için yalvaran liderler var. Arayıp ‘Başkanın elini beş dakika sıkmamıza izin verir misiniz?’ diyorlar.”

Birçok ülke lideri Trump ile görüşüp elini sıkmak üzere beş dakika randevu alabilmek için yalvarırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki saati aşan görüşmesi, Türkiye’nin verdiği muazzam tavizlere ve Türkiye’nin ABD’nin bölge planlarının uygulanmasında üstleneceği yeni rollere işaret ediyor!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Remzi Özer

Devamını oku...

Yıkıcı Birlik!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Yıkıcı Birlik!

Trajedilerin patlak verdiği, kanların, namusların ve kutsalların ihlal edildiği bir zamanda, Arap Birliği'nin ümmetin davalarının yardımcısı, mazlumun destekçisi ve ortak akide, din ve tarihe olan aidiyetin derinliğini yansıtan bir ses olması bekleniyordu. Ancak ne yazık ki bu birlikten, “yıkıcı birlik” unvanına layık başka hiçbir şey görmedik; zira mertliği yıktı, dini yıktı ve onuru yıktı...

Ümmeti temsil etmesi gereken bir kurum, soykırım tekrarlanıp Haçlı ve Siyonizm’in sancakları çocuklarımızın cesetlerinin üzerinde dalgalanırken nasıl sessiz kalıp suç ortaklığı yaparak soğuk beyanatlarda bulunmakla yetinebiliyor?! Bugün yaşananlar sadece siyasi bir fiyasko değil, aksine dinin emanetine olan açık bir ihanettir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُSizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72] Peki yardım nerede? İlişkilerin kesilmesi nerede? Boykot nerede?

Aksine Allah'ın düşmanlarıyla normalleşmeye ve aşağılık tutumlara tanık oluyoruz, sonra da bizden, bu insanlardan ortak bir açıklama beklememiz talep ediliyor! Oysa onların açıklamaları ne besler ne de açlığı giderir; çünkü bu açıklamalar, akideden veya Allah korkusundan değil, aksine taht hesaplarından, sömürgeciyi razı etmekten ve çıkarların korunmasından kaynaklanmaktadır.

Kim dinini terk ederse, Allah da onu terk eder. Yöneticiler Allah'ın şeriatını ve mustazaflara yardım etmeyi terk ettiklerinde, onlardan hiçbir hayır beklenmediği gibi onların ellerinden bir izzet de beklenemez. Zira onlar, inşa ediciler değil yıkıcılardır; çünkü birlik bugün, rejimlerin ihanetini örtbas ediyor, sessizliği ve alçaklığı da meşrulaştırıyor. Böylece bizleri, parçalanmış halklar ve boyun eğmiş ve teslim olmuş çatışan rejimler haline getirdiler.

Ey Müslümanlar: Yıkıcı birliğe güvenmeyin; zira bugünkü tavır, Güvenlik Konseyi veya Arap Birliği'ni değil, Nâsır ve Muin olan Allah'ı idrak eden canlı hakların ve mümin kalplerin tavrı olmalıdır. Bu karanlık gece mutlaka sona erecek ve tarih, dahası bunun öncesinde de Allah Subhanehu, karar verme gücüne sahip olduğu halde Müslümanların kanının akıtılmasını seyreden ve sesini yükseltip kılıcını çekmeyen herkesten hesap soracaktır.

Tarih affetmez, din sessiz kalmaz ve Allah da gafil değildir. Yıkıcı birliğin, hak konusunda sessiz kalmasından ve yöneticilerinin de mustazaf kardeşlerimizi yüzüstü bırakmasından dolayı sayfalarına şöyle yazılacaktır: Onlar Kudüs'ü sattılar, Gazze'yi yüzüstü bıraktılar, katliamlara sessiz kaldılar ve meşruiyet ve ulusal çıkarlar kisvesi altında ümmetin diri diri gömülmesine katkıda bulundular.

Ancak bizler, bu ümmetin çocuklarıyız, yani “لا إله إلا الله، محمد رسول الله”'ın çocuklarıyız; bu yüzden her kim ihanet ederse, uzun zaman alsa bile bir gün yargılanacaktır. Zira ümmet hastalanır ama asla ölmez. إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْEğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7]

Onların açıklamaları düşsün, zirveleri yıkılsın ve ümmetin duvarlarına ateşten harflerle şöyle yazılsın: Eğer yöneticiler bizi yüzüstü bırakırsa biz de onları yüzüstü bırakalım, Müslümanlar olarak bizler görevimizi yerine getirelim ve kan, akide ve onur konusunda taviz vermeyelim.

وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَMuhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Ümmetin Sorunları Forumuna Katılmaya Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, değerli medya mensuplarını, siyasetçileri ve kamu meselelerine ilgi duyan herkesi, bu ay düzenlenecek “Ümmetin Sorunları Forumu”na katılmaya davet ediyoruz. Bu ayki forumun başlığı şöyledir:

“Sudan’daki savaşı durdurma iradesi ve yetkisi kimde?

Konuşmacılar:

1- Üstat Nasır Rıza, Hizb–ut Tahrir / Sudan Vilayeti Merkezi Temas Komitesi Başkanı.

2- Üstat Muhammed Cami (Ebu Eymen), Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı.

Moderatör: İbrahim Müşerref, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu üyesi

Tarih: H. 12 Rabiu’l Evvel 1447 M. 04 Ekim 2025 Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.

Sizleri aramızda görmekten onur duyarız; katılımınız ümmetin dertleriyle hemhâl olduğunuzun bir nişanesidir

Devamını oku...

Trump’ın Planı Ölümcül Bir Zehirdir! Gazze’nin ABD-BM Tarafından İşgali Demektir ve Bu Plan Müslüman Ülke Yöneticilerinin İşlediği Büyük Bir Cürümdür

Özetle plan şöyle: Tam bir teslimiyet ve silahsızlanma! Karşılığında esirleri ve ölülerin naaşlarını almak! Sonra da ‘Barış Konseyi’ gibi yaldızlı bir isim altında, başında Trump’ın, yardımcılığında İslam düşmanı Tony Blair’in olduğu, piyonluğunu ise bölge rejimlerinin yaptığı bir Amerikan işgali! İşte Trump’ın açıkladığı ve işbirlikçi Arap, İslam ve Avrupalı liderlere ‘itaatleri’ ve kabul ettikleri için teşekkür ettiği yeni plan bu! Trump ayrıca, bölge liderlerinin bu barış planına tamamen angaje olduklarını da duyurdu.

Gazze, Yahudi varlığının itibarını zedeledi, burnunu yere sürttü, onun aslında ne kadar zayıf ve yok edilmesinin sadece bir karara bağlı olduğunu gösterdi. Cani varlık, o sahte heybetini geri kazanmak için bütün gücüyle Gazze’nin tepesine çullandı! Amerika ve tüm Batı da ona en ölümcül silahlar sağladı! Ve Müslüman ülkelerin yöneticileri de bu sözde itibarını geri kazanması için ona ikmal hatları açarak, kuşatmaya destek olarak ve başka yollarla ellerinden gelen her türlü yardımı sağladı. Sonuç olarak Gazze neredeyse tamamen yerle bir edildi ve halkı, tarihte eşi az görülür bir kuşatmaya maruz bırakıldı. Ama yine de cani varlık, içinde can çekişen bir avuç insanın olduğu o kuşatılmış topraklarda hedefine ulaşamadı, yenildi! İşte tam bu noktada, Yahudileri kurtarmak için Trump’ın ihanet ipi atıldı ve Müslümanların başındaki hainler de ona bu konuda destek oldu. Bu planla Yahudilerin Gazze üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmak ve mücahitlere bu planı dayatmak istediler. Neden mi? Trump, o ucube varlığın iki senedir yapamadığını yapsın diye! Trump bu ihanetin maşası olarak da, iki senedir Gazze’yi ölüme terk eden bizim ülkelerimizdeki nifak rejimlerini kullandı! Böylece Gazze, hiçbir çaba gösterilmeden, üstüne üstlük ümmetin parası ve askeriyle Trump’a peşkeş çekilmiş oldu!

Trump, Gazze’yi babasının malı gibi görüp ona göre plan yapıyor. Ardından da piyon yöneticiler Gazze’yi ona peşkeş çektikleri için, sanki büyük bir marifet işlemiş ve halkı kurtarmış gibi bayram ediyorlar! Oysa o ihanetin iplerini efendileriyle birlikte ilmek ilmek dokuyan ve bunu küresel bir işgal projesine dönüştüren kendileridir! Bu işgal, kan nehirleri ve kafatası dağları üzerinde yükselen, yeniden imar maskesi takılan küresel bir işgal projesidir!

Bunun bir sonraki adımı ise, Gazze’nin teslimiyetinin, normalleşme sürecine ve Abraham Anlaşmaları’na bir kapı aralamasıdır. Böylece o cani varlık, sanki işlediği cürümlerin bir ödülüymüş gibi bölgeye iyice nüfuz edecektir.

Trump’ın planını kabul etmek, vebali yöneticilerin boynuna olan büyük bir suçtur. Ancak bu aynı zamanda, onlara karşı harekete geçip bu cürümlerini reddetmedikçe İslam ümmetinin de altından kalkamayacağı bir vebaldir.

Sonra bu, görevini yapmakta geciken ümmetin ordularının da kurtulamayacağı bir vebaldir! Eğer bu ordular Gazze’nin destansı direnişinden ilham alıp, Kudüs’ü ve çevresini özgürleştirme görevindeki gecikmelerini telafi etselerdi; eğer Gazze ve civarından gelen yardım çağrılarına kulak verselerdi, ne Trump’ın planı kendine uygulama alanı bulabilirdi ne de Haşim Gazze’den bir zerre toprağı bile rüyasında görebilirdi.

Geç kalınmış olsa da fırsat henüz kaçmış değildir! Zira Gazze; erkeğiyle, kadınıyla, pir-i fânisiyle, civanmertleriyle, mescitleri ve minareleriyle orduları harekete geçmeye çağırıyor. Orduların bu hareketiyle Kudüs özgürleşecek; yöneticilerin Gazze’deki katliamların üzerine kuracağı normalleşme planları engellenecek; Mescid-i Aksa ve Mübarek Toprak yeniden şanlı ve dokunulmaz günlerine dönecek; hatta Kudüs, İslam dünyasının yeniden kalbi ve merkezi haline gelecektir

Sözlerimizi Allah’ın müminlere yönelik şu çağrısıyla bitiriyoruz:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ * فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez. İşte kalplerinde bir hastalık bulunanların, “Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar.” [Maide 51-52]

Devamını oku...

Davet Taşıyıcılarına Bir Haykırış “Bunca Zaman Neredeydiniz?!”

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Davet Taşıyıcılarına Bir Haykırış “Bunca Zaman Neredeydiniz?!”

Hayatın koşuşturmacası ve toplumların gafleti içinde tek bir kelime dağları sarsmaya, vicdanları dağlamaya ve İslam ümmetinin kalbine sorumluluk bilinci aşılamaya devam ediyor ki bu kelime, tiranların zindanlarında gördüğü işkenceyle bitkin düşmüş ağızlardan ve zulümden dolayı ezilmiş bedenlerden çıkan şu sözdür: “Bunca zamandır neredeydiniz?!” İşte bu söz, felaketleri tattıktan ve ömürleri parmaklıklar arkasında söndükten sonra firari Beşar Esad'ın hapishanelerinden çıkan biri tarafından söylenmiştir; zira bu kişi daha önce serbest bırakılan bazı kişilerle karşılaştığında, onlara hapishanede kaç yıl geçirdiklerini sormamış, aksine onların yüzüne şöyle haykırmıştır: “Neredeydiniz? Bunca zamandır neredeydiniz? Bizler diri diri gömülürken neden bizi serbest bırakmadınız?"

Bu sözler beni derinden etkiledi ve yeryüzündeki mazlumlara karşı ihmalkâr olduğumu hissettim.Zira İslam, insanlara merhamet etmek ve onları kullara ibadet etmekten kulların Rabbinin ibadet etmeye çıkarmak için gelmiştir. Bu yüzden burada, sorumluluktan kaçış yok, mazerete yer yok ve kınanmaktan kurtuluş yok; o halde sorun nerede yatıyor?

İşte burada ben, özellikle taşımış oldukları kalkınma projesinin ayrıntılarını öğrendiğimde ümmetin sorunlarına yönelik köklü çözümler taşıyan davet taşıyıcılarının yüzüne aynı sözü tekrar ediyorum ve “Bunca zaman neredeydiniz?” sözünü davet taşıyıcılarından birinin yüzüne söyledim.

O da bakın işte ben buradayım ve kendimi, İslam'ı hayat vakıasına geri döndürmeye ve bu büyük yükü taşımak için çalışanlarla birlikte çalışmaya adadım; ben de diyorum ki; peki risaleti gerektiği gibi tebliğ ettik mi? Mazlumlara ulaştık mı? Daveti taşıma konusunda Allah Subhanehu'nun bize emrettiği gibi çaba gösterdik mi?

Bizler eğlence olsun diye bir davet ya da yüzeysel bir ıslah projesi taşımıyoruz; aksine bizler ölüm kalım davası taşıyoruz, İslam'ı kamil bir risalet olarak taşıyoruz, insanlığın ilacını taşıyoruz, Allah Subhanehu'nun istihlaf-iktidar vaadini taşıyoruz ve bizler, insanları zulüm, cehalet ve kölelik cehenneminden kurtaracak bir kurtuluşu taşıyoruz.

Tebliğ etmekten geri duran kişi emaneti ihmal etmiş olduğu gibi davet ettiği kişileri seçip mazlumları terk eden kişi ise risaletin saflığına ihanet etmiş olur.

Yıllarca tutsak olanları; yani cehaletin tutsakları, saptırıcı medyanın tutsakları, Batı kültürünün tutsakları, tiran rejimlerin tutsakları, dinlerini önemsemeye geri dönemeyecek kadar onları yiyip bitiren günlük ihtiyaçların tutsakları ve eğlencenin, sporun, ünlülerin ve şehvetlerin tutsakları olanları bir hayal edin...

İşte bunlar, davet kendilerine ulaştığında şundan başka bir şey sormayacaktır: “neden davetinizi bize ulaştırmadınız?”Evet, bugün birçok insan parmaklıklar ardında olmadan da tutsaktırlar ve onların hepsi, kapılarını çalacak, onları uyandıracak ve onlara İslam’ı Allah’ın indirdiği şekilde taşıyacak, yani sadece ibadetlere indirgenmiş İslam’ı değil, kurtarıcı olan İslam’ı, insanı her türlü kötülükten kurtaracak, adaleti tesis edecek, hayrı pekiştirecek ve yolları aydınlatacak olan İslam’ı taşıyacak birini beklemektedirler. 

“Bunca zamandır neredeydiniz?!” sadece bir sözden ibaret değildir, aksinebizleri harekete geçmeye, hakkı ulaştırmaya, bizimle insanlar aramızdaki duvarları yıkmaya, yeryüzünün en derin zindanlarına gece gündüz nuru yaymaya sevk etmesi için her tembel kişinin yüzüne atılmış bir tokat ve bu kötü gerçekliğin ortasında azmini yitirmiş her davet taşıyıcısı için bir alarm zilidir;zira davete sessiz kalmak ve tebliğ etmekten geri durmak, insanların hapishanelerde kalmasına ortak olmak demektir.

İslam'ın kurtuluşun yolu olduğunu bilip de onu ulaştırmayan kişinin üzerinde, karanlıkta kalanların hepsinin günahı vardır.

Ey davet taşıyıcıları! Ayağa kalkın, azimlerinizi bileyin, “Neredeydiniz?” sorusunun sorulacağı anı beklemeyin. Aksine soru sorulmadan önce siz cevap olun. Zulmün, cehaletin ve acının olduğu yerlere gidin; zira oralarda hakkın sesini bekleyen Allah'ın kulları vardır. Peki onları yüzüstü mü bırakacağız?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Husam El-İdrisi – Yemen

Devamını oku...

Bizim Örnekliğimiz Batı’nın Çukurları Değil, Vahiydir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Bizim Örnekliğimiz Batı’nın Çukurları Değil, Vahiydir!

Bugün Müslümanların çoğu Çin'in yükselişini ve Amerika'nın gerileyişini takip etmekle meşgul olup şu soruları tartışıyorlar: Kim daha güçlü? Kim üstün gelecek? Çin, büyük bir güç olarak Amerika'nın yerini alabilir mi? Amerika'nın bir rakibi yok mu? Ama asıl soru şudur: Biz Müslümanlar neden bu çatışmayla meşgul oluyoruz? Ve neden şunları sormuyoruz: Biz neredeyiz? Bizim projemiz nedir? Ve bu dünyadaki konumumuz nedir?

İngiltere ve Fransa küresel güç olduklarında, halkları ezip medeniyetleri yok ettiler. Bugün Amerika da aynı şeyi yapıyor ve güç ve baskı yoluyla hegemonyasını dayatıyor, dünya düzeni adına yeryüzünün halklarını köleleştiriyor. Peki biz, Çin'in mi alternatif olmasını istiyoruz? Peki ciltler değiştiğinde, ümmetin gerçekliği de değişecek mi?! Sorun şu ki bazı Müslümanlar, ümmetin siyasi bir varlığını ve onun İslam Devleti'ni kurmak için seferber olmak yerine uluslararası güçler vehminin peşinden koşuyorlar, başkalarının deneyimlerini terennüm edip duruyorlar ve bizim vahiy kaynaklı Rabbani bir örnekliğimiz olduğunu göz ardı ediyorlar.

Bazıları ise geri kalmışlığımıza, Arapların zihnindeki zayıflığı veya modern teorilere ayak uyduramamayı gerekçe gösteriyorlar; zira insanlar, Batı'nın büyük filozoflar ve düşünürler sahibi olduğu için üstün olduğu yanılgısına kapılıyorlar; ancak gerçek şu ki Batı, dünyaya felsefelerinin büyüklüğü sayesinde değil, aksine askeri ve ekonomik gücü sayesinde egemen olmuştur. Örneğin Batı, 1492 yılında Latin Amerika'yı, hikmet, akıl ve kanaatle değil, demir yumrukla kontrolü altına almıştır.Aslında onlar, Avrupalı olmayanların insan bile olmadıklarını düşünüyorlardır ki filozof Nietzsche “Tanrı öldü” diye ilan etmişti; peki bu, örnek alınacak bir medeniyet mi?!

Batı, insanlık için gerçek bir çözüm sunmamıştır; aksine Batı, krizlerin sebebidir. Bize gelince; ümmetimiz, insandan değil, aksine insanın yaratıcısından gelen büyük Rabbani bir projeye sahiptir.

Bizim örnekliğimiz (rol modelimiz) Çin ya da Amerika'da değildir, aksine bizim örnekliğimiz, adaleti tesis eden, kuşatmayı parçalayan ve insanları tiranların köleliğinden kurtaran Hilafet Devleti altında İslam'dır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَYa da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkâr ediyorlar?” [Müminun 69] O halde nasıl olur da Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in örnekliğini inkâr edip Batı'nın çöplüğünde bir alternatif arayabiliriz?! Yaklaşık 13 asır boyunca dünyayı hayır üzerine hayırla yöneten köklü bir yönetimimiz varken nasıl olur da bir alternatif arayabiliriz?!

Artık bağımlılığın değil, kalkınmanın zamanı gelmiştir; artık zalimlerin birbirlerini ezmesini terennüm etmenin değil, Rabbani örnekliğe geri dönmenin zamanı gelmiştir.

Bizler, varoluşun gerçeğini, hayatın gayesini, dönülecek yeri, nereden geldiğimizi, neden burada olduğumuzu ve varılacak yerin neresi olduğunu bilen bir ümmetiz. Biz hiçbir zaman anlam arayışında olan şaşkın bir ümmet olmadık; aksine ümmet, insanlığı, cehaletin karanlıklarından, Efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e inen, bizi ve insanları, insana veya maddeye değil, onların yaratıcısına ibadet etmeye yönlendiren vahyin nuruna çıkarmıştır.

İnsanların kafatasları üzerine veya servetlerini yağmalayarak değil, aksine adalet, hayır, gözetim ve insana, yaratıcının mahluku olan bir insan olması vasfıyla bakma temelinde semadan vahiy alarak bir medeniyet inşa ettik, mefhumlarının kaynağı vahiy olan bir medeniyet inşa ettik, tıp, astronomi, kimya ve matematik gibi faydalı ilimleri ürettik ve zayıflayana kadar 13 asırdan fazla bir süre insanlık için bir kandil olduk? Evet, Tatarlar ve Haçlılar tarafından ümmetin bedeni üzerinde savaşlar devam ederken bir zayıflık dönemi yaşadık ancak düşmedik. Bunun üzerine Memlükler ayağa kalktı, ardından sancağı Osmanlılar taşıdı ve İslam'ın taşınmasında fikri yönden bir ihmal ortaya çıkıncaya, Kuran'ın dili olan Arapça ile yönetimdeki sorumlular arasındaki uçurum genişleyinceye ve fikri yenilgi ümmeti sarmaya başlayıncaya kadar İslam'ın sancağı dalgalanmaya devam etti. Bu sırada Haçlı Seferleri ümmetin bedenini kemiriyordu; zira vatancılık ve milliyetçilik gibi iğrenç naraları körüklediler, Avrupa'nın ihaneti devam etti ve Sykes-Picot Anlaşması ile de net bir şekilde ortaya çıktı. Çünkü bu anlaşma ümmetin bedenini parçaladı, aramıza hain yöneticiler yerleştirdi ve bizleri liderlerden tabiilere dönüştürdü ve böylece varoluşun anlamını bile bilmeyen ve amellerinde maddi kazanç değeri dışında hiçbir şeye değer vermeyen Batı'dan dilenmeye başladık.

Bugün bazıları tarihlerini bilmiyor, bu yüzden kendilerini hor görüyorlar ve izzetin bağımlılıkta ve kalkınmanın da sömürgecinin masalarında olduğunu sanıyorlar; oysa bizim izzetimiz sadece İslam'da olup Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet geri dönmedikçe ihtişamımız da geri dönmeyecektir.

Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir; bu yüzden şöyle diyen münafıklar gibi olmayalım: مَّا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلاَّ غُرُوراًAllah ve Rasulü’nün vaatleri bizleri aldatmaktan ibaretmiş!” [Ahzab 12] Bilakis şöyle diyen sadıklardan olalım: هَذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُİşte Allah ve Rasulü’nün bize vadettiği budur! Allah ve Rasulü doğru söylemiştir.” [Ahzab 22] O halde artık uyan ey İslam ümmeti; zira sen, zelil değil, izzetli bir ümmetsin; bağımlı değil, lider bir ümmetsin.

Evet, bizler varoluşun hakikatini bilen bir ümmetiz, neden yaratıldığımızı ve varılacak yerin neresi olduğunu bilen bir ümmetiz; bu yüzden ümmet, dünyaya nuru taşımış ve insanlığı cehaletin karanlığından tevhidin nuruna çıkarmıştır; çünkü bizler, insanın hevasına ve felsefelerine değil, vahye dayalı İslam medeniyetini kuran bir ümmetiz.

Yüzyıllar boyunca dünyanın lideri olduk ve hakkı, adaleti ve ilmi yaydık; sonra gün geldi toplum parçalandı, azimler zayıfladı ve otoritemiz sömürgeci ve onun araçları tarafından çalındı ve izzetimizin güneşi kayboldu.

Ancak tarihi insaflı bir şekilde okuyan kimse, bu dinin ölmediği gibi bu ümmetin de hastalansa da ölmediğini bilir. Bu yüzden zilletin gerçekliğine bakıp bunun kalıcı olduğunu sanmayın ve batılın sonsuza dek baki kalacağı vehmine de kapılmayın; aksine ümmet, toprağı adam gibi adamlar yetiştiren, damarlarında tebaalık ve sorumluluk kanı akan ve Kur'an'ı, azmini bileyip pusulasını yönlendirecek şekilde canlı olan bir ümmettir. Bu yüzden bugün ümmet pusulayı tek bir hedefe yönlendirmelidir ki o da; Müslümanlar olarak İslam risaletini içeride tatbik etme ve onu davet ve cihat yoluyla dünyaya taşıma şeklindeki rolümüzü yerine getirmek için İslami hayatı yeniden başlatmak amacıyla İslam Devleti'ni, yani Hilafet Devleti'ni yeniden tesis etmektir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَMüminlere yardım etmek Bize hak oldu.” [Rum 47]

Bu, Allah Subhanehu’nun bir vaadi olup Allah ve Rasulü doğru söylemiştir; ey İslam ümmeti, artık uyan, Rabbinin yoluna dön ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet yoluyla dünyanın liderliğini yeniden kazan.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Miyas El-Makradi – Yemen

Devamını oku...

Trump ve Güç Yoluyla Barış!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Trump ve Güç Yoluyla Barış!

Haber:

Trump, üst düzey ABD askeri yetkililerine yönelik konuşmasında, “Orta Doğu'daki durumu çözeceğiz ki bu aslında çok zor bir durum” dedi. Ve şöyle ekledi: “Dünyanın dalgalı bir parçası olan Orta Doğu'yu izleyeceğiz ve ABD ordusunun müdahale etmek zorunda kalmaması için onu sakin tutmaya çalışacağız.”(RT, 30/09/2025)

Yorum:

Pentagonu Savaş Bakanlığı olarak yeniden adlandırıldıktan sonra Amerika'nın, dünya çapında bulunan tüm noktalardan ordunun üst düzey subaylarını bir araya getirmesi, Trump'ın barış olarak adlandırdığı şeyi güç yoluyla dayatmak için hiç kimsenin Amerika'nın nerede savaşacağını, yani Ukrayna'da mı, İran'da mı yoksa Filistin'de mi savaşacağını bilmeden savaşa hazır olduğuna dikkat çekmek içindir.

Trump, İslami bölgenin dünyanın dalgalı bir parçası olduğunu kabul ediyor; çünkü Trump, bu bölgenin halklarının kaynadığını, hain yöneticilerinden memnun olmadıklarını, Amerikan hegemonyasını devirmek ve sadece İslam bölgesinde değil, onu tüm dünyada yenilgiye uğratmak için hazırlandıklarını görüyor ve bundan dolayı da tehdit etmeye ve sindirmeye çalışıyor.

Nitekim Batı'nın Müslümanların karşısındaki zayıflığı derin bir boyuta ulaşmıştır; zira Batı'nın Müslümanlara karşı ilk saldırı hattı olan Yahudi ordusu, coğrafi olarak çok küçük bir alan olan Gazze Şeridi'nde iki yıldır savaşıyor ama Amerika'nın sağladığı tüm silah, teçhizat, uzman ve uluslararası siyasi desteklere ve ağır yıkım ve ölümlere rağmen hedeflerine ulaşamamıştır.

Trump, Ukrayna'daki savaşı bir hafta içinde sona erdiremediği ve savaş yıllarca sürdüğü için Rus ordusunun “kağıttan kaplan” olduğunu söylediğine göre, Müslümanların başındaki yöneticilerin desteği ve komplosuna rağmen Gazze'deki savaşı sona erdiremediği için Batı'nın da “kağıttan kaplan” olduğunu çok iyi biliyor.

Trump'ın Filistin davasını tasfiye etme planı, Yahudi varlığının Gazze'ye yönelik yönetiminin, ABD başkanı ve eski İngiliz başbakanı Tony Blair'den oluşan diğer kâfirlerin idaresinde sembolik olarak değiştirilmesinden oluşmaktadır;bu plan içinse, her ne kadar hepsi hafif silahlara sahip olsa da onları korkutan Gazze'yi silahsızlandırmaya dayalı uluslararası bir gücü dayatmak için Müslümanların başındaki yöneticilerden oluşan bir gruba güvenmektedirler.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

Allah emrine galiptir. Ancak insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

Zirvelerle Oyalanmayın Cepheler Açın!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Zirvelerle Oyalanmayın Cepheler Açın!

Haber:

Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Arap Ligi Olağanüstü Zirvesinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan:

“İsrail'in güçlü bir tepki ve yaptırımla muhattap olmadan kısa vadede durmayacağını biliyoruz. Bunu engelleyecek imkanlarımızın olduğunun farkındayız” dedi. (15.09.2025 Ajanslar)

Yorum:

Bugün ümmetin başındaki liderler İstanbul’da, Riyad’da, Kahire’de yahut Doha’da toplansa da manzara hiç değişmiyor: Bildiriler, uzun cümleler, kınamalar, acziyet ifade eden açıklamalar, çözümden uzak beyanlar, diplomasi dolu satırlar. Maalesef ki bu toplantılar Gazze’de yaşanan katliamın, yıkımın, açlığın önüne geçme konusunda zerre etkisi olmamasına rağmen iktidar ve koltuk hırsına müptela olmuş liderlerin sonuç alınmayan aynı şeyleri tekrar etmeleri acizliklerini örtme planıdır.

İki yıldır aralıksız bir yıkıma mahkum edilen Gazze için hamasi söylemlerden öteye geçmeyen liderlerin açıklamaları yahudi kafirine en büyük cesareti vermiş oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın itiraf ettiği gibi aslında bu soykırımcı varlığı durduracak imkanlara fazlasıyla sahipler. Fakat bu imkanları kullanacak iradeden yoksunluk devasa imkanları ve gücü adeta sıfırlıyor. İrade, korkuya rehin. Cesaret, koltuk hesaplarına kurban edilince zulüm katmerlenerek devam ediyor.

Zirve adı verilen bu toplantılar, ümmete zirve değil zillet yaşatıyor. Bugün ümmetin yöneticileri işte vehn hastalığının pençesinde. Dünya sevgisi ve koltuk hırsı, onları Gazze’den alıkoyuyor. Ölümden korku, onları Kudüs, Gazze yolundan çeviriyor. İki yıldır onlarca zirvede bir araya gelen ümmetin başındaki yöneticiler tek bir defa yahudi varlığının kalbini yerinden sökecek cephe kararı alsaydı bugün hala yaşanan katliam ve soykırım başlamadan biterdi.

Sahip olduğunuz coğrafi genişlik ve çeşitlilik içinde adeta bir nokta kalan yahudi kafirinin bu pervasızlığı hamiyetinize dokunması gerekirdi. 2 milyar Müslümana liderlik yapan siz 57 yönetici milyonlarca askeri komuta ederken, bir avuç terör şebekesinin hakkından gelmek yerine, yerlerinizde çakılıp kalarak zilleti tercih ediyorsunuz. Devasa savaş makinalarınıza rağmen bir avuç mücahidin elindeki silahlar kadar soykırımcı varlığa etki edemeyişinizin utancı sizi rahatsız etmiyor. Allah Subhanehu ve Teâlanın topraklarımızın altında ve üstünde ikram ettiği envai çeşit kaynakları açlıktan ölüme mahkum edilen Gazze’ye ulaştırmaktan, onlara nefes olmaktan geri durdunuz. Kafirler, adeta yahudi kafirinin yanında bir cephe olmuşken sizler bu katliamın faillerinden akılsızlar gibi çözüm beklemektesiniz.

Gazze için sokaklara çıkan Müslümanlar, kardeşlerinin acılarını yaşıyor, dertleniyor. Ama liderler hâlâ Batı’dan icazet almadan adım atamıyor. Müslüman kanı dökülürken, ticaret gemileri Tel Aviv limanına demirliyor. Çocuklar bombalar altında parçalanırken, diplomatik ilişkiler devam ediyor. Soykırımcı tüm Gazze’yi yutmaya çalışırken sözlerinizin sertliği sadece ihanetinizi ele veriyor. Madem yahudi kafirini durduracak gücünüz var sadece onu değil başta ABD olmak üzere tüm kafirleri caydıracak güce sahipsiniz o halde oyalandığınız her saniye hesabını veremeyecek son ve sonuçlarla karşılaşacaksınız.

Rabbimizden İslam ümmetine, sözü ve ameli bir olacak, sözün ağırlığını bilip, ümmetin tek damla kanı için orduları harekete geçirmekten endişe etmeyecek, şeref ve onurunu her şeyin üstünde tutacak, sahte diplomasi bezirganlarına prim vermeyecek, saldırgan kafirlere anında gerektiği şekilde cevap verecek, ümmetin kendisiyle güven ve eman duyacağı, hayırlı yöneticiler ve İslam Nizam’ı nasip etmesi duasıyla.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmet SAPA

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER